«Siyonizm de Sünni Kavmiyetçilik gibi bir lanettir. Siyonist Müslümanlar, Siyonist modeli kopyalamış ve “Sünni Kavmiyetçiliğe” ulaşmak için bazı küçük ayrıntıları değiştirmiştir. Filistinli direniş hareketleri sadece İran liderliğindeki Direniş Ekseni'nden destek alıyorlar, Sünni Kavmiyetçi gruplardan hiçbiri Filistinliler için kılını bile kıpırdatmıyor.»

YDH- Modern dünyanın en çetrefilli çatışmalarında, dinin ve ideolojinin iç içe geçtiği, gerçekte tarihsel ve sosyopolitik dinamiklerle şekillenmiş savaşların teolojik argümanlarla rasyonalize edilmeye çalışıldığına sıkça tanık oluruz. Suriye meselesi, işte bu türden bir ideolojik çarpıtmanın en güncel örneklerinden biridir. Bölgesel ve küresel aktörlerin çıkar çatışmalarının ortasında şekillenen bu trajik savaş, sadece askeri ya da jeopolitik bir mesele değildir. El-Meyadin'deki analizin yazarı Robert Inlakesh de bu bağlamdan hareketle, Sünni kavmiyetçiliği kavramını, tarihsel olarak farklı bağlamlarda ortaya çıkmış üstünlükçü ideolojilerle paralellik gösteren bir fenomen olarak değerlendiriyor; Suriye’de yaşanan mezhep eksenli çatışmaların ve küresel güçlerin bu süreçte oynadığı rollerin arka planını irdeleyerek, modern Sünni kavmiyetçiliğinin, tıpkı Siyonizm ve diğer kavmiyetçi/ırkçı hareketler gibi, bir kimlik inşası projesi olarak nasıl kurgulandığını tartışmaya açıyor.
Suriye kıyılarında meydana gelen korkunç sivil katliamları, Irak'ta IŞİD terörünün zirve yaptığı dönemlerle kıyaslanabilecek kadar dehşet verici. Bununla birlikte, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan çok sayıda kişi bu eylemleri meşrulaştırmaya çalışıyor. Bunların baskın ideolojisi “Sünni İslam” değil, daha ziyade teolojik bir gerekçeye dayanan kavmiyetçi bir kimlik, başka bir deyişle Müslüman Siyonizmi.
Bu yazı bir feragatname: Sünni bir Müslüman olarak, Allah'ın (CC) bize ne pahasına olursa olsun mücadele etmemizi ve kaçınmamızı emrettiği zulümleri rasyonalize etmek için inancımın manipüle edilmesinden duyduğum dehşeti ifade etmek zorundayım.
Suriye'nin bölünmesi
Siyonist varlığın gündeminde uzun zamandır Suriye'nin zayıflatılmış ve savunmasız birkaç devletçiğe bölünmesi yer alıyordu ve bu devletçiklerin birçoğuyla, kendi kendini ilan eden bir “Yahudi Devleti” olarak kimliğini doğrulamak için ilişkiler geliştirmeyi amaçlıyordu. Siyonist rejim ile Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki ittifak iyi bir şekilde belgelenmiş olsa da 8 Aralık 2024'te İsrail, Suriye'nin kuzeydoğusunu yöneten gruba desteğini yoğunlaştırdı.
Eş zamanlı olarak Siyonistler Golan Tepeleri'nin tamamını işgal etti ve Suriye'nin askeri kabiliyetlerini yok etmek için bugüne kadarki en büyük hava harekâtını gerçekleştirdi.
Siyonist rejim yıllarca el-Nusra Cephesi (Suriye'deki el-Kaide) de dahil olmak üzere en az bir düzine Suriyeli muhalif gruba tıbbi yardımın yanı sıra maddi ve mali destek sağladı. Elbette el-Nusra daha sonra Heyet Tahrir eş-Şam’a (HTŞ) dönüştü ve şu anda Şam üzerinde sıkı bir kontrol uyguluyor. Colani aslen bir MI6 (İngiliz istihbaratı) projesiydi ve IŞİD'in eski bir komutanıydı.
Siyonistler, daha sonra “HTŞ” adını alacak olan grup da dahil olmak üzere destekledikleri grupların yabancı istihbarat görevlileri tarafından yönetildiğini, ancak tabanlarının fanatik militanlar olduğunu anladılar. Bu iki açıdan İsraillilerin işine yaradı: grubun liderliği manipüle edilebilirken, gruplarının ideolojisine gerçekten inanan fanatik tekfirciler, onları federalleşmeye itecek sivillere karşı zulüm yapmak zorunda bırakıldı.
