«HTŞ güçleri Şam'a girdikten bir gün sonra Filistinli grupların ofislerini hedef alan bir kapatma dalgası başlattı. Yeni Suriyeli yetkililer UNRWA'yı açıkça hedef almamış olsalar da işbirliği yapmamaları çok şey anlatıyor. Bölge sakinleri, Colani'nin kendi ilan ettiği başkanlığını desteklemek için halka açık mitinglere zorlandıklarını söylüyorlar.»

YDH- The Cradle’da yer bulan analiz, Şam’daki yeni yönetimin Filistinli gruplara yönelik tutumu, mülteci politikaları ve uluslararası aktörlerle olan diplomatik ilişkilerini ele alarak bölgedeki dengelerin nasıl evrildiğini incelerken, Suriye’deki rejimin dahil olmasıyla bölgedeki yeni güç dengelerinin, İsrail ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda şekillendiğini öne süren bir perspektif sunuyor. Geçmişte Şam’da varlık gösteren Filistinli silahlı gruplara yönelik tasfiye sürecinin hızlandığını aktaran analize göre, Filistinli grupların mal varlıklarına el konulması, lider kadrolarına yönelik baskılar ve sürgünler, el-Kaide’ye bağlı HTŞ rejiminin direniş hareketleri üzerindeki kontrol arayışının bir göstergesi. Suriye içindeki Filistinli grupların etkinliğini azaltıp bazı Filistinli siyasi ve askeri figürlerin farklı ülkelere taşınmasından sorumlu olan HTŞ rejiminin pragmatik bir güç hesaplamasına dayanarak Amerika/İsrail ile uzlaşmayı sürdürdüğünü vurgulayan analiz Filistinli mültecilerin Suriye’de uzun yıllardır yaşayan ancak siyasi gelişmelere bağlı olarak sürekli statüleri değişen bir topluluk olduklarını da bir kez daha hatırlatıyor.
Suriye hükümetinin 8 Aralık’ta düşmesinin ardından, Colani liderliğindeki geçici yönetimin siyasi yönelimi giderek netleşiyor. Şam, artık Washington’un uzun süredir devam eden Filistin sorununu tasfiye etme stratejisiyle uyumlu bir çizgide ilerliyor.
Bu yeni politika üç ana alanda kendini gösteriyor: Birincisi, Filistin Yönetimi, Hamas, Filistin İslami Cihad ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nden (FKÖ) ayrılan diğer direniş gruplarına yönelik tutum. İkincisi, Filistinli mültecilere destek sağlayan BM’ye bağlı Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA). Üçüncüsü ise Filistinli mülteciler ile yerinden edilmiş Suriyelilerin barındığı kamplar.
Bu değişimi doğrulayan iki önemli gelişme yaşandı. Birincisi, Türkiye ve Lübnan, Suriye kimlik belgelerine sahip Filistinlilerin Suriye’ye dönüşünü, Suriye vatandaşlarıyla aynı şartlarda kısıtladı. İkincisi, ABD medyası, Washington ile Şam arasında yaptırımların hafifletilmesi veya daha geniş bir siyasi uzlaşı karşılığında Suriye’nin on binlerce yerinden edilmiş Gazzeliyi kabul etmesi üzerine yürütülen görüşmeleri ortaya çıkardı. Özellikle yılın başında yaşanan Kıyı Katliamları sonrasında bu temasların yoğunlaştığı belirtiliyor.
1. Cephe: Direniş grupları
Yeni rejime geçişin üzerinden dört aydan fazla bir süre geçmesine rağmen net olan bir şey var: El-Kaide'ye bağlı bir örgütün lideri olan Colani Hamas'a mesafeli duruyor. Hamas'ın yurtdışındaki siyasi bürosunun başkanı Halid Meşal'in Şam'ı ziyaret etmek için defalarca talepte bulunmasına rağmen, geçici yetkililer İsrail veya ABD ile doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınmayı amaçlayarak oyaladılar. Suriye'nin bu yeni tutumu, Filistin halkına karşı devam eden soykırımın ve işgal devletinin İslami direnişi ortadan kaldırma hedefinin tam ortasında gerçekleşiyor.
The Cradle, Hamas ile yeni yetkililer arasındaki iletişimin büyük ölçüde Türk aracılar vasıtasıyla sağlandığını öğrendi. Ankara'nın bazı Hamas askeri yetkililerinin, Colani'ye bağlı Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) militanlarının kalesi olan İdlib'e taşınmasını kolaylaştırdığı bildiriliyor.
