''Netanyahu, bir heyetle güneydeki işgal bölgelerini gezip işgal güçlerinin durumunu yerinde incelerken, bu ziyaret, Tel Aviv ile HTŞ arasında bir güvenlik anlaşması imzalamaya çalışan ABD ile süreçte daha aktif bir rol üstlenmeye hazırlanan Rusya’ya yönelik bir mesajdı.''
YDH-
Yeni bir kışkırtıcı hamleyle ve önceki rejimin devrilmesinden sonra İsrail tarafından işgal edilen Suriye topraklarına ilişkin olası bir Amerikan tutum değişikliğini adeta önceden ilan ederek, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu; Savaş Bakanı Israel Katz, Dışişleri Bakanı Gideon Saar ve Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in de aralarında bulunduğu birkaç bakan ile birlikte güneydeki işgal bölgelerini gezdi ve çeşitli noktalara konuşlanmış işgal güçlerinin durumunu yerinde inceledi.
Bu tür ziyaretler daha önce de yapılmıştı; nitekim önceki rejimin devrilmesinin ardından İsrail’in işgal ettiği stratejik Şeyh Dağı’na yönelik bir gezi düzenlenmişti. Ancak bu ziyaretin zamanlaması, Suriye çatışmasının kilit aktörlerine -özellikle Tel Aviv ile HTŞ ile bir güvenlik anlaşması imzalamaya zorlayan ABD’ye ve bu süreçte daha büyük bir rol üstlenmeye hazırlanan Rusya’ya- doğrudan bir mesaj niteliği taşıyor.
Netanyahu’nun ziyareti öncesinde, ABD’nin Suriye temsilcisi Thomas Barrack bir güvenlik anlaşmasına varılması konusunda iyimserliğini dile getirmiş, hatta HTŞ ile Tel Aviv arasında ilişkilerin normalleşme ihtimalinden söz etmişti.
Bu açıklamalar, Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütünün lideri Colani'nin ayın 10’unda Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmek üzere gerçekleştirdiği Washington ziyareti sırasında HTŞ'li ve İsrailli yetkililer arasında bir toplantı hazırlığının yapıldığı döneme denk geldi.
Türkiye ile koordineli şekilde yürütülen söz konusu ziyaretin ardından ABD, Türkiye ve HTŞ'nin dışişleri bakanları arasında, İsrail’le yapılması öngörülen güvenlik anlaşması da dâhil olmak üzere birçok başlığın ele alınması için üçlü bir toplantı gerçekleştirildi.
Bu arada Rusya’nın, Colani’nin geçen ay Kremlin’e yaptığı ziyaretin ardından HTŞ'ye giderek daha fazla kapı aralaması, Moskova’nın güneydeki olası rolüne -önceki rejim döneminde edindiği deneyimden güç alarak- daha da ivme kazandırdı. Ziyaret sonrası Rus askeri yetkilileri ile geçiş yönetimindeki muhatapları arasında yapılan çok sayıdaki görüşme bu açıdan dikkate değerdir.
Bu bağlamda 15 araçtan oluşan ve yaklaşık 10 güvenlik aracının eşlik ettiği ortak bir Rus–Türk askeri heyeti, geçtiğimiz Pazartesi günü güneyde bir saha turu gerçekleştirdi. Tur, Şam kırsalındaki Sa’sa kasabasından başlayarak, Şam kırsalının en güneybatı ucunda, Kuneytra Valiliği sınırında bulunan Beyt Cin bölgesine doğru ilerledi; ardından kasabanın batısındaki eski bir Rus askeri noktası olan Tulu’l-Humr tepelerine ulaşıldı ve heyet, oradan merkezi Kuneytra kırsalına doğru yoluna devam etti.
Bu ziyaret, Rus askeri polisinin önceki konuşlanma noktalarına geri dönme ihtimalini yeniden gündeme taşıdı; zira daha önce sızdırılan pek çok belgede Colani’nin bu konuda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den talepte bulunduğu belirtilmişti.
Bu sırada İsrail Yayın Kurumu, HTŞ ile yürütülen müzakerelerin çıkmaza girdiğini ve özellikle Güney Suriye’den çekilme konusundaki anlaşmazlık nedeniyle görüşmelerin askıya alındığını duyurdu.
Kuruma göre İsrail, işgal altındaki topraklardan çekilmeyi HTŞ ile bir barış anlaşmasının imzalanmasına bağlı görüyor ve tek başına bir güvenlik anlaşmasına sıcak bakmıyor.
İsrail’in bu pozisyonu, Colani'nin Amerikan basınına yaptığı açıklamalara doğrudan bir yanıt niteliği taşıyor; zira Colani, İsrail’in Golan Tepeleri’nin yanı sıra önceki rejimin devrilmesinin ardından girdiği stratejik tepeler ve tatlı su kaynakları da dâhil olmak üzere Suriye topraklarını işgal etmeyi sürdürdüğü sürece böyle bir anlaşmanın imkânsız olduğunu ifade etmişti.
Bu açıklamalar, işgal bölgelerinde yeni güvenlik ve askeri önlemlerin alınmasının ve İsrail’in, Suriye’nin ayrılmasını daha yüksek sesle talep eden Süveyda’da özerk bir yapı kurulmasına verdiği desteğin ardından geldi. İsrail ayrıca “Dürzileri koruma” iddiasını gerekçe göstererek Süveyda’yı işgal altındaki topraklara bağlayacak bir yol açılması yönünde çaba harcıyor.
HTŞ'nin sözde 'dışişleri bakanlığı' ise nadir görülen sertlikteki bir açıklamayla, “İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve bir grup yetkilinin Güney Suriye’ye yaptığı yasadışı ziyareti en güçlü ifadelerle kınadığını” duyurdu ve İsrail’in 1974 ateşkes anlaşmasına dönmesi yönündeki talebini yineledi.
HTŞ bakanlığı, bu ziyareti “Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün ciddi bir ihlali” ve “Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı, oldu bitti yaratma girişimi” olarak niteledi.
Ayrıca “işgalci güçlerin güneyde aldığı tüm önlemlerin geçersiz olduğunu ve hiçbir yasal sonuç doğurmadığını” vurgulayarak uluslararası toplumu “sorumluluk almaya, işgalci güçlerin eylemlerini durdurmaya ve İsrail’i Güney Suriye’den çekilmeye zorlamaya” çağırdı.
İsrail’in gerginliği tırmandıran tutumuna, çıkmaz söylemlerine, Netanyahu’nun kasıtlı provokasyonlarına ve Şam üzerindeki artan baskıya rağmen, Washington ile Şam’ın ilişkilerin normalleşmesinin önünü açabilecek bir güvenlik anlaşmasına varma isteği göz önüne alındığında sürecin tamamen çöktüğünü söylemek mümkün değildir.
Ancak bu yol, Şam’ın daha fazla taviz vermek zorunda kalabileceği bir güzergâhı da beraberinde getirebilir; özellikle de HTŞ'nin müttefiki olan ABD’nin tüm uluslararası kararları ihlal ederek Golan Tepeleri’ni “İsrail” olarak tanıması düşünüldüğünde.
Dahası, ABD bu rejim altında, Genelkurmay Başkanlığı binasının ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresinin bombalanması da dâhil olmak üzere, Suriye’ye yönelik tüm İsrail saldırılarına fiilen göz yummuştur.
Çeviri: YDH