Direnişe Vefa Bloğu Başkanı Muhammed Raad, Lübnan’daki krizin çözümünün ulusal egemenlik, halkın onuru ve sağduyuyla mümkün olduğunu vurguladı; İsrail saldırganlığı ve dış baskılara karşı direnişin meşru silahlarının korunması gerektiğini, hükümetin silah kısıtlama kararlarını ulusal denge ve şehitlerin fedakârlığına aykırı bulduğunu belirtti.

YDH- Direnişe Vefa Bloğu Başkanı ve milletvekili Muhammed Raad, en-Nur radyosuna verdiği demeçte, Lübnan’ın krizine çözüm bulmanın büyük hassasiyet, sağduyu ve bilgelik gerektirdiğini, ülkenin çıkarlarının ancak ulusal egemenliğe ve halkın onuruna bağlılıkla korunabileceğini ve bazı çevrelerin İsrail saldırganlığı ile Amerikan desteğini kullanarak direnişin zayıfladığı algısıyla kendi lehlerine iç güç dengesi dayatmaya çalıştığını vurguladı.
Hizbullah Milletvekili Raad, "Direniş, 27 Kasım 2024'te ateşkes anlaşmasını kabul ettiğinde, savaş alanında üstünlüğü elinde bulunduruyordu ve kara harekâtına hazırlanan İsrail, 66 gün boyunca bunu başaramamıştı" dedi. Raad ayrıca direnişin İsrail tarafından sahada yenilmediğini, aksine zaferle çıktığını ve ateşkesi özgürce kabul ettiğini söyledi.
Raad, ardından bölgede yaşanan dönüşüme ve güç dengelerindeki değişime işaret ederek, bazı aktörlerin bu durumu ulusal uzlaşıyı baltalayacak iç denklemler dayatmak için fırsata çevirdiğini belirtti.
“Silahların kontrolü kararı, anayasaya ve Ulusal Mutabakat’a aykırıdır ve şehitlerin fedakarlıklarını inkar etmektir” diyen Raad, 5 Ağustos’ta hükümetin aldığı silahları kısıtlama kararının, Milli Misak, Milli Mutabakat, Taif Anlaşması ve ulusal denge ile egemenlik ilkelerine ters düştüğünü söyledi.
Raad "Bu anlaşmadan on gün sonra yaşananlar, Suriye'de yaşanan dönüşüm ve bölgedeki güç dengelerinin değişmesiydi. Bu durum, ABD destekli Siyonist düşmanın saldırganlığından yararlanan bazılarının, ulusal uzlaşıyı ve iç dengeyi baltalayacak iç denklemler dayatma girişimine olanak sağladı" dedi.
Hizbullah'ın Lübnan Meclisindeki Grup Başkanı Muhammed Raad, hükümetin 5 Ağustos'ta silahları kısıtlama ve devletin cephaneliği dışında kalan tüm silahları gayrimeşru sayma kararının anayasaya, 1943'teki 'Ulusal Mutabakat'a ve 'Taif Anlaşması'na, aykırı olduğunu söyledi.
Raad şöyle devam etti: “Bu karar, ulusal sorumluluğun yerine getirilmemesinin bir göstergesidir. Direnişin İsrail’e karşı sağladığı 40 yıllık caydırıcılık bir kalemde yok sayılabilir mi? Binlerce şehidimizin fedakârlığı, bir anlık bilinçsizlikle veya dış baskılar nedeniyle gayrimeşru ilan edilemez.”
İsrail işgaline karşı verilen binlerce şehidin silahının, yabancı dayatmalar karşısında gayrimeşru sayılamayacağını belirten Raad, hükümetin bu dayatmaları “üzerimizde baskı var, ondan kurtulamıyoruz” itiraf ettiğini belirtti.
Raad şu soruyu yöneltti: “Ulusal egemenlik nasıl sağlanır? Direniş ile onun halkı ve Lübnan toplumu ile birlikte Siyonist düşmana karşı verdiği mücadeleyi, Lübnanlılar arasında bir iç meseleye dönüştürerek mi?”
