"ABD bu denklemin gizli kazananı, Rusya ise büyük kaybedeni oldu. Fakat asıl baskı odağı artık Türkiye’dir. Tel Aviv, Kürtleri stratejik ortak; Türkiye’yi ise yapısal bir düşman olarak görmektedir."

Giriş
Beşar Esed hükümetinin Aralık 2024’te düşüşü, Suriye krizinin sonu değil; jeopolitik rekabetlerin yeni bir evresinin başlangıcı oldu. Bu yeni evre, diğer tüm aktörlerden çok Türkiye’yi tehdit altında bıraktı.
Ankara, Esed'i devirmek için on yılı aşkın bir süre büyük bedeller ödedi ve kendisini tarihi bir zaferin eşiğinde görüyordu. Ancak Esed sonrası gelişmeler tamamen ters bir sonuç doğurdu: Suriye, Türkiye’nin nüfuz alanına dönüşmek yerine, İsrail’in güvenlik ve jeopolitik tehditlerin ağırlığını Ankara’nın omuzlarına yüklediği bir sahneye dönüştü.
İsrail’in bakış açısından, Şam’ın çöküşü en iyi senaryoydu. Tel Aviv, kuzeyde Kürtlerden faydalanarak ve Şam’da Muhammed Colani'ye taktiksel olarak dayanarak üç temel hedefe ulaştı:
1) İran’ın Lübnan’a uzanan hattını kesmek ve Hizbullah’ın arka cephesini zayıflatmak,
2) Güney Suriye’yi, 1980’lerdeki Lübnan deneyimine benzer bir güvenlik kuşağına dönüştürmek,
3) Ve en önemlisi, Türkiye’yi enerjisini ve stratejik kapasitesini tüketen kalıcı bir krize sürüklemek.
Basitçe ifade etmek gerekirse, Esed sonrası dönemde kazananlar arasında olmayı bekleyen Türkiye, bugün bölgenin en büyük jeopolitik kaybedenine dönüşmüştür.
İsrail, Kürtleri stratejik ortağı olarak görmekte, Colani’yi ise sahneyi yönetmek için taktiksel bir piyon olarak kullanmaktadır. Oysa Tel Aviv’in hesaplarında Türkiye, potansiyel bir ortak değil; yapısal bir düşmandır.
Fakat mesele burada bitmiyor. Ankara, tutarlı bir strateji ile Suriye’deki varlığını pekiştirebilir ve İsrail tehdidini dengeleyici bir fırsata dönüştürebilir. Bu yazı, İsrail’in stratejisini analiz etmenin yanı sıra, Türkiye’nin bu tuzaktan kurtulmak için hangi adımları gündemine alması gerektiği sorusuna da yanıt aramaktadır.
1) İsrail’in bakışı: Esed sonrası fırsatlar
Tel Aviv açısından, Şam’daki merkezi hükümetin düşüşü sadece kadim bir düşmanın sonu değil, aynı zamanda tarihi bir fırsatın kapısıydı. İsrail, doğrudan bir savaşa girmeksizin çok katmanlı bir plan tasarlamayı başardı; bu plan hem kendi güvenlik çıkarlarını garanti altına aldı hem de krizin asıl yükünü Türkiye’nin omuzlarına bıraktı.
2) Direniş hattının kesilmesi
İsrail’in ilk ve en acil kazanımı, İran’ın Lübnan’a uzanan kara hattını kapatmak oldu. Esed sonrası Şam artık Tahran, Bağdat ve Beyrut arasında stratejik bir halka işlevi göremezdi. Bu gelişme, Hizbullah’ın lojistik damarının kesilmesi ve Direniş Ekseni’nin stratejik derinliğinin ciddi ölçüde azalması anlamına geliyordu.
