«Geçen haftaki HTŞ katliamları her halükârda Şam'ın yeni liderlerinin kalbindeki mezhepçi nefreti tamamen ortaya çıkardı. HTŞ’nin 'rejim kalıntılarından oluşan silahlı bir isyanla' karşı karşıya olduğu iddialarını papağan gibi tekrarlayan Batı medyası söylemi büyük ölçüde yanlış.»

YDH- Dış politika uzmanı Gülriz Ergöz’ün The Cradle’da yayımlanan analizi, Suriye'de özellikle Alevi azınlığa karşı devam eden şiddetin, mezhepsel bölünmelerin derinleştiğinin ve mevcut rejimin, uluslararası denetim ve bölgesel huzursuzluk karşısında sivillere karşı acımasız taktiklere başvurarak istikrarı tesis etmedeki başarısızlığının altını çiziyor. Ergöz, yabancı savaşçıların etkisiyle ortaya çıkan istikrarsız güç dengesinin gölgesinde, gelecek günlerin ulusu daha da parçalayabilecek IŞİD kalıntıları ile ulusun birliğinde kararlı olan direniş güçlerini ortaya çıkaracağı öngörüsünde bulunuyor.
Suriye'nin eski Cumhurbaşkanı Beşşar Esed hükümetinin düşmesini takip eden ilk ‘iyimserlikler’ kısa sürede bir kabusa dönüştü.
El-Kaide'ye bağlı Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve müttefiki militan gruplar tarafından 'başkan' olarak ‘seçilen’ Colani'nin sözde 'kapsayıcı liderliği', geçtiğimiz hafta yandaşlarının Suriyeli Alevilere yönelik vahşi katliamının ardından paramparça oldu.
Şam'daki geçici rejimin çabalarını başkentten sadece 20 kilometre ötedeki İsrail işgal güçlerine, güneydeki Dürzilere ve hatta ülkenin kuzeydoğusundaki ABD destekli Kürt liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) karşı yöneltmediği dikkat çekiyor.
Bunun yerine en hevesli oldukları hedef, Suriye'nin Alevi azınlık topluluğu.
Aleviler, HTŞ çetelerinin yürüttüğü soykırımda kaçırmalar -bazen günde beş ya da on kişilik gruplar halinde- infazlar, ev baskınları ve hatta köpek gibi havlamalarının emredilmesi gibi zorla aşağılamalarla karşı karşıya kalıyorlar.
'Rejim kalıntıları': Mezhepçi katliamların parolası
Colani rejimi, ortadan kaldırma operasyonlarının “eski rejimin kalıntılarını” hedef aldığını iddia ederken, Mart ayı başında başlayan Alevilere yönelik askeri baskılar hızla sivillere yönelik açık katliamlara dönüştü.
İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne (SOHR) göre sadece 10 Mart'ta en az 973 Alevi sivil katledildi.
HTŞ bağlantılı rejim eylemlerini “rejim kalıntılarının silahlı şiddetine” karşı gerekli önlemler olarak gerekçelendiriyor. Ancak, bu sözde 'kalıntıların' tanımı ve kapsamı belirsizliğini korumakta ve daha yakından incelendiğinde tamamen muğlak kalmaktadır.
4 Mart'ta Lazkiye'nin sahil kesimindeki Alevi mahallesi Datur'da “Suriye Savunma Bakanlığı'nın iki üyesinin silahlı bir pusuda öldürüldüğü” duyuruldu. Ertesi gün güvenlik güçleri askeri araçlarla bölgeye baskın düzenledi ve “Alevi domuzlar, başınızı ezeceğiz” sloganları eşliğinde rastgele ateş açtı. Çatışmada dört sivil, iki inşaat işçisi ve iki okul bekçisi öldürüldü. Saldırının görüntüleri dünya çapında yayınlandı.
Şiddet 6 Mart'ta Suriye'nin kıyı bölgesine hızla yayıldı. Tartus vilayetindeki Cable yakınlarında bir Alevi köyü olan Daliya'da HTŞ güvenlik güçleri, Suriye ordusunda hiç görev yapmamış olmasına rağmen 20 yaşındaki bir adamı sorgulamak üzere gözaltına almaya çalıştı.
