Mısırlı yazar Muhammed İzz, Mısır Times gazetesinde yayımladığı yazısında, Arabistan ile Lübnan arasında yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi.
Lübnan’da tüm etnik gruplar son kırk yılda iki meseleden acı çekti ve bedel ödedi ve bu iki meseleden iyi anısı olan hiç bir Lübnanlı yoktur.
İç savaş ve Lübnan topraklarının işgali, Lübnan’ın huzurunu yok etti ve etnik grupların yaşamını ve birliğini, çatışma, kan akıtma, yıkım ve yoksulluk cehennemine çevirdi.
Lübnan halkını yirmi yıl süren acılı günlerin ardından siyonistlerin işgal kâbusundan kurtaran ve bugüne kadar da siyonist rejimin Lübnan’a yeniden saldırmayı ve işgal etmeyi kendisi için korkunç diye nitelemesine sebep olan şey ise, İslamî Direniş ve Hizbullah’tır.
Lübnan halkı nasıl 2006 yılında ve 33 günlük savaş sırasında milli dayanışmalarıyla güneyde mülteci durumuna düşen vatandaşlarını koruma altına aldığını ve yiyeceklerini onlarla aynı sofrada paylaştığını asla unutmuyor.
Ya da Güney Dahiye bölgesi ölümcül hava akınlarının hedefi olduğunda, nasıl orada yaşayan aileleri kendi evlerine aldıklarını ve Hıristiyan’ının, Dürzi’sinin, Sünni’sinin ve Şii’sinin ile aynı duygu ve aynı düşüncelerle İsrail’in saldırısına karşı durduğunu unutmuyorlar.
İşte bu yüzden siyonistler hezimete uğradıklarında ve saldırgan tarihlerinde ilk kez boynu bükük ve utançla hüsrana uğradıklarında, Lübnanlı tüm etnik gruplar şenlik yaptı ve onur ve direniş ve zafer şenliğinde şenlendi ve Seyyid Hasan Nasrallah ve Direniş de Arap şerefi ve izzetine dönüştü.
Lübnanlılar tarih ve hafızalarını gözden geçirdikçe, savaş çığırtanlığı yapan müdahalelerden zarar gördüklerini ve milli dayanışmalarını kaybettiklerinde güvensizlik ve kaygı şartları içinde yaşadıklarını görüyor.
Bugün Suriye krizinin Suudi Arabistan’ın Esad ailesinden intikam alma ruhunun ürünü ve onların diğer Arap ve İslam ülkelerine karşı üstünlük duyguları ve kibir simgesi olduğunu ve tüm bölgeyi kendilerine tabi olmaları gereken uşakları gibi gördüklerini bilmeyen yoktur.
Bugün tekfirci teröristlerin aslında Vahabi tekfirci medreselerde Suudilerin elinde yetiştiklerini ve bunların görevlerinin kamuoyunu saptırmak ve siyonistlerin düşman olduğunu unutturmak ve dosta karşı düşmanlık aracı olmak ve dostla düşmanın yerine değiştirmek olduğunu bilmeyen yoktur.
Bundan dört yıl önce Lübnan’ın kuzeyini Suriye’ye terörist ve silah sevkiyatı için taktik karargahı haline getirdiler ve Beka ve Lübnan’ın kuzeyinde yaşayan halkın güvenliğini çaldılar ki, direnişin stratejik derinliği olan Suriye’yi yok etsinler.
Lübnan’da Suudi Arabistan’dan tarihî hafızalarımızda ne varsa, hafta sonları Lübnan’daki köşklerine ve kumarhanelere gelen ayyaşlardan ibarettir. Ve bazılarını da onlara hizmet etmek üzere eğitip uşak yaptılar.
Londra’daki kumarhanelere gitmeye başlayınca, Lübnan’ı unuttular; ama Lübnan’a ve bölgeye tekfir ve terörü armağan ettiler.
Bugün Arabistan’ın Bahreyn’de zulüm ve katliamına ve onların Yemen’de ve bölge genelinde katliam ve intikamına muhalefet ve adalet sesi Seyyid Hasan Nasrallah’ın dilinden yükseldiği bir sırada, siyonist kurtların uluması, Arap gericiliğinin çakallarıyla beraber yükseldiği anlaşılıyor.
