Gazze Savaşı: Başlıklar ve gerçekler

İsrail ve Batı, Gazze'deki hedeflerinin başarısızlığına ikna olmadıkça, Gazze'deki İsrail vahşetinin bir süre daha devam edeceği tahmin ediliyor.

Bugün tüm dünyanın dikkati, İsrail saldırganlığı nedeniyle Gazze Şeridi'ne odaklanmış durumda. 

Yaklaşık üç aydır, süren saldırılardan dolayı hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 20 bini, yaralıların sayısı da 50 bini aştı. 

Gazze Şehri ve Gazze Şeridi'nin diğer şehirlerinin yaşadığı kitlesel soykırım, neredeyse insanlığın II. Dünya Savaşı'ndan beri tanık olduğu en büyük soykırımdır.

Ancak, tüm bunlara rağmen aşağıdaki gerçekler de dikkatlerden kaçmamalıdır:

1- Mesele, İsrail Ordusu'na karşı ‘Hamas Hareketi’ tarafından 7 Ekim'de gerçekleşen ‘el-Aksa Tufanı’ operasyonuyla değil; aksine, 1967'de Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’ne yönelik Siyonist işgal ile başladı. 

İsrail, uluslararası kararları uygulamayı reddetti, çünkü işgal ettiği topraklardan çekilmek istemiyor; daha da ötesi işgal altındaki tüm toprakları Yahudileştirmek istiyor. Nehirden denize kadar tüm toprakları İsrail’in bir parçası olarak görüp Filistinlilere sadece ikinci sınıf vatandaş olarak bakıyor.

Filistinliler ülkelerini kurtarma mücadelesine devam ediyorlar. Bu yüzden de ‘el-Aksa Tufanı’ bir sebep değil, sonuçtur.

2- ‘El-Aksa Tufanı’ operasyonu, 1948'den beri Arap-Filistin çatışması tarihinde türünün en önemlisiydi. Hatta bunun önemi, İsrail ile Suriye ve Mısır arasında 1973 yılında yaşanan savaşın önemini bile aştı.

 3- Bu operasyon, 7 Ekim'e kadar net olmayan İsrail varlığı ile ilgili bir dizi gerçeği gösterdi.

 Birincisi, hayal gücünü aşan muhteşem operasyonun başarısı, daha uygun ve kapsamlı koşullar sağlandığında mücadele tarihinde ilk kez Filistin'i kurtarma olasılığının var olduğunu ortaya koydu. 

Bunun gerçekleşmesi, Filistin halkına ve Arap halklarına Filistin’in ve işgal altındaki diğer toprakların kurtarılabileceği konusunda umut verici oldu.

 İkincisi, bu operasyon, ilk kez ‘İsrail Devleti’nin varlığının ortadan kaldırılabilir olduğunu gösterdi. 

Bu operasyon sırasında İsrail ordusunun kağıttan bir ordu olduğu ve devletin Yahudilerini koruyamadığı ortaya çıktı. 

Bu, İsrail halkının kendi devletine güven duymamasına yol açıyor ve insanların İsrail'den ayrılmayı ciddi şekilde düşünmesinin önünün açılması anlamına geliyor. 

Öte yandan, dünyanın diğer yerlerindeki Yahudilerin İsrail'e göç etmeyi düşünmekten vazgeçmesine sebep oluyor. Bu durum, nüfusunu ancak yeni Yahudi göçleriyle arttırabilen İsrail için önemli bir darbe oluşturur.

4- Operasyon, İsrail'in kırılgan bir varlık olduğunu ve Batı’nın tam desteği olmadan kendini tek başına savunamayacağını gösterdi. Batı desteğine bağımlı olmak ise İsrail'in egemenliği veya bağımsızlığı olmayan bir devlet olduğunu gösterdi. 

Denklemin özeti şudur: “Batı desteği olmadan İsrail yok olur.” İşte bu yüzden bütün Batılı liderler operasyondan hemen sonra İsrail’e koşup savaş kabinesinin toplantısına katıldılar.

