Irak’ta yeni sürecin arka planı, Tahran ve Ankara’nın rolü

Irak’ta Haydar el-İbadi ile birlikte başlayacak olan yeni siyasi süreçte belirleyici olan uluslar arası aktör İran olsa da bu sürecin şartlarının yaratılmasında Türkiye’nin de ciddi bir rol oynadığı söylenebilir.

Nuri el-Maliki’nin yaklaşık bir haftalık bir direnişin ardından 14 Ağustos’ta Haydar el-İbadi’nin hükümeti kurma rolünü kabul ederek başbakanlıktan çekilmesi, Irak’ı daha büyük belirsizliklere sürükleyecek bir bunalımdan kurtarmış oldu.

Haydar el-İbadi’nin bağımsız bir devlet gibi davranan Kürdistan Bölgesi’ni ve devlet kontrolünden çıkan Sünni bölgeleri, yeniden Irak’ın federal çatısı altında bir araya getirip getiremeyeceği belirsiz olsa da Irak’taki tüm kesimlerin belirsizliğin aşılması için İbadi’ye destek verdiği açık.

Elbette bu destek, İbadi’nin şahsına ya da temsil ettiği siyasi görüşe verilmiyor. Şii, Sünni ve Kürt siyasi aktörlerin Haydar el-İbadi’nin başbakanlığına destek gibi gözüken açıklamaları, aslında Nuri el-Maliki karşıtlığından kaynaklanıyor.

Kürtlerin Maliki ile çelişkileri

Iraklı Kürtlerle Maliki’yi karşı karşıya getiren konu başlıkları özetle şunlar:

1- Başta Kerkük olmak üzere ‘tartışmalı bölgelerin’ Kürdistan Bölgesi’ne bağlanmasını öngören anayasanın 140. maddesinin uygulanması.

2- Kürdistan Bölgesi’nin petrol ve doğalgaz yatırımları ve ihracatı konusunda Bağdat’tan bağımsız hareket etmesi.

3- Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlık tehditleri.

Sünnilerin Maliki ile çelişkileri

Iraklı Sünnilerin merkezi hükümetle çelişkisi ise dönemsel olarak iki şekilde gelişti:

1- Merkezi hükümette, demografik mevcudiyetleriyle ters orantılı bir ağırlıkta yer alma stratejisi: Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 18’ini oluşturan Sünni Araplar, bu stratejiyi şu iki politik tavırla gerçekleştirmeye çalıştı:

a) Siyasi süreçlerin boykot edilmesi: 30 Ocak 2005’te siyasi süreçleri boykot edip silahlı mücadele başlatan Sünni gruplar, 15 Aralık 2005’ten itibaren katıldıkları siyasi süreçlerde cumhurbaşkanı ve başbakan yardımcılıkları, meclis başkanlığı, savunma ve maliye gibi kilit bakanlıklar ile meclisteki sandalye sayıları nispetinde diğer bakanlıkları elde ettiler.

b) Başbakanlığın kontrol altına alınması: Sünni siyasi gruplar 7 Mart 2010 seçimlerine İyad Allavi liderliğindeki el-Irakiye ittifakıyla girdiler. Şii partilerin iki ayrı listeyle katıldıkları bu seçimlerde bir sandalye farkla seçimi kazanmış olsalar da hükümeti kurmayı başaramadılar.

2- Yerel iktidar alanı oluşturma stratejisi: 2010 seçimlerine bölünmüş olarak giren Şii partilerin hükümet koalisyonunda birleşmeleri, Sünni grupların merkezi hükümetten umudu kesmesine ve Kürdistan Bölgesi’ni model alan yarı bağımsız bir Sünni federal bölge kurma düşüncesine yöneltti.

Şiilerin Maliki ile çelişkileri

Federasyona Kürdistan’ı bağımsızlığa taşıyacak bir ön adım olarak değer veren Kürtlerin de merkezi hükümette demografik mevcudiyetleriyle ters orantılı bir şekilde belirleyici olma ısrarını sürdüren Sünnilerin de Bağdat’la olan çelişkisini Maliki ile sınırlı bir çelişki olarak okumak gerçekçi gözükmüyor. 

