Babasını darbe ile deviren Hamad bin Halife’nin oğluna ne kadar merhametli davranacağını kestirmek pek mümkün değil; ancak Doha’da artık kontrol Şeyh Hamad'ın elinde.
Katar’ın Körfez’deki komşularıyla yaşadığı son bir aylık gerilim, Doha’da da adı konmamış bir hükümet darbesi gerçekleştiğine işaret ediyor.
Katar’la başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Körfez ülkeleri arasındaki gerilimin odağında İhvan ve Yusuf el-Karadavi, arka planında ise eski Emir Hamad bin Halife bulunuyor.
Katar’daki ‘örtülü darbenin’ nedenlerini anlamak ve bunun bölgenin geleceğine yönelik etkilerine dair öngörülerde bulunabilmek için on ay geriye gitmek gerekiyor.
Katar Emiri Hamad bin Halife, geçtiğimiz yılın mayıs ayında tahtını 33 yaşındaki oğlu Temim’e bırakmış, bu da el-Cezire televizyonu tarafından ‘bölge için bir model’ olarak gösterilmişti.
İktidarların ancak doğal ölümlerle ya da darbelerle değişebildiği bir bölgede, 2011’den beri ‘Arap Baharı’ diye adlandırılan büyük bir ‘değişim süreci’ yaşanıyordu.
Bölge ülkesi olarak Katar’ın ve en etkili medya kuruluşu olarak da el-Cezire’nin, bu değişim sürecinin ana sponsoru olduğu biliniyordu; ancak Katar Emiri Hamad bin Halife “halklardan yana durarak” bu değişimi destekleyen lider rolüyle yetinmiyor, tahtını ‘gönüllü’ olarak bırakan ‘asil’ tavrıyla da bölge için bir model oluşturuyordu.
Ancak 2013 Mayısından bugüne kadar bölgede yaşanan gelişmeler, el-Cezire’nin iddia ettiği gibi Hamad bin Halife’nin desteklediği ‘Arap Baharı’na bir de değişim modeli sunmak için tahtından feragat ettiğine inanmayı güçleştiriyor.
Çünkü Hamad bin halife yönetimindeki Katar; Tunus, Mısır ve Libya isyanlarına en güçlü desteği veren bölge ülkesi olmuş, buralarda İhvan üzerinden ciddi bir nüfuz kurmuş ve Suriye’deki isyana da Türkiye ile birlikte liderlik etmişti.
Temim bin Hamad yönetimindeki Katar ise, Mısır’da İhvan yönetiminin devrilmesini izlemekle yetindi, Tunus’ta Nahda partisini iktidarda tutabilecek hiçbir şey yapamadı, Libya’dan adeta kovuldu, Suriye dosyasını da Suudilere kaptırdı.
Özetle Hamad’ın iktidardan çekilmesi, hem Katar’ın bölgesel liderlik rolünün sona ermesine hem de ‘Arap Baharı’ adı verilen bu bölgesel değişim sürecinin öngörülen çizgiden ‘sapmasına’ neden oldu.
Suudilerin sabrı taştı
Katar’ın başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Körfez ülkeleriyle ilişkilerinin gerilmesine neden olan gelişmeler, Hamad bin Halife’nin tahtını gönüllü olarak bırakmadığını gösteriyor.
Londra’da yayımlanan el-Arab gazetesinin Suudilerin Doha’ya karşı sabrının tükenmekte olduğuna dair haberi,[1] Doha’da baba ile oğul arasındaki iktidar çekişmesini olduğu kadar Katar’ın Suudilere kaptırdığı bölgesel liderliği yeniden elde etme çabasını da yansıtıyor.
Habere göre Suudi yönetimi, Katar’a bir uyarı mesajı göndermiş ve tutumunu değiştirmemesi halinde bir dizi yaptırımla tehdit etmişti.
Suudilerin uyarısının sebebi şuydu: Katar Emiri Şeyh Temim, Kuveyt Emirinin de katıldığı Riyad’da yapılan üçlü toplantıda Mısır’da ve Suudi Arabistan’da istikrarsızlığa neden olacak hiçbir adım atmayacağına dair yazılı taahhütte bulunmuş; ancak bu taahhüdüne bağlı kalmamıştı.
