«İran'ın başkentinin ve taşradaki askeri tesislerinin doğrudan vurulması, 1987 yılından bu yana ilk kez gerçekleşti; anlamlı ve kalibre edilmiş bir yanıt gerektirecek.»
YDH- İsrail'in İran’a saldırısı, askeri etkinlik ve bölgesel gücün karmaşık dinamikleri hakkında karmaşık bir diyaloğu ateşledi. İran iç siyasetine odaklanan Ferişte Sadıki, The Cradle'da yer bulan analizinde, diğer analistlerin görüşleriyle beraber, saldırıların algılanan etkisi, askeri eylemler ile uluslararası hukuk arasındaki gerilim ve İsrail'in eylemlerinin gayrimeşruluğunu yorumluyor.
İran'ın 1 Ekim'de İsrail'e yönelik devasa füze saldırılarından yirmi beş gün sonra, haftalar süren tehditler ve büyük hazırlıklarla ilgili palavraların ardından Tel Aviv, 26 Ekim Cumartesi günü erken saatlerde İran İslam Cumhuriyeti'nin askeri tesislerine karşı saldırı başlattı.
Sosyal medya platformu X'teki haberlerin altı patlamanın duyulduğunu öne sürdüğü İsrail saldırısı, gece yerel saatle 02:15 sularında şehrin batı yakasında çok şiddetli patlamaların duyulduğu başkent Tahran'da başladı.
Çok dalgalı bir saldırı
Daha sonra ortaya çıkan görüntülerde sayıları az da olsa İran'a ait uçaksavar silahlarının Tahran semalarında ateş açtığı görüldü ancak bu görüntülerde füze izine rastlanmadı. Görünür füze kanıtlarının olmaması analistler arasında tartışmalara yol açarken, bazıları işgal rejiminin geleneksel tespit yöntemlerinden kaçmak için tasarlanmış taktikler kullandığını, muhtemelen alçak irtifa veya gizli insansız hava araçları kullandığını öne sürdü. Ancak diğerleri İsrail jetlerinin İran hava sahasına girip girmediğini bile sorguladı.
İkinci ve üçüncü saldırı dalgaları iki ila dört saat sonra İran'ın batı eyaleti İlam ve güneybatı eyaleti Huzistan'da hava savunma sistemlerinin aktif hale gelmesiyle gerçekleşti. Bu çok dalgalı strateji, İran'ın savunmasını yıpratmaya yönelik hesaplanmış bir girişime işaret ediyor ve aynı anda birden fazla bölgede yanıt sürelerini ve dirençlerini araştırıyordu.
İlk saldırılarla ilgili haberlerin azalmasıyla birlikte Batı medyası İsrail saldırılarını muazzam ve başarılı olarak göstermeye başladı. Kanıta dayanmayan bu tasvirler, hava savunmalarının İsrail saldırılarından kaynaklanan hasarı en aza indirmedeki etkinliğini vurgulayan İranlı yetkililer tarafından şüpheyle karşılandı.
New York Times şöyle yazdı:
“İsrail jetleri önce hava savunma bataryalarını hedef aldı ve daha sonra İran'ın füze dizilerini ve üretim tesislerini vurdu”
Axios ise İsrailli yetkililerden aktardı:
“İsrail hava saldırılarından önce Tahran'a bir mesaj göndererek İranlıları karşılık vermemeleri konusunda uyarmıştı.”
Sabah saatlerinde İsrail ordusu bir açıklama yaparak şunu söyledi:
“Saldırıları tamamladık ancak İran'ın başka bir saldırı gerçekleştirme hatasına düşmesi halinde karşılık vermek zorunda kalacağız”
Bu arada İran semalarını savunmakla görevli merkezi komutanlık olan Hatemü'l Enbiya Hava Savunma Üssü de şu açıklamayı yaptı:
“İranlı yetkililerin cani, yasadışı Siyonist rejime herhangi bir maceracılığa girişmemesi yönünde daha önce yaptığı tüm uyarılara rağmen, bu sahte rejim tırmanan bir hamleyle Tahran, İlam ve Huzistan'daki askeri noktaları vurdu. Ülkenin ortak hava savunması saldırganın saldırılarını başarıyla önledi ve engelledi. Buna rağmen bazı bölgelerde sınırlı hasar meydana gelmiş olup zararın boyutu araştırılmaktadır.”
