«Yaşanan olayların kimin amaçlarına hizmet ettiği çok açık: HTŞ başından beri sadece İsrail ve ABD ile uyumlu değil, aynı zamanda doğrudan onlar tarafından yönlendirilen hedeflere sahipti.»
YDH- Başından beri HTŞ'nin operasyonları İsrail ve ABD'nin stratejik parmak izlerini taşıyor ve Suriyeli hükümet yetkililerini, bilim insanlarını, Şii sivilleri ve Hizbullah, Devrim Muhafızları ve Rusya gibi Amerika imparatorluğunun düşmanlarını hedef alıyordu. El-Meyadin’de yayımlanan Julia Kasım imzalı analiz, ABD’nin, IŞİD'in koordineli hava saldırılarıyla saf dışı kalmasına izin vererek HTŞ'nin büyümesini sağladığını bildiriyor, iyi desteklenen ve finanse edilen bu silahlı grupların, özellikle yüzlerce tekfirci teröristin Haseke hapishanelerinden kaçmasının ardından Suriye Ordusu mevzilerine yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığının altını çiziyor, NATO destekli 'isyancıların' bu stratejik kullanımının ışığında bölgenin jeopolitik dinamiklerini İsrail çıkarları lehine yeniden şekillendirmeyi amaçlayan Büyük İsrail projesi için ABD'nin daha geniş planını vurguluyor.
Hizbullah'ın ateşkes sonrası döneminin Direniş grubu için bir zafer anlamına gelmesinin hemen ardından, ABD ve İsrail takip planlarının bir sonraki adımını hemen devreye soktu ve Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) kontrgerillası Halep'e hızla yayıldı.
HTŞ'nin liderliğini, IŞİD ve el-Kaide'yle yakınlığıyla bilinen ve IŞİD'in eski lideri Ebubekir el-Bağdadi ile yakın çalışan, şimdi dağılmış olan el-Nusra Cephesi'nin eski lideri Colani yapıyor. Son yıllarda Colani'nin HTŞ'si, Suriye'yi ele geçirmeye odaklanan ve esas olarak İran ve Hizbullah'ı hedef alan “daha az kötü” bir terör grubu olarak yeniden markalaştı.
Colani tekfirci isyancı ile takım elbiseli muhalif rolleri arasında gidip gelirken kıyafetleri de türban ve askeri giyim ile veyahut takım elbise ve kravat arasında gidip geliyordu. Yeniden markalaşması 2021'de PBS'e verdiği eşi benzeri görülmemiş bir röportajla daha fazla gündeme geldi.
2022'de Rusya'nın Suriye elçisi, Türkiye'nin Batı'nın desteğiyle HTŞ'yi 'ılımlı muhalefete' indirgemek için çalıştığını açıkladı.
Bu hamle, ABD'nin Suriye ve Lübnan'daki savaş sonrası dönem için bir sonraki odağını belirlerken kendisini uluslararası terörist tanımlamasından kurtarmak için yapıldı.
Batı'nın Rusya'yı Ukrayna, Hizbullah'ı İsrail cephesinde ve İran'ı da uzlaşmacı bir cumhurbaşkanıyla tükettiğini düşündüğü bir dönemde, ABD ve İsrail'in kapanmakta olan bir sayfa olarak düşünüldüğü bir anda bu karşı ayaklanma, terör taraması yapıldı.
Bunlar gerçekten de Suriye'nin destekçilerinin tam kapasitesini engelleyen faktörler oldu ancak Suriye'nin tamamen istikrarsızlaştırılması için en önemli fırsatı yaratan şey, Suriye'nin kuzeydoğusundaki petrol sahalarının ve yasadışı ABD üslerinin işgaliyle engellenen kendi ekonomisinin, askeri ve potansiyel üretici güçlerinin yıllarca aşınmasıydı.
Sözde 'Suriye muhalefeti' doğrudan Türkiye ve dolayısıyla ikincil olarak ABD, İngiltere ve İsrail tarafından finansman ve lojistik destekle pompalanırken, Suriye ordusu ciddi bir rehabilitasyon ve desteğe ihtiyaç duyacak şekilde zayıfladı.
