Amerikan yapımı: IŞİD'in Musul'u fethi

img
Amerikan yapımı: IŞİD'in Musul'u fethi YDH

The Cradle'daki makale, ABD, İngiltere ve diğer Batılı güçlerin güçlendirdiği IŞİD'in, bölgedeki varlığının temellerini, etkilerini ve arka planını gündeme taşıdı.




YDH- The Cradle'da Irak sorumlusu tarafından yayınlanan makale, ABD'nin IŞİD'e doğrudan ikmalini, İngiliz istihbaratının IŞİD'e İngilizce konuşan savaşçılar tedariğini ve IŞİD'in planlı yükselişinden ABD ile Batılı müttefiklerinin jeopolitik kazanımlarını işliyor.

On yıl önce bu ay, aşağılık terör örgütü IŞİD sürpriz bir şekilde Irak'ın en büyük ikinci şehri olan Musul'un kontrolünü ele geçirdi. Çatışmalardan sadece 48 saat sonra az sayıda IŞİD militanı kenti ele geçirerek Irak ordusu ve kolluk kuvvetleri personelinin kargaşa ve belirsizlik içinde kitlesel göçüne neden oldu. 

Batı medyası, kentin ele geçirilmesini geniş ölçüde dönemin Irak başbakanı Nuri el-Maliki'nin mezhepçi politikalarının bir sonucu olarak gösterdi ve yerel Sünnilerin IŞİD'in saldırısını desteklediği algısı yaratıldı. Amerikalı yetkililer terör örgütünün bu kadar hızlı ortaya çıkması karşısında şaşkınlıklarını dile getirdiler, dönemin ABD Başkanı Barack Obama da örgütü "zayıflatma ve nihayetinde yok etme" sözü verdi.

Ancak Musul'un düşüşünü çevreleyen olaylar yakından incelendiğinde ve The Cradle'ın kente yaptığı son ziyaret sırasında kent sakinleriyle yapılan görüşmeler göz önünde bulundurulduğunda, durum bunun tam tersini gösteriyor.

Hakikatte, ABD ve bölgesel müttefikleri, Musul'un düşmesini organize etmek için IŞİD'i vekil olarak kullandı. 

ABS, belirli dış politika hedeflerine ulaşmak için Sünni Müslüman sakinlerini terörize etti. The Cradle ile konuşan bir Musul sakini şöyle diyor:

''IŞİD'in Musul'u fethi için bir plan vardı ve planın arkasında da ABD vardı. Buradaki herkes bunu bilir ama açıkça söylemezler. Bu Sünniliğe karşı bir savaştı.''


Selefi beyliği

Ağustos 2012'de Suriye'deki çatışma sırasında, ABD Savunma İstihbarat Teşkilatı (DIA) Musul'un ele geçirilmesine giden stratejiyi özetleyen bir not hazırladı. Notta, ABD ve müttefikleri tarafından desteklenen isyanın Şam'daki Beşar Esad hükümetini devirmeyi amaçladığı ve "ılımlı isyancılardan" değil, Selefiler, Müslüman Kardeşler ve Irak el-Kaidesi (Irak İslam Devleti) gibi aşırılık yanlılarından oluştuğu vurgulanıyordu. DIA notunda ayrıca ABD ve müttefikleri olan "batılı güçlerin" bu aşırılık yanlısı güçlerin Suriye'nin doğusu ve Irak'ın batısında Sünnilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde bir "Selefi beyliği" kurmasını memnuniyetle karşıladığı belirtiliyordu. ABD'nin amacı Suriye'yi bölgedeki ana destekçisi İran'dan tamamen izole etmekti.

İki yıl sonra, Haziran 2014'teki işgalden sonra IŞİD, Musul'u sözde "Halifeliğin" başkenti ilan etti. 

Irak'ın yerlisi gibi gösterilse de terör örgütü IŞİD, DIA notunda öngörülen "Selefi beyliği"ni ancak ABD ve yakın müttefiklerinin silah, eğitim ve finansman desteğiyle gerçeğe dönüştürdü. 


