Latin Amerika’da Trump doktrini: Güç, ceza ve popülizm

img
Latin Amerika’da Trump doktrini: Güç, ceza ve popülizm YDH

Trump yönetimi, Latin Amerika’da eski hegemonya anlayışını yeniden canlandırıyor; uzmanlar, sembolik güç gösterilerinin “yeni bir Monroe Doktrini”nin habercisi olduğu görüşünde.




YDH – Newsweek’te yer alan makaleye göre, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Kolombiya’ya yönelik tüm yardımları kesme tehdidi, onun Latin Amerika politikasındaki yeni bir aşamayı temsil ediyor.

Bu yaklaşımın, “Meksika Körfezi’nin adını değiştirmek, Panama Kanalı üzerinde kontrol kurmak ve Venezuela’ya karşı sert söylemler” gibi adımları da içerdiği belirtildi.

Trump’ın, Truth Social platformunda Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro’yu “yasadışı bir uyuşturucu lideri” olarak nitelendirmesi, Bogotá yönetiminin tepkisini çekerken, ABD’nin müttefik ülkelerinin bile Trump’ın saldırgan söylemlerinden muaf olmadığını gösterdiği ifade edildi.

Monroe Doktrini’nin gölgesinde

Uzmanlar, Trump’ın Latin Amerika politikasının ideolojik ve kişisel uyuma dayandığını, tutarlı bir stratejiden ziyade “güç gösterisi ve hizalanma” anlayışıyla şekillendiğini belirtti.

Chatham House düşünce kuruluşundan Christopher Sabatini, Trump’ın bölgeye bakışının “ABD’nin Batı Yarımküre üzerindeki hâkimiyetini meşrulaştıran Monroe Doktrini” çizgisinde olduğunu söyledi.

Sabatini, bu doktrinin Latin Amerika’da “popüler olmayan” bir yaklaşım olduğunu ve geçmişte birçok ABD müdahalesine zemin hazırladığını hatırlattı.

Sabatini ayrıca, Trump’ın bölge vizyonuna ilişkin değerlendirmesinde, “Trump partizan ve işlemci bir lider; çizgisine uymayan liderleri tehdit ediyor” dedi.

“Trump Latin Amerika’yı ABD’deki tüm sorunların kaynağı olarak görüyor: uyuşturucu, göç, sanayi rekabeti. Onunla ittifak kuran liderler bile ekonomik olarak ödüllendirileceklerinin garantisini taşıyamaz.” ifadelerini kullandı.

Trump’ın Latin Amerika’da özellikle sağcı liderlerle yakın ilişkiler kurduğu, Arjantin’de Javier Milei ve El Salvador’da Nayib Bukele gibi isimleri açıkça desteklediği kaydedildi.

Trump yönetiminin Arjantin’e 20 milyar dolarlık yardım paketi sağlamasının ABD içinde eleştirilere yol açtığı belirtildi.

Ayrıca Trump’ın, Brezilya’nın aşırı sağcı eski lideri Jair Bolsonaro’ya destek verirken, mevcut sol eğilimli yönetimlere – özellikle Kolombiya ve Brezilya’ya – ekonomik yaptırımlar uyguladığı ifade edildi.

Sabatini, “Trump açık biçimde sağ popülist liderleri tercih etti ve sol hükümetleri cezalandırmaktan çekinmedi.” dedi.

Yeni Muhafazakâr dalga

Analize göre, Latin Amerika’daki siyasi tablo ikinci Trump döneminde eski başkanın lehine şekillenebilir.

Kolombiya’da olası bir sağcı adayın kazanma ihtimali, Trump’ın bölgesel etkisini artırabilir.

Sabatini, Peru’da 2026 seçimlerinde aday olan Rafael López Arriaga’nın “Trump’la aynı siyasi kumaştan” olduğunu belirterek, bölgedeki muhafazakâr yükselişin Trump’ın politik tarzını güçlendirdiğini kaydetti.

Sabatini’ye göre Trump’ın politikası, Ronald Reagan dönemindeki müdahaleci antikomünist çizgiden farklı olarak “kişisel marka siyasetine” dayanıyor.

“Trump’ın politikası, ‘Amerika’yı, Arjantin’i, Brezilya’yı yeniden büyük yapma’ vizyonunun kişisel bir yansımasıdır.” ifadelerini kullandı.

