‘Vicdani boyutlu dış politika’ başarısının sırrı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olarak atanması, dış politika yönetiminin başarılı bulunduğunu, Erdoğan’ın “dış politikadaki vicdani boyut” vurgusu da başarıdan ne anlaşıldığını gösteriyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bölge politikalarına yönelik eleştirilerin mantığı, iç politikada bu partinin lehine olan sonuçlar üretiyor.

‘Dış politikada eksen kayması’ tartışmaları ile Ankara’nın Mısır, Libya, Filistin, Suriye ve nihayet Irak politikalarına yöneltilen eleştirilerin Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından seçim meydanlarında muhalefete karşı kullanılan en önemli argümanlar olması yukarıdaki tespiti doğruluyor.

İktidar partisinin seçmen tercihlerini son derece sınırlı düzeyde etkileyen dış politika konularını, seçim meydanlarında son derece vurgulu bir şekilde kullanması, muhalefetin bu konulardaki eleştiri mantığının zayıflığıyla doğrudan ilgili gözüküyor.

Şu iki risk faktörü, muhalefetin dış politika konularını iç politikada çok özenle kullanmasını gerekli kılıyor:

1- Dış politika konuları, geniş kitlelerden beklenmeyecek ölçüde ciddi bir bilgi ve analitik düşünce gerektiriyor.

2- İktidar partisinin dış politikasının eleştirilmesi, geniş kitlelerde ‘Türkiye’nin eleştirilmesi’ şeklinde yansıtılabilecek bir algı yönetimine müsait bulunuyor.

Ancak Türkiye’deki dış politika tartışmalarında iktidar lehine avantaj yaratan bu risk faktörlerinin yanı sıra muhalefetin tartışma mantığından kaynaklanan sorunlar da söz konusu.

İktidar partisine dış politika konularını iç politikada vurgulu bir şekilde kullanma cesareti veren en önemli etken, popülizm. Muhalefet ise popülizme dayalı dış politikanın kendi iç çelişkilerinden çok buna malzeme edilen kavram, olay veya aktörleri esas alarak eleştiri yöneltiyor.

Örneğin iktidar partisi Hamas’la ilişkilerini vurgulayınca, Hamas karşıtlığı üzerinden bir muhalefet dili geliştiriliyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2011’den sonra dış politika konusundaki popülizminde, tümel anlamda ‘bölgeselcilik’, ‘mazlumdan yana olmak’ ve ‘vicdan’; tikel anlamda ise ‘uluslar arası sistem eleştirisi’, ‘Batı sorgulaması’ ve ‘İsrail karşıtlığı’ öne çıkan başlıklar.

Adalet ve Kalkınma Partisi, Ortadoğu ağırlıklı dış politikasını, ‘bölgeselcilik’; Libya, Mısır ve Suriye’deki isyancılara verdiği desteği ‘mazlumdan yana olmak’ ve ‘vicdan’ şiarıyla izah etti.

Libya’ya askeri müdahalede bulunduğu halde Suriye’ye askeri müdahalede bulunmadığı için Batı’yı ve uluslar arası sistemi sorguladı;[1] Hamas’la ilişkisini İsrail karşıtlığına dayandırdı.

İslamcısından Kemalist’ine, solcusundan ulusalcısına hemen tüm toplumsal katmanlarda olumlu yankı uyandırabilecek bu dış politika söylemine karşı muhalefetin eleştirileri ‘Türkiye’nin dış politika ekseni kayıyor’ ya da ‘Türkiye Ortadoğu batağına sürükleniyor’ düzeyini aşamadı.

Dolayısıyla eleştirilerin iktidar partisinin iç çelişkilerle dolu söylemine ve popülizmine değil, bu popülizmin üretilmesinde araç olarak kullandığı değerlere yönelmesi, muhalefetin aleyhine sonuçlar doğurdu.

Halbuki, dış politika yönetiminin başarısını, öngörülen hedeflerin ‘reel diplomasi’nin imkanlarıyla uyumuna ve planlama ile elde edilen sonuçlar arasındaki tutarlılığa bakarak ölçmek mümkün.

Dış politikada iki dönem ve başarı bilançosu

Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimindeki bölge politikasının 2002’den 2011’e kadar olan ilk döneminde somut başarılardan söz edilebilir.

Çünkü Ankara’nın bu dönemde öngördüğü hedefler, Türkiye’nin reel diplomasisinin imkanlarıyla uyumluydu. Ankara’nın ‘bölgeselcilik’ vizyonu, bölgenin ihtiyaçları ile (aynı zamanda Ankara’nın müttefikleri olan) bölge dışının taleplerinin buluşturulması perspektifine dayanıyordu.