ABD ve Suudi silahları

Ocak 2014'te Reuters, ABD Kongresi'nin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olarak adlandırılan "ılımlı Suriyeli isyancılara" yeni silah akışını "gizlice" onayladığını bildirdi.

Takip eden aylarda ABD ordusu ve Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı Doğu Avrupa ülkelerinden büyük miktarlarda silah satın aldı. 

Bu silahlar ÖSO'ya dağıtılmak üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a gönderildi. 

AB tarafından finanse edilen Conflict Armament Research (CAR) üç yıl süren kapsamlı bir araştırmanın ardından, 2014-2017 yılları arasında ABD ve Suudi Arabistan tarafından Suriye'ye gönderilen silahların, satın alındıktan sonra bazen sadece "günler ya da haftalar" içinde hızla IŞİD'e aktarıldığını tespit etti.

CAR'dan Damien Spleeters, "Kanıtlarımızın gösterdiği kadarıyla, yönlendiriciler [Suudi ve ABD] bölgedeki gruplara silah tedarik etme riski açısından neler olup bittiğini biliyorlardı" dedi.

ABD tarafından tedarik edilen ve IŞİD'e hızla ulaşan silah ve teçhizat arasında IŞİD markasıyla özdeşleşen ikonik Toyota Hilux kamyonetler de bulunuyordu.

Raporda ayrıca şu ifadelere yer verildi: "CAR, Ürdün ve Türkiye topraklarından IŞİD güçlerine doğrudan ikmal yapılmasını göz ardı edemez, özellikle de sınır ötesi ikmal noktalarında değişen bağlılıkları olan çeşitli muhalif grupların varlığı göz önüne alındığında."


ABD IŞİD'e doğrudan ikmal yapıyor

ABD silahlarının IŞİD'e "doğrudan tedarik edilmesi" ihtimali, ABD güçlerinin terör örgütüne silahları sadece sözde Suriyeli muharipler aracılığıyla değil, doğrudan nakliye uçağı ya da helikopterle de ulaştırıp ulaştırmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

Suriye'nin Kobani kasabasına ABD'ye ait C-130 kargo uçakları Ekim 2014'te IŞİD tarafından ele geçirilen silahları bıraktı. IŞİD üyeleri sosyal medyada bu silahları gösteren bir video yayınlayınca ABD'li yetkililer silahların atıldığını kabul etti ancak bunun bir hata olduğunu söyledi. Silahların Kürt Halk Koruma Birlikleri (YPG) için olduğunu iddia ettiler.

Ancak bu silah atışlarının hem yaygın hem de kasıtlı olduğuna dair kanıtlar var. 

Avustralyalı akademisyen ve Suriye uzmanı Tim Anderson, Iraklı siyasetçiler ve güvenlik kaynaklarının ABD güçlerinin düzenli olarak helikopterle IŞİD'e silah attığını ve hatta IŞİD komutanlarını çeşitli çatışmalardan tahliye ettiğini iddia eden çok sayıda raporun altını çizdi.

The Cradle'ın konuştuğu bir Halk Seferberlik Güçleri (HSG) mensubu, 2015 yılında Irak'ın orta kesimindeki Beyci kenti yakınlarında terör örgütüyle savaşırken ABD helikopterlerinin IŞİD'e silah taşıdığını gördüğünü iddia etti.

Bazıları bu haberleri Şii silahlı gruplardan ve ABD'nin düşmanı olan İran'dan destek alan Irak hükümet yetkililerinden geldiği için dikkate almıyor. 

Ancak Amerikalı yazar Amy L. Beam, Yezidi soykırımını belgelediği kitabında, Beyci yakınlarındaki Zaviye kasabasında yaşayan ve ABD helikopterlerinin terör örgütünü desteklemek üzere IŞİD bölgesine iniş yaptığına tanık olan Iraklı Sünni bir adamın ifadesine de yer verdi. Bu adam da Haşdi Şabi üyesiydi ama daha önce ABD ordusu için çevirmen olarak çalıştığından ABD'ye sempati duyuyordu. Bu nedenle ABD güçlerinin IŞİD'e yardım ettiğini görmek onu daha da şoke etmiş.

 "IŞİD tarafından öldürülen şehit kardeşimin üzerine yemin ederim ki [ABD] koalisyonunun IŞİD'e yardım ettiğini gördüm. O Apaçi helikopterlerinin IŞİD bölgesine indiğini gördüğümde aklımı kaybettim" dedi. 

ABD helikopterleri havalandığında Irak'ın Kürt özerk bölgesinin başkenti Erbil'e doğru yöneldi. Ertesi gün, birliği ABD yapımı M16 tüfekleriyle silahlanmış IŞİD militanları tarafından saldırıya uğradı.

 

Kürtlerin rolü

ABD ve Suudi Arabistan tarafından sağlanan silahların IŞİD'e ulaşmasının bir başka yolu da Washington'un Irak'taki başlıca Kürt müttefiki Mesud Barzani'ydi. Ocak 2014'te ABD Kongresi tarafından onaylanan gizli silah fonunu ele alan Reuters, "Kürt grupların" Katar'daki bağışçılar tarafından finanse edilen silah ve diğer yardımları "aşırı dinci isyancı gruplara" sağladığını kaydetti.

Takip eden aylarda, Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi'nden (KDP) Kürt yetkililerin IŞİD'e Bulgaristan'dan ithal edilen Kornet tanksavar füzeleri de dahil olmak üzere silah sağladığına dair haberler ortaya çıktı.

Barzani'nin IŞİD'e verdiği desteğin bir başka kanıtı da şu anda ABD Columbia Bölge Mahkemesi'nde Kürdistan Mağdurları Fonu adına görülmekte olan bir dava.

Eski ABD Savcı Yardımcısı James R. Tate tarafından yönetilen geniş kapsamlı dava, KDP'deki üst düzey yetkililere "doğrudan gizli erişimi" olan kaynakların ifadelerine atıfta bulunarak Barzani'nin ajanlarının "terörist aracılara ve diğerlerine Washington DC'deki bankalar da dahil olmak üzere ABD üzerinden bilerek ABD doları ödemeleri yaptığını" iddia ediyor. Bu ödemeler "IŞİD'in Suriye, Irak ve Libya'da ABD vatandaşlarını öldüren terör saldırıları gerçekleştirmesini sağladı."

Ayrıca, ajanlar "IŞİD ile ortaklıklarının unsurlarını koordine etmek ve yürütmek için ABD merkezli e-posta hizmet sağlayıcıları tarafından hizmet verilen e-posta hesaplarını" kullanmışlardır.

Barzani'nin ABD istihbaratının bilgisi ve onayı olmadan ABD başkentinin kalbinden IŞİD'e düzenli olarak ödeme ayarlaması düşünülemez.

Açık bir anlaşma

2014 baharında Barzani ve IŞİD arasında Irak'taki toprakların aralarında paylaşılmasına yönelik bir anlaşma yapıldığına dair haberler ortaya çıktı.

Paris merkezli Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi'nden (CNRS) Fransız akademisyen ve Irak uzmanı Pierre-Jean Luizard, Barzani ile IŞİD arasında "bazı bölgeleri paylaşmayı amaçlayan" "açık bir anlaşma" olduğunu bildirdi.

Anlaşmaya göre IŞİD Musul'u alacak, Barzani'nin güvenlik güçleri Peşmerge ise petrol zengini Kerkük'ü ve gelecekte bağımsız bir Kürt devleti için istediği diğer "tartışmalı bölgeleri" alacaktı.

Luizard'a göre IŞİD'e "Irak ordusunu yönlendirmek" rolü verilmişti, bunun karşılığında Peşmerge IŞİD'in Musul'a girmesini ya da Tikrit'i ele geçirmesini engellemeyecekti."