Buna karşılık, Ocak ayında Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa ile görüşen Colani, Filistin Yönetimi'nin Şam'daki diplomatik misyonu ile resmi olarak kanalları açtı ve onu Filistin halkının resmi temsilcisi olarak tanıdı. Ziyaret heyetinde el-Fetih ve FKÖ'den üst düzey yetkililer, özellikle de son meşru Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed hükümeti döneminde el-Fetih karşıtı grupların elinde bulunan mülkleri geri almak için gelen Mahmud Abbas'ın oğlu yer aldı.
Esed hükümetinin çöktüğü gece, Halk Cephesi-Genel Komutanlığı Genel Sekreteri Telal Naci ve Filistin Kurtuluş Ordusu Genelkurmay Başkanı Ekrem el-Rıfayi Filistin Yönetimi elçiliğine sığındı. Filistin Büyükelçisi Samir el-Rıfayi'nin kendilerine sığınma hakkı verdiği için Abbas'tan sert bir azar işittiği bildirildi. Diğer hizip liderleri ise evlerinde kaldı. HTŞ güçleri Şam'a girdikten bir gün sonra Filistinli grupların ofislerini hedef alan bir kapatma dalgası başlattı. Fetih el-İntifada, Baas'a bağlı el-Saike hareketi ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık’a ait olanlar kapatıldı, silahlarına, araçlarına ve gayrimenkullerine el konuldu. Suriye savaşı sırasında daha düşük bir profil çizen Filistin'in Kurtuluşu için Demokratik Cephe'nin gözlem altında da olsa faaliyetlerine devam etmesine izin verildi.
11 ve 12 Aralık'ta birkaç hizip lideri, geleceklerini tartışmak üzere FKÖ lideri Rıfayi'nin huzurunda Filistin Büyükelçiliği'nde bir araya geldi. HTŞ ‘dışişleri bakanlığı’ aracılığıyla Colani ile resmi bir görüşme ayarlamaya çalıştılar. Bunun yerine HTŞ'den Basil Eyüp adında bir elçi elçiliğe geldi ve gayrimenkuller, banka mevduatları, araçlar ve silahlar da dahil olmak üzere gruba ait tüm varlıkların tam olarak açıklanmasını talep etti. Kapsamlı bir envanter sunulana kadar hiçbir siyasi angajmanın mümkün olmayacağını söyledi. Gruplar da buna uyarak mal varlıklarının yasal yollardan edinildiğini ve Suriye'nin yeni duruşuyla tam bir uyum içinde faaliyetlerini siyasi ve medyaya erişimle sınırlandırmaya hazır olduklarını beyan eden bir mektup kaleme aldılar. Colani'ye gönderilen mektubun akıbeti ve Colani'nin yanıtı bilinmiyor.
Boyun vurma kampanyası
Bunu Suriye'deki Filistinli hizip yapısının sistematik olarak boynunun vurulması izledi. Şubat ayı başlarında el-Fetih el-İntifada'nın Genel Sekreteri Ebu Hazım Ziyad el-Sağir evinde tutuklandı. Saatler süren sorgunun ve ofisine yapılan baskının ardından -ki burada kendisini İran Devrim Muhafızları ile ilişkilendiren belgelerin bulunduğu bildirildi- serbest bırakıldı. Bir hafta sonra yeniden tutuklandı ve Abbasi Stadyumu'nun arkasında yeni kurulan bir gözaltı yerinde tutuldu. Mali bir anlaşmaya varıldı: serbest bırakılması ve Lübnan'a sınır dışı edilmesi karşılığında 500 bin dolar. Komitenin talebi üzerine hareketin Merkez Komitesi bir bildiri yayınlayarak Sağir'in görevlerine son verdi ve onu hareketten ihraç etti. Ancak Sağir Lübnan'dan bir karşı açıklama yayınlayarak hareketin Genel Sekreterliğini oraya taşıdı ve kendisini görevden alma kararını verenleri görevden aldı.
Filistinli Baasçı grup el-Saike'nin durumu da daha parlak değildi. Genel Sekreteri Muhammed Kays sorgulandı ve grubun mal varlığına el konuldu. Yermuk Savaşı sırasında komutada olmamasına ve dolayısıyla daha ağır cezalardan kurtulmasına rağmen HTŞ tüm resmi materyallerden “Baas” teriminin çıkarılmasını emretti. Kısa süre sonra işgal altındaki topraklardan Kays'ı “rejim kalıntısı” olarak suçlayan bir açıklama geldi ve bu da giderek büyüyen bir iç bölünmeye işaret ediyordu.