Bugün Arabistan ve Körfez İşbirliği Konseyi’nden Hizbullah’ı terörist olmakla suçlama şeklinde duyulan siyonistlerin ulumasının tekrarının sebebi, siyonistlerin tek kurtuluş yolunun ve Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını korumanın tek yolunun, bölge milletleri arasında fitne ve savaş çıkarmak olmasıdır.
İlginçtir ki siyonistler geçen hafta şu itirafı tekrarladılar: Eğer Lübnan’a saldıracak olurlarsa, Hizbullah füzeleri onları yok edecektir.
Suriye’de de son dört ayda kaydedilen her şey, Arabistan, Amerika ve Türkiye’nin Rusya, Suriye ve Hizbullah tarafından yok edilen tekfirci teröristler için yas tuttuklarını göstermektedir.
Siyonistler, Arabistan ve Batı’nın içine düştüğü stratejik çıkmaz, şimdiye kadar gizli olan her şeyin aşikar olmasına sebep oldu ve Arabistan Dışişleri Bakanı ve diğer yetkilerini Tel Aviv’i ziyaret etmeye ve onlardan teröristleri Suriye’nin güneyinde kurtarmak için harekete geçmelerini istemeye yöneltti.
Bir süredir siyonist yetkililer bazı Arap rejimlerin İsrail ile gizli ilişkilerinin açığa çıkmasını istiyor ve Şimon Peres 2006 yılında bu konuya işaret etti ve ardından Benyamin Netanyahu ve kendi anlattığına göre bazı Arap liderlerle cinsel ilişkisi bulunan Bayan Livni de aynı isteği tekrarladı.
Arap gericiliğinin ve özellikle Yemen, Bahreyn, Irak, Suriye ve şimdi de Lübnan ve hatta kuzay Afrika’da bataklığa saplanan Arabistan’ın bugünkü şartları, siyonist yetkililerin Arap gericileri ile ilişkilerini normalleşmesi ve açık hale gelmesi için şart koymasına vesile olmuştur.
Çünkü Netanyahu ve diğer radikal siyonistler defalarca Arap gericiliğine ihtiyaç duymadıklarını ve işgal altındaki toprakları Filistinlilere geri vermeye gerek olmadığını dile getirmiştir.
Arabistan’ın bugünkü şartları onları öylesine bir zillete düşürmüş ki, Direniş karşısında İsrail söylemleri kullanmaları ve Körfez İşbirliği Konseyi’ni siyonistlerle birlikte Tunus’ta toplamaları ve Arap izzetini ve şerefini terörist olarak adlandırmaları gerekiyor.
Daha da ilginç olan şu ki, onlar tekfirci teröristleri silahlı muhalif olarak tanıtıyor ve Arap ve İslam tarihinin onurlu direnişine terörist diyor! Acaba arslanı çakal ve tilki; çakalı ise arslan olarak tanıtmak mümkün müdür?
Son beş yılda Arabistan ve diğer Arap hükümdarlarca on milyarlarca dolar para Ortadoğu’da savaş çıkarmak, katliam ve yıkım yapmak için harcandı ve böylece Batı sömürüsü veya siyonist rejime son hizmetlerini de tamamlamış oldular.
Şimdi ise Lübnan halkını ve etnik gruplarının bir arada huzur içinde yaşamalarını yeni maceracılıkları ile bozmak için Lübnan’a yöneldiler.
Eğer Suudiler, siyasetin alfabesini birazcık bilseydi ve eğer harcadıkları şu on milyarlarca dolarla Arap ülkelerinde muhtaç insanlara yardım etseydi, imar çalışmaları yapsaydı, Filistin’i satmasaydı, İslam ve Arapların esas düşmanını dost edinmeseydi, mezhep üzerinden fitne çıkarmasaydı, tekfircileri insanların ve ülkelerin üzerine salmasaydı, daha fazla izzet ve itibar kazanırdı.
Ancak bugün onlar, kendi halkına acımayan ve onları yoksulluk ve zillet içinde tutan korkunç bir deve dönüştüler. Onlar İsrail’e ve Batı sömürüsüne destekle yolun sonuna yaklaştıklarını ve Londra’nın arka sokaklarına ve geldikleri yere geri dönmek zorunda kalacaklarını bilmiyorlar.
Mesrtimes'ten çeviri