«Sünniler İsrail’le barış anlaşması imzaladıktan sonra, Suudi Arabistan’ın da barış ve normalleşme anlaşması yapması meşru hale gelecek çünkü Emevi HTŞ rejimi, işgalcilere karşı cihadın sona erdiğini ilan etmiş olacak: Erdoğan ve Suudilere Mescid-i Aksa’yı satmanın manevi yükünden kurtulma imkânı.»

YDH- Suriye’deki siyasi gelişmeler, uluslararası güçlerin bölgedeki stratejileri, barış anlaşmaları, bölgesel çatışmalar ve bunların dinî-siyasi etkileri hakkında geniş bir anlatı sunan Naram Sercun, kişisel blogunda yayımladığı yazısında, Suriye-İsrail ilişkileri üzerinden barış anlaşması sürecini, ardındaki güç oyunlarını ve sonuçlarını işliyor. ABD-İsrail ve bölgedekilerin çıkar ilişkileri doğrultusunda yapılan anlaşmaların arka planındaki siyasi ve ideolojik tavizlere dikkat çeken Musa, bu anlaşmaların, İslam dünyasının kutsallarını ve siyasal direnişlerini göz ardı ederek, dini ve insani değerlerden vazgeçilmesine neden olduğunu vurguluyor. Musa'ya göre, ABD-İsrail bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendiriyor; bazı Müslüman liderler ve gruplar ise bu süreçte birer araç haline geliyor.
Trump, Suriye ile İsrail arasında barış anlaşmasının imzalandığını, Golan Tepeleri’nin resmen satıldığını ve Mescid-i Aksa’dan feragat edildiğini açıkladı… Tarihin sonu geldi… Biliyorum, söylediklerimi belki duymayacaksınız. Belki de kutlama ateşleri ve sağır edici silah sesleri yüzünden bu satırları okuyamayacaksınız. Hatta Facebook bile kurşunlarla dolacak çünkü akılsızlar, Suriye’nin etinden, kanından, yüreğinden ödenen bu anlaşmanın ardından dans ediyor.
Sabah akşam Allah’a hamd eden, secdeye varanlar ise bugün Trump’ın onlara bahşettiği bu nimete şükrediyor ve bizim söylediklerimiz umurlarında bile değil çünkü Müslümanlar artık Trump’ın hoşnut olduğu kulları haline geldi.
Trump, sabah akşam secdeye varanlara Colani'yi din olarak bahşetti. Bu ‘nimeti’ üzerlerine tamamladı.
Hiç kimse Trump’ın Colani’ye yönelik bu cömert adımını beklemiyordu çünkü bunu yapmak zorunda değildi. Zaten Araplardan istediğini her türlü tavizsiz alacaktı. Ancak Trump’ın açıklamasında açıkça belirtiliyor: Colani’nin Suriye’si, İsrail ile barış anlaşması imzalamayı kabul etti ve Arap-Siyonist çatışmasından çekildi. Golan Tepeleri bugün resmi bir sözleşmeyle ya satıldı ya da 99 yıllığına kiralandı. Colani rejimi, Cebel eş-Şeyh Dağı’nın yüksek kesimlerini İsrail devletine devredecek.
Trump’ın açıklamasına göre, Colani rejimi güney Suriye’yi askerden arındırılmış bölge olarak İsrail’in kontrolüne bırakacak ve bölgenin su ile zenginlik kaynaklarına yalnızca İsrail’in izniyle müdahale edilebilecek. Güney Suriye’de, Sina’dakine benzer şekilde askeri hareketlilik İsrail’e önceden bildirilecek ve Şam sınırından güneye hiçbir silah İsrail’in bilgisi olmadan geçmeyecek.
Suriye hükümeti, İsrail’e yönelik her türlü düşman eylemi bastırmayı taahhüt edecek. Suriye güvenlik güçleri, Abbas’ın yaptığı gibi, İsrail’e karşı direniş ya da düşmanlık içeren tüm faaliyetleri engelleyecek. Suriye makamları, İsrail devleti hakkında siyasi ya da saldırgan hiçbir düşünceye izin vermeyecek. Güney vilayetlerde Şam’a biçimsel olarak bağlı bir idari yapı bulunacak ancak ekonomik ve ticari ilişkiler İsrail ile sürdürülecek.