Lübnanlı tanınmış güvenlik gazetecisi ve The Cradle yazarı Radwan Mortada ile yaptığı yayınlanmamış bir röportajda Irak eski başbakanı Nuri el-Maliki, Musul operasyonunu planlamak üzere Irak Kürdistanı'nın başkenti Erbil'de ABD'li subayların da katıldığı toplantılar yapıldığını iddia etti.

ABD'li yetkililer herhangi bir dahlinin olmadığını söylediklerinde Maliki onlara şöyle yanıt verdi:

''Bunlar bu toplantıda oturan Amerikalı subayların resimleri... Siz bu operasyonun ortaklarısınız.''

Birleşik Krallık boru hattı

The Cradle'a konuşan bir Musul sakini, örgütün kenti üç yıl boyunca işgali sırasında karşılaştığı IŞİD üyelerinin çoğunun, özellikle de IŞİD komutanlarının İngilizce konuşan yabancılar olduğunu belirtiyor.

Peki bu İngilizce konuşan IŞİD üyeleri nereden geliyordu?

2012 yılında Birleşik Krallık istihbaratı İngiliz ve Belçika vatandaşlarını Suriye'ye savaşmaya göndermek için bir hat kurdu. Londra ve Brüksel'den genç erkekler, radikal vaiz ve İngiliz istihbarat elemanı Anjam Choudary tarafından kurulan Shariah4UK ve Shariah4Belgium adlı Selefi örgütler tarafından silah altına alındı.

Bu kişiler daha sonra Suriye'ye gönderilmiş ve burada İngiliz istihbaratından destek alan Çeçen Muhacirleri Tugayı adlı silahlı bir gruba katılmışlardır. Bu İngiliz ve Belçikalı savaşçılar daha sonra IŞİD'in Nisan 2013'te Suriye'de resmen kurulmasının ardından IŞİD'e katıldılar.

Bu savaşçılar arasında Muhammed Emvazi adında bir Londralı da vardı. Daha sonra meşhur Cihatçı John olarak tanınan Emwazi, Çeçen Muhacirleri Tugayı'nın bir üyesi olarak Ekim 2012'de ABD'li gazeteci James Foley'i kaçırmış ve iddialara göre Ağustos 2014'te IŞİD'in bir üyesi olarak infaz etmiştir.


Amerikan yapımı

Çeçen Muhacirleri Tugayı komutanı Ebu Ömer de daha sonra IŞİD'e katılmış ve terör örgütünün Musul saldırısını yönetmiştir. Şişani, Suriye ve Irak'ta savaşmadan önce Gürcistan'ın özel kuvvetlerinin bir üyesi olarak ABD'den eğitim aldı.

Ağustos 2014'te Washington Post, IŞİD'in Libyalı üyelerinin 2011'de Muammer Kaddafi hükümetini devirmek için yapılan sözde "devrimde" savaşırken Fransız, İngiliz ve ABD'li askeri ve istihbarat personelinden eğitim aldıklarını bildirdi.

Bu savaşçıların çoğu İngiliz ama Libya kökenliydi ve Kaddafi'yi devirmek için İngiltere istihbaratının teşvikiyle Libya'ya gitmişlerdi. Daha sonra Suriye'ye gittiler ve kısa süre içinde IŞİD'e ya da el-Kaide'nin yerel kolu olan Nusra Cephesi'ne katıldılar.

Savaşçılardan biri Post'a "Bazen şaka yapıyorum ve Amerika tarafından yaratılmış bir savaşçı olduğumu söylüyorum" dedi.

Bu savaşçılar ile ABD ve İngiltere istihbaratı arasındaki ilişkinin IŞİD'e katıldıktan sonra sona erdiğine dair bir işaret yok.


'Maliki gitmeli'

ABD'nin IŞİD'in Musul'u işgaline verdiği destek, Washington'un atmayı reddettiği adımlarla açıkça görülmektedir. ABD'li planlamacılar Haziran 2014'te Musul'a saldırmak için Suriye'den açık çölü aşan IŞİD konvoylarını izlediler ama bombalamak için hiçbir adım atmadılar.

