İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Laricani, devlet televizyonunda yayımlanan “Tahran – Tel Aviv” programında yaptığı değerlendirmede, son savaşta İsrail’in çaresiz kalışından İran’ın füze stratejisine, bölgesel güvenlik anlayışından Irak ile imzalanan yeni güvenlik anlaşmasına ve ülke içindeki millî dayanışmaya kadar uzanan geniş bir çerçevede kritik mesajlar verdi.

YDH- İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Laricani, Irak’a gerçekleştirdiği ilk resmi ziyarette yaptığı açıklamalarda İran’ın bölgesel güvenlik yaklaşımını anlattı.
Son savaşta İsrail’in çaresiz kaldığını belirten Sekreter, “İsrailliler en gelişmiş hava savunma imkanlarına sahipti. Ancak savaşın ortasında İran’dan gelen füze yağmuru onları tamamen çaresiz bıraktı” dedi.
Bölgesel gelişmelerin İran’ın ulusal çıkarları açısından kritik olduğunu belirten Laricani, “İslam Cumhuriyeti’nin ulusal güvenlik stratejisinin merkezinde bölgesel meseleler yer almaktadır. Bu tartışmasız bir gerçektir.” diyerek iki farklı güvenlik yaklaşımına dikkat çekti:
“Birinci görüş, Amerika ve İsrail’in savunduğu ‘barışı güç yoluyla sağlama’ anlayışıdır. Bu yaklaşım, teslim olmayı ya da savaşmayı dayatır ve sonuçta bölgeyi kaosa sürükler. Suriye’de yaşananlar bunun örneğidir. İkinci görüş ise ülkelerin güçlerini birleştirerek kalıcı güvenlik inşa etmesidir. İran da bu görüşü benimsemektedir”
Laricani, Irak ziyareti kapsamında imzalanan güvenlik anlaşmasıyla ilgili olarak, “Bu anlaşma, hiçbir kişi, grup veya üçüncü bir ülkenin İran ile Irak’ın birlik ve güvenliğini zedelemesine izin verilmemesini öngörüyor. Bir ülkenin topraklarının diğerine karşı tehdit unsuru haline gelmesi ya da dış güçlerin güvenlik yapısına sızması asla kabul edilmeyecek.” dedi.
ABD ve İsrail’in İran’a yönelik savaşında bazı ülkelerin hava sahalarının kullanıldığına dair soruya yanıt veren Laricani, “Bu mesele anlaşmanın temelinde yer alıyor. Elbette bazı ülkelerin hava sahasında sızmalar yaşanabiliyor, fakat bu eksikliklerini gidermeleri gerekiyor” dedi.
Yaşanan gelişmeleri son 20 yılın bağlamında değerlendiren Laricani şöyle konuştu:
“ABD ve İsrail’in saldırıları bir zincirin parçasıdır. Onların tavrı hep fitne ve kargaşa yaratmak olmuştur. Hillary Clinton bile ‘IŞİD’i biz yarattık’ demişti. Ama bu kez farklıydı; Amerikalılar doğrudan sahneye çıktı. Savunma Bakanları bombalama emri verdi, Pentagon da ‘Bu saldırı üzerinde on yıldır çalışıyoruz’ dedi. İsrail saldırınca mesele artık iç siyaset değil, ulusal güvenlik oldu. Hükümete eleştirel bakan birçok kişi bile ‘İsrail’e karşı durmalıyız’ dedi. Bu, olağanüstü bir dayanışmaydı.”
İran’ın yalnız kalmadığını vurgulayan Laricani, “Düşman, İslam ülkelerinin ihtilafları nedeniyle İran’ın yalnız kalacağını sandı. Oysa bu ülkelerin hem halkları hem hükümetleri İran’ın arkasında durdu. Avrupa ise Amerika ve İsrail’in safında yer aldı” ifadelerini kullandı.
Savaşta İran’ın füze saldırılarının İsrail’i zor durumda bıraktığını belirten Laricani, bir anekdot aktararak, “Bölge ülkelerinden birinin yetkilisi bana şunu söyledi: Savaşın ilk günü Netanyahu arayıp ‘İran’ın işi bitti’ dedi. Ancak dördüncü gün ben onu aradığımda, ‘Büyük sıkıntıdayız’ yanıtını verdi” dedi.
İran’ın güçlü yönlerine rağmen bazı zaaflarının da olduğunu kabul eden Laricani, “Düşmanın İran içindeki nüfuzu ciddi bir mesele. Bazı alanlarda acı verici eksikliklerimiz oldu. Ancak güçlü yönlerimizi de görmek gerekiyor” diye ekledi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın da son savaş için, “Bu günler bizim ve Netanyahu için cehennem gibiydi, Netanyahu’yu ben kurtardım” sözlerini hatırlatan Laricani, “Ama biz asla gurura kapılmamalıyız. Düşman sürekli yöntemlerimizi inceliyor. Biz de sürekli yeni yöntemler geliştirmeliyiz. Çok değerli insanlarımızı kaybettik, ama İran milleti bu süreçte bambaşka bir yüzünü gösterdi” dedi.
Laricani, Irak ve Lübnan ziyaretlerinde duyduğu halk desteğini aktararak sözlerini tamamladı:
“Birçok kişi bana, ‘İran bizim gururumuzdur’ dedi. İnsanlar, İran’ın güç gösterisini kendi onurları olarak görüyordu.”