Ankara hala Suriye’yi iç savaşa götüren “devrim”ci politikasında oldukça ısrarlı ve sorunun muhaliflerle yönetim arasında yapılacak müzakerelerle çözülmesine oldukça mesafeli görünüyor.
Suriye’deki sorunun ancak bu ülkedeki rejimin devrilmesiyle çözülebileceğine inanan Türk yetkililerin içinde İran ve Rusya’nın da yer aldığı “üçlü müzakere sistemi” önermesi, Ankara’nın Suriye politikasını gözden geçirmeye başladığı yorumlarına sebep oldu.
Başbakan Erdoğan’ın “üçlü müzakere sistemi”[1] önerisini ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kurban bayramında ateşkes yapılması yönündeki çağrısını Ankara’nın Suriye politikasını değiştirmeye başlamasının işareti olarak okuyanlara göre Türkiye, "Suriye’de devrim oyununa" girdiği Batılı müttefikleri tarafından yalnız bırakıldığını gördü ve şimdi Rusya ve İran’ın yer aldığı yeni bir uluslar arası kombinasyonla Suriye batağından çıkmaya çalışıyor.
Ancak New York Times gazetesinin ABD’nin Suudi Arabistan ve Katar’ı Suriye’deki isyancılara ağır silahlar vermekten men ettiğine ilişkin haberinden yaklaşık 10 gün sonra Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan haber, Amerikan kamuoyunda olduğu kadar Ankara’nın Suriye politikasını revize etmeye başladığını düşünenlerde de şaşkınlık yaratmış olmalı.
Wall Street Journal gazetesi, 18 Ekim’de Türk basınına da yansıyan haberinde Suriyeli muhaliflerin elinde alçaktan uçan helikopter ve uçaklara karşı etkili olan uçaksavar füzeleri bulunduğunu ve bunun Suriye’deki savaşın seyrini muhaliflerin lehine değiştirebileceğini yazdı.
“Manpad” adı verilen bu füzelerin son iki aydır Türkiye üzerinden kaçak sokulduğunun belirtildiği haberde “Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın, örtülü bir ittifak içerisinde ilkbahardan bu yana Suriye’deki isyancı gruplara silah ve para gönderdiğine” dikkat çekti.
Basında daha önce Suudi Arabistan, Katar ve Türk askeri yetkililerinin Türkiye’de muhtemelen de Adana’da Suriye’deki vekalet savaşına komuta etmek üzere bir “operasyon odası” oluşturduğu ve CIA yetkililerinin de buradaki toplantılarda gözlemci olarak bulunduğu yazılmıştı.
Haberde Suriyeli isyancıların ve kendilerine bu ‘operasyon odası’ aracılığı ile silah sağlayan devletlerin, Manpad olarak bilinen bu silahların değişik versiyonlarını son iyi aydır Türkiye üzerinden kaçak yollarla Suriye’ye soktuğu; ancak ABD’li yetkililerin Manpad’ların Suriye’de çoğalmasından kaygı duyduğu ifade ediliyor.
Gazeteye açıklamada bulunan bazı Suriyeli muhalifler ise bu silahların Libya’dan geldiğini; ancak bölge ülkelerinin ve Batılıların resmi onayı olmadan kaçak yollarla Türkiye üzerinden Suriye’ye sokulduğunu söylüyor.[2]
Türkiye’nin savunma harcamalarında büyük artış
Öte yandan Washington Post gazetesine konuşan ABD'li yetkililer, Moskova-Şam seferini yaparken Ankara'ya indirilen Suriye yolcu uçağında askeri mühimmat bulunduğuna dair istihbaratın Amerikan istihbarat servisleri tarafından verildiğini[3] açıklarken Radikal gazetesi de 18 Ekim tarihli haberinde Türkiye ile Suriye arasında yaşanan sınır gerginliğinin devletin örtülü ödenek ve askeri harcamalarındaki artışa yönelik etkisine dikkat çekti.
Radikalin haberine göre bütçede ‘gizli hizmet gideri’ altında gösterilen harcamalar geçen yılın 9 aylık dönemine göre yüzde 64 arttı. Geçen yıl eylül ayında bu kalemden 7.8 milyon liralık harcama yapılırken bu yılın eylül ayında ise gizli hizmet gideri adı altında 113.3 milyon liralık harcama gerçekleştirildi.[4]
Türkiye ile Suriye arasında yaşanan sınır gerginliğinin güvenlik boyutuna ilişkin gelişmeler ise daha sarsıcıydı; çünkü henüz ilan edilmiş bir savaş olmamasına rağmen TSK’nın Suriye birliklerine yaptığı atış sayısının 87’yi bulduğu bildiriliyordu. Bu atışlar nedeniyle Suriye tarafında 5 tank, 3 zırhlı araç, 1 top, 1 mühimmat kamyonu, 2 Doçka uçaksavarın tahrip edildiği, çok sayıda askeri aracın hasar gördüğü ve 12 Suriye askerinin hayatını kaybettiği ve İncirlik’teki Türk savaş uçaklarının 5 dakika içerisinde havalanabilecek şekilde alarm durumunda tutulduğu[5] bildiriliyordu.
