"Açıkça görülüyor ki, bir şekilde anlaşmaya varılmış; kısmen hayatları kurtarmak amacıyla. Fakat detaylar net değil. Bununla birlikte, kazananların kim olduğu belli."
YDH - ABD, Türkiye ve İsrail'in desteğiyle Suriye'deki Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğinde bir "hükümet" kurma çabaları başladı. İsrail’in Hizbullah’a karşı güney Lübnan’daki başarısızlığını telafi etme amacı taşıyan bu plan, Suriye’nin stratejik önemini zayıflatmayı hedeflemişti. Gazeteci Tim Anderson'a göre Suriye ordusunun direniş göstermemesi ve Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esed’in ülkeyi terk etmesiyle sonuçlanan süreç, bölgede ABD, İsrail ve Türkiye'nin çıkarlarını güçlendirdi. HTŞ, uluslararası alanda "terör örgütü" olarak tanınmasına rağmen, NATO ülkelerinden destek almayı sürdürdü.
ABD'nin el-Kaide destekli Suriye işgali, İsrail'in Lübnan'dan geri çekilmesini izliyor. İsrail-Lübnan ateşkesinin ilan edilmesinden, yani İsrail'in güney Lübnan'daki kara savaşında Hizbullah'a karşı ilerleme kaydedemeden geri çekilmesinden saatler sonra, savaş suçundan yargılanan Netanyahu dikkatini Suriye'ye çevirdi ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esed'e "ateşle oynadığını" söyledi.
İsrailliler uzun zamandır Suriye'ye saldırılar düzenliyor ve bağımsız bir devlet olan Suriye'yi, İran ile Lübnan arasındaki temel bağlantıyı, yani Filistin ve Lübnan direnişine lojistik destek sağlayan hattı ortadan kaldırmak istiyordu.
Bir NATO zirvesinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Suriye’nin kilit müttefikleri olan Rusya, İran ve Hizbullah’ın "kendi sorunlarıyla meşgul olduğunu" ve "HTŞ’nin bu durumdan faydalandığını" belirtti. Daha açık ifadeyle Washington, İsrail ve Türkiye bu durumdan faydalandı.
Washington'da yaşayan Filistinli gazeteci Said Arikat’a göre HTŞ saldırısı, Biden yönetimi tarafından Türkiye ve İsrail ile koordinasyon içinde gerçekleştirildi ve "Amerikan-İsrail acil eylem planının" bir parçası olarak, Lübnan'daki ateşkes anlaşmasının ikinci gününde "Amerikan vizyonuyla" uyumlu şekilde hayata geçirildi. Bu durum, "İsrail’in Hizbullah’a karşı kesin bir zafer elde edememesi ışığında", İran ve müttefiklerine (örneğin sekiz yıl önce Halep’i geri alan Suriye ordusu gibi) yenilgi yaşatmayı amaçlayan bir çaba olarak öne çıkıyor. Plan büyük bir başarı elde etti.
Suriye ordusunun Halep, Hama, Humus ve Şam gibi şehirlerde hızlıca çökmesi, işgali neredeyse kansız bir darbe gibi gösterdi. Türkiye destekli ve donanımlı işgale karşı ciddi bir direniş olmaması dikkat çekti (Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler ortakları olan Katarlılar da HTŞ’ye fon sağlıyor).
Cumhurbaşkanı el-Esed ve ailesi ülkeyi terk etti (görünüşe göre Rusya’ya), Başbakan Muhammed Gazi Celali ise HTŞ’ye teslim oldu. "İsyancı" lider el-Culani, misilleme olmayacağı ve kamu binalarının dokunulmaz kalacağı yönünde yatıştırıcı açıklamalarda bulundu; ancak bu örgütün geçmişi kanlı ve mezhepçi olaylarla dolu.
Bir şekilde anlaşmaya varıldığı aşikâr; kısmen hayatları kurtarmak için. Fakat detaylar net değil. Bununla birlikte, kazananlar belli. İsrailliler, İran ile Filistin ve Lübnan direnişi arasındaki kritik bağlantının ortadan kalkmasıyla, muhtemelen beklentilerinin ötesinde ödüllendirildi. Netanyahu, güney Lübnan’daki İsrail yenilgisinden fazlasıyla telafi edildi ve Gazze’deki soykırımı için fiilen ödüllendirildi.
Heyet Tahrir ei-Şam, Suriye'deki el-Kaide’nin bir kolu olan Nusra Cephesi’nin halefi ve Washington ile diğer NATO rejimleri tarafından, özellikle Türkiye'deki Erdoğan yönetimi tarafından yarı gizli bir şekilde desteklenmişti. Erdoğan’ın Türkiye’si, kuzey Suriye’de yıllardır Türk askerlerini konuşlandırıyor. Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah gibi direniş örgütlerinin aksine, HTŞ yalnızca Anglo-Amerikan ülkeleri ve müttefikleri tarafından "terörist" olarak sınıflandırılmıyor; aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi tarafından da yasaklanmış durumda.
Washington ve müttefiklerinin hem ABD hem de uluslararası hukuka göre hâlâ "terörist" olarak tanınan bir örgütün liderliğindeki bir "hükümeti" nasıl tanıyacaklarını görmek merak konusu. HTŞ rejimi, Suriye'yi askeri olarak işgal etmeye devam eden üç yabancı devlet tarafından da desteklendi: Türkiye, İsrail ve ABD.
Bazı yeniden markalaşma çalışmaları yolda ki bu, ABD'nin uzmanlık alanına giriyor.
HTŞ "isyancıları" (birçoğu Suriyeli değil) ile İsrail arasındaki dostane ilişkiler iyi biliniyor. Yıllar önce İsrail hastaneleri el-Kaide militanlarını tedavi edip onları Suriye’ye geri göndermişti. İsrail, 2018 yılında savaşçıların ve Beyaz Miğferler olarak bilinen kriz aktörlerinin İsrail topraklarına tahliyesine de yardım etti. Daha yakın zamanda HTŞ, İsraillilere yalnızca Esad hükümetiyle savaştıklarını temin eden mesajlar gönderdi. HTŞ destekçileri, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah'ı öldürdüğü için İsraillilere teşekkür bile etti.
Yine de HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra, İsrail tankları Kuneytra yakınlarındaki güney Suriye’ye "İslamcı muhaliflerle savaşmak" bahanesiyle girdi.
Çeviri: YDH