İsrail'in Suriye ikilemi

img
İsrail'in Suriye ikilemi YDH

Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam rejimi daha akıllı politikalarla durumu lehine çevirebilirdi ama bunu yapmıyor zira güç, elinde tuttuğun değil, nasıl kullandığındır; yoksa sadece boş bir semboldür. El-Meyadin’deki analist, Suriye’deki siyasi ve askeri zayıflıkların İsrail’in bölgesel hesaplarında nasıl fırsatlara dönüştüğünü vurguluyor.




YDH- İsrail-HTŞ gerilimi ve çatışmasının güncel durumu ile bölgedeki güç dengeleri ve aktörlerin stratejik hamlelerini işleyen politik analist Robert Inlakesh, Suriye rejiminin elindeki sınırlı kozlar, İsrail’in bölgede açtığı yeni cepheler, bunun riskleri ve HTŞ’nin İsrail’le normalleşme ihtimali üzerine tartışıyor. Inlakesh, normalleşme çağrılarının aslında Suriye rejiminin zayıflığının göstergesi olduğu ve yerel direnişin İsrail ilerleyişini engelleyen gerçek güç olduğu üzerinde duruyor.

İsrailliler her ne kadar Suriye karşısında istedikleri gibi hareket ediyormuş gibi görünse de bu saldırgan tutumları kısa vadeli düşünüldü ve her an ters tepme potansiyeli taşıyor. İsrail’in hâlâ pervasızca hareket edebilme özgürlüğüne sahip olmasının tek nedeni Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimi.

Örgütün lideri Colani ve büyük ölçüde HTŞ militanlarından oluşan rejim, şimdiye dek önlerine çıkan fırsatları değerlendirmekte yetersiz kaldı. Ülkeyi ortak bir hedef etrafında birleştirmek, güçlü ve işlevsel bir ulus inşa etmek ya da gelecekteki müzakerelerde kullanabilecekleri bir koz oluşturmak yerine, en az direniş gösterecekleri yolu tercih ettiler.

Şu anda Suriye'de, Reuters ve Times'a konuşan bazı kaynaklara göre Colani’nin Siyonist varlıkla normalleşme anlaşması yapmayı düşündüğü bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Öncelikle, bunun konuşuluyor olması bile -kendisinin bunu inkâr etmemesi de- bir ihanetin ilanıdır zira Colani’nin mevcut politikası Filistin halkına ihanet anlamına geliyor.

Colani ve rejiminin, Siyonist varlıkla normalleşmesinin onları Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırımın doğrudan suç ortağı ve İsrail rejiminin işbirlikçisi konumuna getireceği gerçeğini bir kenara bırakırsak bile, bu adım siyasi açıdan son derece gülünç bir hamle. Burada asıl kavranması gereken nokta, normalleşme anlaşması için İsraillilerin Suriye’ye yalvardığı değil, tam tersinin geçerli olduğudur. Ne var ki Suriye rejiminin elinde pazarlık edebileceği herhangi bir koz da yok.

Colani, sayısız bölgesel ve Batılı çıkarın arasında sıkışmış durumda ve rejimini sürdürebilmek için kullanabileceği manevra alanı da son derece sınırlı.

Örneğin, başlıca destekçilerinden biri olan Türkiye, ‘’Suriye Devleti’’ni güçlendirmek ve aynı zamanda birleştirmekle ilgilendiğini en azından alenen ifade ederken, İsrailliler ayak diretiyor ve açıkça ülkenin bölünmesini istiyor. Suriye güvenlik güçlerine Şam'ın güneyinde Dürzilerin çoğunlukta olduğu bölgeleri ele geçirmeleri ve Süveyda’ya yönelmeleri emri verildiğinde her şey doruğa ulaştı.

Ne yazık ki Colani, Suriye Arap Ordusu'nu (SAA) tamamen dağıtmaya ve güvenlik güçlerini parçalamaya karar verdi, bu da ülkenin fiili askeri ve güvenlik güçlerinin büyük ölçüde kötü eğitimli ve disiplinsiz milislerden oluştuğu anlamına geliyor. Dolayısıyla, herhangi bir bölgeye gönderildiklerinde, mezhepsel kan döküldüğünü ve kanunsuzluğun yaşandığını görüyoruz. Bu durum, Suriye'nin Dürzi toplumunun yanında olduklarını iddia ederek kendi milis güçlerini destekleyen İsrailliler tarafından istismar ediliyor.

Bu durumu biraz açmak gerekirse, İsrailliler, Dürzi sivillere yönelik katliamlar gerçekleştirdiği bir dönemde Nusra Cephesi'ne -şimdi HTŞ olarak yeniden adlandırıldı- askeri, mali ve tıbbi yardım sağlıyordu ancak şimdi aynı toplulukların kurtarıcılarıymış gibi davranıyorlar.

Colani henüz gerçek bir orduya ya da güvenlik güçlerine sahip olmadığı için askeri açıdan zayıf. Suriye köylerini silahsızlandırma girişimleri ise yalnızca ülkenin daha da parçalanmasına yol açıyor. Bu arada ABD, AB, İngiltere, BAE, Suudi Arabistan, Türkiye ve diğer aktörlerin hepsinin Şam'ın ne yapması gerektiği konusunda kendi görüşleri var.