3) Kürtlerin baskı aracı olarak kullanılması
İsrail, Suriye’nin kuzey ve doğusunda Kürt kartını daha aktif hale getirdi. Kürtler, Tel Aviv için yalnızca yerel bir müttefik değil; aynı zamanda çok yönlü bir araçtır:
— Kürt federalizmine zemin hazırlayarak ve yerel özerkliği genişleterek Türkiye üzerindeki baskıyı artırmak,
— Irak ve Suriye hattı üzerinden İran’ın nüfuzunu sınırlamak,
— Merkezi hükümetin geri dönüşüne karşı bir denge unsuru oluşturmak.
Başka bir deyişle, İsrail Kürtleri potansiyel stratejik ortak olarak görürken, Türkiye onları varoluşsal bir tehdit olarak algılamaktadır.
4) Colani: Şam’daki taktik piyon
Heyet Tahrir eş-Şam lideri Muhammed el-Colani, İsrail için bir “taktik piyon”dur. Dış desteğin sayesinde kendisini Şam’a kabul ettirmeyi başardı. Colani, bir yandan Direniş’e açıkça düşmanlık ederek İran–Hizbullah hattını kesiyor; öte yandan varlığıyla Suriye’nin güvenlik yükünü İsrail’in omuzlarından alıp Türkiye’nin üzerine yüklüyor.
Bu nedenle Colani, İsrail için stratejik bir müttefik olmasa da kısa vadede Direniş Ekseni’ni dizginlemek ve Türkiye’yi zayıflatmak adına hayati bir rol oynamaktadır.
5) Güney Suriye’de güvenlik kuşağı
İsrail, Şam’daki otorite boşluğunu kullanarak Güney Suriye’yi bir tampon bölgeye dönüştürmeyi başardı; bu proje, 1980’lerde Güney Lübnan’daki deneyime büyük ölçüde benzemektedir. Bu güvenlik kuşağı, Hizbullah’tan gelen tehditleri azaltmakta ve aynı zamanda İsrail’in kuzey sınırlarını sağlamlaştırmaktadır.
Birinci Bölümün değerlendirmesi
İsrail’in gözünde, Esed sonrası dönem en uygun denklem oldu:
— Direniş Ekseni sıkışmaya zorlandı,
— Colani, Tel Aviv’in Şam’daki icra kolu işlevini gördü,
— Kürtler kuzeyde potansiyel bir ortak ve Türkiye’ye karşı bir baskı aracı haline geldi,
— Güney Suriye ise İsrail’in tampon bölgesine dönüştü.
Fakat tüm bunların ötesinde, Türkiye krizin merkezine yerleşti. Esed'in düşmesi için ağır yatırım yapan Ankara, şimdi bunun sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda: kuzeyde Kürt federalizmi tehlikesi, Şam’da Colani'nin varlığı ve güneyde İsrail’in güvenlik kuşağı. İşte bu tam da Tel Aviv’in tasarladığı jeopolitik tuzaktır.
Türkiye: Hayali zafer, gerçek tehdit
Türkiye, Beşar Esed'in devrilmesi için on yılı aşkın bir süre boyunca büyük yatırımlar yaptı; muhaliflere siyasi ve mali destekten, Suriye’nin kuzeyindeki doğrudan askeri varlığa kadar. Ankara’ya göre Esed rejiminin sonu tarihi bir zafer anlamına gelmeliydi: Suriye’de geniş nüfuz, İran’ın geri çekilişi ve Kürtlerin tamamen kontrol altına alınması.
Fakat Esed sonrası gelişmeler tam tersine ilerledi. Suriye, Türkiye’nin nüfuz alanına değil; İsrail’in jeopolitik mühendisliğinin sahnesine dönüştü. Bu tabloda Türkiye, her aktörden daha fazla tehdit altında kaldı:
— Kuzeyde Kürtler: Özerkliklerini genişleterek ve dış destekle sahnenin ana aktörüne dönüştüler. Bu süreç henüz resmî bir federalizme dönüşmemiş olsa da, Türkiye’yi ciddi biçimde kendi sınırları içine taşabilecek etnik güvensizlik riskiyle karşı karşıya bırakıyor.