Bu tarih büyük ölçüde unutulmuş olsa da Suriye'deki azınlık gruplarının önemli bir kısmı 2011 yılında Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'i devirmeye yönelik hareketi destekliyordu ancak fikirlerini değiştiren ve eski Suriye liderinin etrafında toplanmalarını sağlayan şey, Suriye muhalefetine liderlik eden mezhepçi ölüm mangalarının davranışlarıydı.
Ancak 2018'den sonra Suriye ekonomisi ciddi bir düşüşe geçip iç savaş donmuş bir çatışmaya dönüşünce, pek çok Suriyelinin gelecekleri için benimsediği vizyon da kayboldu. ABD ve AB yaptırımları ülkeyi boğdu ve Suriye halkını yoksulluğa sürükledi.
Colani Halep'e saldırdığında, tüm devlet parçalanmıştı ve bu büyük bir çatışma olmadan gerçekleşmişti. Dahası, kısa bir süre için HTŞ militanlarının, pek çok kişinin uzun süredir beklediği toplu katliamları yapmaktan kaçınacağı görülmüştü. Ancak iki ay sonra mezhepçi saha infazları durmadı, İsrailliler Şam'ın kapılarına dayandı ve yeni hükümet hala işlerini düzene sokmaktan acizdi. Buradaki asıl soru, Colani'nin Suriye'yi bölmek amacıyla sivil katliamlar gerçekleştiren bir komplonun parçası mı yoksa katil bir diktatör gibi davranan kullanışlı bir aptal mı olduğudur.
Suriye kıyılarında direniş başladığında, mezhepçi göstericiler Alevilerin kanı için slogan atarken, anında verilen yanıt paramiliter güçlerin ve güvenlik hizmetlerinin kitlesel olarak konuşlandırılması oldu. Bunu izleyen katliamların resmi gerekçesi -Beşşar Esed'in yönetimine muhalif olan siviller de dahil olmak üzere- “rejim kalıntılarının” avlanmasıydı.
Bunu İsraillilere verilebilecek en büyük hediye izledi; mezhepçi çeteciler sivillerin evlerine girip erkekleri, kadınları ve çocukları katletti. Yeni rejimin vahşetinden bebekler bile kurtulamadı. Yaşlı erkekler sağa sola savruldu, aşağılandı ve sokaklarda vuruldu, gençler açık alana götürüldü ve infaz edildi. Sünni komşuları katliamları durdurmak için müdahale etmeye çalıştığında onlar da öldürüldü.
Bu eylemlerin soykırım niyetiyle gerçekleştirildiği açıktır ve hiçbir makul insan masum sivillerin toplu katliamını inkâr edemez. Kişisel bir not olarak, durum o kadar kötü ki Hama ve Humus'taki Sünni Suriyeli tanıdıklarım bana hedef alınma korkusuyla sosyal medyada görüşlerini paylaşmaya korktuklarını söylediler.
Suriye'yi bölmek kesinlikle Siyonistlerin kötü niyetli gündemi olsa da suç artık kendi geçim kaynaklarını korumaya çalışan azınlık topluluklarının tepkilerine değil, bu zulmü gerçekleştiren Şam'daki yeni yönetime yüklenmelidir. Eğer ülke mevcut gidişatını sürdürürse, artık Suriye diye bir ülke kalmayacak ve bu da ülkeyi bölmek için çalışan mezhepçi ölüm mangalarının suçu olacak.
İsrailliler şimdi sırıtıyor, daha fazla toprak ele geçirmek ve işbirlikçilerini kullanarak kendi lehlerine çalışacak bir dizi rejim kurmak için fırsat kolluyor. Bu arada, Colani'nin adamlarından işgalci varlığa tek bir kurşun bile isabet etmedi.
Sünni üstünlükçülük: Müslümanların Siyonizmi
Suriye'nin fiili lideri Colani'nin ‘güvenlik güçleri’ ve müttefiki paramiliter grupların eliyle işlenen vahşete bakıldığında, aklı başında bir zihnin bunu meşrulaştırması mümkün değildir. Bu nedenle önceki meşru hükümetin düşmesi için amigoluk yapan Suriyeli ve yabancıları artık üç kategoriye ayırmak gerekiyor:
Hiçbir ilkesi olmayan ücretli propagandacılar.
Duygularıyla hareket eden gericiler.
Sünni kavmiyetçiler.
İlk kategori propaganda yapmak için para alıyor, bazılarının doğru fiyat için kendi aile üyelerinin öldürülmesini haklı çıkardığı da oldu, bu nedenle bunların ideolojileri o kadar önemli değil.
Bir sonraki kategori ise Beşşar Esed'in düşüşüne duydukları duygusal tepki nedeniyle Colani'yi destekleyenler, bu insanlar kötü değil ama propaganda tarafından kandırılmışlar. Birçoğu olanları anlamlandırmaya çalışıyor: “Özgür bir Suriye” inşa etmek için savaşan “kutsanmış devrimleri” hakkında yıllarca kamuoyu önünde konuştuktan sonra, şimdi umutsuzca olanları anlamlandırmaya çalışıyorlar.