Daha önceki 'sorgulamaların' infazlarla sonuçlanmasından çekinen yerel liderler, teslim olması için arabuluculuk yapmayı teklif etti. Bu teklif reddedildi. Genç adam zorla götürüldü, ancak güvenlik güçleri çıkarken pusuya düşürüldü ve 13 kişi öldü. El-Kaide rejimi misilleme olarak, Alevi köylerine ayrım gözetmeksizin hava ve topçu bombardımanı başlattı.
Tırmanma ve bölgesel yansımalar
Ardından Rusya'nın deniz üssüne ev sahipliği yapan Tartus vilayetinde kitlesel protestolar patlak verdi. Göstericiler valiliği bastı ve bir Rus savaş uçağının Suriye güvenlik helikopterlerini inişe zorlamak için manevra yaptığını gösteren bir video ortaya çıktı.
Geçici hükümet takviye güçlerle karşılık verirken, Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SNA) kuzeyden konuşlandı. HTŞ'ye bağlı güvenlik güçleri göstericilere ateş açarken, Alevilere yönelik katliamlara ilişkin endişe verici haberler gelmeye başladı.
Kargaşanın ortasında 'Sahil Kalkanı Tugayı' adlı bir Alevi direniş grubu silahlı ayaklanma ilan ederek 'Suriye'nin Kurtuluşu için Askeri Konsey'in kurulduğunu duyurdu. Şam Tartus ve Lazkiye'de sokağa çıkma yasağı ilan ederek geniş kapsamlı bir askeri harekât başlattı. Haberler, isyancı grupların dağlık araziye çekilmesiyle HTŞ güvenlik güçleri arasında önemli kayıplar olduğunu gösteriyor.
Bu arada Colani rejimine bağlı gruplar sosyal medyada açıkça “Alevilere karşı cihat” çağrısında bulundu. HTŞ'nin kalesi İdlib ve Hama'daki camiler cemaatlerine bu mesajı ileterek mezhep çatışmalarını körükledi.
Alevi sivillerin kaderi
Bazı Alevi sivillerin dağlık bölgelere kaçtığı, diğerlerinin ise güvendikleri Sünni tanıdıklarının yanına sığındığı bildirildi. Yaklaşık 2 bin Alevi Rusya'nın Hmeymim Hava Üssü'ne sığındı ve binlercesi de sınırı geçerek Lübnan'a gitti. Rusya'nın Suriye'deki üslerinin komutanı Alexander Yuryevich, Şam güvenlik güçlerini “Üslerimize saldırırsanız küle dönersiniz” diye uyardı.
Katliamdan kaçmayı başaramayan sivillerin akıbeti bilinmiyor. Banyas'ın Alevi mahallesi el-Küsür'de kaçamayan herkesin öldürüldüğü bildirildi. Suriyeli gazeteci Hale Mansur sosyal medya hesabından teyzesinin kocası ve iki çocuğuyla birlikte el-Küsür'de öldürüldüğünü duyurdu.
Diş hekimi olan Mansur'un kocası doktor, büyük oğlu eczacı, küçük oğlu ise 10. sınıf öğrencisiydi. Aile reisinin birçok kez muhalifler ve yetkililer arasında arabuluculuk yaptığı bildirilmişti.
Esed karşıtı bir Alevi olan Hanadi Zahlut da sosyal medya üzerinden üç kardeşinin öldürüldüğünü duyurdu. Eski Suriye hükümeti tarafından defalarca hapse atılan Hanadi, paylaşımında “Esad'ın devrilmesine ve direnişimizin zaferine çok sevinmiştik ama ilk sonuç ailemizin katledilmesi oldu” dedi. Üç yıl hapis yatan bir başka Alevi Esad muhalifi Dr. Abdüllatif Ali de eşi ve çocuğuyla birlikte öldürüldü. Bunlar katliam mahallinden gelen ilk teyit edilmiş dehşet hikayelerinden sadece birkaçı.
Bizzat Şam güvenlik güçleri tarafından çekilen videolarda, kahkaha ve hakaret sesleri eşliğinde yağmalanan ve yakılan Alevi mahallelerinden ve köylerinden yükselen dumanlar, evlerinde ve bahçelerinde katledilen yaşlı ve genç sıradan aileler, sokaklarda yan yana yatan ya da kamyonetlere doldurulup üzerlerinde tepinilen kanlı erkek cesetleri ve tek tek ya da toplu halde infaz edilen silahsız sivillerin sayısız videosu görülüyor.