— Şam’da Colani: Ankara’nın eski müttefiki şimdi Washington ve Tel Aviv’e yönelmiş durumda. Colani, İsrail için bir “taktik piyon” niteliği taşıyor; hem Direniş hattını kapatıyor hem de Suriye’nin yönetim yükünü Türkiye’nin üzerine yüklüyor.
— Güneyde İsrail: Sınırda güvenlik kuşağı oluşturarak Hizbullah tehdidini azalttı, fakat bunun karşılığında Türkiye’yi ana baskı odağına dönüştürdü.
Basitçe ifade etmek gerekirse, kendisini kazanan sanan Türkiye, şimdi yıpratıcı bir krizin ağır bedelini ödemek zorunda kaldığı bir durumla karşı karşıyadır. İsrail, Kürtleri stratejik ortağı olarak görmekte, Colani'yi Direniş’i dizginlemek için kullanmakta ve Türkiye’yi yapısal bir rakip ve düşman olarak değerlendirmektedir.
İkinci bölümün değerlendirmesi
Ankara’nın beklediği zafer, yapısal bir tehdide dönüştü. Bugün Türkiye, İsrail karşısında taktiksel bir ortak değil; uzun vadeli ve kaçınılmaz bir düşman konumundadır. İsrail, Kürt kartını ve Colani'yi ne kadar çok kullanırsa, Türkiye Suriye bataklığına o kadar derin gömülmektedir.
1) Direniş Ekseni: Stratejik derinliğin kaybı
Şam’ın düşmesiyle birlikte, en ağır darbeyi Direniş Ekseni aldı. Aralık 2024’e kadar Direniş’in güç sütununu oluşturan Tahran–Bağdat–Şam–Beyrut jeopolitik halkası fiilen kesildi. Colani'nin Şam ve Güney Suriye üzerindeki hakimiyeti, İran’dan Hizbullah’a silah ve lojistik aktarımını sağlayan kara hattını kopardı ve Direniş’in stratejik derinliği çöktü.
2) Hayati damarın kesilmesi
Esed'in düşüşünden önce Suriye, İran ile Lübnan arasında bir “bağlantı halkası” rolü oynuyordu. Dengelerin değişmesiyle bu hat ağır şekilde zarar gördü ve Hizbullah güvenli bir arka cepheden mahrum kaldı. Bugün her türlü lojistik aktarım, kırılgan ve yüksek riskli güzergâhlardan geçmek zorunda kalmaktadır.
3) İsrail’in doğrudan varlığı
İsrail, istihbarat sızıntıları ve İHA operasyonlarıyla Suriye topraklarının derinliklerine girmeyi başardı; bunu da doğrudan bir savaşa girmeksizin gerçekleştirdi. Bu durum yalnızca Direniş’in caydırıcılığını azaltmakla kalmadı, aynı zamanda sahadaki üstünlüğü de aşamalı olarak Tel Aviv’e devretti.
4) Türkiye için sonuç
Görünürde bu tablo yalnızca Direniş’in aleyhineydi; fakat gerçekte sonuçlarının yükü Türkiye’nin omuzlarına bindi. Neden? Çünkü İran–Lübnan hattı kesilince İsrail’in Suriye’de doğrudan Direniş’e odaklanmasına gerek kalmadı ve enerjisinin daha büyük bölümünü Türkiye’yi dizginlemeye yöneltebildi. Başka bir ifadeyle, Direniş’in zayıflatılması dolaylı olarak Türkiye’yi İsrail açısından Suriye sahnesindeki birincil düşmana dönüştürdü.