Suudi yönetimi, bu uyarının ardından kara sınırının kapatılması, Katar uçaklarının Suudi hava sahasını kullanmasına izin verilmemesi, Katar hava yollarının Suudi Arabistan iç hatlarındaki uçuşlarının durdurulması, 2006’da imzalanan ticari anlaşmanın iptal edilmesi ve Katar’ın Körfez İşbirliği Örgütü üyeliğinin askıya alınması gibi yaptırımlar içeren tehditlerini sıraladı.
Şeyh Temim, Türkiye ziyareti dönüşünde Suudi yönetimiyle gerginliğin yumuşatılması için Kuveyt’ten arabulucu olmasını istedi; ancak Suudi Kralının ‘yalancı’ diye nitelediği Şeyh Temim’e ve bölge istikrarını ve Körfez İşbirliği Örgütü’nün çıkarlarını tehdit etmekle suçladığı Katar’a duyduğu öfke yatışmadı.
Suudilerin Katar’a yönelik suçlamaları sadece İhvan ve Mısır politikalarıyla sınırlı değildi. Suudilere göre Katar Yemen’deki Husilere ve Suudi Arabistan içindeki İhvancılara da destek veriyordu.
Suudilerin Katar’a karşı adımlar konusunda diğer Körfez ülkelerini de baskı altına alması, Şeyh Temim’in geri adım atmasına neden olmuştu.
Örneğin Katar dışişleri bakanı, Körfez İşbirliği Örgütü’nün Kuveyt’te yapılan toplantısında Suud el-Faysal’a politikalarını Körfez’in çıkarlarıyla uyumlu hale getirme sözü vermiş; Faysal’dan ise “söze değil uygulamalara bakarız” cevabını almıştı.
Karadavi silahıyla iktidar mücadelesi
Şeyh Temim’in yazılı taahhüdüne ve Katar hükümetinin başta İhvan ve Mısır olmak üzere bölge politikalarını Körfez İşbirliği Örgütü’nün çıkarlarıyla uyumlu hale getirme vaadine rağmen, Suudilerin kendilerini kandırılmış hissetmesine ve sabırlarının taşmasına neden olan şey Yusuf el-Karadavi’nin hutbeleri ve el-Cezire’nin yayınlarıydı.
Arap Baharı’nda Katar’ın en etkili silahları olan Şeyh Karadavi ve el-Cezire, özellikle Mısır’daki İhvan iktidarının devrilmesinden sonra yarattığı ‘geri tepme etkisi’ ile Doha’ya zarar veren birer soruna dönüşmeye başlamıştı.
Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden Doha’ya yapılan baskılar nedeniyle Şeyh Karadavi’nin Mısır konusuna doğrudan girmemesi sağlanmıştı; ancak Karadavi’nin ocak sonunda verdiği bir cuma hutbesinde Birleşik Arap Emirlikleri’ni İslam düşmanlığı ile suçlaması ciddi bir gerginliğe neden oldu.
Katar Dışişleri Bakanı Muhammed Atiye, ikili ilişkilerin stratejik olduğunu vurgulayarak Birleşik Arap Emirlikleri’nin gönlünü almaya çalıştı; Şeyh Karadavi ve el-Cezire’nin Katar’ın resmi tutumunu yansıtmadığını söylemek[2] zorunda kaldı.
İddialara göre Şeyh Temim, bununla da kalmadı. Gerilimi gidermek için daha somut bir adım atıp Şeyh Karadavi’nin cuma namazı kıldırmasını engelledi.
Ancak Karadavi, geçtiğimiz cuma günü Doha’daki Ömer bin Hattab camisinde yeniden hutbe verdi, üç hafta cuma kıldıramamasının kendi sağlık sorunlarından kaynaklandığını açıkladı ve İhvan’a yönelik tutumlarından dolayı Körfez ülkelerini sert bir dille eleştirdi.[3]
Şeyh Temim’in verdiği sözde durmayan bir ‘yalancı’ durumuna düşmesine ve Suudilerin Doha’ya “sabrımız taşıyor” mesajını göndermesine neden olan bu gelişmenin arka planındaki aktörün ise eski Emir Hamad bin Halife olduğu öne sürüldü.
El-Arab’ın haberine göre aslında Şeyh Temim verdiği sözde durmuş ve Şeyh Karadavi’nin cuma hutbesi vermesini yasaklamıştı; ancak babası Şeyh Hamad, Karadavi’yi minbere çıkararak Suudilerin sabrının taşmasına neden olmuştu.
