İran İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamenei, Filistin direnişinin bölgede yaşanan ihtilaflara taraf olmaması gerektiğini söyledi.
YDH- İran İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamenei, Tahran’da 6. düzenlenen ‘Filistin İntifadasına Destek Konferansı’nda şunları söyledi:
بِسمِ اللهِ الرّحمٰنِ الرَّحیم
الحمدلله ربّ العالمین و صلوات الله و تحیّاته علی سیّدالانام محمّدٍ المصطفی و آله الطّیّبین و صحبه المنتجبین
قال الله الحکیم فی الکتاب المبین:
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”[1] Artık gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın ve Allah, sizinledir ve yaptıklarınızın sevabını, hiç azaltmamaktadır.”[2]
Başlarken, siz tüm aziz misafirlere, sayın meclis başkanına, Filistinli grupların liderlerine, düşünürlere, bilgelere, İslam dünyasının seçkin şahsiyetlerine ve diğer özgürlükçülere hoş geldiniz diyor ve bu toplantıdaki değerli varlığınızı kutlamayı gerekli görüyorum.
Filistin’in acı dolu öyküsü ve bu sabırlı, tahammüllü ve direnişçi halkın yürek yakan mazlumluğu, gerçekten her özgürlükçü, hak ve adalet yanlısı insanı incitiyor ve bu büyük acı insanın içine oturuyor.
Tarih’in en büyük mazlumu Filistin
Filistin’in tarihi; onun zalimce işgal edilmesi, milyonlarca insanın mülteci haline getirilmesi, bu kahraman halkın yiğit direnişi ile iniş çıkışlarla doludur.
Tarihte bilinçli bir araştırma, şunu gösteriyor ki tarihin hiçbir döneminde, hiçbir millet, böylesine büyük bir acı ve zalimce hareketle karşılaşmamıştır.
Zira bölge dışı bir komployla bir ülke bütünüyle işgal ediliyor, bir millet yerinden yurdundan sürülüyor, onların yerine dünyanın her bir yerinden toplanan bir grup yerleştiriliyor, gerçek varlık görmezden geliniyor ve onun yerine uydurma bir varlık konuluyor. Ama tarihin bu temiz olmayan sayfası da tıpkı diğer kirli sayfalar gibi Allah’ın izni ve yardımıyla kapanacaktır. Çünkü “şüphesiz batıl yok olucudur.”[3] “Şüphe yok ki yeryüzü, temiz kullarıma mîras kalır.”[4]
Bölgedeki krizlerden Filistin’in düşmanları yararlanıyor
Konferansınız, dünyada ve bölgede en zorlu şartların bulunduğu bir dönemde yapılıyor. Her zaman uluslararası bir komploya karşı mücadelesinde Filistin halkını destekleyen bölgemiz, bu günlerde birçok huzursuzluk ve krizle boğuşuyor.
Bölgemizdeki birçok İslam ülkesinde yaşanan krizler, Filistin meselesine ve Kudüs’ün özgürleştirilmesi kutsal idealine verilen desteğin azalmasına neden oldu. Bu krizlerin sonucuna bakmak bize bundan yararlanan güçlerin kimler olduğunu gösteriyor.
Bu bölgede Siyonist rejimi ortaya çıkaranlar ve uzun süreli bir çatışma dayatarak bölgenin istikrarına ve gelişmesine engel olanlar, şimdi de bu fitnelerin arkasında bulunuyorlar.
Bölge halklarının gücünü saçma ve beyhude çatışmalarla birbirine karşı tüketmesine neden olan bu fitneler, herkesin hezimetine ve gasıp Siyonist rejimin daha fazla güçlenmek için fırsat bulmasına zemin yaratıyor.
Filistin meselesi öncelik olmaktan çıkarılmak isteniyor
Bununla birlikte hala İslam ümmetindeki akıl ve bilgelik sahiplerinin bu ihtilafları çözmek için yaptığı fedakarca çabalarına tanık oluyoruz. Ama maalesef düşmanın karmaşık komploları, bazı devletlerin gafletlerinden yararlanarak halklara iç savaş dayatmayı, onları birbirine düşürmeyi ve İslam dünyasının iyiliğini isteyenlerin bu çabalarının etkisini azaltmayı başardı.
Burada asıl öneme sahip olan, Filistin meselesinin konumunun zayıflatılması ve onun bir öncelik olmaktan çıkarılması için çalışılmasıdır.
İslam ülkelerinin birbiriyle olan ve bazıları doğal, bazıları düşmanın komplolarından, bazıları da gafletten kaynaklanan ihtilafları olsa da Filistin adı hala onların tamamı için bir vahdet ekseni olabilir ve olmalıdır.