Milletvekili Raad, 5 Eylül oturumunda yaşananların, iktidar ve hükümet içindeki birçok kişinin, aldıkları kararla bir çıkmaz sokağa girdiklerini hissetmeleri sonucu, geriye doğru atılmış bir adım teşkil ettiğini ifade etti.
Direnişin silahı hükümetin meşruiyetinden daha meşrudur; hiçbir güç bunu ondan alamaz
Hizbullah Milletvekili Muhammed Raad, “Bazıları, aldıkları karardan dönmelerini sağlamayan; ama gelecekte ne yapacaklarını görmek için biraz zaman tanıyan bir formül buldular. Bu ne bir çözüm, ne de ufuk açan bir adımdır; sadece bir oyalamadır.” dedi.
Raad, “Direniş bu ülkenin egemenliğini istiyor ve toprağını savunma konusunda ulusal, hukuki, insani ve uluslararası meşru hakkını kullanıyor. Direnişin silahı, hükümetin meşruiyetinden daha meşrudur.” ifadelerini kullandı.
Raad, “İsrail saldırısı ve işgali sürdükçe direnişin silahını elinde tutmasında ısrar etmesi karşısında, dünyada hiçbir egemenlik iddiası ya da hiçbir hukuki gerekçe bu hakkı ondan alamaz.” diyen Raad, “Bizim üzerinde mutabık kaldığımız şey, ülkenin egemenliğini korumak ve bu egemenliği birlikte savunmaktır. Bize ‘baskılar bizden büyük’ deniliyorsa, iktidarda olup daha büyük baskılara maruz kalanlar da olmuştur.” şeklinde konuştu.
Hizbullah’ın sergilediği sabır, itidal, provokatif uygulamalara göz yumma tavrı, partinin sahip olduğu güçten kaynaklanıyor
Muhammed Raad, En-Nur Radyosu’na verdiği demeçte, “Direniş, aklıselim ve hikmetle, iç barışa özen göstererek, iç uzlaşmaya riayet ederek ve ulusal güvenlik ile savunma stratejisi koymak amacıyla sakin bir atmosferde yürütülen diyaloga bağlı kalarak hareket etti. Bu strateji Lübnan’ın egemenliğini koruyacak, direnişin silahının rolünü belirlediği gibi ordunun silahının rolünü de belirleyecektir.” dedi.
Raad, bu işin baskılardan, işgalden, tehditlerden uzak; gerçek ulusal egemenliğin sağlandığı ve böylesi bir diyaloğu destekleyen ulusal bir otorite altında gerçekleşmesi gerektiğini vurguladı.
Milletvekili Raad, asıl amacın kendilerini iç güvenliği bozacak adımlara sürüklemek ve içeride telafisi mümkün olmayan aceleci davranışlara itmek olduğunu söyledi.
Raad şöyle devam etti: “Tüm dünyanın gözleri önünde zorbalık ve saldırganlık yapan bir düşmana karşı savaşmak ve varlığımızı savunmak, ona teslim olup iradesine boyun eğmekten ve iktidarda olanların yanlış kararları yüzünden aşağılanmaktan çok daha iyidir.
Muhammed Raad şöyle devam etti: “Batı, Amerika ve İsrail desteğine güvenerek güç gösterisi yapanların, bu desteğin Hizbullah üzerinde baskı kurmasına ve hakkı olmayan bir şeyi Hizbullah’tan koparmasına veya topraklarını ve egemenliğini savunma konusundaki meşru ulusal hakkından vazgeçirmesine asla imkân olmayacaktır.”
Direniş, silahını ne zaman tartışır?
Raad sözlerini şöyle tamamladı: “Direniş, silah meselesinin tartışılmasına kapalı değildir. Ancak önce egemenlik sağlanmalı ve meseleler bu temelde konuşulmalıdır. İsrail işgaline karşı tutumumuzu birleştirmemiz, Amerikalıların ve Fransızların garantörlüğünde yapılmış anlaşmaya uymasını İsrail’den talep etmemiz gerekir; garantörlükten kaçmasına göz yummak yerine bunu uygulamasını istemeliyiz. İsrail’in saldırılarını durdurmayı ve Lübnan’dan çekilmeyi taahhüt edenlere, bu taahhütlerini yerine getirmeleri için herkesin baskı yapması gerekir.”