İran ordusu günün ilerleyen saatlerinde İsrail'in Huzistan'a düzenlediği hava saldırılarında, aralarında bir albayın da bulunduğu en az dört subayın şehit olduğunu duyurdu. İsminin açıklanmaması kaydıyla The Cradle'a konuşan bilgili bir kaynak, İranlı kayıpların sayısının resmi olarak bildirilenden daha fazla olduğunu açıkladı.
Tel Aviv'in taktikleri nelerdi?
Üzerinden 24 saat geçmesine rağmen İsrail'in hava saldırıları ya da İran ordusuna verilen zararın boyutlarıyla ilgili ayrıntılar net değil ve en iyi ihtimalle düzensiz. Her iki tarafın da anlatıyı kontrol etmekte çıkarı var: Tel Aviv güç ve caydırıcılık sergilemek, Tahran ise dayanıklılık imajını korumak ve algılanan zayıflıkları en aza indirmek istiyor.
İsrail saldırıyı gerçekleştirmek üzere 100'den fazla F-35 savaş uçağı konuşlandırdığını açıkladı. Ancak Cumartesi sabahı İranlı muhafazakâr bir milletvekili Tahran'daki saldırıların aslında küçük İHA’lar ya da robot helikopterler tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti.
Hamid Resai, Telegram kanalında şunu yazdı:
“Siyonist rejimin Tahran'daki ajanları bu saldırılara karıştı ve İran uçaksavarları bu küçük İHA’lara ateş açtı.”
Ülkenin batısındaki anlatı ise farklıydı. Irak'ın Selahaddin vilayetine düşen bir İsrail füzesinin güçlendiricisinin görüntüleri, İsrail'in ülkenin batı kuşağındaki İran radarlarını vurmak için havadan fırlatılan Golden Horizon Balistik Füzesini kullandığını gösteriyor.
İsrail'in Irak hava sahasını kullandığı Hatemü’l-Enbiya Hava Savunma Üssü tarafından doğrulandı. Üs, İsrail'in Irak topraklarının 100 kilometre derinliğinden İran topraklarına havadan fırlatılan balistik füzeler atmasına izin verdiği için ABD ordusunu suçladı. Iraklı yetkililer böyle bir izin vermemişti. Bağdat'a, hava sahasının İsrail tarafından kullanılmasına değinmeksizin İsrail'in İran topraklarına yönelik saldırısını şiddetle kınayan diğer Arap başkentleri de katıldı. The Cradle'ın Bağdat'taki muhabiri şöyle diyor:
“Irak, semalarının kullanılmasını onaylamadı ama Başbakan Muhammed Şiya el-Sudani'nin bu konuda söz hakkı yok çünkü Irak hava sahası Washington'un kontrolünde ve Irak'ın radar sistemleri de eski.”
Hatemü'l Enbiya, daha önce İran'ın misilleme saldırılarına karşı işgal devletini savunmuş olmasına rağmen İsrail'in hava saldırısına karıştığını reddeden Ürdün'den bahsetmedi.
Sınırlı başarı mı yoksa büyük hasar mı?
İran resmi medyası İsrail saldırılarının boyutunu ve gücünü küçümsese de Tahran Üniversitesi'nden akademisyen ve siyasi analist Muhammed Merendi The Cradle'a yaptığı açıklamada “İsrail'in İran radar ve savunma sistemlerine zarar verdiğini ve bunun İsrail açısından büyük bir operasyon olduğunu” söyledi.
İranlı akademisyen Fuad İzedi ise “İsrail'in saldırısının pek çok kişinin beklediği bir şey olmadığını, düşünülenden çok daha az zarar verdiğini” düşünüyor. Ancak şunu da vurguluyor:
“Esasen İsrail'in İran'ı vurmaya hakkı yok, ister küçük ister orta ister büyük çaplı olsun. İran bağımsız bir ülkedir ve başka bir ülkeye saldırmak uluslararası hukukun ihlalidir.”