Gazeteci Sarkis Kassaryan, HTŞ güçleri tarafından vahşetlerini gizlemek için kazıldığı bildirilen toplu mezarların görüntülerini yayınladı.
Uluslararası tepkiler üzerine HTŞ rejiminin ‘savunma bakanı’ Murhaf ebu Kasra operasyonların filme alınmasını aniden yasakladı.
Şam'a Arap ve Türk desteği
Tepkilere rağmen Şam'a ilk uluslararası destek Colani’nin doğum yeri ve Suriye'nin başkanlığını üstlendikten sonraki ilk yurt dışı durağı olan Suudi Arabistan'dan geldi.
Suudi Dışişleri Bakanlığı'nın 7 Mart'ta yaptığı açıklamada “yasadışı grupların işlediği suçlar” kınandı ve Şam'ın “güvenlik ve istikrarı yeniden tesis etme ve iç barışı koruma” çabalarına destek sözü verildi.
Ankara da aynı açıklamayı yaptı. 9 Mart'ta Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye'den mevkidaşlarıyla birlikte bir güvenlik zirvesinde konuşan Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, krizi bir “provokasyon” olarak nitelendirdi ve Suriye'nin Alevi, Hıristiyan ve Dürzi azınlıklarını “gerilimi tırmandırmaktan kaçınmaya” çağırdı.
Katar, Kuveyt, Bahreyn ve Arap Birliği, esasen HTŞ liderliğindeki rejimi destekleyen açıklamalar yayınladı.
ABD-Rusya mutabakatı Avrupa'yı sarstı
Bununla beraber, Washington ve Moskova'nın Alevi katliamında aynı safta yer alması dikkat çekti - özellikle de iki devletin Suriye savaşında karşıt taraflarda yer aldığı ve ABD'nin Suriye'de el-Kaide ve diğer aşırılık yanlısı grupların yükselişini aktif olarak desteklediği göz önünde bulundurulduğunda.
Rusya'nın BM Temsilci Yardımcısı Dimitri Poliyanski, toplu katliamlar konusunda Güvenlik Konseyi'nin acil toplanması için ABD-Rusya ortak talebini duyurdu.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, katliamları gerçekleştiren “yabancı cihatçılar da dâhil olmak üzere radikal İslamcı teröristleri” şiddetle kınadı ve Washington'un Hıristiyanlar, Dürziler, Aleviler ve Kürtler de dâhil olmak üzere Suriye'nin dini ve etnik azınlıklarına verdiği desteği bir kez daha teyit etti. Rubio ayrıca Suriye'nin geçici rejiminden hesap verebilirlik talep etti.
Bu arada Avrupa da yaşananların etkisiyle sarsılıyor. Daha önce Colani ile ilişki kuran ve hükümetine yönelik yaptırımların hafifletilmesi için bastıran Fransa ve Almanya şimdi aralarına mesafe koyuyor.
Fransız yetkililer bağımsız bir soruşturma çağrısında bulunurken, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock katliamlar karşısında şok olduğunu ifade etti. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar bile Avrupalı hükümetleri HTŞ'yi meşrulaştırmakla eleştirdi.
Küresel kınamalar karşısında Colani şimdi geri adım atmaya çalışıyor. Başlangıçta Alevilere “silahlarını bırakıp teslim olmaları” çağrısında bulunup güvenlik güçlerini “itidalleri” için överken, Batı'dan gelen eleştiriler üzerine “sahil olaylarını araştırmak üzere bir komite” ve “kıyı halkıyla iletişimden sorumlu bir komite” kurulduğunu açıkladı.
Colani, Reuters'a verdiği demeçte tam bir dönüş yaptı:
“Biz mazlumları savunmak için savaştık ve en yakınımızdakiler de dahil olmak üzere haksız yere dökülen hiçbir kanın cezasız kalmasına izin vermeyeceğiz.’’
Bu açıklamaların ve basmakalıp sözlerin, akıl almaz bir katliamdan henüz çıkmış olan Suriye Alevilerini ne kadar yatıştıracağı şüpheli. Ne de olsa mezhepsel suçların failleri, şu anda Şam'a yerleşmiş olan aşırılık yanlısı güçler tarafından daha önce hesaba çekilmemişti.
Derinden bölünmüş bir Suriye
Colani’nin önündeki en büyük zorluklardan biri, “devrime katkıları” nedeniyle Suriye vatandaşlığı ve askeri rütbeler verilen yabancı savaşçıların (Çeçenler, Uygurlar, Arnavutlar ve Özbekler) artan etkisi olacak.