Habere göre Şeyh Hamad oğlunu Körfez ülkelerine sözler vererek Katar’ın gücünü zayıflatmakla suçluyor, İhvan’ın Arap ülkelerinden daha önemli olduğunu söylüyor ve oğluna İhvan’ın kendilerine Katar’dan bile daha önemli olan kazanımlarını beklemesi gerektiğini söylüyordu.
Şeyh Hamad’ın tüm Arap ülkelerinden önemli gördüğü kazanımın, bölge ülkelerinin İhvancılar eliyle kontrol altına alınması olduğunu belirten siyasi gözlemciler, Şeyh Hamad’ın Arap Baharı rüyasına hala inandığını ve şu anda da perde gerisinde iktidarı yeniden devraldığını öne sürüyorlar.
Hamad’ın ‘muhteşem dönüşü’ ve muhtemel etkileri
Katar’ı başta Suudiler olmak üzere tüm Körfez’le karşı karşıya getiren son gelişmeler, Hamad bin Halife’nin iki yıl önce ‘Arap Baharı’ için kullandığı İhvan ve Şeyh Karadavi silahlarını bu kez oğluna karşı kullanmaya başladığını gösteriyor.
Suudilerin Suriye konusunda belirleyici olmaya başlaması ile Katar’daki emir değişikliği neredeyse eş zamanlı gerçekleşmiş; bu da ABD’nin Suriye dosyasını dönemin Katar Başbakanı Hamad bin Casim’den alıp Suudi İstihbarat Şefi Bender bin Sultan’a verdiği şeklinde yorumlanmıştı.
ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, ocak ayı ortalarında Ulusal Koalisyon’u Cenevre’ye katılmaya ikna etmeye çalışırken mart ayına kadar Suudi yönetiminde ciddi değişikliklerin olacağını, Bender bin Sultan’ın da görevden alınacağını söylemişti.[4]
Yaklaşık bir aydır ABD’de tedavi olduğu öne sürülen Bender, henüz resmen görevden alınmış değil.
Ancak Dostlar Grubu istihbarat yetkililerinin önceki hafta Washington’da yaptığı toplantıya Suudiler adına İçişleri Bakanı Muhammed bin Naif’in katılması[5] Ford’un bir ay önce bahsettiği değişiklikler çerçevesinde yorumlanıyor.
Suudi yönetimindeki bu değişiklikler, Hamad bin Halife’nin sahne dışına itilmesine neden olan şartların değiştiğini gösterirken, Hamad bin Halife’nin İhvan ve Şeyh Karadavi silahını neden kendi oğluna karşı kullanmaya başladığını da açıklıyor.
ABD’nin Bender bin Sultan’dan aldığı dosyayı tekrar Katar’a vermek veya yeni bir rol paylaşımına gitmek gibi bir niyeti varsa bu durum Hamad bin Halife’nin perde gerisinden de olsa sahneye niçin çıktığını izah ediyor.
Babasını darbe ile deviren Hamad bin Halife’nin oğluna ne kadar merhametli davranacağını kestirmek pek mümkün değil; ancak Doha’da artık tüm kontrolün Şeyh Hamad'ın elinde olduğu söylenebilir.
Hamad bin Halife’nin darbesinin örtüsünü kaldırıp kaldırmayacağını, ya da emirliğini perde gerisinden ne kadar sürdüreceğini Washington’un öngördüğü yeni bölgesel rol dağılımı belirleyecek gibi gözüküyor.
[1] El-Arab. 19 Şubat 2014. صبر السعودية ينفد وإجراءات متوقعة ضد الدوحةhttp://alarab.co.uk/?id=15790
[2] YDH. 1 Şubat 2014. Katar: Karadavi’nin görüşleri resmi politikamız değil. http://www.ydh.com.tr/HD12614_katar--karadavinin-gorusleri-resmi-politikamiz-degil.html
[3] El-Arab. 22 Şubat 2014. القرضاوي ولعبة تحدي الأب لابنه في حكم قطرhttp://www.alarabonline.org/?id=16031
[4] YDH. 19 Ocak 2014. Ford: Suriye dosyası Bender’den alınacak. http://www.ydh.com.tr/HD12578_ford--suriye-dosyasi-benderden-alinacak.html
[5] YDH. 21 Şubat 2014. Suudi istihbaratında yeni düzenleme. http://www.ydh.com.tr/HD12662_suudi-istihbaratinda-yeni-duzenleme.html