Operasyon, böylece İsrail'in Filistinlilerle savaşta kararın özellikle ABD'nin elinde olduğunu gösterdi. İsrail sadece bu kararları uygulamak için bir araçtır. Bu nedenle Arapların ve Filistinlilerin mücadelesi, aslında İsrail ile değil, doğrudan ABD ve Batı iledir.

5- Operasyondan sonra gelişmeler ve Batı’nın İsrail’in soykırımına olağanüstü destek verip yeşil ışık yakması, Batı ırkçılığının büyüklüğünü gösterdi. 

Gazze'deki  hunharca saldırganlık, Batı'nın özgürlük, demokrasi, insan hakları ve uluslararası hukuk hakkındaki açıklamalarının çöküşünü gösterdi. Tüm bu sloganlar ile Batı’nın, aslında diğer toplumların iç işlerine nüfuz etmeyi ve müdahale etmeyi amaçladığı ortaya çıktı.

6- Batı desteğinin büyüklüğü, İsrail'in bölgedeki sömürgeci Batı çıkarlarına hizmet eden, servet yağmalayan ve insanlara boyun eğdiren bir araç olduğunu gösterdi. İsrail varlığının ve sömürgeci Batı çıkarlarının varoluşsal bir tehlike altında olduğu duygusu, Batı’nın İsrail’e verdiği bu desteği anlaşılır kılıyor.

Arap ve İslam ülkelerinin tutumları

Gazze'deki saldırganlık, tüm Arap ve İslam ülkelerinin sadece Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı sistemler olduğunu gösterdi. 

Hiçbir ülke, İsrail’in Gazze’deki saldırganlığını durdurmak için harekete geçmedi. Riyad'daki Arap İslam zirvesinin kararlarına rağmen, hiçbiri uygulanmadı. Arap ve Müslüman liderleri teorik destek bile ortaya ortaya koyamadı. 

Soykırımı kınamak için geç de olsa ses yükselttiler; ama herhangi bir somut adım atmadılar. Gazze sınavında Arap ve İslam rejimlerinin düşüşü çok sefil oldu. 

Bazı Arap ve İslam ülkelerinde meydana gelen halk gösterilerinin çoğu da maalesef resmi istekle gerçekleşti ve gerekli büyüklükte değildi.

Buna mukabil, Batı başkentlerindeki gösteriler, Arap ve İslam şehirlerindeki gösterilerden çok daha büyüktü. Bununla birlikte, Batı kamuoyunun hareketlerine yönelik bahis gerçekçi görünmüyor. Batı rejimlerinin İsrail'e destek tutumları kesin ve kördür.

Direniş ekseni

 ‘Direniş Ekseni’ ülkelerine gelince, gelişmeler Gazze'deki Filistin direnişini destekleyenlerin sadece Direniş Ekseni ülkeleri olduğunu gösterdi. 

İran, İsrail ile hiçbir ilişkisi olmayan tek Müslüman ülkedir. Bu tutumu nedeniyle, İran İslam Devrimi'nden bu yana şimdiye kadar sert bir kuşatmaya maruz kaldı. 

İran yakın zamanda Müslüman ülkelerine İsrail ile askeri, diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesmeye çağırdı; ancak hiçbir ülke bunu kabul etmedi.

İran, aynı zamanda Arap ve İslam dünyasında, Gazze ve Gazze dışındaki Filistin direnişin hareketlerini finanse eden ve eğiten tek ülkedir.

Lübnan cephesine gelince, Gazze cephesini kanla destekleyen tek cephedir. Gazze'de savaş patlamadıktan sonra, Hizbullah 2006'dan beri yürürlükte olan ‘çatışma kuralları’na rağmen İsrail’e karşı askeri bir cephe açmaktan geri durmadı. 

Ve yüz kilometre uzunluğunda sınır boyunca uçakların kullanıldığı, topçu ve füze saldırılarının gerçekleştiği günlük çatışmalar var. 