Gazeteci Sarkis Kassargian Colani’nin ifadelerindeki çelişkilere dikkat çekiyor:
“Colani, Kürtler ve Dürziler dışında tüm militanların Suriye ordusuna katıldığını iddia ediyor. Ancak katliamların kendi güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirildiğini de itiraf ediyor. En iyimser senaryo, kendi savunma bakanlığı içindeki grupların bağımsız hareket ediyor olması.”
Alevi katliamları, kuzeydoğudaki SDG ve güneydeki silahlı Dürzi gruplar için tehlikeli bir emsal teşkil ediyor - her ikisi de Colani’nin tek bir askeri şemsiye altında bütünleştirmeye çalıştığı gruplar.
Açık olan bir şey var: Suriye'de akan mezhepçi kan, ülkenin birliğine yönelik en büyük tehdit.
Kassargian'ın bizzat görüştüğü Kürt ve Dürzi liderler şöyle diyor:
“Bize ‘Neden silahlarınızı bırakmıyorsunuz?’ deniyor. Ama biz bunun olacağını önceden biliyorduk.”
Kürtlerin Tel Abyad ve Ras el-Ayn'da, Dürzilerin de İdlib'de benzer katliamlar yaşadığını ve her ikisinin de yabancı destekli aşırılık yanlılarının elinde olduğunu kaydeden Kassargian, “Colani’nin Suriye'yi birleştirmekte çok zorlanacağını” çünkü bu grupların hiçbirinin ona ve kadrolarına güvenmediğini düşünüyor.
Suriye doğumlu gazeteci ve yazar Hüsnü Mahalli, HTŞ’nin 'rejim kalıntılarından oluşan silahlı bir isyanla' karşı karşıya olduğu iddialarını papağan gibi tekrarlayan Batı medyası söyleminin büyük ölçüde yanlış olduğunu vurguluyor.
Mahalli, The Cradle'a Colani rejimi altında 15 binden fazla yabancı Selefi aşırılık yanlısı olduğunu hatırlatıyor:
“Bunlar arasında Çeçenler, Uygurlar, Arnavutlar, Tunuslular, Mısırlılar, Ürdünlüler, Almanlar, Fransız cihatçılar var... Colani rejimi bu yabancılara izin verdi. Lazkiye ve çevresine atadıkları polis şefleri Özbek, Tacik ve Arnavut. Onlar kanunları yürütürken bu iş nasıl yürüyecek?”
Geçen hafta Vakıflar Bakanlığı'nın (Diyanet İşleri) tüm ılımlı vaiz ve imamları radikal imamlarla değiştirdiğini kaydeden Mahalli, “HTŞ rejiminin Suriye'nin birliğini sağlamak gibi bir niyeti olsaydı bunu yapmazdı” uyarısında bulundu.
Ancak Mahalli, ABD ve Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'nde son katliamlara ilişkin alışılmadık ortak tutumunun izlenmesi gerektiğini söylüyor ve Colani’ye kendisine çeki düzen vermesi ve kalıcı reformları hayata geçirmesi için “en fazla 3 ay süre tanıyacaklarını” tahmin ediyor:
“ABD ve Rusya'nın ortak tutumu Suudileri ve BAE'yi etkileyecektir. Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri Esad'a 'İran'dan uzak dur, sana istediğini vereceğiz' diyorlardı. Şimdi Şara'ya 'Türkiye'den uzak dur, sana istediğini vereceğiz, yoksa seni göndeririz' diyebilirler.”
Geçen haftaki HTŞ katliamları her halükârda Şam'ın yeni liderlerinin kalbindeki mezhepçi nefreti tamamen ortaya çıkardı. Mezhepçilik Suriye'nin birliğine yönelik en büyük tehdittir. Bu alevleri körüklemek ve Suriye'yi parçalamak isteyen yabancı ve yerli taraflar olduğu gibi, bunun tam tersini isteyen taraflar da var. Yüzlerce Alevinin vahşice katledilmesi bu meseleyi ön plana çıkardı. Önümüzdeki haftalar ve aylar Suriye'yi parçalamaya niyetli olanlarla Suriye'nin birliğini korumaya kararlı olanları açığa çıkaracak.
Çeviri: YDH