Kerkük kardeşlik kenti mi petrolün başkenti mi?

img
Kerkük kardeşlik kenti mi petrolün başkenti mi? YDH

İran’ın Türkiye ve Kürt meselesi uzmanlarından Muhammed Hadi, Kerkük sorununu çok değişik açılardan incelediği makalesini sitemiz için kaleme aldı. Yazının tümü aşağıdaki başlıklardan oluşuyor.




YDH- İran’ın Türkiye ve Kürt meselesi uzmanlarından Muhammed Hadi, Kerkük sorununu çok değişik açılardan incelediği makalesini sitemiz için kaleme aldı. Yazının tümü aşağıdaki başlıklardan oluşuyor.

 

1-Kürtlerin Kerkük’teki varlığı

2-Iraklı Kürt liderler açısından Kerkük

3-Mesut Barzani

4-Celal Talabani

5-Kerkük’teki demografik değişim

6-Irak anayasasında Kerkük

7-Kerkük petrolü

8-Sünniler ve Kerkük

9-Şiiler ve Kerkük

10-Türkmenler ve Kerkük

11-Irak Merkezi hükümeti ve Kerkük

12-Türkiye ve Kerkük

13-ABD ve Kerkük

14-Sonuç

15-Kerkük’ün Araplaştırılması

16-Kerkük’te ve Irak’ta siyasi akımlar

17-Bölge ülkeleri ve Kerkük

 

Yazının tümünün oldukça hacimli olmasından dolayı bölümler halinde yayınlamayı kararlaştırdığımız makalenin birinci bölümünde ilk 5 maddelik kısma yer veriyoruz.  

 

Irak işgali ve bölgenin yeni sorunu

Kerkük kardeşlik kenti mi petrolün başkenti mi?

 

Giriş

 

Bağdat’ın 250 kilometre kuzeyindeki Kerkük, Irak’ın bilinen petrol rezervlerinin yüzde 40’ına sahip olmasından dolayı ülkenin ikinci petrol kutbu olarak görülmektedir. İngiliz şirketlerin, 1927 yılında Kerkük’ün Baba Gurgur bölgesinde ilk petrol kuyusunu açmasına rağmen, tamamen siyasi ve insani nedenlerle Allah’ın bahşettiği bu yer altı zenginliği, yeryüzündeki insanlara refah ve mutluluk getirmedi.

 

Bu bölgenin en büyük sorunlarından biri, buradaki nüfusun çeşitli ırklardan, dinlerden ve mezheplerden meydana geliyor olmasıdır. Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Şiiler, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Keldaniler ve Aşuriler, Kerkük bölgesinde yaşayan etnik unsurları oluşturmaktadır.

 

Bu bölgedeki söz konusu etnik çeşitliliğin nasıl oluştuğu konusunda her kesimin kendince öne sürdüğü tarihsel deliller, ikna edici kesin bir bütünlüğe sahip değildir. Bu bölgedeki her etnik kesim, tarihin bir dönemini ele almakta ve bunu hakim nüfus olma bakımından tarihin başlangıcı olarak öne sürmektedir.

 

Kürtler, Türkmenler, Araplar ve diğer etnik kesimler, öne sürdükleri belirli tarihi rivayetlerle kendilerini Kerkük’ün asli halkı, ötekini ise göçmen olarak ortaya koymakta bunları siyasi, ekonomik, toplumsal ve askeri nedenlerle bu bölgeye misafir olarak gelmiş kesimler olarak görmektedir.

 

Bazıları Osmanlı İmparatorluğu’nun çalışmalarını, bazıları İngiliz sömürgeciliğinin komplolarını, bazıları da Baas rejiminin ırkçı politikalarını Kerkük’teki demografik değişimin sebebi olarak ortaya koymaktadır.

 

Kürtler Baas rejiminin 1970’ten bugüne kadar uyguladığı tehcir ve Araplaştırma politikası (Kürtlerin Kerkük’ten zorla çıkarılması ve buraya Arap kökenlilerin yerleştirilmesi) sebebiyle Kerkük’e geri dönüş ve bu bölgenin Kürdistan’a ait oluşu konusunda Bağdat yönetimiyle zaman zaman müzakereler yürüttü zaman zaman da çatıştı.