Doğru bir şekilde ele alınması gerektiğine inandığım üçüncü kategori ise Kavmiyetçiler. Bu grubu neden Kavmiyetçiler olarak adlandırmayı tercih ediyorum? Çünkü onlar budur. Bu grup esasen Siyonist modeli kopyalamış ve “Sünni Kavmiyetçiliğe” ulaşmak için bazı küçük ayrıntıları değiştirmiştir.
Tüm bunları bir perspektife oturtmak önemlidir. Yahudiliği Polonya, İspanya, Rusya, İngiltere, İran, Yemen, Etiyopya ve diğer ülkelerden gelen Yahudilerin aynı kimliğe sahip olduğunu ve hepsinin bir şekilde Filistin toprakları üzerinde hakkı olduğunu savunmak için kullanan ve özünde bir kavmiyetçilik biçimi olan Siyonizm, Yahudi inancını teolojik omurgası olarak kullanmak üzere silahlandırdı.
Sünni Kavmiyetçiler, teolojik omurga olarak Sünni İslam'ın bir versiyonunu kullanmakta ve bu da Sünni bir Müslüman'ın -ister Çin, Özbekistan, Almanya, Portekiz, Libya, Irak, Pakistan ya da başka bir yerden olsun- dini gerekçelere dayanarak seçtiği herhangi bir bölgede hak sahibi olduğu inancını haklı çıkarmaktadır. Buradaki uyarı, söz konusu Sünni'nin grubun hâkim ideolojisine katılması gerektiğidir.
Gerçekte Nijeryalı, Çinli, Bangladeşli ya da Ürdünlü Sünni Müslümanlar kültürel ve etnik olarak tamamen farklıdır ve hepsi farklı diller konuşur, ancak Kavmiyetçi bir ideoloji altında, kendi kimlik grupları için bir yönetim oluşturmak adına Suriye'yi ele geçirmelerini haklı gösterebilirler.
Bu aynı zamanda kendisine “Beyaz Milliyetçilik” etiketini yapıştıran Beyaz Üstünlükçülük ile de karşılaştırılabilir. Her ne kadar Beyaz Üstünlükçüler bazen Hıristiyanlığı silah olarak kullansalar da bu durum bahsedilen diğer iki örnekte olduğundan daha az yaygındır, ancak yine de aynı temel ilke geçerlidir.
Beyaz Üstünlükçülük, Batı ilkelerine bağlı kalmak ve “Beyaz” tenli olmak yoluyla Avrupa'daki çok sayıda etnik ve dini grubun birdenbire aynı olduğunu iddia eden üstünlükçü bir ideolojidir. Kültürel farklılıkları, genetiği ve ortak dillerin eksikliğini göz ardı etmek, kendi grubunun üstün olduğuna ve “Beyaz”ın gerçek bir kimlik olduğuna and içmiş cahil Beyaz Milliyetçi için önemli değildir.
Genellikle Selefi koluna dahil olan Sünni Kavmiyetçiler söz konusu olduğunda, duruşlarını İslam temelinde gerekçelendiremezler, bunun yerine Hadislerden veya İbn Teymiyye gibilerden alıntılar yaparlar. İbn Teymiyye'nin etrafındaki dehşet verici gelişmelere, özellikle de bir zamanların baskın Müslüman-Arap imparatorluğunu yıkan Moğolların Bağdat'ı yağmalamasını çevreleyen olaylara nasıl tepki verdiğine dair nadiren dürüst bir analiz vardır.
Bu Sünni Kavmiyetçiler nüansları görmezden geliyor, şeyhlerinin neredeyse tamamı Batı yanlısı Arap rejimlerinden ve bazen de doğrudan Siyonistlerden finansman alıyor. Sonuç olarak, içeriklerinin bir kısmı gerçekten sadece dinle ilgili olsa da kendilerine cömertçe ödeme yapılan çok daha tehlikeli bir unsur daha var. Bu kişiler tıpkı Avrupa'daki dini otoritelerin Haçlıları Hıristiyanlık etrafında toplamak için yaptıkları gibi vaaz veriyorlar. Verdikleri mesaj, kavmiyetçi bir gündemi meşrulaştırmak için kimlik siyasetini zorlamak amacıyla dindarlık kılıfına büründürülmüş siyasi bir söylemdir.
Siyonizm de Sünni Kavmiyetçilik gibi bir lanettir. Yahudilik ve tarih onun sonuçlarını desteklemediği için iddiaları gerçeklere dayanmamaktadır ancak bu Siyonist için önemli değildir.
Belki de en güçlü siyasi ideoloji kavmiyetçiliktir, her ne kadar bu tabir Fransız lider Napolyon Bonapart'a dayandırılsa da kavmiyetçilik çok eskilere dayanır.