Suriye Ordusu mensuplarının, yıllarca süren ABD yaptırımları ve hibrit savaşın olumsuz etkileri yüzünden ayda sadece 40 dolar aldıkları bildirildi.
2018 yılında Rusya, Suriye'ye ordusunun aşağıdan yukarıya rehabilitasyona ihtiyaç duyduğunu bildirdi ve Şam, ulusal çapta 200 milyar dolarlık yeniden yapılanma desteğine ihtiyaç duyma zorluğuyla karşı karşıya kaldı.
Suriye bu yeniden yapılandırma zorluklarıyla mücadele ederken, Esed savunma yaklaşımını arka plana atan uzlaşma ve müzakerelere başvurdu ancak HTŞ'nin Kasım 2024'teki işgalinden 6 yıl önce kolay bir çöküş, isyan ve ele geçirmeyi mümkün kılan temel çoktan atılmıştı.
Suriye, savunmasını güçlendirmeyi ve ekonomisini rehabilite etmeyi yıllarca ihmal ettikten sonra şimdi düştü.
Astana ve müzakere sonrası döneme tavizler damgasını vurdu; Suriye, İran'ın Golan ve Güney çevresinde konuşlanma tekliflerini reddederek Körfez'i yatıştırmaya ve bu güçlerle daha kolay yakınlaşmaya çalıştı.
Suriye, Kuzeydoğu'da milyarlarca dolarlık petrol zenginliğinin çalındığı toprakları geri almak, Suriye'nin çökmekte ve tükenmekte olan askeri kurumlarını ve ekonomik olarak kendi kendine yeterlilik temelini inşa etmek için sert adımlar atmadı ve Astana sonrası müzakere süreci ile İran ve Rusya ortaklığının kendi kendine çözülmesini bekledi.
Bu siyasi çözümler sonuç vermekte yavaş kalırken, bölünmüş olsa da iyi desteklenen ve finanse edilen muhalefet 2020 sonrası ateşkes döneminden faydalandı.
HTŞ bu süreyi İdlib ve Kuzey'deki hakimiyetini pekiştirmek ve Suriye Ordusu'na yönelik saldırılarını artırmak için kullandı.
2021'de ortalama 200 olan saldırı sayısı 2022'de iki katına çıkarak 400'e ulaştı.
HTŞ ayrıca Şubat 2023'teki felaket depremin ardından ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımlardan faydalanarak Washington'un yardımların “rejimin elindeki” bölgelere ulaşmasını engelleme ve sadece Türkiye'nin desteğinin ulaşmasına izin verme hedeflerini güçlendirdi.
Türkiye ayrıca, Suriye'nin kuzeyini ele geçirme konusundaki genişlemiş emellerini tamamlayan ve Suriye'nin kendi para biriminin daha da çöküşüyle aynı zamana denk gelen para biriminin artan dolaşımından da faydalanmaktadır.
HTŞ liderliğindeki tekfirci isyan, başından beri sadece İsrail ve ABD ile uyumlu değil, aynı zamanda doğrudan onlar tarafından yönlendirilen hedeflere ve operasyon modellerine sahipti.
2017'den bu yana HTŞ'nin bombalı terör saldırılarının hedefleri Suriyeli hükümet yetkilileri, Suriyeli bilim insanları, Şii siviller, ziyaretçiler (tabii ki onları “İran ajanı” olarak niteleyen Amerikan/İsrail söylemi) ve HTŞ'nin “yeniden markalaşmasını” takip eden yıllarda neredeyse sadece Hizbullah, Devrim Muhafızları ya da Rusya'dan olsun ABD'nin Suriye'deki düşmanlarının mevkileri oldu.
ABD, IŞİD'in koordineli hava saldırılarıyla ölmesine ve ortadan kalkmasına izin verirken, daha yerel bir odağa sahip olan HTŞ'nin büyümesini sağladı.
Bu yılın başlarında yüzlerce tekfirci liderin Haseke hapishanelerinden kaçmasının ardından birçoğu güneye, Dera ve Şam'daki ordu mevzilerine doğru hareket etti.
