Tam spektrumlu savaş bağlamında İsrail’in Filistin’e karşı dili silah olarak kullanması

img
Tam spektrumlu savaş bağlamında İsrail’in Filistin’e karşı dili silah olarak kullanması YDH

The Cradle haber analiz sitesinde yayımlanan makalede İsrail rejiminin enformasyon dilini Filistinlilere karşı nasıl bir silaha dönüştürdüğü örneklerle açıklanıyor.




YDH- Lübnan’dan yayın yapan The Cradle haber analiz sitesinde Ali Choukeir (Ali Şukayr) imzasıyla yayımlanan makalede İsrail rejiminin enformasyon dilini Filistinlilere karşı nasıl bir silaha dönüştürdüğü örneklerle açıklanıyor.

The Cradle’da Full spectrum warfare: Israel’s weaponization of words against Palestine başlığıyla yayımlanan yazıyı Keda Bakış çevirdi.

***

Filistinliler ve müttefikleri, 7 Ekim’den bu yana sosyal medya enformasyon savaşında başarı elde etmelerine rağmen, İsrail’in kendisini mağdur, mazlum ve ahlaki açıdan haklı göstermek için özenle inşa ettiği kalıcı dil çerçevelerini ortadan kaldırmaya odaklanmalıdır.

“İsrail, İngiliz dilini seferber etti ve sahaya gönderdi.”

Küresel nüfuz için yarışan çok sayıda güç merkezinin bulunduğu bir dünyada dilin önemi yadsınamaz. 

İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Halifax’ın, İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in Muhafazakar Partili rakiplerini Hitler’e karşı mücadeleye katılmaya ikna ettiği dönemde Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmayla ilgili olarak ileri sürdüğü gibi, kelimeler ahlak algımızı şekillendirmede çok önemli bir rol oynamaktadır. 

Gerçekten de bilişsel süreçlerimizin temel bileşenleri olarak kelimeler, neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğuna dair anlayışımızı etkileme kabiliyetine sahiptir. Tarihsel olarak Batı ittifakı ve onun geniş küresel medya varlığı tarafından domine edilen süregelen enformasyon savaşı, karmaşık jeopolitik manzara hakkında kamuoyunu şekillendirmeyi amaçlamaktadır. 

Anlatı kontrolü için verilen bu mücadele, Suriye ve Ukrayna’daki gibi çatışmalarda ve son olarak İsrail’in Gazze’de 2,4 milyon insanın büyük acılar çekmesine neden olan sert askeri harekatı bağlamında giderek daha belirgin hale gelmiştir.

“İsrail’in kendisini savunmaya hakkı var.”

İsrail, 75 yılı aşkın süredir Filistin’i baskı altında tuttuğu ve işgal ettiği süre boyunca bu yaygın ifadeyi sık sık kullanmıştır. Bu ifade çoğu zaman haksız eylemleri için üstü örtülü bir gerekçe olarak kullanıldı. 

Artık İsrail’in mağduriyeti efsanesi sonsuza kadar ortadan kaldırılmalıdır.

İnsan hakları ihlallerinin sorumluluğunu saptıran bu kalkan sadece İsrail hükümeti tarafından kullanılmakla kalmamış, aynı zamanda Batı dünyasındaki liderlerden de destek görmüştür.

Hamas’ın öncülüğünde 7 Ekim 2023’te gerçekleştirilen Aksa Tufanı adlı direniş operasyonunun ardından bu söylem yeniden ivme kazandı. Operasyonun ardından ABD Başkanı Joe Biden İsrail’e kendisini koruması için gerekli araçları sağlama sözü verdi. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya güvence verdiğini kesin bir dille ifade etti: “İsrail’in kendisini ve halkını savunma hakkı vardır, nokta.”

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak da 7 Ekim’den sonra benzer ifadeler kullanarak İsrail’in inkar edilemez bir meşru müdafaa hakkı olduğunu vurguladı. Bunu takiben çok sayıda AB lideri İsrail’in insani ve uluslararası hukuka uygun olarak kendini savunma hakkını tereddütsüz desteklediklerini ifade etti.

Kasım ayında işgal altındaki bölgeye yaptığı ziyaret sırasında ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Washington’un “İsrail’in kendini savunma hakkını” desteklediğini teyit etmekle kalmadı, aynı zamanda İsrail’in bunu yapmakla yükümlü olduğunu da vurguladı.

Bir süper güç tarafından desteklenen baskın bir işgalci güç, kendilerini koruyacak geleneksel bir orduya sahip olmayan yerli bir halka karşı savaşıyor.

Soykırım yapma hakkı

İşgal altındaki Filistin’de ve daha geniş Batı Asya bölgesinde ABD destekli İsrail hükümeti, verbal ve nosyonal envanterinin doğal bir eğilimi olarak “kendini savunma hakkı” kavramına büyük ölçüde güveniyor. 

Anlatıların kamuoyunu şekillendirmek için yarıştığı bir dünyada dilin önemi küçümsenemez. İsrail, ister tarihi revize ederek, ister geçmiş çatışmalara atıfta bulunarak, isterse de Aksa Tufanı gibi güncel olayları vurgulayarak olsun, Filistin meselesine ilişkin anlatısını desteklemek için dilsel incelikleri ve stratejik muğlaklığı etkili bir şekilde kullanmıştır.

The Cradle’ın köşe yazarlarından Sharmine Narwani 2012 yılında bu konuyu ele almış ve “kamu diplomasisinin” hayati bir jeopolitik araç olarak rolünü vurgulamıştır. İsrail’in var olma ve kendini savunma hakkını koruması, Holokost’u, antisemitizmi ve Yahudilerin yüce bir güç tarafından kendilerine bahşedilen topraklar üzerindeki tarihi hak iddialarını çevreleyen mitleri çağrıştıran her şeyle sağlanıyor.

Ancak bu anlatılar durumun gerçekliğini gizlemektedir: Bir süper güç tarafından desteklenen baskın bir işgalci güç, kendilerini koruyacak geleneksel bir orduya sahip olmayan yerli bir halka karşı savaşıyor.

Evet, meydana gelen roket saldırılarının sayısını belirtin. Ancak bunu hemen ardından her gece sığınağa gitmenin nasıl bir şey olduğunu da anlatın.

Bir kelime savaşı

Kitle psikolojisinin kurucusu Gustave Le Bon, Kitlelerin Psikolojisi adlı kitabında, kitlelerin görüşlerinin oluşmasına katkıda bulunan doğrudan faktörlerden biri olarak “imgeler, kelimeler ve ifadeler” olarak adlandırdığı analizde şöyle yazar:

“Kitleler, uygun sözcük ve ifadelerin akıllıca ve doğru kullanımıyla hayal güçlerini büyüler ve harekete geçerler ve eğer bunları sanatsal ve incelikli bir şekilde kullanırsak, o zaman gizli bir güce sahip olabilirler. Birçok kitlenin ruhunda en güçlü kasırgayı uyandırır, ama aynı zamanda onları nasıl sakinleştireceğini de bilir. Anlamlarını tam olarak belirlemesi güç olan kelimeler, bazen etkileme ve harekete geçirme konusunda en büyük yeteneğe sahip olanlardır.”

2008 yılında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısının ardından Cumhuriyetçi anketçi ve siyasi stratejist Dr. Frank Luntz, “İsrail için medya savaşında ön saflarda yer alanların” kullanması için İsrail Projesi adlı bir grup tarafından hazırlatılan “İsrail Projesi’nin 2009 Küresel Dil Sözlüğü” başlıklı bir çalışma kaleme aldı.

“İşe Yarayan Kelimeler Sözlüğü” başlıklı ikinci bölümde Luntz, “İletişim çabalarımızda ilk kez ... İsrail yanlısı iletişim çabalarının özünü oluşturması gereken belirli kelimeler, ifadeler ve kavramlardan oluşan A’dan Z’ye bir sözlük” sunuyor. Terimle sözlüğünden sadece birkaç örnek:

Roketleri insanileştirin: Saldırıya açık İsrail toplumlarında yaşamın nasıl olduğuna dair canlı bir tablo çizin. Evet, meydana gelen roket saldırılarının sayısını belirtin. Ancak bunu hemen ardından her gece sığınağa gitmenin nasıl bir şey olduğunu da anlatın.

‘Barış siyasi sınırlardan önce gelir’: İki devletli bir çözümün şu anda neden gerçekçi olmadığını anlatmak için en iyi ifade budur. Önce roketlerin ve savaşın durması gerekiyor. Daha sonra her iki halk da siyasi sınırlar hakkında konuşabilir.

‘HAK’: Bu, ‘hak eder’den daha güçlü bir ifadedir. Bu ifadeyi sık sık kullanın: İsrail’de hem İsraillilerin hem de Arapların sahip olduğu haklar, İsraillilerin ve Filistinlilerin sahip olduğu barış hakkı ve İsrail’in sivilleri roket saldırılarına karşı savunma hakkı.

Uluslararası medya ve siyasi figürler, işgale karşı direnişin bir Arap-İsrail çatışması olarak tarihsel bağlamından giderek Filistin-İsrail çatışmasına odaklanmış ve daha da daraltarak Hamas/Filistin İslamik Cihad ile İsrail arasındaki bir çatışmaya indirgemiştir. 

Anlatı manipülasyonu ve dilsel taktikler

‘Arap-İsrail çatışması’nı çevreleyen anlatıyı şekillendirmeye yönelik tarihsel girişimler, ilgili tarafların kesin bir tanımının veya net bir tanımının olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu belirsizlik, konunun tanımlanmasında manipülasyona ve uyarlanabilirliğe olanak tanıyarak, Filistin davasıyla ilgili söylemi etkileyen belirli kelime ve terimlerin seçilmesine yol açmıştır.

Uluslararası medya ve siyasi figürler, işgale karşı direnişin bir Arap-İsrail çatışması olarak tarihsel bağlamından giderek Filistin-İsrail çatışmasına odaklanmış ve daha da daraltarak Hamas/Filistin İslamik Cihad ile İsrail arasındaki bir çatışmaya indirgemiştir. 

Batı basını ve büyük medya kuruluşları “İsrail saldırganlığı” yerine “çatışma” gibi terimler kullanma eğilimindedir ve Filistinlilerin öldürülmesini genellikle İsrail tarafından “öldürülmek” yerine “ölen” bireyler olarak tasvir etmektedir.

Bu indirgemeci bakış açısı çatışmayı aşırı basitleştirmekte, İsrail’in rolünü vurgularken karşı tarafın failliğini küçümsemektedir. “Çatışma” gibi yaygın olarak kullanılan terimler daha incelikli bir dilin yerini alarak basitleştirilmiş bir anlatıya katkıda bulunuyor.

İsrail, sempati kazanmak için Holokost’tan yararlanarak ve kendisini küresel olarak “meşru müdafaa hakkının” savunucusu olarak konumlandırarak kendisini sürekli olarak bir kurban olarak sunmaktadır.

Bu anlatı İsrail’in “meşru müdafaa hakkını” vurgulayarak İsrail’i bir kurban olarak göstermiş ve eylemlerini haklı çıkarmıştır.

İsrail ve ABD, Siyonizm karşıtlığı ile antisemitizm arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak İsrail politikalarına yönelik eleştirileri Yahudilere karşı bağnazlıkla bir tutmaktadır. Bu karıştırma, üniversite liderleri de dahil olmak üzere İsrail’i sorgulayan bireylerin antisemitizmle suçlanmasına yol açarak entelektüel muhalefeti bastıran bir anlatıyı sürdürmektedir.

İsrail medyası, Gazze ve Batı Şeria’daki direniş savaşçılarının öldürülmesini tanımlamak için “etkisiz hale getirme” gibi terimler kullanarak Filistinliler üzerindeki etkiyi en aza indiren ve olayların sterilize edilmiş bir versiyonunu sunarak nihayetinde onları insanlıktan çıkaran bir dil kullanıyor.

Gazze’deki Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmeleri “yeniden konumlandırma” veya “transfer” olarak tanımlandı ve durumun ciddiyetini küçümsemek için örtmece ifadeler kullanıldı.

Filistin çatışması ve Ortadoğu’da İsrail’e karşı yürütülen daha geniş çaplı direnişle ilgili tartışmalarda kullanılan kelime dağarcığının önemini kabul etmek son derece önemlidir. Genellikle hafife alınan bu dilsel savaş alanı, süregelen çatışmanın dinamiklerinin anlaşılması ve olayların yorumlanması açısından hayati önem taşımaktadır.

Örneğin, Aksa Tufanı’nın ardından İsrail stratejik olarak Hasbara mekanizmasını belirli bir anlatıyı desteklemek için kullandı. Bu anlatı İsrail’in “meşru müdafaa hakkını” vurgulayarak İsrail’i bir kurban olarak göstermiş ve eylemlerini haklı çıkarmıştır.

Dahası İsrail, Hamas tarafından alıkonulan kişileri “tutuklu” ya da “mahkum” yerine “rehine” olarak nitelendirerek bu kişilerin canlı kalkan olarak kullanılabileceğini ima etti ve şiddet içeren tepkileri meşrulaştırdı. 

Gazze’deki Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmeleri “yeniden konumlandırma” veya “transfer” olarak tanımlandı ve durumun ciddiyetini küçümsemek için örtmece ifadeler kullanıldı.

Başlangıçta İsrail, medya ve yasal sonuçları hafifletmek için askeri operasyonlarını “kara manevraları” olarak adlandırdı. Daha sonra, ayrım gözetmeyen saldırganlığının uluslararası destek kazanması için “teröre karşı savaş” adı altında parlatılmasını sağladı, Hamas’ı IŞİD benzeri bir terörist grup olarak tasvir etti, Batılıların duygularına hitap etti ve Gazze’deki masum siviller fikrini silmeye çalıştı.

Direniş Ekseni’nin de yinelediği gibi, bu çatışma fiziksel savaş alanlarıyla sınırlı kalmayıp dijital propaganda alanına da uzanıyor. Ancak enformasyon savaşındaki dengesizliği gidermek zorlu bir çabadır. 

Kelimeler ve kavramlar savaşı Filistin direniş hareketleri ve Filistin yanlıları için hayati önem taşımaktadır. Anlatıyı tamamen tersine çevirme fırsatı -özellikle de İsrail Gazze’de Siyonizmin en karanlık yüzünü ortaya çıkardığına göre- nihayet geldi. Artık İsrail’in mağduriyeti efsanesi sonsuza kadar ortadan kaldırılmalıdır.

Çeviren: Keda Bakış



Makaleler

Güncel