Colani ve ekibi, doğu bölgesine müdahale edilmeyeceğini ve bölgenin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından yönetileceğini kabul etti. Bu bölge idari olarak Şam’a bağlı olacak, ancak fiilen bağımsızlığını koruyacak.
Dikkat çekici bir diğer nokta ise, bu açıklamanın hemen öncesinde Türkiye’de PKK’nin kendini feshedip silah bırakacağını duyurmuş olmasıdır. Bu durum, Trump’ın Kürt meselesini resmen SDG’ye devrettiği anlamına geliyor.
PKK’nin silahları Türkiye’den Suriye’ye taşınacak ve Kürt meselesi Türkiye sınırlarından çıkarılarak Suriye’ye ihraç edilecek.
PKK’nin Türkiye’de silah bırakması önemli değil çünkü kadrolarını ve üyelerini Suriye’ye kaydırarak orada ‘’Rojava’’yı inşa etmeye devam edecek. Bu da tamamen Suriye’nin sırtından yürütülecek bir süreç olacak.
ABD hükümeti, Erdoğan ile kuzey Suriye’nin özellikle Halep bölgesinin Türkiye’nin kontrolüne geçmesi konusunda anlaşmaya vardı. Türkiye, Humus sınırına kadar tam bir denetim sağlamış olacak.
Suriye kıyılarının durumu ise hâlâ ABD ile Rusya arasında belirsizliğini koruyor. Türkiye, Colani hükümetinin ABD’ye petrol ve gaz yatırımları ile askeri üsler vermesini, karşılığında ise Rusya ve Türkiye’ye sınırlı paylar bırakılmasını öneriyor. Türkiye, kıyının güney Suriye ya da Kürt bölgesi kadar bağımsız olmamasını talep ediyor çünkü bu bölge İran’ın geri dönüşü için kritik bir üs haline gelebilir. Bu nedenle kontrol altında tutulması gerekiyor. Bölgede yaşanan katliamların amacı da tam olarak buydu: Alevi toplumunu, İran ile ittifak kurmaları halinde başlarına geleceklerle tehdit etmek.
Peki, neden Trump ve Netanyahu Colani’ye bu kadar geniş yetki ve alan tanıyor? Sebep basit: Colani, barış anlaşmasını İslam’ın temsilcisi sıfatıyla imzalayacak: bir Sünni olarak. İsrail, Sünni İslam’la barış yapmayı arzuluyor ki İslam ve temsilcileri, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın kutsallığından vazgeçsin. Colani’nin imzalayacağı barış anlaşması, İslam’ın İsrail’in yerleşimci-sömürgeci Yahudi kimliğini tanıması ve Kudüs ile Aksa’dan dini anlamda feragat etmesi anlamına geliyor. Bu durum, Erdoğan ve Suudi Arabistan’a Mescid-i Aksa’yı satmanın manevi yükünden kurtulma imkânı sunuyor; çünkü dini meşruiyet cihatçılardan çıkacak. Gücü İslam fethiyle elde eden bu yapılar, bu tavizleri verme hakkına sahip görülüyorlar.
İşte bu noktada Amerika’nın bölgeyi İslamlaştırma projesini, Türkiye, Suriye, Mısır ve Tunus’ta Müslüman Kardeşler’i desteklemesini daha iyi anlıyoruz. Amerika’nın hedefi, Kudüs ve Aksa’nın satışına dini meşruiyet kazandıracak Sünni bir İslamcı lider bulmaktı. Mursi’nin başarısızlığı sonrası bu görevi Colani üstlendi.
Suriye’deki Sünniler İsrail’le barış anlaşması imzaladıktan sonra, Suudi Arabistan’ın da barış ve normalleşme anlaşması yapması meşru hale gelecek çünkü Emevi Sünni HTŞ rejimi, işgalcilere karşı cihadın sona erdiğini ve barışın başladığını ilan etmiş olacak.
Yaptırımların kaldırılması veya kaldırılacağının duyurulmasının en önemli nedeni ise, Colani’nin İsrail’in kapatmak istediği son cepheleri ortadan kaldırmak üzere Hizbullah’a karşı savaşmayı kabul etmesidir. Ayrıca, Colani, İran’ı Irak’tan çıkarmak için ABD ile birlikte Haşdi Şabi’ye karşı da savaşmayı kabul etti.