İzedi, İsrail'in İran'a yönelik açıkça yasadışı saldırılarının “meşru müdafaa” olarak gerekçelendirildiği yönündeki Batı iddialarını reddederek, her durumda Tel Aviv'in ilk saldırıları başlattığına, Tahran'ın ise yasal olarak misilleme yaptığına işaret ediyor:
“İran İsrail'e ilk kez Nisan ayında, İsrail'in Suriye'nin başkenti Şam'daki İran büyükelçiliğine Tahran'ın uyarılarına rağmen düzenlediği saldırının ardından füze yağdırdı. İkinci karşılaşma ise İsrail'in Hamas lideri İsmail Heniye'yi Tahran'da öldürmesinin ardından gerçekleşti. İran'ın misafirinin öldürülmesine ve Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah'ın suikastı da dahil olmak üzere Lübnan'da meydana gelen olaylara karşılık verme hakkı vardı.”
İzedi, İran'ın hava savunma sistemlerinin mükemmel bir performans sergilediğine ve İsrail'in “bu saldırganlığının etkisini en aza indirmeyi başardığına” işaret ediyor.
Viyana'daki nükleer görüşmelerin son turunda İran müzakere ekibine danışmanlık yapan Merendi de İran'ın hava savunmasının iyi bir performans sergilediği değerlendirmesine katılıyor:
“İranlılar saldırılardan önce güvenlik ve istihbarat operasyonları yürüttüler ve mankenler ve tuzaklarla hasarın boyutunu sınırlamayı ve hassas bölgeler hakkında yanlış bilgi yaymayı başardılar.”
The Cradle'a verdiği demeçte, İran'ın askeri tesislerine verilen zararın çok büyük olmadığını şöyle açıklıyor:
“ABD ile doğrudan bir çatışma olasılığı İranlıları yıllar önce neredeyse tüm hassas tesisleri ve stratejik üretim tesislerini yer altına taşımaya ikna etti. Ne savaş uçakları ne de füzeler bu yeraltı tesislerine giremiyor.”
Merendi, “Yerde kalanlar füze yedek parçaları üreten küçük atölyeler ve bunlar ülke geneline dağılmış durumda, ancak sınırlara yakın değiller, bu yüzden saldırı önemli bir zarar bırakmadı” diye ekliyor.
Gerçek Vaat 3?
Cumartesi günü İran'ın başkentinin ve taşradaki askeri tesislerinin doğrudan vurulması, eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in askeri güçlerinin Tahran ve diğer İran şehirlerine füze yağdırdığı 1987 yılından bu yana ilk kez gerçekleşti. Tahran'ın hedef alınmasının psikolojik etkisi abartılamaz; İran'ın güvenliğine ve egemenliğine meydan okuyan sembolik bir darbeyi temsil ediyor ve muhtemelen anlamlı ve kalibre edilmiş bir yanıt gerektirecek.
Bu düşünce, tüm ulusal güvenlik konularında son sözü söyleyen İslam Devrimi Lideri Ali Hamanei tarafından da yinelenmiştir. Bugün erken saatlerde “Güvenlik Şehitleri” aileleriyle bir araya gelen Hamanei, İsrail'in henüz dersini almadığına dikkat çekti:
“İsrailliler, İran’ı tanımıyor. İran’ın gençlerini tanımıyor, İran milletini tanımıyor. İran’ın gücünü, kapasitesini ve iradesini hala doğru bir şekilde öğrenememişler. Bizim bunları onlara öğretmemiz gerekiyor. Bu işin nasıl yapılacağını bizim yetkililerimiz belirlemelidir.”
Fuad İzedi, İran'ın işgal devletine yönelik üçüncü bir saldırısının muhtemel olduğunu düşünüyor çünkü “İranlı liderler, ülkeye saldırmanın normalleşmemesi gerektiği yönündeki analize büyük ölçüde katılıyor.
Muhammed Merendi ise Tahran'ın misilleme yapıp yapmayacağının değil, ne zaman yapacağının önemli olduğunu söylüyor:
“Tahran vurulmasaydı ve İsrailliler sadece İlam'ı hedef alsaydı bile İran yönetimi buna tepki gösterecekti. İran'ın Nisan ayındaki Şam saldırısına misillemesi günler sürdü. Heniye'nin öldürülmesinden sonra ise Tahran'ın karşılık vermesi aylar aldı,”
İsrail saldırılarının ardından İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi, vurulan hedefler hakkında bilgi almak ve hasarın boyutunu değerlendirmek üzere toplandı. İran'ın olası bir askeri yanıtının tartışıldığı bildirilirken, bu kararın alınıp alınmadığına dair henüz bir bilgi yok.
Çeviri: YDH