Colani’nin ''tercih ettiği'' yol, ABD ve kolektif Batı’ya yaranmaya çalışmak; ancak ne yazık ki bu aktörlerle ciddi bir müzakere yürütebilmek için gereken entelektüel yetkinlikten yoksun. Bunun yerine Şam’da bir Trump Tower inşa etmek ya da ABD ile Ukrayna benzeri bir kaynak anlaşması yapmak gibi gerçeklikten kopuk önerilerde bulunuyor. Ayrıca Batı’yla dost olmanın, Siyonist rejimle bir normalleşme anlaşmasına katılmak kadar kolay olduğuna inanıyor.

Oysa İsrailliler Suriye’ye baktıklarında, Filistin direnişini bastırmaya istekli, topraklarının işgal edilmesine göz yuman ve saldırıya uğrayan halkını yüzüstü bırakan bir yönetim görüyorlar. Bu nedenle İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Suriye’nin mevcut durumunu değerlendirirken normalleşme fikrine şimdilik yalnızca gülüp geçiyor.

İsrailliler, bunun yerine Suriye yönetiminin zayıflığından faydalanarak, en azından ülkenin güneyinde kendi ajandalarını hayata geçirmeye odaklanmış durumda.

Uzun zamandır, Suriye’nin güneyindeki stratejik toprakların büyük bir bölümünü kontrol altına alma hedefi güdüyorlar. Bunu da Şam’a bağlı güçlerden tek bir kurşun bile yemeden, yerel azınlık milisleriyle iş birliği yaparak, fiili kontrollerini Fırat Nehri’ne kadar genişleterek sürdürüyorlar.

Siyonist yapının karşı karşıya olduğu asıl sorun Şam yönetimi değil; asıl mesele, ne kadar ileri gidebilecekleridir. Dera’da, köylerini ve şehirlerini savunmaya kararlı yerel güçlerin varlığına dair işaretler görülüyor. Aslında Siyonist ilerleyişi durduran esas unsur, hükümetten ziyade bu yerel direniştir.

Suriye’nin güneyinde İsrail konvoylarına kurulan pusulara verilen tepkileri incelediğinizde, İsrail’in ilk refleksinin geri çekilmek ve ardından Dera’da ölüm ve yaralanmalara yol açacak hava saldırıları düzenlemek olduğunu görürsünüz. Bu çatışmalardan bu yana bir aydan fazla zaman geçti; İsrailliler ne kayıplarını kabul etti ne de sahaya dönme zahmetine katlandı.

İsrail’in ajandası, Şam’ın ötesine uzanan bölgeleri kapsamıyor; niyetlerinin başkentin güneyiyle sınırlı olduğu konusunda oldukça net bir tutum sergiliyorlar. Ancak buna rağmen, kendilerini kısa vadede Şam’a yönelik bir saldırıya dahi yol açabilecek bir sıkışmışlık içerisinde bulmuş durumdalar.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Suriye'deki Dürzi topluluklarına yardım sözü vermesi, işgal altındaki Filistin'de yaşayan İsrailli Dürzi nüfusu arasında gerginliğe neden oldu. İsrailli Dürziler İsrail ordusunda önemli görevler üstleniyor ve Siyonist rejimin ekonomisine büyük katkı sağlıyor, dolayısıyla Netanyahu Suriye'deki Dürzilere yardım sözü verdiğinde bu sözünden kolayca geri dönebilecek bir söz değil.

Colani güvenlik güçlerini Süveyda'ya gönderdiğinde, bu İsrailli Dürziler arasında protestolara ve Suriye hükümet güçlerine karşı savaşmak için kara harekâtı çağrılarına neden oldu. O gece İsrail, HTŞ liderine bir uyarı olarak Başkanlık sarayının 500 metre yakınına hava saldırısı düzenledi. Bunu ülkeye karşı son on yılların en büyük bombardıman kampanyalarından biri izledi.

Bunun üzerine Colani teslim oldu ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlığı Genel Sekreteri Telal Naci'yi, muhtemelen 1982'den beri kayıp olduğu düşünülen bir İsrail askerinin cesedinin bulunmasında Siyonist rejime yardımcı olmak için bir iyi niyet jesti olarak tutuklamaya karar verdi.

İsrail'in Suriye'deki projesinin sona ermediği ve Tel Aviv'in ülkeyi bölmek ve “Büyük İsrail”e ulaşmak için tarihi bir fırsat olarak gördüğü bu fırsatı kullanmak istediği açıktır ancak bunun potansiyel olarak büyük bir bedeli olacaktır çünkü Suriye'nin güneyinde daha fazla eylem eninde sonunda organik bir direniş hareketinin ortaya çıkmasına yol açacaktır.

Öte yandan Siyonistler sahada Suriye güvenlik güçleriyle çatışmaya girmeye karar verirse işlerin nasıl kontrolden çıkacağını kimse bilemez. İsrailliler Suriye içinde yeni ve geniş bir cephe açacak kara kabiliyetine sahip değiller çünkü bunu yaparlarsa kendilerini diğer cephelerde savunmasız bırakmış olacaklar. Eğer mevcut Suriye yönetimi siyasi açıdan akıllı olsaydı, durumu kendi lehine silahlandırırdı. Bunun yerine, İsrail'in taviz vermesine gerek kalmadan normalleşme çağrısında bulunuyor gibi görünüyor.

Şam’daki yönetimin bu işlerinin ortasında da Netanyahu şu anda bir anlaşmaya sıcak bakmıyor: Önce Suriye'den çaldığından daha fazlasını çalması gerek.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel