Washington Post gazetesinin analizine göre, İran'ın Katar'daki el-Udeyd Hava Üssü'ne düzenlediği füze saldırısı, Körfez ülkelerinin Tahran ile ilişkileri geliştirme politikasını değiştirmedi. Analistler, bu ülkelerin artık İran'dan çok, Gazze ve bölgedeki askeri operasyonları nedeniyle İsrail'i daha büyük bir istikrarsızlık kaynağı olarak gördüğünü belirtiyor.

YDH - Washington Post gazetesinde yayımlanan analize göre, İran'ın bu hafta Katar'daki bir Amerikan hava üssüne düzenlediği füze saldırısı, Körfez monarşilerinin Tahran ile ilişkileri normalleştirme çabalarını rayından çıkarmadı.
Saldırı sonrası yapılan açıklamalar, Körfez ülkelerinin bölgesel tehdit algısında önemli bir değişim yaşandığını ve artık İran'dan çok, kontrolsüz hareket ettiğini düşündükleri İsrail'den endişe duyduklarını ortaya koydu.
İran'ın, ABD'nin kendi nükleer tesislerine yönelik hava saldırılarına misilleme olarak gerçekleştirdiği saldırı, önceden yapılan bir uyarının ardından geldi ve 19 füze Katar'a veya el-Udeyd Hava Üssü'ne herhangi bir zarar vermedi.
Körfez ülkelerinden gelen kınamalar sert olsa da, bunun ötesine geçmemesi, İran ile ısınan ilişkilerin bir tür koruma sağladığını ve kalıcı olabileceğini gösterdi.
Tehdit algısı İran'dan İsrail'e kaydı
Analistlere göre, Körfez ülkelerinin bir zamanlar İran'dan hissettiği tehlike azalmış durumda. Uzun süredir devam eden rekabete rağmen bu ülkeler, angajmanın İran'a bağlı gruplardan kaynaklanan tehditleri azaltabileceği ve ekonomik faydalar sağlayabileceği umuduyla son yıllarda Tahran ile yakınlaşma politikası izliyor.
Buna karşılık, bazı Arap monarşilerinin İsrail'e karşı giderek daha temkinli hale geldiği belirtiliyor.
Özellikle 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırılarının ardından İsrail'in Gazze, Lübnan, Suriye ve diğer bölgelerdeki askeri operasyonları, onu bölgede savaş yanlısı ve öngörülemez bir aktör olarak konumlandırdı.
Londra'daki Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü'nde (RUSI) kıdemli araştırmacı olan H.A. Hellyer, Körfez ülkelerinin uzun süre "İran'ı bölgedeki en büyük istikrarsızlaştırıcı güç" olarak gördüğünü ifade etti.
Hellyer, "Bu hesap değişti. Artık bölgedeki askeri eylemleri nedeniyle en istikrarsızlaştırıcı aktör İsrail. Bu endişe, ABD ve Avrupa'nın İsrail'in eylemlerine karşı 'az direnç ve çok destek' göstermesinden de etkileniyor," dedi.
Dubai merkezli B'huth Araştırma Merkezi Genel Müdürü Muhammed Baharun ise, BAE'nin İsrail ile imzaladığı normalleşme anlaşmasını başlangıçta olumlu bulduğunu, ancak son iki yıldaki olayların "İsrail'in barışı değil, kendi güvenlik anlayışını düşündüğünü" gösterdiğini söyledi.
Katar'dan itidal çağrısı
Saldırıya rağmen itidal yanlısı bir tutum sergileyen Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman es-Sani, salı günü yaptığı açıklamada saldırıyı kınarken, "İran ile iyi ilişkilerin bir an önce normale dönmesini umuyorum. İran halkı bizim komşumuzdur ve onlar için barış, büyüme ve kalkınma diliyoruz," ifadelerini kullandı.
Es-Sani, bölgedeki temel istikrarsızlık kaynağının "Gazze'de devam eden çatışma" olduğunu vurguladı.
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pizişkiyan da Katar Emiri'ne, füze saldırısının "dost ve kardeş komşu Katar ile bir çatışma olarak yorumlanmaması gerektiğini" söyleyerek gerilimi düşürmeye çalıştı.
Normalleşme çabaları sekteye uğradı
İsrail'in Gazze'deki savaşı ve Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkan tutumu, ABD'nin Suudi Arabistan ile İsrail arasında bir normalleşme anlaşması sağlama çabalarını sekteye uğrattı.
Riyad yönetimi, Filistin devletine yönelik bir ilerleme olmadan İsrail ile ilişkileri normalleştirmeyeceğini defalarca belirtti.
Son saldırılar, Umman'da ABD ile İran arasında yeniden başlaması planlanan nükleer müzakereleri de kesintiye uğrattı.
Baharun'a göre İsrail'in İran'a yönelik saldırısı, sadece bu müzakereleri durdurmak için değil, aynı zamanda Tahran'ın Körfez ile gelişen ilişkilerini kesmek için bir "girişim" gibi görünüyordu.
ABD'nin 30 yıllık 'tecrit stratejisi' ters tepti
Baharun, Körfez'in İran'a yönelik yakınlaşma politikasının, "ABD'nin 30 yıldır yatırım yaptığı ve hiçbir sonuç vermeyen tecrit stratejisini tersine çevirmek" anlamına geldiğini belirtti.
Baharun, bu politikanın "İran'ın nükleer programını durdurması gerekiyordu ama program genişliyor. Füze programının etkisini sınırlaması gerekiyordu ama sınırlamadı. İran'ın vekil güçlere bağımlılığını azaltması gerekiyordu ama tam tersi oldu," dedi.
Körfez Ülkeleri Çalışmaları Enstitüsü'nden araştırmacı Anna Jacobs ise, saldırı sonrası Körfez'den gelen kınamaların önemli olduğunu ancak bir "soğuma döneminin" ardından ülkelerin "bölgesel gerilimleri azaltmak için İran'la ilişkilere bağlı kalmaya devam edeceğini" öngördü.
Jacobs, "Bölge bu kadar kırılgan bir konumdayken, doğru stratejinin ilişkileri ve diyaloğu sürdürmek olduğuna gerçekten inandıklarını düşünüyorum," diye ekledi.