HTŞ, Genel Sekreteri Telal Naci ev hapsine alınan ve defalarca sorgulanan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık’ı da sert bir şekilde kovuşturdu. Grubun tüm ofislerine, araçlarına ve silahlarına el konuldu, merkezleri kapatıldı ve üyeleri dövülerek aşağılandı. Radyo istasyonları Radio Kudüs’e el konuldu ve sıradakinin Ümeyye Hastanesi olduğu bildirildi.
FKÖ içindeki sol kanat bir grup olan Filistin Halk Mücadelesi Cephesi'nin ayrılıkçı bir fraksiyonu olan “Nidal Cephesi” en çok tartışılan grup oldu. Olayların başlangıcında Halid Meşal, Cephe'nin Genel Sekreteri Halid Abdülmecid için arabuluculuk yaparak onu ve örgütünü korumayı başardı. Ancak Şubat ayında Abdülmecid BAE'ye kaçtı. Özel mülkiyetinde olduğu bildirilen konutuna ve araçlarına, 50 milyon Suriye poundu (5 bin dolardan az) değerindeki mal varlığıyla birlikte el konuldu. HTŞ tarafından istifaya zorlanan Abdülmecid, yetkilerini Şam ve Beyrut'ta faaliyet gösteren bir merkez komiteye devretti.
Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi şu ana kadar bu tasfiyelerden etkilenmedi ve muhtemelen İran ya da Hizbullah ile bir bağı olmadığı için ofislerine ve araçlarına yeni yönetim tarafından dokunulmadı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin (FHKC - FHKC-Genel Komutanlık’tan farklıdır) Şam'ın Talyani bölgesindeki ana ofisi açık ancak faal değilken, diğer ofisleri kapatıldı. Şu an itibariyle, savaşçıları 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'nin ön cephesinde İsrail'e karşı savaşan Filistin İslami Cihad, Suriye'deki ofislerinde kalmaya devam ediyor. İsrail, grubun Genel Sekreteri Ziyad el-Nahala'nın kullandığı bir daireyi bombalamasına rağmen grubun temsilcisi sorguya çağrılmadı.
Ancak Filistin İslami Cihad’ın önemli askeri figürleri Şam'ın HTŞ'nin eline geçtiği gece Bağdat'a taşındı. Suriye içindeki faaliyetleri büyük ölçüde Güney Lübnan'da savaşta öldürülen savaşçıların cenaze törenlerini düzenlemeye indirgenmiş gibi görünse de bu faaliyetler sadece Filistinli mülteci kamplarında yürütülüyor.
Şam'daki Yermuk kampı Şubat ayının ilk günlerinde bir dizi protesto gösterisine sahne olmuştu; özellikle de rejim yanlısı örgütlerin merkezlerinin kapatılması ve kamp sakinlerinin tutuklanması ve öldürülmesine karışanların hesap vermesini talep eden gösteriler.
Olaylar, bazı gençlerin ve çocukların binaya havai fişek atmasıyla Filistin İslami Cihad’ın Kudüs Tugayları'nın merkezini ateşe verme girişimine dönüştü. Bu arada, el-Saike tugaylarının el-Ayedin kampındaki ofislerinin yeniden açılması kararını protesto etmek için bir gösteri daha düzenlendi.
2. Cephe: Filistin mülteci kampları
Siyasi gruplara yönelik baskılar Suriye'deki Filistin kamplarında bir liderlik boşluğu yarattı. Zaten kötü olan yaşam koşulları daha da kötüleşti.
Şubat ayı başında, Filistin Yönetimi heyetinin ziyareti ve Suriye hükümetinin Ramallah'ın otoritesini resmen tanımasının ardından, İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin Kampı'na yönelik acımasız saldırıları nedeniyle bazı kamplarda protestolar patlak verdi.
Birçok kişi bu değişimin mültecilerin kalıcı olarak yeniden yerleştirilmesi planlarını hızlandıracağından korkuyordu. Aynı zamanda bölge sakinleri, Colani'nin kendi ilan ettiği başkanlığını desteklemek için halka açık mitinglere zorlandıklarını söylüyorlar.
24 Şubat'ta Dera'daki Toplumsal Kalkınma Komitesi, hizmet sunumunu iyileştirme bahanesiyle kamp sakinlerinden ayrıntılı kişisel veriler toplamaya başladı. Benzer bir sayım birkaç gün önce Ceramana'da da başlatıldı, ancak bu çabaların amacı ve finansörleri belirsizliğini koruyor.
