SAAF’ın Şeyh Naim Kasım’la röportajı

img
SAAF’ın Şeyh Naim Kasım’la röportajı YDH

SAAF-Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım’la savaş sonrası süreci, 1559 sayılı




SAAF-Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım’la savaş sonrası süreci, 1559 sayılı karara karşı çıkan Hizbullah’ın 1701 sayılı kararı niçin kabul ettiğini ve Türk askerine yönelik tutumunu konuştuk.

 

1991 tarihinden beri Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı olan Şeyh Naim Kasım aynı zamanda Hizbullah’ın parlamento ve resmi işler sorumlusudur. Çeşitli siyasal ve kültürel faaliyetler de yürüten Şeyh Naim Kasım, Seyyid Hasan Nasrullah’tan sonra Hizbullah’ın ikinci ismi olarak öne çıkıyor.

 

Yoğun işlerine rağmen gönderdiğimiz sorulara cevap verme inceliğini gösteren Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım’a  SAAF olarak teşekkür ediyoruz.

 

 

 

- Savaşla ilgili haberlerde birkaç defa suikasta hedef olduğunuz belirtilmektedir. Niçin özellikle siz hedef oldunuz?

 

- Hizbullah’ın bütün liderleri, özellikle sayın Genel Sekreter hedeftedir ve kendilerine suikast düzenleme planları yapılmaktadır. Ama benim doğrudan suikasta hedef olduğum doğru değildir. Ben kendimle ilgili bir tedbir önerisinde bulunmadım; ama ben de dahil olmak üzere bütün liderler için önlemlerin alınması gibi bir zorunluluk vardır. Çünkü İsrail savaşta bir zafer kazandığını kanıtlamak için bazı liderleri öldürme hedefini gerçekleştirmeyi arzu etmektedir. İsrail, bu güçleri yönlendiren, onurlu Direniş’i idare etme başarısını gösteren liderlere tahammül etmemektedir.

 

- İsrail’in kendisi de Hizbullah’ın bu savaştan zaferle çıktığını itiraf etti; ancak ortada cevaplandırılması gereken bir soru var: Lübnan ordusunun güneye yerleştirilmesini öngören 1559 sayılı kararı kabul etmeyen Hizbullah 1701 sayılı karar uyarınca Lübnan ordusunun ve çok uluslu gücün güneye yerleştirilmesini onayladı. Bu, Hizbullah’ın siyasal alanda başarısız olduğu anlamına gelir mi?

 

- İsrail, Hizbullah’ın başarısını itiraf etti. Gerçekte de Hizbullah zafer kazandı, çünkü 33 gün boyunca direndi. İsrail ilan ettiği hiçbir hedefini gerçekleştiremedi. İsrail Hizbullah’ı tamamen yok etmek, alt yapısını bütünüyle ortadan kaldırmak, askeri gücünü bitirmek istediğini ilan etmişti. Bunların hiçbir gerçekleşmedi. Şu anda Hizbullah güçlüdür, etkinliği ve geniş bir halk tabanı vardır. Binlerce insan etrafında toplanmıştır. İsrail ise amacına ulaşamamıştır.

 

1559 SAYILI KARARI REDDEDEN HİZBULLAH 1701’İ NEDEN KABUL ETTİ

 

1559 sayılı kararı reddetmemize gelince; bu karar milisleri silahsızlandırmaktan söz ediyordu ve Hizbullah da bir milis gücü olarak kabul ediyordu. Bizim bu karara ilişkin yorumumuz, Hizbullah’ın milis değil, direniş gücü olduğu şeklindeydi. Geçmişte ordunun güneye yerleştirilmesine karşı çıkmamız da, ordunun bölgeye yerleştirme planının arkasındaki amacın tıpkı uluslar arası güç gibi İsrail’in korunmasıydı. Ama bu gün, meydana gelen gelişmelerden sonra, 1701 sayılı kararda açık bir şekilde Lübnan ordusunun bölgede egemenlik sağlamak üzere yerleştirileceği, görevinin de Lübnan’ı korumak olduğu belirtilmektedir. Bu da gösteriyor ki amaçta bir değişiklik olmuştur ve gelişmeler yeni durumla birlikte belirleyici olmuştur.

