Riyad, Moskova ilişkilerinin tarihi

img
Riyad, Moskova ilişkilerinin tarihi YDH

SAAF-Suudi Arabistanlı gazeteci Hilal El-Harisi’nin Rus Ria Novosti ajansı için yazdığı




SAAF-Suudi Arabistanlı gazeteci Hilal El-Harisi’nin Rus Ria Novosti ajansı için yazdığı “Suudi Arabistan Rusya ilişkileri dostluk ve yakınlaşma çerçevesinde 90 yılı geçiyor” başlıklı yazıyı arkadaşımız Furkan TORLAK çevirdi.

 

Riyad-Moskova ilişkilerinin tarihi

 

Moskova-Rusya ile Arap yarımadası arasındaki ilişkilerin tarihi Rusya’nın Hicaz’da konsolosluk açtığı hicri 1269, miladi 1879 yıllarına dayanır. Rusya’nın da Ortadoğu bölgesine olan ilgisi eskisine döner. Bu ilgi Çar Büyük Petro ve Çariçe II. Katerina dönemlerinden beri Rusların sıcak Akdeniz sularına inme, Asya ve Afrika bölgeleri için donanmalarının ve ticaret gemilerinin önünü açma isteğine kadar uzanmaktadır.

 

Sovyetler Birliği de Kral Abdulaziz’in Hicaz’ı ele geçirmesinden sonra Suudi Arabistan devletinin varlığını 1926 yılında tanıyan ilk ülkedir. Ruslar kendilerini Kral Abdulaziz nezdinde temsil etmesi için Kerimhan Hekimov adlı bir Müslüman konsolos tayin etmişlerdir. Hekimov, Kral Abdulaziz’le Cidde kuşatması sırasında Mekke’de görüşmüş; Sovyetler Birliği’nin kendilerini desteklediğini bildirmiştir. Hekimov’un 16 Şubat 1926 tarihinde Kral Abdulaziz’e hitaben yazdığı mektupta şunlar kayıtlıdır:

 

“Hükümetim olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin –halkların kendi kaderlerini belirleme hakkı ve Hicaz halkının sizi kral seçerek beliren iradesine saygı ilkesine dayanarak- sizi Hicaz Kralı ve sultanı olarak tanıdığını saygıdeğer zatınıza bildirmekle görevlendirilmemden ötürü şeref duyuyorum. Bu çerçevede Sovyetler Hükümeti, saygıdeğer şahsınıza ait hükümetle doğal diplomatik ilişkiler kuracaktır.”

 

Kral Abdulaziz bu mektuba teşekkür ederek cevap vermiş; bu inisiyatif dolayısıyla memnuniyetini dile getirmiş; kendi hükümeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında kurulacak ilişkileri hoş karşılamıştır. Kral’ın bu mektubunda şu ifadelere yer verilmiştir:

 

“16 Şubat 1926 tarihli (Hicri 3 Şaban 1334) yazınızı almaktan şeref duydum. Bu mektupla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Hükümetinin Hicaz’daki yeni durumu, Hicaz ehlinin bize Hicaz Kralı olarak, Necd ve Necd’e bağlı bölgelere sultan olarak biat etmesini tanıdığınız bildirildi. Dolayısıyla hükümetin, Sovyetler Birliği Hükümetine şükranlarını bildirmektedir. Hükümetim, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Hükümeti ve vatandaşlarıyla dost ülkelerle izleyeceği ilişkileri kurmaya hazır olduğunu kaydetmektedir. İki hükümet arasındaki ilişkilerin kutsal toprakların bağımsızlığı ve tüm devletlerin tanıdığı uluslar arası teamüller çerçevesinde olmasını dileriz. Son olarak sonsuz saygılarımı kabul etmenizi dilerim.”