Örneğin Iraklı Sünnileri siyasi sürece katılmaya teşvik ederken, Suriye ile İsrail arasında Golan’la ilgili dolaylı müzakerelere ev sahipliği yaparken ya da İran’la Batı arasında nükleer yakıt takası anlaşması yapılması için çaba gösterirken aslında ‘ihtiyaçlar’ ile ‘talepleri’ buluşturuyordu.

Türkiye’nin reel diplomasi imkanlarına kaldıramayacağı bir yük yüklemeyen bu arabuluculuk rolü, Türkiye’ye hem bölgede hem de bölge dışında güven kazandırıyor, dolayısıyla da Ankara’nın etkili bir oyuncu haline gelmesini sağlıyordu.

Ancak 2011’den sonra özellikle de Suriye kriziyle birlikte Ankara, vites büyüterek ‘arabuluculuk’ rolünü terk etti ve ‘düzen kuruculuk’ misyonu üstlendi.

Düzen kuruculuktan değerli yalnızlığa

Ankara aslında reel diplomasiyi destekleyen araçlardan sadece bir tanesi olan ‘yumuşak gücü’, ‘reel diplomasi’nin kendisi kadar önemsemişti.

Ankara’ya göre ‘düzen kuruculuk’ için tüm şartlar hazırdı. Bölge ülkelerindeki yönetimler halk isyanları ile yıkılıyordu. Bu ülkelerde yapılacak serbest seçimleri, en örgütlü kesim olan İhvan’ın kazanması kaçınılmazdı. İhvan da Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kendisi için bir model olarak görüyordu.

Dolayısıyla ABD’nin tek taraflı olarak müdahil olmak istemediği bu sürecin Katar’la birlikte yönetilmesi Türkiye’yi bölgede en etkili güç haline getirirdi.

‘Düzen kuruculuk’hevesindeki Ankara’nın iki yıl içerisinde ‘değerli yalnızlığı’[2] ile gurur duymaya başlamasına neden olan şey aslında reel diplomasisinin imkanlarının öngördüğü hedefleri gerçekleştirmesi için yeterli olmamasından ibaretti.

Ahmet Davutoğlu’nun övünerek söz ettiği dört aşamalı Suriye planın[3] her aşaması bu sebeple tersine sonuçlar doğurdu.

Planının ‘ikili angajman’ adını verdiği birinci ve ‘Arap Birliği ile hareket etme’ adını verdiği ikinci aşamasını “kan dökülmesin, dış müdahale olmasın” gerekçesiyle açıklayan Ankara’nın daha sonra Suriye’ye müdahaleyi en çok isteyen ve savaşa en çok katkı sağlayan taraf haline gelmesi, sadece öngörüde değil, planlamada da açık bir başarısızlık olduğunu gösterdi.

Mısır’da müttefikini kurban etmek

Ankara’nın Mısır politikasındaki tek başarısı, İhvan’ın iktidar olacağını doğru tahmin etmekle sınırlı kaldı. Ancak ‘düzen kurucu’ bir aktör olarak Mısır’daki müttefikini iktidarda tutabilecek reel diplomasi imkanlarından yoksun olduğu için 3 Temmuz 2013 sonrası süreçlere sadece STK düzeyinde tepkiler verebildi.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye-Mısır ilişkilerini Ankara-İhvan ilişkisi düzeyinde yönetmesi, Türkiye’yi hem Körfez’le ilişkilerinde hem de Filistin konusunda etkisizleştirdi.

Körfez-Mısır-Filistin Özerk Yönetimi üçlüsüne karşı Katar-Türkiye-Hamas üçlüsü şeklinde oluşan kombinasyon Ankara’nın Filistin politikası üzerine kurduğu bir ittifak değil.

Filistin sorunu ile ilgili olarak Hamas’ın temsil ettiği silahlı direnişi değil, Özerk Yönetim’in temsil ettiği müzakereye dayalı iki devletli çözümü destekleyen Ankara’nın Hamas’la ilişkisi sadece dönemsel ve konjonktürel bir ilişkiden ibaret.

Ankara’nın gönlü bölgeden kılıcı Batı’dan yana

AB üyeliğini “medeniyet projesi” olarak niteleyen,[4] Amerika ile model ortaklığının sonsuza kadar sürecek olmasıyla ile övünen[5] Ankara’nın başta Filistin sorunu olmak üzere bölge politikasının sınırlarını Ahmet Davutoğlu’nun henüz ‘düzen kurucu’ da değilken iki farklı mekanda yaptığı iki farklı açıklamayla anlamak mümkün.

Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan’la serbest ticaret ve dolaşım bölgesi kurulması görüşmelerinin yapıldığı toplantıda “Bir gün Kudüs’te namaz kılmak”tan[6] söz eden Davutoğlu, bir ay sonra İngiltere’de yapılan bir toplantıda “Doğu Kudüs’te’[7] diyerek aslında Filistin’in sınırını değil Ankara’nın gücünün sınırını ortaya koymuştu.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 2012’de Gazze bombalanırken ve Mavi Marmara saldırısından dolayı İsrail’e yaptırım uygularken, İskenderun-Hayfa arasında ticari gemi seferleri başlattı.[8]  En krizli dönemde İsrail’le ticari ilişkilerinde rekorlar kırdı.[9] Ancak Gazze için adam gibi ölme çağrısı yaparak[10] ve İsrail’e jet yakıtı satışını sivil havacılıkla izah ederek,[11] popülizmde sınır tanımadığını gösterdi.

Sonuç

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olarak atanması, dış politika yönetiminin başarılı bulunduğunu, Erdoğan’ın “dış politikadaki vicdani boyut”[12] vurgusu da başarıdan ne anlaşıldığını gösteriyor.  

Vicdani boyutlu dış politika ile Suriye konusundaki başarısızlık İran, Rusya ve Çin’e; Mısır konusundaki başarısızlık Suudi Arabistan ve Batı’ya; Irak konusundaki başarısızlık Maliki yönetimine; Filistin konusundaki başarısızlık İsrail ve Mısır yönetimine fatura edilince geriye sadece başarı kalmış oldu.    

Tek sıkıntı, Suriye sınırında komşu olduğumuz IŞİD’in Musul’da konsolosluk görevlilerimizi rehin almasından Esed ve Maliki’yi sorumlu tutmakta biraz zorlanmamız.  

Peki ama bu, suçladığımız ülkelerin başarısını itiraf etmek olmuyor mu?



[1]Yeni Şafak. 18 Kasım 2011. Petrolü yok diye Suriye'deki katliamı görmüyorlar http://www.yenisafak.com.tr/politika/petrolu-yok-diye-suriyedeki-katliami-gormuyorlar-351666

[2]Hürriyet, 21 Ağustos 2013. Dış politikada 'değerli yalnızlık' dönemi. http://www.hurriyet.com.tr/planet/24553602.asp

[3]Yeni Şafak. 23 Mart 2012. Esad gitmezse Suriye bölünür http://www.yenisafak.com.tr/politika/esad-gitmezse-suriye-bolunur-374082

[4]Ak Parti resmi web sitesi. 25 Mayıs 2003. MİLLİ SAVUNMA BAKANI GÖNÜL: TÜRKİYE İÇİN AB, BİR MEDENİYET PROJESİDİR. TARTIŞILMASI MÜMKÜN OLMAYAN http://www.akparti.org.tr/site/haberler/milli-savunma-bakani-gonul-turkiye-icin-ab-bir-medeniyet-projesidir-tartisi/4660#1

[5]Dışişleri Bakanlığı resmi web sitesi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Türkiye ve ABD arasındaki model ortaklık sonsuza kadar sürecek” http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-davutoglu-_turkiye-ve-abd-arasindaki-model-ortaklik-sonsuza-kadar-surecek.tr.mfa

[6]Milliyet. 13 Haziran 2010. http://www.milliyet.com.tr/davutoglu-bir-gun-mescid-i-aksa-da-namaz-kilacagiz-/asli-aydintasbas/siyaset/yazardetay/14.06.2010/1250500/default.htm

[7]Hürriyet. 10 Temmuz 2010. Evet, Doğu Kudüs’te bir gün namaz kılacağız http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15277123.asp

[8]Vatan. 20 Kasım 2012. Hatay İsrail'e bağlandı! http://www.gazetevatan.com/hatay-israil-e-baglandi--494122-ekonomi/

[9]Zaman. 19 Temmuz 2014. AKP döneminde İsrail ile ticaret rekora koşuyor http://www.zaman.com.tr/ekonomi_akp-doneminde-israil-ile-ticaret-rekora-kosuyor_2232344.html

[10]Yenişafak. 20 Kasım 2012. Erdoğan: Öleceksek adam gibi ölelim http://www.yenisafak.com.tr/politika/erdogan-oleceksek-adam-gibi-olelim-425044

[11]Hürriyet. 7 Eylül 2014. 'İsrail'e jet yakıtı' açıklaması http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27158451.asp  

[12]NTVMSNBC. 21 Ağustos 2014. Erdoğan yerine geçecek ismi açıkladı http://www.ntvmsnbc.com/id/25532901/



Makaleler

Güncel