Israel Defense’ta yayımlanan çarpıcı analize göre, İsrail ordusu ve toplumu 7 Ekim sonrası derin bir tükenmişlik, stratejik yönsüzlük ve moral çöküntü içinde. Emir-komuta zincirinden güvenlik doktrinlerine, iç siyasal bölünmeden dış tehditlere kadar her alanda ciddi kriz belirtileri gözlemlenirken; ABD’nin bölgeye ilgisizliği İsrail’i yalnızlaştırıyor.

YDH- İsrail merkezli, savunma, güvenlik ve askeri teknolojiler alanında yayın yapan Israel Defense sitesinde yayımlanan bir analize göre İsrail ordusu derin bir tükenmişlik, yönsüzlük ve stratejik belirsizlik içinde bulunuyor.
İsrail ordusundaki yorgunluk ve tükenmişliğin, sadece askeri değil, toplumsal ve stratejik bir çöküşe işaret ettiğini belirten uzmanlara göre, 7 Ekim travmasıyla tetiklenen kriz, işgal ordusunun savaşma kapasitesinden yerleşimci nüfusun psikolojik dayanıklılığına kadar geniş bir alanı etkiliyor.
Askerî düzeyde art arda yaşanan eğitim kazaları, görevden kaçan yedek asker sayısındaki artış ve sahadaki güvenlik zafiyetleri, sistemli bir yenilenme sürecinin eksikliğini gözler önüne seriyor.
“Yenilenme” ihtiyacına dikkat çeken Israel Defense, bu gereksinimin hem emir-komuta zincirinde hem de savaş doktrinlerinde giderek daha belirgin hale geldiğini, ordunun ise siyasi hedefler ile sahadaki askeri gerçeklik arasında sıkışıp kaldığını vurguluyor.
İşgalci nüfusunda ise temel bir soru yankılanıyor: “Bu nasıl oldu?” Cevapsız kalan bu soru, devletin kriz yönetimi kapasitesine duyulan güvenin erimesine neden oluyor.
İsrailli tutukluların hâlâ geri dönmemiş olması ve Gazze’de işgalcileri yıpratan dayanıklı direniş, yalnızca savaş yorgunluğunu değil, ruhsal çöküşü de derinleştiriyor.
İran’ın nükleer programında kararlılıkla ilerlemesi ve Çin’in Tahran’a J-10 savaş uçakları satacağına dair iddialar, İsrail’in bölgesel güvenlik dengesinde daha da yalnızlaştığına işaret ediyor.
Buna karşılık işgal varlığı, ne dış tehdidi önleyebilecek stratejik bir doktrin ne de iç krizleri yatıştıracak siyasi bir birliktelik sergileyebiliyor.
Üstelik, 7 Ekim sonrası ortaya çıkan siyasi-kamusal bölünmeler, orduya da sirayet etme riski taşıyor.
İsrail ordusunun siyasetten arındırılması ve toplumsal bütünlüğün korunması yönündeki çağrılar, mevcut koşullarda karşılık bulamıyor.
Sınır köylerindeki güvenlik zafiyetleri, halkın devlete olan güvenini zedeliyor; yerleşimciler kendini terk edilmiş hissediyor.
Askerî liderliğin olaylara dair şeffaf bir anlatım sunamaması, “hesap verilebilirlik” eksikliğini daha görünür kılıyor.
İşgal varlığının Yemen’deki Ensarullah karşısında verdiği yetersiz ve tekrara düşen tepkilere de dikkat çeken Israel Defense, bu durumu stratejik bir yönsüzlüğün göstergesi olarak değerlendiriyor; aynı limanlara defalarca yapılan hava saldırılarının, sonuç üretmeyen bir kısır döngüye dönüştüğünü vurguluyor.
ABD’nin bölgedeki sınırlı angajmanıyla birleşen bu tablo, İsrail’i giderek artan bir psikolojik ve jeopolitik yalnızlığa sürüklüyor.
Uzmanlar, işgal ordusu içinde her rütbeye yönelik yeni bir eğitim ve yüzleşme sürecinin başlatılmasını kaçınılmaz olarak görüyor.
Aksi hâlde tükenmişlik, sadece bireysel bir duygu değil, kurumsal bir çöküş biçimine evrilebilir.
Yerleşimci nüfusun moral altyapısında derin yaralar açan bu kriz, sadece askeri değil, sosyal ve siyasi bir yeniden inşayı gerektiriyor.
Daha fazla okuyun: İran, Kuzey Kore tecrübesinden ders çıkardı
Daha fazla okuyun: İsrail’in füze savunması kullanılamaz hâle geldi
Daha fazla okuyun: İsrail ordusunun Filistin direnişi karşısındaki kayıpları artıyor
Daha fazla okuyun: İsrailli gazeteci: Hizbullah gücünü koruyor; yeni Orta Doğu'yu oluşturamıyoruz
Daha fazla okuyun: İsrail ordusu çok cepheli savaşa hazırlanıyor
Daha fazla okuyun: İranlı general: ABD başarısızlığa mahkûm; İsrail'i yok edeceğiz