Üçüncü bölümün değerlendirmesi
Esed'in düşmesiyle birlikte Direniş Ekseni stratejik derinliğini kaybetti ve İsrail karşısındaki caydırıcılığı zayıfladı. Ancak daha önemli sonuç, Suriye’de tehdit merkezinin yer değiştirmesiydi: Direniş’ten Türkiye’ye. İşte İsrail’in tuzağı tam da burada şekillendi: Direniş’i denklemin dışına itmek ve Türkiye’yi krizin merkezine çekmek.
— Dış Aktörler: ABD ve Rusya
— Amerika Birleşik Devletleri: Gizli kazanan
Esed'in düşüşüyle birlikte ABD, geniş çaplı bir savaşa girmeksizin en fazla kazancı elde eden aktör oldu. Washington, Colani'ye sağladığı siyasi ve mali destek ve onun Türkiye, Katar ve bazı Arap ülkeleriyle ilişkilerini yönetmesi sayesinde Suriye’yi kendi yörüngesinde tutmayı başardı.
Bunun yanı sıra, ABD’nin doğrudan varlığı Suriye’nin kuzeydoğusunda (Haseke ve Deyrizor’un petrol bölgelerinde) devam etti ve hayati kaynaklar Washington’un elinde kaldı. Böylece İsrail’in çıkarları da garanti altına alındı: Direniş Ekseni’nin zayıflatılması, Rusya’nın sınırlandırılması ve Türkiye’nin krizin merkezine çekilmesi.
ABD için Colani bir stratejik müttefik değil, geçici bir araçtır. Bu araç sayesinde:
— İran–Lübnan hattının kesik kalması,
— Rusya’nın siyasi sahneden uzaklaştırılması ve Türkiye’nin uzun vadeli bir krize saplanması sağlanmaktadır.
Rusya: Büyük kaybeden
Rusya, Tartus ve Hmeymim üslerini korumuş olsa da Esed'in düşüşüyle jeopolitik nüfuzunu kaybetti. Moskova artık Suriye’nin geleceğinde belirleyici bir rol oynamıyor ve fiilen kenara itilmiş durumda. Bu durum, Rusya’nın Ortadoğu’da NATO ve ABD karşısındaki manevra kabiliyetini ciddi şekilde daralttı.
Türkiye için sonuç
Bu denklem Türkiye’ye iki açık mesaj vermektedir:
— Bir yandan, Rusya’nın kısmen sahneden çekilmesi Ankara’nın Moskova’yı artık bir denge unsuru olarak göremeyeceği anlamına gelir.
— Diğer yandan, ABD Colani, Türkiye ve Katar arasındaki ilişkileri ağ şeklinde yöneterek, Ankara’nın araçlarını fiilen kendi tarafına çekmiş ve tehdidin yükünü bizzat Türkiye’nin üzerine yıkmıştır.
Böylece Türkiye, ABD’nin oyunundan herhangi bir kazanç elde etmediği gibi, Washington ve Tel Aviv’in sahasında daha kırılgan bir konuma itilmiştir.
Dördüncü bölümün değerlendirmesi
ABD, en düşük maliyetle en büyük kazanımı elde etti: Direniş’in dizginlenmesi, Rusya’nın sahneden itilmesi ve Türkiye’nin krize sürüklenmesi. Rusya ise sahadaki büyük kaybeden oldu ve Şam’daki eski rolünü koruyamadı.
Sonuç olarak, Rusya’nın dengeleyici rolünün ortadan kalktığı ve ABD ile İsrail’in çok katmanlı oyununun gölgesinde Türkiye, her zamankinden daha fazla yapısal bir düşman olarak hedef alınmaktadır.
1) Olası senaryolar
Esed'in düşüşünden sonraki Suriye gelişmeleri hâlâ şekillenme aşamasındadır ve geleceğin rotası tamamen netleşmiş değildir. Ancak üç temel senaryo çizilebilir; bu senaryoların hepsinde Türkiye tehditlerin ve kararların merkezinde yer almaktadır.
