El-Kaide ile ilişkisini kestiğini açıklayan Nusra Cephesi’nin bu kararı niçin aldığını ve bunun Suriye’deki gelişmeleri nasıl etkileyebileceğini Genel Yayın Yönetmenimiz Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
- Nusra Cephesi ne zaman kuruldu? Bu örgütle el-Kaide’nin ilişkisi neydi ve Nusra neden şimdi el-Kaide’den ayrılma gereği duydu?
- Öncelikle bir düzeltme yapmak gerekiyor. Dün örgütün lideri Ebu Muhammed Colani’nin yaptığı açıklama, Nusra’nın el-Kaide’den ayrıldığını değil, el-Kaide ile ilişkisinin şeklini değiştirdiğini gösteriyor.
Çünkü Colani, dünkü açıklamasında iki farklı tarafa iki farklı mesaj vermeye çalıştı. Uluslararası topluma verdiği mesajında el-Kaide’den ayrıldıkları yönünde bir algı oluşturmaya çalışırken, örgüt içine ve destekçilerine verdiği mesajında ise el-Kaide’den ayrılmadıklarını sadece ilişkinin şeklini değiştirdiklerini söyledi.
Örgütün adını ‘Şam Fethi Cephesi’ şeklinde değiştirmesi ve yeni örgütün “herhangi bir dış bağlantısının olmayacağını” vurgulaması uluslararası topluma “biz el-Kaide’den ayrıldık” mesajıydı.
Bu kararı “Suriye devrimini kurtarmak için aldık”, “Yeni grubun amacı, Suriye'deki mücahid grupların arasındaki mesafeleri yakınlaştırmaktır. El Kaide ile bağlantımızı kesmek uluslararası arenaya bahane vermek istemeyen Suriye halkının isteği üzerinde oldu. Bizim durumumuzu anlayışla karşıladığı için El Kaide'ye teşekkür ederiz" ifadeleri ise örgüt içini ve destekçilerini muhatap alan bir mesajdı.
Dolayısıyla uluslararası topluma verdiği mesajı ile yaratmak istediği algıyı, örgüt içine ve destekçilerine verdiği mesajda ise gerçekliği ifade etti. Bu durumda Nusra’nın el-Kaide’den ayrılmasından değil, ilişkilerini yeniden düzenlemesinden söz edilebilir.
İlk sorunuza gelince. Nusra’nın kuruluş tarihiyle, ilişkileriyle ve eylemleriyle 2011’den beri tekrarlanan “Suriye Devrimi barışçıydı” propagandasını yalanlayan bir mazisi var.
Nusra, Suriye’deki gösterilerin “barışçı olduğu”nun söylendiği 2011 yılında kuruldu. Bunu Ebu Muhammed Colani, 2013 yılının Aralık ayında el-Cezire televizyonuna verdiği mülakatında “Nusra Cephesi Şam'daki operasyonlarına, 2011 sonlarında Şamlıların oluşturduğu 8 kişi ile başladı” şeklindeki ifadesinden çıkarıyoruz.
- Nusra’nın eylemleri zaten biliniyor. Bu söylediklerinizden de örgütün Suriye’de isyanın başlamasından hemen sonra kurulduğu anlaşılıyor. Peki “ilişkileri” derken dikkat çekmek istediğiniz şey nedir?
- Kurulduğu günden bu yana Nusra’nın el-Kaide ve IŞİD gibi türevleriyle ilişkisi dört aşamadan geçti. 2011 yılındaki birinci aşamada Nusra hem adını hem de el-Kaide ile ilişkisini gizledi. Çünkü o dönemde Suriye’deki olayların “barışçı ve doğal bir halk devrimi” olduğu imajı yaratılmak isteniyordu. Bu yüzden Nusra’nın ne adı ne de el-Kaide ile ilişkisi gündeme getirilmedi. Hatta 23 Aralık 2011’de Şam’da 40’tan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırılar aylar sonra Nusra tarafından üstlenilmiş olsa da o dönemde isim gizlendiği için bu saldırılardan Suriye yönetimi suçlandı.
18 Temmuz 2012’de Suriye’deki tüm üst düzey güvenlik yetkililerinin öldürüldüğü Şam’daki ulusal güvenlik binasına düzenlenen bombalı saldırı vekalet savaşının resmen ilanıydı. Dolayısıyla o tarihten itibaren “barışçılık” yerine, “halkın kendini savunması” argümanı ileri sürülmeye başlandı. Bunun için başlangıçta ‘Özgür Suriye Ordusu’ (ÖSO) adı verilen bir tabela hazırlandı ve Nusra da dahil olmak üzere her örgütün eylemleri ÖSO tabelasının arkasına gizlendi. Ancak daha sonra kurtarılmış bölgeler oluşunca her örgüt ÖSO’dan bağımsız olarak kendi adını da kullanmaya başladı. Nusra, bu ikinci aşamada kendi adını kullandı ama el-Kaide ile ilişkisini gizledi. Çünkü tüm dünyada terörist olarak kabul edilen el-Kaide ilişkisinin Nusra’ya yarar değil zarar vereceği düşünüldü.