Bunu, şimdi İsrail saldırılarının istilasına uğrayan güneydeki bu bölgelerde Tekfirci gruplar tarafından Suriye Ordusu ve polisine yönelik kara saldırıları izledi.
Siyonist varlığın Suriye genelinde, özellikle de büyük şehirlerdeki askeri altyapıya yönelik hava saldırıları son iki yıldır ve özellikle de son birkaç aydır durmaksızın devam ediyor. Lübnan'daki savaş sırasında İsrail Suriye ile Lübnan arasındaki Mesna sınır kapısını ve kuzeydeki Arida sınır kapısını defalarca vurdu.
Lübnan ve Suriye arasındaki geçişlerin defalarca bombalanması, kuşatma altındaki Lübnanlılar üzerindeki insani baskının yanı sıra Lübnan'a giden ve Lübnan'dan gelen ikmal yollarını kesme hedeflerini de sürdürdü.
Tekfirci gruplar Suriye ordusu mevzilerine karadan saldırırken, İsrail de Suriye Ordusunu gökyüzünden bombalayarak daha da zayıflattı.
Orduyu hedef alan son saldırılardan biri 36 kişinin katledildiği Palmira'daki bir ordu merkezine yönelikti. İsrail-Tekfirci kara ve hava koordinasyonu elbette yeni bir şey değil.
Yaklaşık on yıl önce İsrail'in Nusra Cephesi'ne (HTŞ'nin öncül örgütü) ülkenin güneyinde saldırması için Suriye Ordusu mevzilerinin harita ve planlarını sağladığı belgelenmişti. Ayrıca onlara iletişim cihazları ve tıbbi ekipman sağlayarak sınırda Suriyeli mülteci kampları kurulmasına bile izin verdiler.
Daha önce 2014 tarihli bir BM raporu sözde ‘isyancıların’ İsrail ile yakın koordinasyon içinde olduğunu doğrulamıştı.
İlk hedeflerinden biri, İsrail’in bir süredir vurduğu Direniş silahlarının araştırma merkezleri ve üretim tesisleriydi. Bu saldırılar ABD ve Siyonist varlıkla koordinasyon içinde gerçekleştirilmişti.
İsrail, saldırılarının, sahadaki müttefiklerine devredilecek bir adım olan faaliyetlerini ‘durdurmadığı veya etkisiz hale getirmediği’ için uzun süredir hayal kırıklığına uğramıştı.
Halep'ten başlayarak militanlar, müdür Dr. Yervan Arslanyan'ı keskin nişancı ateşiyle öldürdü ve ülkenin ekonomik motoru ve hem Suriye'nin hem de Direniş Ekseni'nin savunma motoru olan Halep'teki Suriye Bilimsel Araştırma Merkezi'ni kuşattı.
Tekfirci muhalifler ayrıca yıllardır İsrail bombardımanlarının ve Mossad saldırılarının hedefi olan Masyaf'taki CERS Enstitüsü 4000'e de saldırdı.
İsrail’in bu tesislere saldırırken elde ettiği istihbarat ve yaptığı çalışmalardan -ki bunların arasında İsrail’in Eylül ayında gerçekleştirdiği ve 18 kişinin ölümüne neden olan Masyaf baskını da var- yardım alan HTŞ, 4 Aralık'ta Ukrayna'ya ait bir insansız hava aracıyla Hama'ya girerken CERS enstitüsüne bir saldırı düzenledi ve İsrail’in sadece hava saldırılarının yetersiz olduğunu kabul etmesinin ardından uzun süredir hedefinde olan bir tesise yöneldi.
Bir sonraki hedefleri sadece 45 km uzaklıktaki Humus'tu.
Bu, denklemin bölgesel dengesini teröristlerin lehine çevirdi ve Lübnan Direnişi'ni eskiden silah, malzeme ve lojistik için kilit bir transfer ve ulaşım yolu olan bu bölge üzerinden izole etmeyi amaçladı.