2) Mevcut durumun pekişmesi
Bu senaryoda, Muhammed Colani ABD ve İsrail’in desteğiyle Şam’da kalmaya devam eder, Kürtler Suriye’nin kuzeyinde nüfuzlarını genişletir ve Güney Suriye İsrail’in tampon bölgesine dönüşür.
Türkiye için sonuç: Kısa vadede bu tablo tam kapsamlı bir savaşı önleyebilir; fakat uzun vadede kuzeyde Kürt varlığının normalleşmesi ve Ankara’nın doğrudan nüfuzunun azalması anlamına gelir. Böyle bir durumda Türkiye, belirleyici aktör olmaktan çıkarak pasif bir izleyici konumuna düşer.
3) Türkiye’nin doğrudan ve kapsamlı müdahalesi
Eğer gelişmeler, özerklik ya da Kürt federalizmi riskinin Türkiye’nin içine sirayet edeceği bir noktaya varırsa, Ankara’nın askeri varlığını genişletmekten ve Suriye’nin derinliklerinde kalıcı üsler kurmaktan başka seçeneği olmayacaktır.
Türkiye için sonuç: Bu seçenek maliyetli olsa da Ankara’nın gözünde “ulusal güvenliğin kırmızı çizgisi”ni korumanın tek yoludur. Derinlikte kalıcı ve kurumsal bir varlık olmaksızın Türkiye, ne sahada ne de müzakere masasında koz sahibi olabilecektir.
4) Direniş Ekseni’nin yeniden inşası
İran ve Hizbullah, lojistik damarlarını canlandırmak için (Irak üzerinden veya Akdeniz hattıyla) alternatif güzergâhlar oluşturabilir. Bu senaryo, İsrail’e karşı yeni bir denge yaratabilir; ancak ağır maliyetler getirecektir.
Türkiye için sonuç: Direniş Ekseni’nin sahneye kademeli dönüşü, dolaylı olarak Türkiye’ye fırsat sunabilir; zira İsrail’in baskısı Ankara üzerinden kalkacak ve Tel Aviv’in enerjisinin bir kısmı yeniden Direniş’e yönelecektir. Yine de bu süreç Türkiye’nin kontrolünde değildir ve Ankara bunun üzerine güven inşa edemez.
Beşinci bölümün değerlendirmesi
Üç senaryonun da Ankara’ya verdiği mesaj aynıdır: Türkiye, Suriye’de kalıcı ve stratejik bir varlık göstermedikçe asıl kaybeden olmaya devam edecektir. Mevcut durumun pekişmesi Türkiye’nin kenara itilmesi demektir; kapsamlı müdahale ise maliyetli olsa da ulusal güvenliği korumanın tek yoludur.
Direniş Ekseni’nin yeniden inşası gerçekleşirse bu, daha çok yan bir fırsat niteliği taşır; kesin ve garantili bir çözüm değildir.
1) Türkiye Suriye tuzağında
Türkiye, Esed'in düşüşünden en çok fayda sağlamayı bekleyen aktör oldu. Fakat yaşananlar, Ankara’nın hesaplarının tam tersine gelişti. Bugün Türkiye, yalnızca Şam’da sınırsız nüfuz elde edememekle kalmadı, aynı zamanda İsrail’in kurguladığı tuzağa fiilen yakalandı:
— Kuzey Suriye Kürtlerin nüfuz merkezine dönüşmektedir,
— Colani Şam’da Washington ve Tel Aviv’e yakınlaşmıştır,
— Güney Suriye ise İsrail’in tampon bölgesine çevrilmiştir.
2) Yarım kalan müdahalenin maliyeti
Ankara son yıllarda ekonomik ve askeri kapasitesinin önemli bir bölümünü Suriye’ye harcadı. Ancak Suriye topraklarının derinliklerinde kalıcı ve stratejik bir varlık oluşturmadan tüm bu maliyetler boşa gidebilir. ABD ve Rusya’nın tecrübeleri gösteriyor ki, ancak kalıcı üsler kurarak ve uzun vadeli bir varlığı pekiştirerek gelecekteki denklemlerde yerini garanti altına almak mümkündür.