Nusra’nın el-Kaide ile ilişkisini açıklaması bir zorunluluktan kaynaklandı. Nusra’nın üçüncü aşamasını başlatan bu zorunluluk o dönemde ‘Irak İslam Devleti’ adını kullanan örgütün lideri Ebubekir Bağdadi’nin 2013 yılının nisan ayında Nusra ile birleştiklerini açıklamasıyla ortaya çıkmıştı.
Bağdadi’nin “Nusra ile birleştik bundan sonra adımız (Irak-Şam İslam Devleti’dir (IŞİD)” şeklindeki açıklaması üzerine Nusra Lideri Colani de “bizim böylesi bir birleşmeden haberimiz yok, biz el-Kaide lideri Eymen Zevahiri’ye biatlıyız” diyerek el-Kaide ile ilişkisini açıklamak zorunda kaldı.
Aslında Nusra, en az el-kaide kadar IŞİD’le de ilişkiliydi; çünkü IŞİD denilen şey asında 2003’teki ABD işgali sırasında Ebu Musab Zarkavi adlı bir Ürdünlünün liderlik ettiği el-Kaide’nin Irak kolu olarak doğmuştu.
IŞİD’le Nusra arasında el-Kaide bağlamlı ideolojik ve örgütsel ilişki Nisan 2013’e kadar devam etmişti. İki taraf arasındaki bu ilişki hem Colani hem de Bağdadi tarafından açıklandı.
Colani IŞİD’le olan ilişkilerini Aralık 2013’te el-Cezire’ye verdiği mülakatında “Irak'a gittik. Irak cihadına, Suriye devrimi başlayıncaya kadar iştirak ettik” şeklinde biraz gizleyerek açıkladı.
Bağdadi ise Nisan 2013’teki Nusra ile birleşme bildirisinde Colani’nin gizlemeye çalıştığı Nusra’nın aslında IŞİD’in ordusu olarak Suriye’ye gönderildiğine ilişkin ayrıntıları şöyle açıkladı.
''Irak İslam Devleti’nin nüfuzu Şam'a ulaşmıştı; ama güvenlik nedenlerinden dolayı ilan etmedik. Ve şimdi Şam (Suriye) ehli ve tüm dünya önünde duyurmanın zamanı geldi: Nusra Cephesi, Irak İslam Devleti’nin bir uzantısıdır ve parçasıdır. Şam'daki gidişat kanın döküldüğü, Şam ehlinin çağrı yaptığı; ama dünyanın onları terk etiği noktaya vardığında bize düşen, Şam ehlinin zaferi için harekete geçmek oldu. Onlar için bizim askerlerimizden Colani'yi atadık ve yanına çocuklarımızdan bir grup vererek Şam'daki hücrelerimizle buluşmak üzere Irak'tan Şam'a gönderdik. Onlara planlar geliştirildi, hareket ve eylem politikaları resmedildi. Her ay maaşlarını verdik ve militanlar sağladık.”
Nusra’nın dördüncü aşaması ise dün yapılan bu açıklamayla başlamış oldu. Aslında bu aşama da tıpkı üçüncü aşama gibi bir zorunluluktan kaynaklanıyor. Bu zorunluluk ise Nusra’nın el-Cezire ve Katar’la, Suudi Arabistan’la ve Türkiye ile olan ilişkilerini gündeme getiriyor.
Dünyadaki tüm istihbarat örgütlerinin peşinde olduğu Usame bin Ladin’le ve düne kadar hiç kimsenin yüzünü görmediği Ebu Muhammed Colani ile mülakat yapabilen ilk ve tek kanalın el-Cezire olması dikkat çekici.
Bunları bir gazetecilik başarısı sayarak el-Cezire’yi kutlamak mı gerekir yoksa Katar’ın el-Kaide ile ilişkilerinde bir aparat olarak kullanılmasından dolayı el-Cezire’yi sorgulamak mı gerekir bu, ayrı bir tartışma konusu. Ancak şimdiye kadar IŞİD’den hiç kimseyle mülakat yapmak şeklinde bir ‘gazetecilik başarısı’ sergileyemeyen el-Cezire’nin, Colani ile birkaç kez mülakat yaparak Nusra’nın IŞİD’le ilişkilerini ve diğer konulardaki görüşlerini açıklamasına aracılık ettiğinden kimsenin kuşkusu yok.
- Peki Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Nusra ile ilişkisini nerden çıkarıyorsunuz?; çünkü her ikisi de Nusra’ya terör örgütü listesinde yer veriyor.
- Türkiye ve Suudi Arabistan’ın doğrudan Nusra’yı muhatap alarak ilişki kurduğunu iddia etmiyorum. Ya da en azından bunu kanıtlayabilecek bir belgeye sahip değilim. Ancak Türkiye ve Suudilerin Nusra ile dolaylı olarak ve Fetih Ordusu adını kullanan silahlı gruplar koalisyonu üzerinden ilişki kurduğu son derece açık.