 

Karşılıklı mektuplaşmalar üzerine Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı G.V. Chicherin(*) Kral Abdulaziz’e şu mektubu yazdı:

 

“Saygıdeğer zat,

 

Hükümetim, saygıdeğer zatınızla Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin temsilcisi yoldaş Hekimov arasında Mekke’de 16–18 Şubat 1926 tarihlerinde karşılıklı olarak iletilen mektuplardan dolayı mutlu olmuştur. Bunun sonucu olarak hükümetinizle Sovyetler Birliği hükümeti arasında diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir. Bizler saygıdeğer zatınızın, nitelikli şahsiyet ve azminizle iç ve dış siyaset alanlarında Arap halkının maslahatını başarıyla gerçekleştirecek çok önemli sorumluluklarınız olduğunun bilincindeyiz. Hükümetimiz, saygıdeğer şahsiyetiniz ile Sovyetler Birliği hükümeti arasında kurulan diplomatik ilişkilerin anısına zatıâlinizin mütevazı hediyeleri kabul etmenizden gerçekten mutluluk duyacaktır. Bizler, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin temsilcisine önem ve özel göstermenizin ortak çıkarlarımız açısında diplomatik ilişkileri kolaylaştıracağı kanaatindeyiz. Şans eseri iki ülke arasında kurulan dostane ilişkiler Arap ve Sovyetler Birliği halklarının metanetini olumlu yönde artıracaktır.”

 

Sovyetler Birliği’nin Suudi Arabistan’a önem verdiğini vurgulamak ve ilişkileri güçlendirmek amacıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Başkanı Lenin, Kral Abdulaziz’e hitaben 10 Mayıs 1927 tarihinde şunları yazdı:

 

“Saygıdeğer zat,

 

Ülkemizi ziyaret etme niyetinde olan oğlunuz Prens Faysal’ın bana teslim ettiği zarif mektubunuzu almış bulunuyorum. Sovyetler Birliği halklarıyla Arap halkı arasında sevgi ve dostluk ilişkilerinin gerçekleşmesi dileğinizle ilgili yoğun sevincinizi paylaşıyorum. Yakın gelecekte evladınız ve Hicaz’daki yardımcınızı ülkemizde görmeyi ve onlar aracılığıyla Sovyetler Birliği halklarının saygıdeğer zatınıza ve Arap halkına dostluk ve muhabbet hislerini iletmeyi ümit ediyoruz. Saygıdeğer zatınızın selamlarımı ve en iyi dileklerimi kabul etmesini rica ediyorum.”

 

Bu dostane ilişkiler neticesinde Sovyetler Birliği 1929 yılında Kral Abdulaziz Hükümeti ile kendi hükümeti arasındaki temsilcilik düzeyini büro düzeyine yükseltti; Kral Abdulaziz de Rus mallarının Cidde’ye girişine izin verdi. 1931 yılında da Hicaz Hükümeti Sovyet Birliği Ticaret Örgütü ile Suudi Arabistan arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre Sovyetler Birliği, Suudi Arabistan’a gazyağı ve benzin ihraç edecekti.

 

Kral Abdulaziz’in Sovyetler Birliği ile ticaret kapısını açmasındaki hedefi Avrupa devletleri ve Batı şirketlerine baskı uygulamaktı. Bu çevrelerin Sovyetler Birliği ile diplomatik değiş tokuş sonrası Kral Abdulaziz’in bir bedel ödemesi gerektiğini düşünmesine karşın Kral da önünde farklı alternatiflerin bulunduğunu hissettirmek istiyordu.

 

Bu bağlamda İngiltere hükümetine bu realiteyi göstermek ve Batı ülkelerinin Sovyetler Birliği ile ilişkisinin tehlikeli olduğu yönündeki şayialarını durdurabilmek için Kral Abdulaziz, İngiltere’nin Kahire’deki temsilcisine 12 Aralık 1927 tarihinde şunları yazdı:

 