Eski ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel'in de kabul ettiği gibi, "O bölgede kör değildik. İnsansız hava araçlarımız vardı, uydularımız vardı, bu grupları izleyen istihbaratımız vardı."

Musul düştükten sonra ve IŞİD Bağdat'ı tehdit ederken bile Washington planlamacıları Maliki başbakanlıktan istifa etmedikçe yardım etmeyi reddetti.

Maliki Murtaza'ya verdiği röportajda ABD'li yetkililerin kendisinden Esad'ın devrilmesine yardımcı olmak için Suriye'yi kuşatmasını istediklerini iddia etti. Maliki bunu reddedince de onu Suriye'deki rejim değişikliği operasyonunu sabote etmekle ve Irak hükümetini devirmek için IŞİD'i kullanmakla suçladılar.

Amerikan kaynakları da Maliki'nin bu iddiasını doğruluyor. ABD ordusu tarafından finanse edilen Rand Corporation, o dönemde ABD-Irak ilişkilerinin "Maliki hükümetinin, Amerika'nın ciddi muhalefetine rağmen İran'ın Esad rejimine desteğini kolaylaştırmaya istekli olması nedeniyle" gerginleştiğini belirtti.

Obama'nın dış politika danışmanı Philip Gordon'un açıkladığı gibi: 

''Başkan, savunulacak bir şey olana kadar IŞİD'e karşı bu kampanyayı başlatmak istemediği konusunda netti ve bu Maliki değildi.''

New York Times muhabiri Michael Gordon, Dışişleri Bakanı John Kerry'nin IŞİD'in Musul'u ele geçirmesinden iki hafta sonra Maliki ile görüşmek üzere Bağdat'a gittiğini bildirdi. Yardıma ihtiyacı olan Maliki, Kerry'den Bağdat'ı korumak için IŞİD'e karşı hava saldırıları düzenlemesini istemiş ancak Kerry, Maliki iktidarı bırakmadığı sürece ABD'nin yardım etmeyeceğini söylemiştir.

Temmuz 2014'te IŞİD savaşçıları ele geçirdikleri ABD toplarını ve zırhlı araçlarını açık çöl üzerinden Suriye'ye geri taşıyordu. Gordon ayrıca IŞİD konvoylarının "Amerikan hava gücü için kolay av" olduğunu bildirmektedir.

Ancak ABD'li Tümgeneral Dana Pittard konvoyları yok etmek için hava saldırısı düzenleme yetkisi talep ettiğinde Beyaz Saray "siyasi önkoşulların" yerine getirilmediğini söyleyerek bunu reddetti. Başka bir deyişle Maliki hala başbakandı.

Jeopolitik kazanımlar

IŞİD'in düşmanı olduklarını iddia eden ABD'li planlamacılar ve müttefikleri, Musul'u ele geçirmesi de dahil olmak üzere terör örgütünün yükselişini kasıtlı olarak kolaylaştırdı.

IŞİD Musul'u ele geçirmek için kentin Sünni sakinlerinin halk desteğinden ziyade ABD ve İngiltere tarafından eğitilen savaşçılara, ABD ve Suudi Arabistan tarafından satın alınan silahlara ve Kürtler tarafından tedarik edilen ABD dolarlarına bel bağladı.

Kendini halife ilan eden IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi, kentin tarihi Nuri Camii'nde sözde Halifeliğin kuruluşunu ilan ettiğinde, ABD istihbarat başkanlarının DIA belgesinde ana hatlarını çizdiği Selefi beyliği kurmuş oldu.

IŞİD'in bu planlı yükselişi sadece bölgeyi istikrarsızlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda terörizmle mücadele ettiğini iddia edenlerin jeopolitik çıkarlarına da hizmet etti.

Çeviri: YDH
 

 



Makaleler

Güncel