Bu değerli konferansın kazanımlarından biri İslam dünyasının ve dünya özgürlükçülerinin önceliklerini söz konusu etmek; yani Filistin meselesini, Filistin halkını ve onun hak ve adalet mücadelesini desteklemek şeklindeki yüce hedefi gerçekleştirmektir.
Filistin halkına siyasi desteğin öneminden asla gafil olunmamalıdır. Bu, bugünün dünyasında özel bir öneme sahiptir. Her türlü eğilim ve görüşten Müslüman halklar ve özgürlükçüler, ortak bir hedef için bir araya gelebilir. O da Filistin’dir ve onun özgürlüğü için çalışmaktır.
Siyonist rejimin çöküş belirtilerinin ortaya çıkması ve onun asli müttefiklerine özellikle de Amerika’ya hakim olan durumla birlikte, yavaş yavaş dünyada da Siyonist rejimin gayri insani, yasadışı ve düşmanca adımlarına karşı mücadele eğiliminin oluştuğu görülüyor.
Elbette dünya toplumları ve bölge ülkeleri bu mesele karşısındaki insani sorumluluklarını hala yerine getirmiş değildir.
Filistin halkına yönelik vahşice saldırılar, geniş çaplı tutuklamalar, cinayetler, bu halkın yurdunun gasp ve talan edilmesi, buralarda yerleşkeler inşa edilmesi; kutsal Kudüs, Mescid-i Aksa ve hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar için kutsal olan mekanların kimliğini değiştirme çabaları, temel vatandaşlık haklarının ortadan kaldırılması, ve daha birçok mezalim hala devam ediyor.
Bunlar, Amerika’dan ve bazı diğer Batılı ülkelerden tam destek buluyor ve maalesef dünyadan da tepkiyle karşılanmıyor.
Şu anki intifada öncekilerden daha mazlum
Filistin halkı, Allah’ın kendilerine lütfedip Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı savunma misyonunu onların omuzlarına yüklemesinden iftihar ediyor. Bu halk, yüce Allah’a ve kendi gücüne dayanarak mücadele alevini hala yanar halde tutmaktan başka bir yol görmüyorlar ve gerçekten de şimdiye kadar böyle yaptılar.
Şu an işgal altındaki topraklarda üçüncü kez başlamış olan intifada, daha önceki iki intifadadan daha mazlum; ancak parlak ve umut dolu bir şekilde hareket etmektedir. Allah’ın izni ile bu intifadanın mücadele tarihinde çok önemli bir aşama yaratacağını ve bu gasıp rejime bir yenilgi daha dayatacağını göreceğiz.
Siyonist kanser tümörü aşamalı olarak yayıldı; tedavisi de aşamalı olacak
Bu kanser tümörü, ortaya çıktığı dönemde, aşamalı olarak gelişti ve bugünkü belaya dönüştü. Bunun tedavisinin de aşamalı olması gerekiyor. Birbirini izleyen intifadalar ve direnişler, çok önemli aşama hedeflerini gerçekleştirmeyi başardı. Şimdi de Filistin tamamen özgürleşinceye kadar diğer hedeflerini gerçekleştirmek için ilerliyor.
Uluslararası Siyonizm ve onun zorba hamileriyle mücadeleyi tek başına omuzlamış olan büyük Filistin halkı sabırlı ve fedakardır; ama sağlam ve güçlü bir şekilde tüm iddia sahiplerine iddialarını tecrübe etmeleri için fırsat verdi.
Yanlış bir gerçekçilik ve tümünün zayi olmasını önlemek için asgari hakları kabul etme zorunluluğu iddiası ortaya çıktığı gün, ciddi barış planları ortaya kondu. Filistin halkı, hatta tüm Filistinli akımlar, kendileri açısından yanlışlığı en başından ispat edilmiş olsa bile buna fırsat verdiler.
Elbette İran İslam Cumhuriyeti, en başından beri bu tür uzlaşmacı yöntemlerin yanlış olduğunu vurgulamış ve bunun ağır hasarlar yaratacak etkileri konusunda uyarıda bulunmuştu.
Uzlaşma sürecine verilen fırsat, Filistin halkının direniş ve mücadele yolunda yıkıcı etkileri beraberinde getirdi. Bunun tek faydası, hareketteki gerçekçilik tasavvurunun yanlışlığının ispat edilmesi oldu.
