Suriye’de yaşanan son gelişmeler, Lübnan’daki toplumsal ve siyasi dengeleri doğrudan etkiliyor. Süveyda’da patlak veren çatışmaların ardından Lübnan kamuoyunda direnişin, özellikle de Hizbullah’ın silahsızlandırılması tartışmaları yeniden alevlendi. Bu kez tartışma, daha önce silahsızlanmayı savunan kesimlerde dahi ciddi şüphelere yol açtı.

YDH- Tesnim Haber Ajansı’na göre, ABD temsilcisi Thomas Barrack’ın Lübnanlı yetkililere karşı sert ve baskıcı bir dil kullanması, Washington’un Hizbullah’ı etkisizleştirme hedefi doğrultusunda Suriye’deki gelişmelerle paralel ilerleyen dar bir takvimle hareket ettiğini ve özellikle silahsızlandırılan bölgelerde derin bir istikrarsızlığa yol açan Suriye'ye yönelik emperyal müdahalenin ardından oluşan güvenlik boşluğunun bu stratejiyi şekillendirdiğini gösteriyor.
El-Meyadin’e göre, sahil kesimi ve Süveyda’da el-Kaide bağlantılı Colani güçlerinin gerçekleştirdiği şiddet eylemleri ile İsrail’in bu bölgelere müdahaleleri Lübnan kamuoyunda ciddi kaygılara yol açarken, bu gelişmeler Hizbullah’ın ülkedeki varlığına yönelik daha önce dile getirilen eleştirilerin yeniden şekillenmesine neden oldu.
Bir dönem Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının ülkeye siyasi rahatlama getireceğini savunan bazı çevreler, Suriye’de yaşananların ardından bu görüşlerinden geri adım atmaya başladı. Direnişin “koruma, caydırıcılık ve kurtuluş” başlıkları altındaki stratejik işlevleri yeniden değerlendiriliyor.
Suriye’deki kriz yalnızca Dürzîleri değil; Hristiyan, Alevi, Şii ve Sünni toplumları da alarma geçirdi. Özellikle Süveyda’daki çatışmalarda Arap aşiretlerinin aktif biçimde sahneye çıkması, bugüne kadar tali bir unsur olarak görülen bu yapının etkisini gözler önüne serdi.
Aşiret yapılarının Sünni radikalizme açık olması, hem Suriye’de hem de Lübnan’da istikrar için ciddi bir tehdit olarak görülürken Lübnan’ın Suriye’ye olan coğrafi ve toplumsal yakınlığı, bu gelişmelerin etkisini daha da artırıyor.
Zayıf devlet kurumları, ulusal kimlik inşasındaki eksiklikler ve mezhepsel fay hatları nedeniyle Suriye’deki her kriz, Lübnan’da doğrudan yankı buluyor.
Washington, resmi açıklamalarında Süveyda’daki tansiyonu düşürmeye yönelik diplomatik çabalarını öne çıkarsa da, önceliğin İsrail’in güvenliği olduğu açık biçimde hissediliyor. İsrail’in bölgede uzlaşmaya dayalı değil, mutlak teslimiyete odaklı bir güvenlik anlayışı benimsediği belirtiliyor.
ABD ise bu yaklaşımı dengeleme iddiasında bulunmakla birlikte, İsrail’in saldırgan tutumuna karşı fiilen herhangi bir baskı uygulamıyor. Aksine, bu politikaların sürmesi için dolaylı destek verdiği yönünde ciddi eleştiriler mevcut.
Barrack, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda ülkenin birliğinden söz etse de, sahada desteklenen yapıların mezhep ve etnik temelli federal bir yapıyı güçlendirdiği ve ülkenin fiili bölünmesine hizmet ettiği öne sürülüyor.
Suriye’de kurulmaya çalışılan yeni geçici yönetimin yalnızca askeri değil, siyasi olarak da yetersiz olduğu görüşü yaygın.
Özellikle Colani’ye bağlı yapıların azınlıklara karşı dışlayıcı ve baskıcı tutumları, ülke içinde yeni bir direniş dalgasını tetikleyebilir. Bu durumun Lübnan’a yansıması ise kaçınılmaz görülüyor.
Suriye’de silahsızlandırılmış grupların yaşadığı çöküş, Lübnanlılar arasında “aynı senaryoyu biz de yaşayabiliriz” endişesini besliyor. Bu da, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına karşı önceki dönemde sesini yükselten kesimlerin pozisyonlarında değişim yaratıyor.
Uzmanlara göre Washington’un baskıları artarken, Lübnan hükümetinin ulusal çıkarları merkeze alarak yalnızca dış taleplerle hareket etmemesi gerektiği, zira direnişin zayıflatılmasının sadece Hizbullah’ı değil tüm ülkeyi savunmasız bırakarak Suriye’de yaşananlardan daha derin ve kalıcı krizlere yol açabileceği belirtiliyor.
Daha fazla okuyun: Lübnan istihbaratı, IŞİD’in uzun vadeli stratejisini açığa çıkardı
Daha fazla okuyun: Hizbullah neden Suriye savaşına müdahale etti?
Daha fazla okuyun: İran'ın Suriye'deki varlığı: Güvenlik Sekreteri 'neden' ve 'nasıl'ı açıklıyor
Daha fazla okuyun: İranlı askeri danışman: Suriye'yi 3 ay öncesinden uyardık
Daha fazla okuyun: Suriye İslami Direniş sözcüsü: “Suriye toprakları asla teslim edilmeyecek”