Hamas, oluşan boşluğu doldurmak için devreye girdi; Filistin Kalkınma Otoritesi gibi bağlı kuruluşlar aracılığıyla, genellikle HTŞ'nin içine yerleştirilmiş ajanları vasıtasıyla gıda ve mali yardım dağıtmaya başladı. Bu çaba, bir zamanlar Filistin İslami Cihad tarafından sunulan ulaşım, ortak mutfaklar ve tıbbi destek gibi hizmetlerin durdurulmasıyla ortaya çıktı.
Filistin-İran Dostluk Derneği'nin Yermuk'taki merkezi bile HTŞ unsurları tarafından ele geçirildi ve yeniden kullanıldı. Cafra Vakfı ve Filistin Kızılayı gibi diğer aktörler önemli kısıtlamalara rağmen faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. Özellikle yerel ekonomi çökmeye devam ederken, bu aktörlerin çabaları talebi karşılamakta yetersiz kalıyor.
Mültecilerin çoğu kayıt dışı işlerde çalışıyor. Ekonominin büyük bir kısmının felç olmasıyla birlikte günlük hayatta kalma güvencesiz hale geldi.
Türkiye'nin arabuluculuğuyla iletildiği bildirilen bir çözüm önerisi özellikle endişe verici: İddiaya göre bu teklif Suriye'deki Filistinlilere üç seçenek sunuyor: Suriye vatandaşlığına geçiş, büyükelçilik gözetiminde Filistin Yönetimi'ne bağlı yeni bir “topluluğa” entegrasyon ya da yıllık ikamet yenilemeleri ile konsolosluk sınıflandırması. Örtülü dördüncü seçenek ise ABD işgali sonrası Irak'ta Filistinlilerin başına gelenleri yansıtan yerinden edilmedir.
3. Cephe: UNRWA
Yeni Suriyeli yetkililer UNRWA'yı açıkça hedef almamış olsalar da işbirliği yapmamaları çok şey anlatıyor. UNRWA artık Suriye'deki Filistinlilerin işlerinden sorumlu birincil kurum olarak görülmüyor.
Han Eşiye Kampı'nda yeni yönetimle birlikte çalışan yerel bir komite, Şam Valiliği'nden kampın altyapısının rehabilitasyonu için bir belediye planı hazırlamasını talep etti. Bunun anlamı açıktı: Suriyeli yetkililer Ürdün modelini izleyerek kamp yönetimini UNRWA'dan devralmaya hazırlanıyor.
Bu arada Göçmenlik ve Pasaport Dairesi Ocak ayında Filistinli mülteciler için seyahat belgesi düzenlemeye yeniden başladı ki bu yeni hükümetin kontrolü yeniden ele alma niyetini ortaya koyan bürokratik bir hamleydi. Aynı dönemde Şam'daki Filistinli Arap Mülteciler Derneği, emekli mültecilere yapılan emekli maaşı ödemelerini aksattığı bildirilen bir hırsızlık olayının ardından faaliyetlerini askıya aldı.
Sınırlı kaynaklara rağmen Hamas ve Filistin İslami Cihad işgal devleti için bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
Yakın tarihli bir Yediot Ahronot haberi, her iki grubun da işgal altındaki Golan Tepeleri ve kuzey Celile yakınlarındaki yerleşimleri hedef almak amacıyla Suriye içinde askeri kapasitelerini yeniden inşa etmeye çalıştıklarını iddia etti.
Haber Şam'ın güneyinde teyit edilmiş bir birlik hareketi olmadığını kabul etmekle birlikte operasyonel planlamanın devam ettiği uyarısında bulunuyordu.
Colani'nin tutumları ve Şam'daki yeni rejim yakından incelendiğinde, İsraillilerin iddia ettiği gibi bu iki örgütün faaliyetlerinde belirgin bir çözülme olmadığı görülmektedir. Tüm bunlar, Amerikalılarla “büyük bir anlaşma” yapılana kadar geçici önlemlerdir ve bu anlaşmanın hükümlerinden biri de Filistinlilerin resmi ve popüler statüsü olacaktır. Ülke bir kargaşaya sürüklenmediği takdirde, İsrail'in görünüşte Filistinlileri sınırdan uzaklaştırmayı amaçlayan doğrudan bir kara askeri müdahalesi olası bir sonuçtur.
Çeviri: YDH