Siyonist rejim ötekini yok etmeden yaşayamaz
Esasen Siyonist rejimin oluşum yolu ve yöntemi yayılmacılıktan, saldırganlıktan ve Filistin halkının haklarını çiğnemekten vazgeçmesine imkan vermemektedir. Çünkü onun varlığı ve kimliği, Filistin’in varlığını ve kimliğini aşamalı olarak yok etmesine bağlıdır. Siyonist rejimin gayri meşru varlığı, ancak Filistin’in varlığının ve kimliğinin yıkıntıları üzerine bina edildiği zaman devam etme kabiliyetine sahip olabilecektir.
Bu yüzden Filistin kimliğinin ve bu kimliğin tüm göstergelerinin korunması, doğal bir hak, gerekli bir iş ve kutsal bir cihattır. Filistin’in adı, Filistin’in hatırası ve direnişin parlayan alevi, tüm yönleriyle bu halk tarafından bayraklaştırıldıkça işgalci rejimin ayaklarının sağlam basması mümkün değildir.
Filistin halkı İsrail’le barış seçeneğinin imkansızlığını ispat etti
Uzlaşma (barış) sürecinin tek sorunu sadece bir halkın haklarından tavizle gasıp Siyonist rejime meşruiyet vermekten ibaret değildi; elbette bu büyük ve bağışlanmaz bir hataydı. Aslında sorun şu ki bugünkü Filistin meselesinin şartlarına uyan hiçbir yanı yoktu ve Siyonist rejimin yayılmacılığını ve saldırganlığını göz önünde bulundurmamıştı.
Ama bu halk, bu fırsatı kullanarak uzlaşma iddiasında olanların iddialarının yanlışlığını ispat etti ve sonuçta Filistin halkının gasp edilmiş haklarını geri alma konusunda uygulanacak doğru yöntem konusunda bir tür ulusal konsensüs oluştu.
Şimdi Filistin halkı geçen 30 yıllık karnesinde iki farklı modeli denedi ve onun kendi şartlarıyla ne ölçüde uyduğunu anladı.
Bugünlerde yeniden direnişin hedef alınması sebepsiz değil
Uzlaşma yöntemi modelinin karşısında bu halk için büyük kazanımlar sağlayan kahramanca direniş ve intifada modeli yer alıyor.
Bugünlerde halleri belli olan mazı merkezlerin direnişe saldırmaları ve intifadayı sorgulamaları sebepsiz değil. Düşmandan zaten başka bir şey beklenmez. Zira bu yolun doğruluğu ve sonuç verici oluşu en üst düzeydedir.
Ancak bazen bakıyoruz ki bazı akımlar, hatta güya zahiren Filistin meselesinin yanında olduğunu iddia eden; ama gerçekte bu halkı doğru yolundan saptırmaya çalışan ülkeler, direnişe saldırıyorlar.
Onlar, şunu iddia ediyor: “Onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen direniş hala Filistin’i özgürleştiremedi; o halde bu yöntemin gözden geçirilmesi gerekiyor.”
Onlara cevaben şunu söylemek gerekiyor: Direnişin henüz nihai hedefini yani Filistin topraklarının tamamını özgürleştiremediği doğrudur. Fakat direniş, Filistin meselesini canlı tutuyor. Direniş olmasaydı bugün hangi şartlarda bulunuyor olurduk bunu görmek lazım.
Siyonist rejimin bölge hakimiyetini direniş engelledi
Direnişin en büyük kazanımı, Siyonist projeler karşısında engel yaratmasıdır. Direnişin başarısı düşmana bir yıpratma savaşı dayatıyor olmasıdır. Yani direniş, Siyonist rejimin tüm bölgeye hakim olmak şeklindeki asli projesini başarısız kılmıştır.
Bu süreçte direniş ilkesinin haklılığını ve Siyonist rejimin kurulduğu günden bu yana her dönemde direniş gösteren, bu yolda canını veren ve direniş bayrağını kuşaktan kuşağa taşıyan yiğitleri yüceltmek gerekiyor.
İşgalden sonraki dönemlerde direnişin oynadığı rol hiç kimse için gizli değil. Şurası kesin ki hatta sınırlı olsa bile direnişin 1973 savaşı zaferindeki rolü de göz ardı edilemez. Direniş yükünün Filistin içindeki halkın omuzlarında kaldığı 1982 yılından beri Lübnan İslami Direnişi (Hizbullah) Filistinliler yeniden mücadele yolunda olsunlar diye yola çıktı.
Güney Lübnan ve Gazze’yi uzlaşma değil direniş kurtardı
Eğer direniş, Siyonist rejimi dize getirmeseydi, şu an onların ellerinin bölgenin başka yerlerine uzandığını görecektik. Mısır’dan Ürdün’e, Irak’tan Körfez’e ve diğer yerlere kadar…
Evet bu kazanımlar son derece önemlidir. Ama bu sadece direnişin kazanımı değildir. Güney Lübnan’ın kurtarılması, Gazze’nin kurtarılması, Filistin’in özgürleştirilmesi sürecinde iki önemli aşamalı hedefin gerçekleştirilmesi demektir. Bu kazanımlarla Siyonist rejimin coğrafi yayılmacılık süreci tersine dönmüştür.
1980’li yılların başından beri, Siyonist rejim artık yeni yerlere el atma gücünü kaybetmekle kalmamış, geri çekilmeye de başlamıştır. Zelil bir şekilde çekilme güney Lübnan’da başladı, zelil bir şekilde diğer bir geri çekilme Gazze ile devam etti.
Direnişin birinci intifadadaki temel ve belirleyici rolünü hiç kimse inkar edemez. İkinci intifadada da direnişin rolü son derece seçkin ve belirleyiciydi. Bu intifada sonuçta Siyonist rejimi Gazze’den çekilmek zorunda bıraktı.
Lübnan’daki 33 günlük savaş, Gazze’deki 22, 8 ve 51 günlük savaşlar, direnişin karnesindeki parlak sayfalardır ve bunlar tüm bölge halklarının, İslam dünyasının ve dünyadaki tüm özgürlükçü insanların iftiharı olmuştur.
33 günlük savaşta, Lübnan halkına ve Hizbullah’ın yiğit direnişçilerine tüm yardım yolları fiilen kapatılmıştı. Ama Allah’ın yardımına ve Lübnan’ın direnişçi halkına dayanarak Siyonist rejim ve onun asli destekçisi olan Amerika ağır bir yenilgiye uğratıldı ve artık oraya yeniden kolayca saldıramayacaklar.
Şu an direnişin yenilmez bir kalesi haline gelen Gazze’deki direnişler, yaşanan tüm savaşlarda gösterdiler bu rejimin bir halkın iradesi karşısında duramayacağını gösterdi. Gazze savaşlarının asıl kahramanı, yıllarca katlandıkları ekonomik ablukaya rağmen inanç gücüne dayanarak hala bu kaleyi savunan yiğit ve direnişçi halktır.
Burada Filistinli tüm direniş gruplarını İslami Cihat’tan Kudüs Seriyelerini, Hamas’tan İzzeddin Kassam Tugaylarını, el-Fetih’ten Aksa Şehitleri Tugayını, Filistin’in Kurtuluşu için Halk Cephesi’nden Ebu Ali Mustafa Tugaylarını bu savaşlarda oynadıkları değerli rolden dolayı takdir etmek gerekiyor.
Filistin’e destek tüm özgürlükçülerin görevidir
Değerli misafirler,
Siyonist rejimin varlığından kaynaklanan tehlikelerden gafil olmamak gerekiyor. Dolayısıyla direniş, işi için gerekli olacak tüm araçlara sahip olmalıdır. Bu çerçevede tüm halklar, bölge devletleri ve dünyanın tüm özgürlükçüleri, bu direnişçi halkın temel ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir. Bu halk direnişin asli dayanağıdır, gayretli ve direnişçi evlatlar yetiştiren Filistin halkıdır.
Filistin halkının ve direnişinin ihtiyaçlarını temin etmek, hepimizin yerine getirmemiz gereken önemli ve hayati bir görevdir. Bu süreçte şu an mazlum intifadanın yükünü omuzlamış olan Batı Şeria’daki direnişin ihtiyaçları dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Filistin direnişi bölgesel ihtilaflarda taraf olmamalı
Filistin direnişi de geçmişinden ibret alarak şu önemli noktaya dikkat etmelidir: Direniş ve Filistin, İslam ve Arap ülkeleri arasındaki ihtilaflarda yahut ülkelerin içindeki etnik veya mezhebi ihtilaflarda çatışmaya girmekten çok daha yücedir.
Filistinliler, özellikle de direniş grupları, kendi değerli konumlarının kıymetini bilmeli ve bu ihtilaflardan uzak durmalıdır.
Arap ve İslam ülkeleri ve tüm İslamcı ve ulusalcı akımlar, Filistin’in hizmetinde olmakla görevlidir. Direnişi desteklemek bizim görevimizdir. Hiç kimsenin yaptığı yardımlardan dolayı onlardan özel bir beklenti içine girmeye hakkı yoktur.
Evet bu yardımların tek şartı, bu yardımların Filistin halkının bünyesini ve direnişin yapısını güçlendirme yönünde harcanmasıdır.