3) İsrail’in Türkiye üzerindeki baskısı
İsrail, Kürtleri açıkça stratejik ortağı olarak görmekte, Türkiye’yi ise yapısal bir düşman olarak değerlendirmektedir. Bu koşullarda Ankara’nın Suriye sahnesini yönetmede göstereceği her zafiyet, Tel Aviv ve Kürtlerin daha da güçlenmesi anlamına gelir.
İsrail’in amacı Türkiye ile işbirliği yapmak değil, Ankara’yı aşamalı olarak yıpratmaktır. Bu yıpratma süreci Kuzey Suriye sınırlarından başlamakta ve Türkiye topraklarının içine taşınma potansiyeli taşımaktadır.
4) Ankara’nın sınırlı seçenekleri
Türkiye’nin önünde şu üç yol bulunmaktadır:
— Mevcut politikayı sürdürmek (statükoyu korumak): Bunun sonucu sürekli yıpranma ve kademeli kayıptır.
— Suriye’den kademeli çekilmek: Bu, sahayı tamamen İsrail ve Kürtlere bırakmak anlamına gelir.
— Suriye’nin derinliklerinde kalıcı varlığı pekiştirmek: En maliyetli seçenektir, fakat ulusal güvenliği ve bölgesel konumu korumanın tek yoludur.
Altıncı bölümün değerlendirmesi
Türkiye bugün her zamankinden daha fazla Suriye tuzağına saplanmış durumdadır. Ankara, Suriye topraklarının derinliklerinde kalıcı ve kurumsal bir varlık tesis edemezse, yalnızca Kürt tehdidi kendi sınırlarının içine taşmakla kalmayacak, aynı zamanda on yıllık müdahalenin tüm maliyetleri de boşa gidecektir.
Basitçe söylemek gerekirse, Türkiye ya İsrail ve onun müttefikleriyle doğrudan bir hesaplaşmaya hazırlıklı olmalı ya da kendisini kuşatılmış bir jeopolitik kaybeden konumuna düşmeyi kabullenmelidir.
1) İsrail’in Türkiye ile yapısal düşmanlığı
Saha gelişmeleri ve kısa vadeli taktiklerden bağımsız olarak, İsrail’in stratejik zihniyetinde Türkiye’nin yeri nettir: Ankara bir potansiyel ortak değil, yapısal bir düşmandır. Tel Aviv, Türkiye’yi Müslüman, güçlü ve Ortadoğu’da potansiyel bir rakip olarak görmektedir.
Türkiye’nin Suriye’deki aktif varlığı, İsrail’in projelerini doğrudan tehdit edebilecek bir faktördür. Bu nedenle İsrail’in ana politikası, Türkiye’yi sınırlamaya ve yıpratmaya yöneliktir.
2) Kürtler: İsrail’in stratejik ortağı
Türkiye ile olan düşmanlığın karşısında, İsrail her zaman Kürt kartına temel baskı aracı olarak dayanmıştır. Kürtler Tel Aviv için:
— Kuzey Suriye’de ve hatta Türkiye’nin sınırları içinde Ankara’ya karşı bir kaldıraç,
— İran’a karşı bir denge unsuru,
— Suriye’nin tekrar merkezi bir devlete dönüşmesini engelleyecek bir araçtır.
Dolayısıyla İsrail’in gözünde Kürtlerin güçlenmesi, Türkiye’nin zayıflamasıyla eşdeğerdir.
3) Türkiye’yi aşamalı olarak zayıflatma projesi
Tel Aviv’in amacı Ankara ile doğrudan bir çatışma değil, Türkiye’nin sahneden hızlıca silinmesi de değildir. Hedef, aşamalı bir yıpratma sürecidir:
— Türkiye’yi Kuzey Suriye’de ardı ardına krizlere sürüklemek,
— Kürt meselesini Türkiye’nin kendi toprakları içinde alevlendirmek,
— Ankara’yı uzun vadeli ekonomik, askeri ve güvenlik maliyetleriyle yormak.