Çünkü Fetih Ordusu, Nusra ve Ahrar Şam’ın liderlik ettiği bir koalisyon ve İdlib’i ele geçiren ve Halep’i de ele geçirmeye çalışan bu koalisyon, Türkiye ve Suudilerden askeri ve lojistik düzeyde, ABD’den ise siyasi düzeyde destek alıyor.
- Nusra ve IŞİD ABD tarafından da terör örgütü olarak görülüyor ve ateşkes kapsamı dışında tutuluyor. Bu durumda ABD Nusra’ya nasıl siyasi destek vermiş oluyor?
- ABD’nin Nusra’ya verdiği siyasi destek de tıpkı Türkiye ve Suudilerin askeri desteği gibi dolaylı gerçekleşiyor. Rusya, Fetih Ordusu içerisindeki ‘ılımlı’ diye nitelenen grupların Nusra ile saflarını ayırması gerektiğini söylüyor; ancak Amerika ne bunların Nusra ile saflarını ayırmasını kabul ediyor ne de Nusra ile aynı çatıda yer aldıkları için terörist diye nitelenmesini kabul ediyor.
ABD, Rusya’nın BM’ye sunduğu Nusra ile saflarını ayırmayan grupların terörist örgüt sayılmasını ön gören kararını diğer Batılı müttefikleriyle birlikte reddederek Nusra’ya dolaylı da olsa çok güçlü bir siyasi destek veriyor.
- Fakat Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, dün Nusra’nın el-Kaide’den ayrılma kararının Washington’un Nusra’ya bakışını değiştirmeyeceğini söyledi. Bu, ABD’nin bu siyasi desteği kestiği anlamına mı geliyor?
- Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Nusra’nın el-Kaide ile bağlantısını kesmesi için örgütü ikna etmeye çalıştığına dair haberler; Fetih Ordusu’nun İdlib’i ele geçirmesinden sonra gündeme gelmeye başladı. Çünkü Nusra liderliğindeki Fetih Ordusu’nun ABD yapımı TOW füzeleriyle İdlib’i ele geçirmesi, tartışma yarattı.
Nusra, en azından zahiren el-Kaide ile ilişkisini keserse tıpkı Nusra ile ideolojik hatta örgütsel bağlantıları olan Ahrar Şam gibi ‘ılımlı’ sayılabilirdi. Ancak bu, örgütün bölünmesine sebep olabilecek riskler taşıyordu.
Dün Colani’nin açıkladığı kararla Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın örgütü, örgütün de kendi mensuplarını ikna ettiği anlaşıldı.
ABD’nin Nusra’nın dünkü kararını “biz örgütleri adlarını değil, ideolojilerini ve hedeflerini dikkate alarak değerlendiriyoruz, Nusra’nın adını değiştirmesi ona yönelik bakışımızı etkilemez” şeklindeki açıklaması, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte Nusra’yı ikna sürecinde yer almadığını gösteriyor.
Ancak bu açıklama, ABD’nin şimdiye kadar yaptığının aksine Nusra’ya verdiği dolaylı siyasi desteği keseceğini garanti etmiyor.
ABD’nin Nusra’ya verdiği siyasi desteği kesip kesmeyeceğini doğrudan Nusra ile ilgili söylemine bakarak değil, Fetih Ordusu’na yönelik eylemlerine bakarak söyleyebiliriz.
- Peki son olarak şimdiye kadar yüzünü hep gizleyen örgütün lideri Colani’nin dün kamera karşısına geçmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu biraz, daha önce hiçbir resmi veya görüntüsü bulunmayan Ebubekir Bağdadi’nin Musul ve Tıkrit’i alıp hilafet ilan ettikten sonra kameralar önünde Cuma namazı kıldırmasına benziyor. İkisinde de ortak yönlerden biri, galiba kendilerini güçlü güçlü görmeye başlamaları.
Bağdadi, 2014’te Irak ve Suriye’de hilafet kuracak kadar kendini güçlü hissettiği, Colani de el-Kaide’den ayrıldıktan sonra uluslararası destek kazanabileceğini düşünerek kendini daha güvende ve güçlü hissettiği için peçesini kaldırmış olabilir.
Colani için bir diğer ihtimal de şu: Ilımlı bir örgüt sayılmak için el-Kaide’den ayrılan ve ismini değiştiren bu grubun, siyasi büro kuracağından da söz ediliyor. Dolayısıyla Colani, hem bu ılımlılık imajını güçlendirmek hem de siyasi bir lider imajı kazanmak istemiş de olabilir.
Ancak 15 Temmuz darbe girişimiyle Türkiye’nin Suriye’deki vekalet savaşındaki rolünün sakatlanabileceği muhtemelken Colani’nin böylesi bir dönemde peçesini kaldırarak kameralar önünde arz-ı endam etmesi kendisi açısından büyük bir güvenlik riski yaratabilir.