Siyonizm'in Yahudilik olmadığı gibi, Sünni Kavmiyetçiliği de İslam'a benzemez. Bu üstünlükçü ideolojiler aynı zamanda büyük ölçekte yanılsamalara da yol açmaktadır; Filistin'i desteklediklerini ve Mescid-i Aksa'nın özgürleştirilmesini istediklerini iddia eden Sünni Kavmiyetçiler bunun en güzel örneğidir. Aynı kişiler “kutsanmış devrim” dedikleri şey üzerindeki CIA ve MI6 etkisini, hükümeti devirme projesine akıtılan yüz milyarlarca doları, el-Kaide'ye bağlı gruplar tarafından gerçekleştirilen sivil katliamları ve aynı tekfirci grupların İsrail işgalinden finansman, silah ve tıbbi yardım aldığını da görmezden geliyorlar.
Kavmiyetçi ideolojilerinden kaynaklanan bilişsel uyumsuzlukları, eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in resimlerini alenen sergilerken aynı zamanda Baasçılığın çöküşünü kutlamalarına olanak sağladı. Sonuçta, Avrupa Birliği'nin desteğini alan, İsraillilerle ilişkileri normalleştirme niyetinin sinyallerini veren, bir zamanlar sözde katı bir köktendinci olan ama son konuşmalarına göre artık “demokratik ve çoğulcu bir Suriye” arayışında olan bir liderleri var.
Colani ve yönetimi tarafından sık sık yapılan ve temel inançları olduğu varsayılan şeylerle çelişen ekonomik veya siyasi hamlelerin hiçbiri bu kavmiyetçiler için bir şüphe tohumu ekmeye yetmiyor. Yine de bu ideoloji zamanla çökecektir çünkü tamamen yabancı destekçilere bağımlıdır ve eninde sonunda ölümcül bir düşmandan yoksun kalacaktır. Her ne kadar düşman olarak İran'a ve Şia’ya odaklanmaya çalışsalar da bu başarısız bir stratejidir.
Hamas, Filistin İslami Cihad ve diğer Filistinli direniş hareketleri Siyonist varlığın vahşi işgaline karşı cephede mücadele ederken, sadece İran liderliğindeki Direniş Ekseni'nden destek alıyorlar ve bu Sünni Kavmiyetçi gruplardan hiçbiri onlar için kılını bile kıpırdatmıyor.
Sünni Kavmiyetçiliği yontma gündeminin Siyonist bir proje olduğu açıktır; bu proje sadece kendini Müslüman olarak tanımlayanları ABD ve İsrail çıkarları için savaşçı olarak kullanmakla kalmıyor, aynı zamanda oryantalist Müslüman tasvirlerine uyacak mükemmel bir arketip de üretiyor. Bu belki de tarihteki en başarılı psikolojik harekatlardan biridir ve Müslümanları kimlik takıntısı olan, mantığı ya da saf inançlarının öğretilerini umursamayan içi boşaltılmış Kavmiyetçilere dönüştürmektedir.
Siyonistler daha şimdiden tekfircilerin gerçekleştirdiği katliamların üzerine atlayarak bunları Müslümanları hayvan gibi göstermek ve Müslümanlar olarak Hıristiyanlara düşman olduğumuzu iddia etmek için kullanıyorlar. Ne yazık ki, bu Sünni Kavmiyetçi kimlik siyaseti nedeniyle, birçok kişi şimdi Suriye'deki azınlıkların toplu katliamına mazeret bulmaya çalışıyor ki bu da bu ideolojinin gerçekte ne kadar korkunç olduğunu gösteriyor.
Gazze savaşının ardından, on yıllardır ilk kez Sünni ve Şii arasındaki mezhep çatışmaları azalmaya başladı ancak Siyonist varlığın ve müttefiklerinin birliğe izin vermeyeceği açıktır. Mezhepsel içerikler de alabildiğine yaygınlaştırılıyor.
Muaviye adlı bir dizinin tam da Ramazan ayına denk getirilerek hazırlanması bir tesadüf veya hata olmadığı gibi, mezhepçi içeriklerin sosyal medya platformlarında gözle görülür bir şekilde teşvik edilmesi de yanlışlıkla değildir.
Siyonistler ve müttefikleri halkı bölmek istiyorlar çünkü birleşirlerse Batı Asya'daki projelerinin çökeceğini biliyorlar.
Düşmanımız Sünniler, Aleviler, Şiiler, Hıristiyanlar, Dürziler, Kürtler ya da başka herhangi bir mezhep değildir. İnsanlar yüzyıllardır birlikte yaşadıkları, savaştıkları ve öldükleri kendi komşularından nefret etme lanetinden kurtulana kadar Batı Asya’daki durum asla düzelmeyecek.
Çeviri: YDH