Brunel Üniversitesi’nden Latin Amerika uzmanı Marcus de Matos da Trump’ın bölge politikalarının “yeni bir şey olmadığını”, aksine eski Amerikan doktrinlerinin tekrarı olduğunu belirtti.

De Matos, “Bu yaklaşım, Trump’ın seçim sloganı ‘Make America Great Again’ ile uyumlu biçimde eski hegemonya reflekslerini canlandırıyor” dedi.

Sembolizmle dolu bir diplomasi

Haberde, Trump’ın Latin Amerika’ya yönelik adımlarının sembolik hamlelerle örülü olduğu kaydedildi.

“Meksika Körfezi’nin adını değiştirme girişimi” ve Brezilya Yüksek Mahkemesi’ne yaptırım tehdidi, bu örnekler arasında yer aldı.

De Matos, Trump’ın ideolojik ve öngörülemez dış politika tarzının “ABD’ye müzakere gücü kazandırdığını”, ancak bunun aynı zamanda bölge diplomasisini karmaşıklaştırdığını belirtti.

Venezuela’ya yönelik sertlik politikası

Trump yönetiminin, ABD ordusunun Teksas’tan havalanan iki B-1 Lancer bombardıman uçağını Venezuela kıyılarına gönderdiği yönündeki Associated Press haberini yalanladığı, ancak bu iddianın bölgedeki askerî hareketliliğe dair artan endişeleri yatıştırmadığı bildirildi.

Analizde, Karayip Denizi’nde Venezuela açıklarında yoğunlaşan ABD askerî yığınağının, Trump yönetiminin Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro’yu devirmeye yönelik bir girişimde bulunabileceği yönünde spekülasyonlara yol açtığı belirtildi.

Maduro’nun ABD’de “narkoterörizm” suçlamalarıyla karşı karşıya olduğu, ancak bu suçlamaları reddettiği hatırlatıldı.

Trump yönetiminin, Latin Amerika’daki birçok ülke gibi, Maduro’nun geçen yıl kazandığı seçimlerin “ne özgür ne de adil” olduğunu iddia ettiği ifade edildi.

Trump, CIA’ye Venezuela’da gizli operasyonlar yürütme yetkisi verdiğini ve Maduro’nun yakalanması için konulan ödülü 50 milyon dolara yükselttiğini açıkladı.

ABD’nin saldırılarında en az 32 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi.

Bucknell Üniversitesi’nden Matías Vernengo, “ABD’nin bölgede bu kadar saldırgan bir politika izlediği bir dönemi hatırlamıyorum. Bu, eski ‘top mermisi diplomasisinin’ geri dönüşüdür.” değerlendirmesinde bulundu.

Vernengo, Trump’ın uyuşturucu kaçakçılarını “terörist” olarak sınıflandırmasının, bölgede olası bir askeri müdahale hazırlığı şeklinde algılandığını söyledi.

“Trump kadar tutarsız bir lider, bölge için ciddi bir risk oluşturuyor. Liderler ondan hoşlanmasalar bile, ülkelerinin zarar görmemesi için ona karşı çıkmaktan çekiniyorlar.” ifadelerini kullandı.

Çin faktörü

Haberde, Trump’ın Latin Amerika’daki sert söylem ve yaptırımlarının Çin’in bölgedeki etkisini artırdığı belirtildi.

Sabatini, “Trump vizeleri ve ticareti bir silah gibi kullanıyor; bu da Çin’in bölgeye daha fazla teşvik sunmasına olanak sağlıyor.” ifadelerini kullandı.

Çin’in artık Şili, Arjantin ve Brezilya’nın bir numaralı ticaret ortağı olduğu, Pekin’in bölgedeki etkinliğini “Trump’ın saldırgan politikalarından faydalanarak” artırdığı kaydedildi.

Sabatini, Trump’ın bu politikasının, “ABD’nin diplomatik gaflarının Çin’e alan açtığı” yönünde eleştirildiğini belirtti.

Sonuç

Newsweek analizine göre, Trump’ın Latin Amerika’ya yönelik politikaları ideolojik, tutarsız ve kişisel çıkar odaklı bir karakter taşıyor. Bu yaklaşım, ABD’nin bölgedeki nüfuzunu zayıflatırken Çin’e yeni fırsatlar sunuyor.