 

Lübnan ordusu Hizbullah’ın onayıyla ve Direniş’in yanında yer almak üzere bölgeye gittiğine göre, bu, Hizbullah’ı silahsızlandırmak için faaliyet göstermeyeceği anlamına gelmektedir. Ordu, sadece Lübnan sınırını İsrail’den korumakla ilgilenecektir. Aynı zamanda hakimiyetini bölgeye yayacak ve bizim de arzu etmediğimiz silahlı oluşumları önleyecektir. Bu durum, Hizbullah’ın genel politikasıyla örtüşmektedir. Ayrıca uluslar arası güç de ordunun üstlendiği bu görevin ayrılmaz bir parçası olarak bölgeye gelmektedir. Yani, uluslar arası gücün kendisine destek ve yardımcı olmasını isteyen ordudur. Dolayısıyla uluslar arası güç bağımsız hareket edemez. Uluslar arası gücün bu etkinliği bu anlamıyla olumludur.

 

- Türk Hükümetinin aldığı bir karar uyarınca Türk askerinin Lübnan’a gönderilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle Türkiye ile İsrail arasında yakın işbirliğinin olduğunu göz önünde bulundurursak?

 

-Biz Türk askerinin Lübnan’a gönderilmesine engel olmaya çalışmadık. Aslında bizim Lübnan’a gönderilecek uluslar arası güç kapsamındaki herhangi bir birliğe itiraz etmek veya onay vermek gibi bir müdahalemiz de söz konusu değildir. Çünkü bu kuvvetlerin görevi kısıtlı ve sınırlıdır. O da egemenliğini sağlamak, silahlı oluşumları önlemek ve Lübnan’a yönelik İsrail saldırılarını önlemek uğraşını veren Lübnan ordusuna destek olmaktır.

 

GÖREV SINIRI BİLİNİRSE SORUN ÇIKMAZ

 

Bu açıdan Türk askeri varlığının bu çerçevede bir sorun olacağını düşünmüyoruz. Öncelikle Lübnan’la ve Hizbullah’la sorun yaşamak istemediğini ilan eden Türk tarafının tavrından dolayı. İkincisi, uluslar arası gücün görevinin bizim de onayladığımız şekliyle sınırlı olmasından dolayı. Bir güç görevinin sınırları içinde kalır, belirlenen hususlara bağlı kalırsa, onun Siyonist rejimle ilişki içinde olması veya olmamasına bağlı olmaksızın onunla herhangi bir sorun çıkacağını sanmıyoruz. Biz meseleyi bu zeminde ele alırsak, karşımıza çıkan realite şudur: Lübnan’a asker gönderecek bütün devletlerin Siyonist rejimle ilişkisi vardır. dolayısıyla bu durum, uluslar arası güç meselesi ve bölge problemleri açısından bir kriter olamaz. Bu bakımdan uluslar arası gücün görevleriyle sınırlı kalması koşuluyla ortada herhangi bir problem olduğunu düşünmüyoruz.

 

- Uluslar arası gücün görevi ve Hizbullah’ın silahsızlandırılması meselesi ile ilgili olarak bazı kapalı noktalar var. Nitekim bu, Rusya’nın Lübnan’a asker göndermemesinin sebeplerinden biri olarak ortaya kondu. Ayrıca İRNA haber ajansının bildirdiğine göre Fransız Savunma Bakanı “biz kuvvetlerimizi Hizbullah’ı silahsızlandırma görevini yerine getirmek için Lübnan’a gönderiyoruz.”açıklamasını yapmıştı. Uluslar arası güç Hizbullah’ı silahsızlandırmak üzere harekete geçerse buna Hizbullah’ın tepkisi ne olacaktır?