Şimdiye kadar, birçok sivilin yanı sıra, yüzden fazla Hizbullah üyesi şehit düştü. Hepsinin savaşçı olduğu dikkate alındığında bu rakam çok yüksek tabii. 

Öte yandan İsrail sınırındaki Lübnan köylerdeki nüfusun çoğu, yerinden edildi, ayrıca tarım üretimi kaybı, okulların kapatılması ve İsrail uçakları tarafından sınır köylerinde çok sayıda evin yok edilmesi sebebiyle bu savaşın Hizbullah’a ve Lübnan’a faturası çok büyük.

Ama Hizbullah'ın İsrail’e karşı bir cephe açması, Gazze'deki saldırganlığın baskısını hafifletmesi bakımından oldukça önemlidir. 

Bu cephe Lübnan ile ön tarafa yerleştirilmiş İsrail ordusunun yüzde 35'ini oluşturuyor ve bunların Gazze'ye gitmelerini engelliyor. 

Ayrıca, İsrail sınır bölgesinin tüm sakinleri, beş kilometreden fazla derinlikte, yaşadıkları kolonilerini terk ettiler. Kuzey İsrail bölgelerindeki endüstriyel, tarımsal eğitimsel ve ekonomik çalışmaları sekteye uğrandı. 

Lübnan cephesi İsrail ile ucu açık bir savaşın tehlikelerini taşıyor, ancak ani gelişmeler gerçekleşmedikçe kapsamlı bir savaş uzak görünüyor.

Suriye'ye gelince, zaten çok zor bir durumda olan Suriye her gün İsrail saldırılarına maruz kalıyor. 12 yıldır büyük bir dış saldırganlık ile karşı karşıya. Ancak Suriye, Filistin meselesini desteklemek için stratejik seçimini terk etmedi. 

Irak'ta, Amerikan üslerine yönelik saldırılar tırmandı. Yemen, Filistin'deki sahnenin sürprizi olmaya devam ederek Gazze savunma hattına girdi. Yemen topraklarından ilk kez İsrail'e füzeler atıldı. 

Kızıldeniz'de uluslararası navigasyon tehdidi Filistin ve Ortadoğu'daki durumun gelişmeleri üzerinde önemli bir etkisi olacaktır.

 Özetle, Direniş Ekseni ülkeleri, Arap ve İslam ülkeleri arasında Gazze ve Filistin'deki direnişi kanıyla, parasıyla ve silahıyla destekleyen tek taraftır.

İsrail saldırganlığın ufku

İsrail liderleri Gazze'deki saldırganlığın başlamasından hemen sonra birden fazla hedef ortaya koydular:

- Hamas'ı ortadan kaldırmak.

 - Gazze’deki tutukluları kurtarmak.

 - Filistinlileri Gazze Şeridi'nden Mısır'a tehcir etmek.

Savaş meydanının gerçekliğine bir göz atarak, İsrail'in henüz bu hedeflerden hiçbirine ulaşmadığını görüyoruz. 

Bu başarısızlık için taviz olarak İsrail, Gazze Şeridi'nde kapsamlı ve kınlı bir yıkım ve ‘Yüzyılın soykırımı’nı gerçekleştirdi. 

Bu soykırım ikinci ‘Holokost’ olarak tarihte hatırlanacak. Ancak bu kez yeni Filistin holokostu İsrail eliyle yapılmıştır. 

Bu nedenle, İsrail ve Batı, Gazze'deki hedeflerinin başarısızlığına ikna olmadıkça, Gazze'deki İsrail vahşetinin bir süre daha devam edeceği tahmin ediliyor.

Bu ikna, elbette sadece konuşma ve kınamalar ile değil, Gazze'deki direnişin kararlılığı, Lübnan ve Yemen ‘savaşının’ devamı ve İsrail'i destekleyen Batı güçlerinin çıkarları üzerindeki baskı ile gerçekleşebilir.



Makaleler

Güncel