“Size konu hakkındaki görüşümüzü açıkça ifade etmek istiyoruz. Bizler Hicaz’da dünyadaki ticaret özgürlüğüne karşı çıkmayan kararlar almış bulunuyoruz. Diğer yandan da nüfuzlarını artırmalarını engelleme konusunda bazı önlemler almış bulunuyoruz. Rusya’yla ticaret yollarının kolaylaştırılması ülkemizin ekonomisi açısından faydalı olabilir. Ancak bu noktada İngiltere’nin ürünleri açısından küçümsenemeyecek bir zararın olduğunu görüyoruz. İngiltere hükümeti ile hükümetimiz arasında bir ticaret anlaşması bulunmamasına rağmen İngiltere’nin çıkarlarının sağlanmasını ve rakipleriyle rekabet edebilmesini istediğimiz için İngiltere’nin ürünlerinin korunmasını sağladık. Hicaz’daki hükümetimiz bu tutuma sahiptir. Size Sovyetlerin yakınlaşma ve yardım etme hususundaki çabalarını bizden esirgemediğini bildirmeyi gerekli görüyorum. Onlar birçok doğu ülkesine yakınlar. Ancak bizler İngiltere hükümetiyle dostluğumuzu sürdürme konusunda ısrarlıyız.”

 

Burada Kral Abdulaziz’in birinci derecede Rus kartını ve Hicaz’ın kontrol altına alınmasının ardından Arap Yarımadasına ilişkin meselelere önem vermeye başlayan ABD’yi, İngilizlere karşı kullanmaya çalıştığı açık olarak gözüküyor. Batı’nın Kral Abdulaziz’in niyetlerine ilişkin kuşkuları ve bu ülkelerin Suudi Arabistan’a baskısı, Kral Abdulaziz’i, 1932 yılında Prens Faysal’ın bulunduğu bir heyeti Moskova’ya Sovyetler Birliği yetkilileriyle iki ülke arasındaki ikili ilişkileri görüşmek üzere göndermeye itmiştir. Sovyetler liderleri, Prens Faysal’ı Moskova’da karşılamış ve onunla birçok meseleyi tartışmış; Arap yarımadasını bağımsızlaştırma ve Arap milletinin davasını savunma konusunda Kral Abdulaziz’in gösterdiği önemli çabaları Sovyetler Birliği'nin takdirle karşıladığını belirtmişlerdir.

 

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Başkanı Lenin, Prens Faysal onuruna düzenlenen karşılama töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

 

“Değerli beyefendi,

 

Sovyetler Birliği’ne hoş geldiniz. Siz dost bir ülkenin temsilcisisiniz. Sizin şahsınızda Kral Abdulaziz b. Abdurrahman El-Faysal Âl-i Suud’u selamlıyorum. Birkaç yıl boyunca ülkelerimizin arasındaki ilişkiler gerçekten de muhabbete dayalı ve dostaneydi. Sizin ülkemize düzenlediğiniz ziyaret de hiç şüphesiz bizleri bağlayan dostluk ilişkilerinin mutluluk veren bir yansımasıdır. Bu sevinç içerisinde Sovyetler Birliği’nin Başkentinde size hoş geldiniz diyorum. Siz Arap Halkının hükümetini temsil ediyorsunuz. Bu hükümet, cesur ve geniş görüşlü liderinin izlediği siyaset sayesinde tam bağımsızlığına kavuşmuş ve bu bağımsızlığı güçlendirmiştir. Nitekim tam bağımsızlık ekonomik ve kültürel gelişimin gerekli şartıdır. Sovyetler Birliği, hükümet ve halk olarak temsil ettiğiniz hükümetin siyasetinin gelişimini dikkatle izlemektedir. Bu hükümetin siyaseti Arap halkının bağımsızlığını savunmaya, ekonomik ve kültürel refah seviyesini yükseltmeye yöneliktir. İki ülke arasındaki dostluk ilişkileri, halklarımızın çıkarlarını sağlamaktadır. Sizin Sovyetler Birliği ziyaretiniz de bu dostluğun gücünü geliştirmeye yardımcı olacaktır. Kral Abdulaziz’e en iyi sıhhat ve afiyet dileklerimi iletmenizi rica ediyorum. Sizin şahsınızda bize dost bir ülkenin yüksek temsilcisini ve dış siyaset önderini selamlıyorum. Tüm dostane niyetlerimle halkınızız kalkınma ve sürekli gelişimini ve ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin güçlenmesini diliyorum.”