İsrail'in Humus'a yönelik hedefleri, yaklaşmakta olan tekfirci karşı ayaklanmanın zeminini yumuşatmak için, Hizbullah'ın savaş ekipmanı depolama ve transfer yerlerinin yanı sıra Suriye'deki Hizbullah birliklerinin giriş ve transfer noktalarını barındırdığını iddia ettiği bu şehrin etrafındaki yerleri bombalamak oldu.
İsrail ordusunun Arapça sözcüsü Avichay Adraee, Hama'nın alınmasından sonraki gece attığı bir postta bunu vurguladı ve bu sözlerin Humus'un 'isyancılar' için bir sonraki hedef olduğu sırada gelmesi tesadüf değil.
Bu noktada Suriye Ordusu'nun, Beşşar Esed'in silah bırakma direktifine karşı çıkan, uzlaşmacı generallerin emirleri nedeniyle artık savaşmadığı açıktı.
Derin sızma, safları neredeyse anında tüketmişti.
Halep kuşatmasının ilk günlerinde teröristlerin bulunduğu yerleri vuran Rus hava saldırıları durmuştu ve Devrim Muhafızları'nın yanında harekete geçirebileceği aktif bir güç yoktu.
Humus 7 Aralık Cumartesi günü resmen düştü.
Esed'in, İran, Rusya ve Türkiye arasındaki Astana görüşmelerinin sonunda üzerinde anlaşmaya varılan barışçıl bir iktidar geçişiyle kitlesel sivil katliamını en aza indirme emriyle tamamlanan Suriye'nin düşüşü tabuta son çivileri çaktı.
İsrail ayrıca tampon bölgesini Golan Tepeleri parametrelerine doğru genişleterek, Hizbullah'ın 14 ay boyunca işgal altındaki topraklardaki mevzilere karşı yürüttüğü operasyonların ardından uzun zamandır Direniş'in tepelere sızma korkusunu yatıştırmayı hedefledi.
Suriye'nin rejim değişikliği sonrası bu sözde tampon bölgeyi genişletme bahanesiyle Kuneytra'ya saldırdı.
Eş zamanlı olarak İsrail, Lübnan'a aktarılabilecek ya da gelecekte işgalci varlığa karşı kullanılabilecek her türlü savunma kabiliyetini ortadan kaldırmak amacıyla Suriye'nin tüm kritik askeri tesislerini, altyapısını ve depolarını vurdu.
Buna Netanyahu'nun, isyancı gruplar ve İsrail arasındaki koordineli bir çabayla mümkün kılınan uzun süreli bir Amerikan projesi olan “Şam'daki tiranlığın” “tarihi” düşüşünü kutlaması eşlik etti.
Özgür Suriye Ordusu sözcüsü Fahd Masri İsrail medyasına yaptığı açıklamada “Hizbullah ve İran'a indirdiğiniz darbeler olmasaydı Suriye'yi özgürleştiremezdik. Teşekkürler İsrail. Bu bir İsrail zaferidir” dedi.
Masri, “kardeşlerimiz ve komşularımız” dediği İsraillilere son birkaç hafta içinde bir dizi ‘Suriyeli muhalif’ ve Özgür Suriye Ordusu mensubunun Siyonist medyaya verdiği demeçleri tekrarladı.
Bu noktada, yaşanan olayların kimin amaçlarına hizmet ettiği çok açık.
Suriye'nin son on yıldaki kırılgan durumu, Direniş gruplarını, merhum Devrim Muhafızları Komutanı Hac Kasım Süleymani tarafından hızlandırılan bir plan olan, yerli üretim ve her alanda kendi kendine yeterlilik yörüngesine doğru harekete geçirdi.
Hizbullah halihazırda İsrail tarafından bilinmeyen silah depolarıyla kendi füzelerini ve insansız hava araçlarını yurt içinde üretmektedir.
Suriye'nin düşüşü Direniş Ekseni için çok karanlık ve zor bir sayfanın kapanışı olsa da yıllardır kuşatma altındaki Gazze ve Yemen'in mucizeleri bize, son derece uyumlu Direniş gruplarının yörüngesinin devam edeceği ve olayların henüz ortaya çıkmadığı yeni zirvelere ulaşacağı konusunda ileriye dönük bir ders veriyor.
Çeviri: YDH