4) Çatışma ufku
Bu yapısal düşmanlık şunu gösterumektedir: Kısa vadede Ankara ile Tel Aviv arasında temaslar ya da taktiksel koordinasyonlar ortaya çıksa bile, stratejik düzeyde hiçbir değişim olmayacaktır.
İsrail, Türkiye’yi mutlaka zayıflatılması gereken tehlikeli bir rakip olarak görmektedir. Buna karşılık, Ankara bölgesel konumunu korumak istiyorsa, eninde sonunda İsrail’in projelerine karşı durmak zorundadır.
Yedinci bölümün değerlendirmesi
Denklem açıktır:
— Kürtler İsrail’in ortağıdır.
— Türkiye İsrail’in yapısal düşmanıdır.
Tel Aviv, güçlü ve bütünleşmiş bir Türkiye istememekte; aksine Ankara’nın Kürt tehdidi ve iç krizlerle boğuşmasını tercih etmektedir. Bu sürecin doğal sonucu ise, çok da uzak olmayan bir gelecekte Türkiye ile İsrail’in karşı karşıya gelmesinin kaçınılmaz hale gelmesidir.
Genel değerlendirme
Beşar Esed hükümetinin Aralık 2024’te çöküşü, görünüşte Suriye’deki uzun krizin sonu gibi görünse de, aslında yeni bir jeopolitik rekabet evresinin başlangıcı oldu. Bu değişimden en çok faydalanan İsrail oldu: İran’ın Lübnan’a uzanan hattını kesti, Güney Suriye’yi tampon bölgeye dönüştürdü, Kürtleri potansiyel stratejik ortağı seviyesine yükseltti ve Colani'yi Şam’da taktiksel bir piyon haline getirdi.
Buna karşılık, en büyük zararı Türkiye gördü. On yılı aşkın süredir Esed'in devrilmesi için yatırım yapan Ankara, yalnızca kazanç sağlayamamakla kalmadı; aynı zamanda İsrail’in kurguladığı jeopolitik tuzağa yakalandı:
— Kuzeyde özerklik ve Kürt federalizmi tehdidi,
— Şam’da Ankara ile işbirliği yerine Washington ve Tel Aviv’e yaklaşan Colani,
— Güneyde ise Türkiye’yi stratejik denklemlerin dışına iten İsrail’in güvenlik kuşağı.
ABD bu denklemin gizli kazananı, Rusya ise büyük kaybedeni oldu. Fakat asıl baskı odağı artık Türkiye’dir. Tel Aviv, Kürtleri stratejik ortak; Türkiye’yi ise yapısal bir düşman olarak görmektedir. Bu nedenle İsrail’in Suriye’deki temel stratejisi yalnızca Direniş’i dizginlemek değil, aynı zamanda Türkiye’yi aşamalı biçimde zayıflatmak ve uzun vadeli bir krize sürüklemektir.
Bu gelişmelerin verdiği net mesaj şudur:
— Türkiye, Suriye’de on yıllık müdahalenin ağır maliyetlerinden fayda sağlamak istiyorsa, İsrail’in projelerine karşı durmaktan başka seçeneğe sahip değildir.
— İsrail, Kürtleri denge aracı; Türkiye’yi ise varoluşsal tehdit olarak görmektedir.
— Ankara sahadaki gerçekliklerle yüzleşmeyi ne kadar ertelerse, İsrail’in tuzağına o kadar fazla saplanacaktır.
Basitçe ifade etmek gerekirse, Türkiye ya Suriye’deki varlığını pekiştirmek ve İsrail’le hesaplaşmaya hazırlıklı olmak için yeni bir strateji geliştirecek, ya da bir jeopolitik kaybeden rolünü kabullenecektir.