Ateşkese tarafların bakışı
Ayrıca BM Suriye Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi’nin Kurban Bayramı sırasında ateşkes ilan edilmesi çağrısına Türkiye destek verirken Ankara tarafından desteklenen Özgür Suriye Ordusu adlı silahlı grup doğrudan, Ulusal Konsey adlı siyasi örgüt ise ‘rejim uyarsa’ şartını koşarak dolaylı şekilde reddetti.[6]
Suudi destekli Selefi Şeyh Adnan Arur öncülüğünde kurulan Devrimci Askeri Konseyleri Ortak Komutanlığı adlı silahlı grup ise "siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, Humus şehri üzerindeki kuşatmanın kaldırılmasını, rejimin askeri gücünü toparlamak için ateşkesi kullanmamasını” şart koşup[7] ateşkese pek de şans vermediğini ortaya koydu.
Suriyeli göçmenlerin Türkiye'ye maliyeti
Türkiye’nin Katar ve Suudi Arabistan’la birlikte Suriye’yi iç savaşa sürükleyen politikasında sonuç alınamamasının diğer ortakların aksine en çok Türkiye’yi etkilediği açıktı.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Suriyeli göçmenler için şu ana kadar yaklaşık 384 milyon liralık harcama yapıldığını, uluslararası camiadan ya da kuruluşlardan ciddi bir katkı veya yardım almadıklarını belirtti ve sığınmacı sayısının 100 bini aştığını açıkladı.[8]
Yukarıda değinilen askeri harcamalardaki artışa ve mültecilere yapılan bu masrafa rağmen Türk lirasının Dolar veya Euro karşısında ciddi bir şekilde değer kaybetmemesine dikkat çeken bazı uzmanlar, Suriye politikasındaki çıkmazın Türkiye’yi ekonomik açıdan çok da olumsuz etkilemediğini ve bu sebeple Türkiye’nin mevcut politikayı değiştirme konusunda kendini baskı altında hissetmediğini ifade ediyorlar. Bundan da Ankara’nın Suriye politikasını revize etme ihtiyacı duymadığı sonucuna ulaşıyorlar.
Ankara’nın mevcut Suriye politikasını Şam yönetiminin birkaç ay içerisinde düşeceği öngörüsüne dayandırarak büyük hata yaptığını söylemekle birlikte Ankara’nın mevcut Suriye politikasını daha uzun bir süre sürdürebileceğini savunan kimi uzmanlar ise bu tezlerini Türkiye’nin Suriye’ye karşı yürüttüğü vekalet savaşının finansmanının Suudi Arabistan ve Katar tarafından karşılanmasıyla delillendiriyorlar.
Sonuç
ABD’nin Suudi Arabistan ve Katar’ı Suriye’deki isyancılara ağır silahlar vermekten men etmesine ve BM Genel Sekreter Yardımcısı Jeffrey Feltman’ın Suriye’deki isyancılara verilen silah desteğinin kesilmesini istemesine[9] rağmen Suriye’deki silahlı grupların MANPAD türü stratejik silahları Türkiye üzerinden temin edebildiği görülüyor.
Suriyeli muhalifler, bu silahların Libya’dan getirildiğini ve bölge ülkelerinin ve Batılı ülkelerin resmi onayı olmaksızın Türkiye ve Lübnan üzerinden Suriye’ye sokulduğunu söylüyorlar.
Ancak Türkiye’nin Suriye’de yaşadığı son sınır çatışmaları sebebiyle sınıra büyük ölçüde askeri birlik sevk ettiği ve sınırları sıkı bir denetim altında tuttuğu göz önünde bulundurulduğunda Libya’dan getirilen silahların Türk istihbaratının ve güvenlik güçlerinin bilgisi olmaksızın Suriye’ye gizlice sokulduğuna dair açıklamalar çok da inandırıcı gözükmüyor.
Suriye sorununun rejim değişikliğiyle çözümlenebileceğini düşünen Türkiye’nin, Amerika’nın aksine Suriye’deki silahlı grupların niteliğine bakmaksızın silahlandırılmalarına göz yumduğu anlaşılıyor. Bu tutum, Türkiye’nin hem mülteci sayısının artması hem de askeri harcamalarındaki artış sebebiyle, Suriye’de bir an önce sonuca varmak istemesiyle de açıklanabilir.