Ancak gerek dini merceiyet ve gerekse Şii siyasi gruplar, Irak’ta yaşanan sorunların bizatihi Maliki’nin yönetim tarzından kaynaklandığını düşünüyor.

2011 Nisanından beri Maliki’ye ve hükümetinden herhangi bir yetkiliye randevu vermeyen Ayetullah Sistani’nin Haydar el-İbadi’yi kabul edeceğinin açıklanması merceiyetin tavrını yansıtıyor.

Kanun Devleti, Ahrar (Sadr) grubu, Irak İslami Yüksek Konseyi gibi siyasi gruplarla İbrahim Caferi, Ahmed Çelebi ve Hüseyin Şehristani gibi siyasi şahsiyetlerin yer aldığı Irak Ulusal İttifakı, Maliki’yi çekilmek zorunda bırakan sürecin oluşmasında belirleyici rol oynadı.

Irak Ulusal İttifakı kaynaklarının Maliki ile ilgili getirdiği eleştiriler şunlar:   

1- Tekelci ve uzlaşmaya kapalı yönetim tarzıyla toplumsal parçalanmayı derinleştirdi. Kürtler, Şiiler ve Sünniler arasındaki gerilimi tırmandırdı.

2- Baasçılarla işbirliği yaptı. Saddam döneminin subaylarına güvendi ve onlara verdiği görevlerle güvenlik teşkilatlarında sorunların yaşanmasına neden oldu.

3- Güvenlik ve istihbaratı tekeline aldı. Irak’ta 1 milyon 200 bin asker, polis ve istihbarat görevlisi bulunmasına rağmen bunların tamamının doğrudan ve sadece Maliki’ye bağlı olmasından dolayı güvenlikle ilgili işler yavaş yürüdü ve başarısız oldu. Denetimsizlik ve kötü yönetim sebebiyle bazı güvenlik yetkilileri, Musul’da halktan ve işyeri sahiplerinden haraç aldı. Bu ise halkın güvenlik güçlerine olan öfkesini arttırdı.

4- Hizmet götürmedi. Başta elektrik olmak üzere hala halkın ihtiyaç duyduğu en temel konularda ciddi yetersizlikler söz konusu bu da toplumsal rahatsızlığı arttırıyor.

Haydar el-İbadi bir çözüm mü zorunluluk mu?

Iraklı Şiilerin, Sünnilerin ve Kürtlerin şu an Maliki için yaptığı eleştirilerin benzerleri 2006’da İbrahim Caferi için söz konusu edilmiş; Dava Partisi üyesi olan Caferi, başbakanlık koltuğunu Maliki’ye bırakmak zorunda kalmıştı.

Maliki’nin şu an koltuğunu devrettiği Haydar el-İbadi, 15 yaşında katıldığı Dava Partisi’nin önde gelen liderlerinden biri.

Irak Ulusal İttifakı kaynaklarına göre “Caferi ve Maliki’yle aynı siyasi geleneğe mensup olmasına rağmen başbakanlığın İbadi’ye verilmesi bir zorunluluktan kaynaklandı.

Çünkü Dava Partisi liderliğindeki Kanun Devleti ittifakı 30 Nisan seçimlerinde açık bir zafer kazandı ve Maliki’nin alternatifinin de bu parti içerisinden çıkması gerekiyordu. Ancak Haydar el-İbadi yalnız değil, Irak Ulusal İttifakı, sağlam bir tüzük ve güçlü bir bakanlık programıyla İbadi hükümetini destekliyor. Irak Ulusal İttifakı’ndan 7 kişilik bir komite hükümet programı hazırlıyor.”

Tahran’ın şartları

Irak Ulusal İttifakı kaynakları, Tahran’ın Irak’taki yeni sürecin oluşmasındaki rolünü de şöyle açıklıyorlar.