Düşman karşısında direniş düşüncesine bağlı kalmak ve tüm yönleriyle direniş, bu yardımların sürmesinin garantisidir.
Direnişten sapan bizden uzaklaşır
Bizim direnişe dair tutumumuz, ilkesel bir tutumdur ve belli bir grupla ilgili değildir. Bu yolda sağlam duran her grupla birlikteyiz, bu yoldan çıkan her grup da bizden uzak olmuştur. Bizim İslami direniş gruplarıyla ilişkimizin derinliği yalnızca onların direniş ilkesine bağlılık ölçüsüyle ilgilidir.
İşaret etmem gereken diğer bir nokta da çeşitli Filistinli gruplar arasındaki ihtilaflardır. Topluluklar arasındaki görüş ve anlayış farklılıkları doğaldır ve anlaşılabilir. Yeter ki bu sınırda kalsın. Bu, Filistin halkının mücadelesine zenginlik de katar.
Ancak, bu ihtilafların çekişmeye ve Allah korusun çatışmaya dönüşmesi halinde sorun başlar. Bu durumda çeşitli gruplar, birbirinin gücünü etkisizleştirmek için adımlar atarlar bu da onların asıl düşmanının istediği şeydir.
İhtilafları ve farklı görüş ve anlayışları yönetebilmek bir hünerdir ve tüm asli gruplar bunu kullanmalıdır. Mücadelenin çeşitli alanlarına yönelik programını öyle bir şekilde yapmalıdırlar ki bu sadece düşmanı baskı altına alsın ve direnişin güçlenmesini sağlasın.
Cihat programı doğrultusundaki bir ulusal dayanışma, Filistinliler açısından bir ulusal zorunluluktur ve Filistinli grupların tüm Filistin halkının isteği doğrultusunda bunu gerçekleştirmek için çaba göstermesi gerekir.
Filistin’e dost görünenlerin komplosu
Direniş, bugünlerde bir başka komployla daha karşı karşıyadır. Bu da dost görünenlerin direnişi ve Filistin halkının intifadasını saptırma ve onu Filistin halkının düşmanlarıyla yaptıkları pazarlıklarda bir araç olarak kullanma yönündeki çabalarıdır.
Direniş, bu tuzağa düşmeyecek kadar bilinçlidir. Özellikle de mücadelenin ve direnişin gerçek lideri olan Filistin halkının tecrübeleri gösteriyor ki bu halk şartlara dair keskin anlayışı ile bu tür sapmalara engel olmaktadır.
Allah korusun eğer direniş gruplarından biri bu tuzağa düşerse tıpkı geçmişte olduğu gibi ihtiyaçlarını yeniden üretir. Eğer bir grup direniş bayrağını bırakırsa Filistin halkının bağrından bir başka grup çıkacak ve o bayrağı eline alacaktır.
Siz değerli katılımcılar bu toplantıda yalnızca Filistin meselesini ele alacaksınız. Maalesef son birkaç yılda bu meseleye gösterilmesi gereken dikkatte azalmalar oldu. Mutlaka bölgenin çeşitli yerlerinde ve İslam ümmeti içerisindeki bunalımlar da dikkat gösterilmeye layıktır. Ancak bu girdaba sebep olan şey Filistin meselesidir.
Bu toplantı onu geçiştirmemek için bir model olabilir ve giderek tüm Müslümanlar ve bölge halkları katılımlarıyla ihtilafları dizginleyebilir ve onları tek tek çözerek İslam ümmetinin daha da güçlenmesini sağlayabilir.
Bitirirken siz değerli misafirlere katılımınızdan dolayı teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca İslami Şura Meclisi Başkanına ve 10. Meclisteki çalışma arkadaşlarına bu konferansın düzenlenmesine verdikleri emekten dolayı teşekkür ediyorum.
Yüce Allah’tan İslam dünyasının en asli meselesi ve tüm Müslümanların ve dünya özgürlükçülerinin vahdet ekseni olan Filistin meselesine hizmetlerinizde sizlere başarılar vermesini diliyorum.
Allah’ın selam ve rahmeti tüm İslam şehitlerinin üzerine olsun, özellikle Siyonist rejim karşısında şehit düşen direniş şehitlerinin, direniş cephesinin sadık savaşçılarının ve Filistin meselesine en büyük özeni gösteren İslam Cumhuriyeti’nin kurucusunun üzerine olsun.
Allah sizi muvaffak ve muzaffer etsin.
Allah’ın selam, rahmet ve bereketi sizin üstünüze olsun.
Çeviri: YDH
[1] Al-i İmran: 139
[2] Muhammed: 35
[3] İsra: 81
[4] Enbiya: 105