 

Prens Faysal’ın Moskova’ya düzenlediği bu ziyaret sonrası iki ülke arasındaki ticari ilişkiler ve dayanışma artmış; öte yandan Sovyetler Birliği’nden Mekke-yi Mükerreme’ye hacı olarak gidebilecek Müslümanların sayısı artırılmıştır. Bazı kaynaklar Kral Abdulaziz’in 1926 yılında düzenlediği İslam Konferansı'na davet etmesi üzerine Rusya Müslümanları bu konferansa katılmışlardır. Rus Müslümanların, Suudi Arabistan'a bakışları olumlu olmuş ve kutsal toprakların hamisi olarak Suudi Arabistan’a destek verilmiştir. Böylelikle Prens Faysal bin Abdulaziz, Sovyetler Birliği’ni ziyaret eden ilk dışişleri bakanı olarak kabul edilir.

 

1928 yılında –o zamanlarda söylenilene göre- Sovyetler, dışarıdaki temsilciliklerini çekme isteği doğrultusunda Cidde’deki diplomatik heyetini de geri çağırdı. O tarihten itibaren iki ülke arasındaki ilişkiler zayıf kaldı. Ancak büyükelçiliğin doktoru geri dönmeyi reddederek Suudi Hükümetinden siyasi iltica hakkı talep etti ve Kral Abdulaziz’in özel doktoru oldu.

 

Sovyetler Birliğinin 2. Dünya Savaşı’na girmesi bütün dikkatini savaşa ilişkin meselelerle, bölgesel ve sınırsal sorunlara ayırdı. Sonunda savaş, Avrupa’daki nazilerin ve faşistlerin yenilgisiyle sona erdi. Sovyetler Birliği, savaş sonrasında iç meselelere yöneldi; ekonomik ve sanayi alt yapısının yapılandırılmasına odaklandı. Bu dönemde Sovyetler Birliği, Stalin’in 1953 yılındaki vefatında dek 3. Dünya ülkelerine özel bir önem vermedi. Bu da iki ülke arası ilişkilerin zayıflamasına neden oldu.

 

İki ülke arasındaki ilişkilerin tarihini sunmak istediğimiz zaman Suudi yetkililerin tekrarlanan ve hepsinde de Suudi Arabistan'ın, Sovyetler Birliği’nin olumlu tavırlarını takdir ve saygıyla karşılayan açıklamalarına işaret etmek gerekir. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud Faysal, Sovyetler Birliği’yle ilişkilerini anlatırken bir keresinde şöyle demiştir:

 

“Diplomatik ilişkilere gereğinden fazla önem vermemek gerekir. Suudi Arabistan ile Sovyetler Birliği arasında diplomatik ilişkilerin bulunmaması Suudi Arabistan’ın Sovyetler Birliği’ni görmezden geldiği anlamına gelmemektedir. Suudi Arabistan Sovyetler Birliğini tanımaktadır ve Sovyetler Birliği ile önceden var olan ilişkileri bitirmiş değiliz. Bilakis bu ilişkileri bitiren 30’lu yıllarda Cidde’deki temsilcilerini geri çeken Sovyetler Birliği’nin kendisidir. Hiç şüphesiz Sovyetlerin kararı Suudi Arabistan’a düşmanlık için değildi. Bunun nedeni iki ülke arasında ortak hareketin bulunmayışıydı ki Suudi Arabistan’ın sadece Sovyetler Birliği değil birçok dünya ülkesiyle ortak hareketi bulunmamaktadır. Bunlardan ileri ülkeler de vardır, ileri olmayan ülkeler de… Bunun sebebi de bu ülkeleri tanımayışımız ya da göz ardı edişimiz değil; diplomatik ilişkilerin bulunmasına rağmen ortak hareketin bulunmayışıdır.