Hizbullah ve Haşdi Şabi etkisiz hale getirildiğinde, İran ya savaşla ya da barış yoluyla Amerikan kampına katılacak.Bu durum, Çin ve Rusya’nın bölgedeki tüm rekabetten kalıcı olarak dışlanması anlamına gelecek.
Bu yüzden Muhammed bin Selman, yaptırımların kaldırıldığı haberini duyunca büyük bir sevinçle alkışladı; adeta gol atmış gibi coştu. Çünkü barış önündeki son engeller de kalkmış oldu ve hiçbir anlaşmadan dolayı mahcup olmayacak.
Kıyının statüsünün hâlâ netleşmemesinin sebebi, Amerikalıların Hizbullah ile çıkacak olası yeni bir savaşta kıyı bölgesinin sürece dahil olup olmayacağına karar verememiş olmalarıdır. Colani’nin İsrail ile koordineli şekilde başlatacağı bu savaşta, Hizbullah kıyıda uykuda bekleyen hücrelerini harekete geçirebilir.
Yaptırımların kaldırılması karşılığında ödenen bedel özetle şudur:
-Suriye ile İsrail arasında barış anlaşması imzalanması,
-Şam’da İsrail büyükelçiliğinin açılması,
-Filistin meselesinden uzaklaşılması, okul müfredatlarının değiştirilerek Suriye’nin güney sınırlarının İsrail ve Ürdün olarak öğretilmesi,
-Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın Yahudileştirilmesinin kabulü,
-İsrail’in Yahudi devleti olarak tanınması ve nüfus transferinin kabulü,
-Golan Tepeleri’nin İsrail’e verilmesi,
-Cebel eş-Şeyh Dağı’nın İsrail’e bırakılması,
-Güney Suriye’nin özerk yönetime geçmesi,
-Doğu Suriye’nin Kürtlerin kontrolüne girmesi ve Türkiye’nin Kürt sorununu Suriye’ye ihraç etmesi,
-Halep’in Türkiye’ye bırakılması,
-Cihatçıların Şam ve merkez Suriye’de toplanması; buradan Lübnan, Irak ve Asya-Afrika’ya savaş ihraç edilmesi,
-Suriyeli cihatçıların Hizbullah’a karşı savaşta yer alması ve tüm yabancı savaşçıların bu savaşa katılmak üzere örgütlenmesi,
-Suriye kıyısının birkaç ülkenin ortak yönettiği uluslararası bir merkez haline getirilmesi,
-Suriye’nin tüm yeraltı zenginliklerinin ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail şirketlerine verilmesi.
Tüm bu bedel… bir sakal, bir sarık ve bir Sünni başkan için ödendi…
İşte Trump’ın açıklamasının anlamı budur. Çünkü barış ilanından önce yaptırımlar kaldırılmalı ki barış meşrulaşsın. Colani, halkının gözünde fetih yapan kahraman olarak görülmeli, yükü hafifleten kişi olarak kabul edilmeli. Böylece her türlü tavizi verebilme yetkisine sahip olsun. Tıpkı 1973 Ekim Savaşı’ndan sonra önce kahraman, sonra barışın simgesi haline gelen Sedat gibi…
Şimdi anlıyoruz ki Amerika, daha önce terörist ilan ettiği Bin Ladin’in hareketine neden yol açtı. Çünkü İslamcıların bu noktaya gelmek için ödedikleri bedel çok ağırdır ve gelecek nesiller bu bedeli onlarca yıl boyunca ödeyecektir.
Bu nesil, işlediği suç ve toplu intihar nedeniyle gelecek kuşaklarca yargılanacak; ta ki bir güç çıkıp Amerika ve İsrail’in başını çektiği bu düzeni yerle bir edene kadar. Aksi takdirde Müslümanlar yakında Mescid-i Aksa’nın yıkılışını görecekler. Bu da Müslümanların gücünün sonsuza dek kırılması ve onurlarının yerle bir olması anlamına gelir. Hayber ve Mekke’yi terk edenler, bir gün Kâbe’yi de satacaklar.
Ve işte burası, tarihin başladığı ya da sona erdiği nokta… Tarih, Şam’da kader anına yaklaşıyor… Tarih ya burada başlayacak ya da bitecek… Bunu zaman gösterir. Trump’ın kulları bir şey istiyor ancak Allah başka bir şey murat edebilir…
Çeviri: YDH