“Sünni ve Kürt gruplar Maliki’nin başbakanlığını bir kırmızıçizgi olarak görüyorlar. Ülkenin bir bölümünün devlet kontrolünden çıkmasına neden olan güvenlik sorunlarıyla mücadele edilebilmesi için ise hükümetin bir an önce kurulması gerekiyor.

Tahran ve Bağdat, Irak’ın direniş ekseninde kalan bir yönetime sahip olmasında görüş birliği içerisinde.

İran, Maliki konusunda öncelikle Irak’taki dini merceiyetin görüşünü bekledi. Merceiyet, Maliki iktidarının sürmesinden yana olmadığını ortaya koydu. Bu mesele İran ve Iraklı yetkililerin ortak toplantılarında da gündeme geldi.

İran’ın kırmızıçizgisi başbakan adayı olarak gösterilecek kişinin Irak Ulusal İttifakı dışından birinin olmamasıydı.

İbadi tekfircilere ve İsrail’e karşı net bir görüşe sahip, Irak Ulusal İttifakı tarafından aday gösterildi ve dini merceiyetin de kendisine karşı bir görüşü yok.”

Irak Ulusal İttifakı’ndan sızan bu bilgiler, tıpkı 2006’da Caferi’nin çekilmeye ikna edilmesinde olduğu gibi bugün de Maliki’nin çekilmeye ikna edilmesinde belirleyici rolü Tahran’ın şu dört şarta bağlı olarak oynadığını gösteriyor.

1- Merceiyetin onayı,

2- Yeni başbakanın mecliste çoğunluğa sahip olan Irak Ulusal İttifakı içerisinden belirlenmesi,

3- Irak’taki hükümetin Direniş ekseni içerisinde kalmaya devam etmesi.

4- Terör tehdidine karşı Irak’ın bütünlüğünün korunması.

Irak’taki yeni süreç ve Türkiye’nin rolü

Irak’ta Haydar el-İbadi ile birlikte başlayacak olan yeni siyasi süreçte belirleyici olan uluslar arası aktör İran olsa da bu sürecin şartlarının yaratılmasında Türkiye’nin de ciddi bir rol oynadığı söylenebilir.

Türkiye, “Kürtlerle Sünnileri, Irak merkezi hükümetine karşı dengeleyici bir ağırlık unsuru olarak kullanarak” yeni bir Irak politikası kurduğunu gizlemedi.

Bu çerçevede Kürdistan Bölgesi ile kurduğu ilişki biçimiyle Erbil’le Bağdat arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflattı. Yaptığı enerji anlaşmalarıyla Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığının ekonomik zeminini yarattı.

Irak içerisindeki siyasi tartışmalarda taraf oldu ve Iraklı Sünni müttefiklerini el-Enbar, Neyneva ve Selahaddin’de bir Sünni federal bölge kurmaya teşvik etti.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Irak’ı fiilen parçalanmaya götüren IŞİD’e dair tanımı aslında sürece ilişkin perspektifini yansıtıyordu.

IŞİD’e katılan kitlelerin ki Türkmenler ciddi çoğunluktadır içinde, Kürtler vardır, Sünni Araplar vardır, bunu bilmek lazım. Onların temel şeyi ilerleyen bir güç var burada daha önceki öfkeler, dışlanmalar, hakaretler bir anda geniş bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu.[1] diyen Davutoğlu, IŞİD’i dışlanan Sünni Türkmen, Arap ve Kürtlerin reaksiyonu olarak tanımladı ve bu sonuçtan Maliki’yi sorumlu tuttu.

Ankara’nın Iraklı Sünni müttefiklerinin federal bölge kurma girişimi, kentlerinde destek verdikleri IŞİD’in ‘İslam Devleti’ kurmasıyla ve Kürdistan Bölgesi’nin de ‘tartışmalı bölgeleri’ ele geçirmesiyle sonuçlanmış olsa da Maliki’nin yeniden başbakan seçilmesini imkansız kılmaya yetti.

 



[1]NTVMSNBC 7 Ağustos 2014. Davutoğlu: Bunu söyleyenler haindir. http://www.ntvmsnbc.com/id/25530199/