 

Prens Faysal bir başka yerde de şunları söylemektedir: “Riyad ile Moskova arasında diplomatik ilişkilerin bulunmayışı Suudi Arabistan’ın Sovyetler Birliği’nin Filistin davası ile özellikle de Arap-İsrail mücadelesinde durduğu noktayı takdir etmediğini göstermez. Bizler Sovyetler Birliği’nin bu konudaki tarihi tutumunu takdir ediyoruz…”

 

Moskova Radyosu, 1979 Şubat ayındaki yorumunda komünizmin İslam’la veyahut da krallık düzeniyle çelişmediğini söyledi. Söylenenlere göre Sovyetler Birliği lideri Leonid Brejnev, 1979 yılında Suriye ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nden Suudi Arabistan’a Sovyetler Birliği'nin diplomatik ilişkileri başlatmaya hazır olduğunun bildirilmesini istedi. Bu noktada Suudilerin mekân ve temsil düzeyini belirlediği bir görüşmenin yapılması teklif edildi.

 

İlişkilerin zayıfladığı süreçte Sovyetler Birliği birçok kez Suudi Arabistan’la diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasının gerektiğine işaret etti ve bu ilişkilerin başlatılması noktasındaki istekliliğini çeşitli araçlarla ifade etti. Bu konuya, 1979 Ocak ayında bir Sovyet gazetesinde yayınlanan Sovyetler Birliği Ortadoğu Uzmanı Igor Belayev’in makalesinde dile getirilen şu sözlerden daha önemli bir kanıt olamaz herhalde:

 

“Suudi Arabistan tarafsız bir ülkedir. Camp David’e şiddetle karşı çıkmıştır. Aynı zamanda Moskova ile Riyad arasında düzeltilemeyecek bir çekişmenin olmadığını ifade etmiştir. Sovyetlerin resmi açıklamaları, ardı ardına yayınlanan araştırma yazıları ve makaleler de Suudi Arabistan’ın Sovyetler Birliği’ne bakışını ortaya koymaktadır. Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığı'ndan Basın Büro Başkanı Vladimir Sukhin de bir keresinde o zamanki Rus-Suudi Arabistan ilişkilerinden bahsederken ‘Sovyetler Birliği açısından Suudi Arabistan ile ilişki kurma konusunda bir engel yoktur’ demiştir. Bu ifadeler Paris’te yayınlanan El-Mustakbel (Gelecek) gazetesinde de yayınlanmıştır. (5 Temmuz 1986 tarihli 489. sayı)”

 

Taraflar ilişkileri başlatmayı uygun gördüğü zaman da ilişkiler eskisine nazaran daha iyi bir şekilde başlatılmıştır. Özellikle de tarafların büyük ülkelerle dengeli ilişkilerin kurulmasıyla birlikte ortak çıkarların sağlanabileceği noktasında görüş birliğine varması bunda etkili olmuştur. Suudi Arabistan bunu uluslar arası toplumda çıkarlarını ve görüntüsünü bozmadan gerçekleştirmiştir.

 

Bu noktada Kral Abdullah b. Abdulaziz Âl-i Suud’un 2003 Eylül ayında Moskova’ya yaptığı ziyareti ziyarete işaret etmek gerekir. Kral Abdullah o sıralar henüz veliahd idi. Kral Abdullah iki ülke arasında her yönde ilişkilerin dostane olarak geliştirilmesini sağlamıştır. Bu ziyareti iki ülkenin yetkili ve liderlerinin karşılıklı ziyaretleri takip etmiştir.(**)

 

İşte Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bu dostluğu geliştirme amacıyla Suudi Arabistan’a tarihi bir ziyaret gerçekleştirmektedir. Bu bir Rus liderin Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ilk ziyarettir. Bu da iki ülke arası ilişkilerin geleceğinin büyük bir ilerleme kaydedeceği, gözle görülür biçimde gelişeceğinin sinyalidir. Böylelikle Suudi Arabistan ile Rusya ilişkileri daha fazla anlaşma, dayanışma ve dostluk içerisinde 90. yılını açmaktadır.

 

(*) Chicherin, Sovyetleri 1916’dan 1946’ya kadar yöneten Lenin hükümetinin Dışişleri Bakanı’dır.

(**) İki ülke arasındaki gelişmelerle ABD’nin Suudi Arabistan’da dini özgürlüklerin kısıtlandığına ilişkin raporun aynı süreçte gerçekleşmesi dikkat çekmektedir.