 

- 1701 sayılı karara göre uluslar arası gücün görevi bellidir. O da Lübnan ordusuna destek olmaktır. BM Genel Sekreteri defalarca uluslar arası gücün görevinin Hizbullah’ı silahsızlandırmak olmadığını açıkladı. Biz de bu temele dayanarak uluslar arası gücün bölgeye yerleştirilmesine onay verdik. Uluslar arası güce asker vermek isteyen devletler değişik şekillerde temaslarda bulunarak asker göndermelerine ilişkin tavrımızı öğrenmeye çalıştılar, onayladığımızı öğrendiklerinde daha kararlı davrandılar.

 

YERSİZ VE TEMELSİZ AÇIKLAMALARI ÖNEMSEMİYORUZ

 

Bu da gösteriyor ki uluslar arası güç 1701 sayılı karara bağlı kalacaktır. Bundan dolayıdır ki olumsuz bir tavır takınmadık. Bilakis bu kuvvetleri söz konusu karar ışığında karşıladık. Ancak şuradan buradan yersiz veya gerçek temellere dayanmayan açıklamalar yapılırsa veya söz konusu kararın içeriğine aykırı sürpriz öneriler ortaya konursa, bunların üzerinde durmayız, önemsemeyiz. Çünkü öteden beri konuşup duran bu odaklar konuyu kavramaktan uzaktırlar.

 

Bizi uluslar arası gücün koordine eden merkezin atacağı adımlar ilgilendirir. Şu anda da gerçek görevi de budur. Biz onları çok iyi anladığımız gibi onlar da bizi anlamaktadırlar. Ama Rusya’nın neden asker göndermediğini bilmiyorum. Rusya’nın, Hizbullah’ı silahsızlandırmak istemediği için asker göndermediği yönünde soruda işaret edilen sebebin doğru olduğuna inanmıyorum. Çünkü BM Genel Sekreteri bu hususu açık bir şekilde ortaya koydu.

 

UNIFIL’IN GÖREVİNDE DEĞİŞİKLİK OLURSA GEREKEN TAVRI KOYARIZ

 

Her halükarda eğer uluslar arası gücün görevinde bir değişiklik meydana gelirse, biz bu yeni durum karşısında tavrımızı koyarız ve meseleyi gelişmeler ışığında ele alırız. Ama şu anda sınırlı bir görevle karşı karşıyayız ve bu göre kapsamında Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi bir husus yoktur. Bütün tarafların bu noktaya bağlı kalacaklarına inanıyoruz.

 

Türk hükümetine ve Türk halkına bir mesajınız var mı?

 

- İsrail’in Lübnan’a saldırmasıyla başlayan savaşın büyük bir yıkıma neden olduğunu, korkunç bir tahribat meydana getirdiğini biliyoruz. Bu, İsrail’in Filistin’e ve genel olarak tüm bölgeye yönelik saldırılarının bir tekrarıdır. Siyonist rejim yapay bir oluşumdur. Saldırgan bir rejimdir. Her zaman yaptığı şey etrafına saldırmak, çocukları öldürmek, geride acılar bırakmaktır.

 

İsrail’in Lübnan’a değişik türden 175 bin roket fırlattığını duymamız veya bilmemiz, 30 bin meskeni yerle bir ettiğini, yüz bin eve de ağır hasarlar verdirdiğini, bin kişinin şehit olduğunu, 3 bin kişinin de yaralandığını bilmemiz İsrail’in doğasını ve uygulamalarını anlamamız için yeterlidir.

 

Türk halkının Filistin davasına sevgiyle destek olduğunu, İslam’a bağlı olduğunu, bölgedeki özgürlük sorunlarıyla ilgilendiğini, halkların bağımsızlık hakkına saygı duyduğunu biliyorum. Yaşanan olayların İsrail projesi karşısında etkili bir ders işlevini görmesini temenni ediyorum.  İstediğimiz şey, Türk hükümetinin, olup bitenleri ve İsrail’in yapıp ettiklerini dikkatle izlemesidir. Bu rejim gasıptır, yapaydır, birçok felaketin ve problemin sebebidir. Bu yüzden ona karşı kararlı bir tavır takınmak gerekmektedir.

 

Copyright © 2006 Saafonline - Alıntı yaptığınızda lütfen kaynağı bildiriniz.