Başbakan Erdoğan’ın “üçlü müzakere sistemi” önerisi ve birkaç hafta önce Faruk Şara öncülüğünde bir geçiş süreci öneren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye’de Yemen formülünün artık geçersiz olduğunu söylemesi, Ankara’nın Suriye politikasında değişikliğe gitmeye hazırlandığına ilişkin yorumları destekler gözüküyor.
Ancak Suriye yönetimine yönelik söyleminde hiçbir değişiklik yapmaması, Suriye sınırına askeri yığınak yapmayı sürdürmesi, silahlı gruplara verilen ağır silahlara göz yumması ve İncirlik’teki savaş uçaklarını 5 dakika içerisinde havalanacak şekilde alarm durumunda tutmaya devam etmesi Türkiye’nin Suriye politikasında radikal bir değişikliğe gitmeye hazırlandığına ilişkin yorumları gölgelemeye yetiyor.
Bu sebeple Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamalarını Ankara’nın Suriye politikasını değiştirmeye başladığının bir işareti olarak görmek için henüz oldukça erken.
Ankara’nın Suriye politikası konusunda başta ABD olmak üzere diğer Batılı müttefiklerini kendisini yalnız bırakmakla suçladığı biliniyor. Ancak Ankara’nın ABD’nin veya NATO’nun desteği olmaksızın Suriye’ye karşı tek taraflı bir askeri adım atabilecek durumda bulunmadığı da ortada.
Bu durumda bir taraftan sınıra askeri birlik yığan, hava kuvvetlerini alarm durumda tutan ve silahlı gruplara ağır silahlar gönderilmesine göz yuman Ankara’nın diğer taraftan “üçlü müzakere sistemi” önermesi, Suriye için Yemen formülünün geçersiz olduğunu açıklaması ve kurban bayramında ateşkesi vurgulaması zahiren çelişki gibi gözükse de aslında bir politik esneklik olarak dikkat çekiyor.
Peki Ankara ne yapıyor? ABD seçimlerine bağlı olarak ortaya çıkabilecek iki farklı duruma ön hazırlık yapıyor.
1- Ankara, Suriye sınırına askeri yığınak yapıyor, Suriye ile gerginliği tırmandırıcı adımlar atıyor; çünkü ABD seçimlerinin Mitt Romney’yi iktidara taşıması ve Romney’nin de Suriye’ye askeri müdahaleye onay vereceği ihtimaliyle Suriye’ye yönelik askeri müdahale için şimdiden hazırlık yapıyor.
2- Ankara “üçlü müzakere sistemi” öneriyor, Cenevre bildirisi ile birlikte okunabilecek şekilde Yemen formülünü devre dışı bırakıyor ve ateşkes çağrısı yapıyor; çünkü Obama’nın yeniden başkan seçilmesi ve Washington’un Ahdar İbrahimi’nin girişimiyle Annan planını yeniden ihya etme ihtimaline yönelik hazırlık yapıyor.
Ancak hangi ihtimal gerçekleşirse gerçekleşsin Ankara’nın yaptığı bu hazırlığın Suriye politikasını değiştirmeye yönelik bir hazırlık olmadığı söylenebilir. Yani Ankara hala Suriye’yi iç savaşa götüren “devrim”ci politikasında oldukça ısrarlı ve sorunun muhaliflerle yönetim arasında yapılacak müzakerelerle çözülmesine oldukça mesafeli görünüyor.
[1]http://www.ntvmsnbc.com/id/25390640/
[2]http://www.haberturk.com/dunya/haber/786420-savasin-seyri-degisebilir
http://www.aksam.com.tr/suriyede-abdnin-korktugu-oldu--145052h.html
http://www.hurriyet.com.tr/planet/21723654.asp?top=1
[3]http://www.hurriyet.com.tr/planet/21742659.asp
[4]http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1104440&CategoryID=80
[5]http://siyaset.milliyet.com.tr/incirlik-te-f-16-lar-scramble-alarminda/siyaset/siyasetyazardetay/20.10.2012/1614466/default.htm
[6]http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1104478&CategoryID=81
[7]http://www.ydh.com.tr/HD10879_adnan-arurun-ordusundan-ateskese-sart.html
[8]http://haber.gazetevatan.com/atalay-acikladi/488441/1/G%C3%BCndem#.UIPjEGmoqNQ
[9]http://www.ydh.com.tr/HD10849_feltman--muhalifleri-silahlandirmayi-durdurun.html