Tahran, İsrail'in nükleer tehditlerine nasıl tepki verecek?

Hipersonik füzelerin yıkıcı potansiyeli, hızları ve manevra kabiliyetleri, onları nükleer eşiği geçmeden nükleer silahlarla kıyaslanabilir bir hasara neden olabilecek stratejik bir varlık haline getiriyor.

İsmail Haniye suikastının ardından Batı Asya bölgesi şiddetli çatışmaların eşiğinde ve İran, Siyonist rejimin provokasyonlarına karşı muazzam yeteneklerini sergilemeye hazır.

Seçkin Filistinli şahsiyetlerden Şehit İsmail Heniye'nin Tahran'da öldürülmesi, dünya halkları arasında İran'ın tepkisinin ne olacağı ve İran'ın sahip olduğu etkili caydırıcılık düzeyi hakkında büyük sorular ve spekülasyonlara yol açtı. 

Bu önemli siyasi ve askeri olayın ardından İran'ın siyasi ve askeri liderleri, Siyonist rejime kararlı bir şekilde karşılık verme niyetlerini açıkça ortaya koydu. 

Bu açıklamalar, İran ve Direniş Ekseni ile Siyonist rejim ve müttefikleri arasında yaşanacak olası çatışmanın tırmanmasına ilişkin derin soruları gündeme getirdi; özellikle de işgalci rejimin İran’a karşı nükleer saldırıda bulunması senaryosuna odaklanıldı.

Tarihsel arka plan ve İsrail'in nükleer cephaneliği

İsrail'in yaklaşık 200 bomba olduğu tahmin edilen nükleer cephaneliğinin kökleri 20. yüzyılın ortalarına, Dimona nükleer reaktörünün kurulmasına kadar uzanıyor. 

Rejimin nükleer silaha sahip olduğunu ne teyit ne de inkar eden ‘nükleer sessizlik’ politikası, varoluşsal tehditleri engellemeyi amaçlıyor; ancak İsrail'in defalarca silah kullanma tehdidinde bulunması bunu göstermiyor, aksine rejimin bölge halkını vurmak amacıyla nükleer silaha sahip olunduğunu gösteriyor.

Özellikle Netanyahu'nun bazı bakanlarının Gazze'ye nükleer bomba atılması gerektiği yönünde defalarca tehdit savurmasından sonra,  bu açıkça ortaya kondu.

 Bunun kanıtı için şu örneği aktarabiliriz. Ekim 1973 savaşında Mısır ve Suriye’nin koordineli saldırıları nedeniyle "İsrail" ağır yenilgilerle karşı karşıya kaldı. Mısır güçleri Süveyş Kanalı üzerinden dikkatle planlanmış bir saldırı başlatırken, Suriye güçleri de Golan Tepeleri'nde büyük bir saldırı başlattı. Uyduruk Siyonist rejimin ileri savunma hatları ortadan kaldırıldı ve bu durum işgalci ordu açısından çok kötü bir duruma yol açtı. Bu bağlamda İsrail'in Mısır'a ve Suriye’ye karşı nükleer silah kullanması söz konusu edildi.

Raporlar, 9 Ekim 1973'te işgalcilerin nükleer cephaneliklerini alarma geçirdiğini gösteriyor. Bu eylem, Savunma Bakanı Moşe Dayan'ın "İsrail"in varlığının tehlikede olduğu algısından kaynaklanıyordu. 

Her ne kadar Başbakan Golda Meir ve hükümeti sonuçta nükleer silah kullanımına izin vermese de, bu uyarı muhtemelen ABD'ye ve diğer müttefiklere İsrail'in pozisyonunun ciddiyetini ve Batı'nın acil desteğine olan ihtiyacı vurgulamaları için bir işaretti.

Bununla birlikte, nükleer tehdidin askeri bağlamdaki etkisinin boyutu hakkında bir tartışma var; öyle görünüyor ki, Ekim Savaşı sırasında Siyonist oluşum tarafından, Amerikalılara acil silah sağlamaları konusunda baskı yapmak amacıyla nükleer silahları kullanma tehdidinde bulunuldu. Tıpkı bugün ABD-İsrail'in Gazze savaşı sırasında "İsrail"e büyük askeri kaynaklar sağlayan, Nikel Gras Operasyonu olarak bilinen büyük stratejik hava ikmal operasyonunda yapıldığı gibi.

İran'ın İsrail'in nükleer tehdidine olası tepkisi

Ortadoğu'daki jeopolitik dinamikler, İran ile Siyonist rejim arasındaki, özellikle de nükleer yeteneklere ilişkin gerilimlerden büyük ölçüde etkileniyor.

İslam Devrimi'nin Dini Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei'nin nükleer silah üretiminin, stoklanmasının ve kullanımının haram olduğu yönündeki fetvası, İran'ın stratejik konumunu anlamada önemli bir unsurdur. 

Bu dini kararname, İran'ın nükleer silah elde etmeye çalışmadığını vurgulayan resmi tutumuyla uyumludur. Ancak Ayetullah Hamanei İran'ın kendisini ABD veya işgalci rejim gibi düşmanların saldırılarına karşı eşit veya daha büyük bir güçle savunma hakkını da teyit etti.

Bu ikili yaklaşım, İran'ın geleneksel ve alışılmadık yöntemler kullanarak kitlesel misillemeye hazırlanırken bir yandan da savunma pozisyonunu sürdürmeye yönelik karmaşık stratejisini vurguluyor.

Gelişmiş füze programı

İran'ın füze programı savunma stratejisinin temel taşıdır

İran’ın geniş ve çeşitli bir balistik füze ve seyir füzesi cephaneliği var. Bu füzeler arasında uzun mesafelere ulaşabilen Şehab ​​ve Siccil serileri ile isabetli vuruşlar için tasarlanan Fatih-110, Hürmüz ve Hurremşehr füzelerini sayabiliriz. 

İran'ın füze yetenekleri potansiyel saldırılara karşı caydırıcı rol oynuyor ve İsrail ya da ABD'nin herhangi bir saldırısına güçlü bir karşılık verilmesini sağlıyor.

Ciddi bir tehdit senaryosunda İran hipersonik füze konuşlandırma yoluna gidebilir. Mach 5'i aşan hızlarda hareket edebilen bu silahlar, füze savunma sistemleri için önemli bir zorluk teşkil ediyor. 

Hipersonik füzelerin yıkıcı potansiyeli, hızları ve manevra kabiliyetleri, onları nükleer eşiği geçmeden nükleer silahlarla kıyaslanabilir bir hasara neden olabilecek stratejik bir varlık haline getiriyor. 

İran'ın ABD'nin potansiyel bir savaşa dahil olma ihtimaline karşı karmaşık düzeyde müdahaleye hazırlandığı görülüyor. 

Dolayısıyla ‘Ayn el-Esed’ operasyonu, İran'ın Amerikan güçleriyle doğrudan çatışmaya girme yeteneğinin bir örneğidir. 

İran, General Kasım Süleymani'nin öldürülmesine yanıt olarak Irak'taki Amerikan askeri üssüne füze fırlattı. 

Bu operasyon, İran'ın kademeli tepkiyi yoğunlaştırmaya hazır olduğunu ve ciddi hasar verme yeteneğini gösteriyor; bu da işgal rejiminin müttefikleri tarafından İran'la herhangi bir askeri çatışmanın tehlikesini doğruluyor.

Doğulu müttefikler

İran'ın stratejisi sadece iç yeteneklerle sınırlı değil; Tahran, Çin ve Rusya gibi büyük güçlerle de stratejik işbirlikleri kurdu.

Bu ittifaklar İran'a, İsrail ve müttefiki ABD'nin oluşturduğu tehdidi dengeleyebilecek çok yönlü bir destek sistemi sağlıyor.

Çin ve Rusya, uluslararası kurumlar, silah teçhizatı ve hatta doğrudan askeri yardım yoluyla diplomatik destek sağlayabilir. Bu destek, gelişmiş silahları, bilgi paylaşımını ve herhangi bir uzun vadeli çatışmada İran'ın savunma ve saldırı yeteneklerini artıran ekonomik destekleri içerebilir.

Asimetrik savaş

İran'ın Ortadoğu genelinde Direniş Eksenindeki müttefikleri güç çarpanı görevi görüyor.

Lübnan'daki Hizbullah, Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri ve Yemen'deki Ensarullah gibi İslami direnişler, İran'ın Amerika ve İsrail tehdidini dengeleme ve asimetrik savaş seçenekleri sunma yeteneğini genişletmeye çalışıyor. 

Direniş grupları işgalcilerin ve Amerikan askeri üslerinin çıkarlarını hedef alabilir, bu da İran'a karşı herhangi bir askeri müdahaleyi karmaşık hale getirir ve düşmanlarının tehdit etmeden önce iki kez düşünmesine neden olur.

Sonuçta İsmail Heniye suikastının ardından bölge ciddi bir çatışma tırmanışının eşiğinde ve İran, uyduruk Siyonist rejimin provokasyonlarına yanıt olarak muazzam yeteneklerini sergilemeye hazır. 

Tarihsel gerilimlerin artması ve nükleer çatışma ihtimalinin artmasıyla birlikte İran'ın stratejik esnekliği giderek daha belirgin hale geldi. 

Hipersonik silahlar da dahil olmak üzere gelişmiş füze cephaneliği, yıkıcı misilleme saldırıları yapma yeteneğini teyit ederken, Çin ve Rusya gibi küresel güçlerle olan güçlü ittifakı hayati bir destek ağı sağlıyor. 

Buna ek olarak, İran'ın Hizbullah ve Ensarullah gibi bölgesel müttefikleri aracılığıyla asimetrik savaşı ustaca kullanması, savunma stratejisine bir karmaşıklık katmanı ekliyor ve düşmanlarının olası herhangi bir askeri müdahalesini karmaşık hale getiriyor. 

Şu anda atılan her adım, güç dengesini yeniden tanımlama ve bölgesel güvenliğin geleceğini yeniden şekillendirme potansiyeli taşıyor.