 

Molla Mustafa Barzani ile Baas Partisi arasında 11 Mart 1970’te yapılan müzakere ve anlaşma (Dönemin Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin tarafından imzalandı; fakat uygulanmadı) Celal Talabani liderliğindeki KYB’nin Baas rejimiyle 1983’te sürdürdüğü bir yıllık müzakere ve Kürdistan Cephesi’nin 1991’de Irak hükümetiyle yaptığı görüşmeler; Kerkük’ün, Kürtler’in Irak merkezi hükümetinden istediği; ama merkezi hükümetin asla yerine getirmediği stratejik bir talep olduğunu ortaya koymuştu.

 

Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesinden ve Baas rejiminin devrilmesinden sonra Kürtler çeşitli siyasi sebeplerle 37 yıllık stratejik hedeflerini (Kerkük’e hakimi olma) gerçekleştirme yönünde önemli adımlar attılar. Biz bu makalede Kerkük’ün uzun yılar Baas hakimiyeti altında geçirdiği demografik değişimin tarihi sebepleri ve bunların gerçek ya da yalan olduğu konusunda analizlerde bulunmayacağız, Kerkük’ün bugünkü durumunu ve bu çerçevede Irak’ta ve bölgede yaşanan gelişmeleri inceleyeceğiz.

 

Kürtlerin Kerkük’teki varlığı

TBMM’nin 1 Mart 2003’te ABD ordusuna Türkiye topraklarını kullanarak Irak’a saldırma izni vermemesi üzerine Türk askerleri ve politikacıları ABD ile Irak’ta birlikte hareket ederek güvenlik konusundaki çıkarlarını (PKK terör örgütüne karşı mücadele, Kürtlerin bağımsızlık taleplerinin önlenmesi ve Türkmenleri destekleme) Beyaz Saray’a dayatamadı. O dönemde Türk askerlerinin ABD ile birlikte Irak’a girmesine şiddetle karşı olan ve Kürdistan’ı Türk askerine mezar etmekten söz eden KDP Lideri Mesut Barzani, arzusunun TBMM tarafından yerine getirilmiş olmasından duyduğu memnuniyetle ABD’nin Irak saldırısı sırasında kendilerinin de ABD askerleriyle birlikte Kerkük’e girmeyeceğini, yalnızca ABD’nin istediği bölgelerdeki güçlerine komuta edeceğini taahhüt etti.

 

Barzani, savaşın ilk dönemlerinde bu sözünü tuttu; fakat ABD’nin Irak’ın güneyinde sorunlarla karşılaşması üzerine Kürtler, Irak’ın kuzey bölgelerinde tedricen harekete geçti ve ABD ordusuyla koordineli bir şekilde Irak ordusuna saldırmaya başladı. Bir müddet sonra da Peşmergeler Kerkük’e girdiler ve 12 yıl sonra (Kürtler, 1991’deki ayaklanma sırasında 20-27 Mart 1991 tarihleri arasında Kerkük’ü ele geçirmişti) tekrar Kerkük’ü ele geçirdiler ve buradaki nispi hakimiyetlerini bugüne kadar sürdürdüler.

 

Iraklı Kürt Liderler açısından Kerkük

Mesut Barzani

 

-El Arabiya televizyonuyla 18 ekim 2004’te yapılan röportaj: Kerkük, Saddam’ın güç kazandığı 1968’den itibaren kimlik değişimine uğradı ve Araplaştırıldı. Bu plan 1975’ten sonra da ciddi bir şekilde uygulandı. 250 binden fazla Kürt, Kerkük’ten çıkarıldı ve onların yerine Irak’ın güneyinden getirilen Araplar yerleştirildi. Saddam rejimi, Kerkük kentinin kimliğini, Kürtleri azınlıkta bırakacak şekilde değiştirdi.

 

-Şarku’l- Evsat gazetesiyle 6 Kasım 2005’te yapılan röportaj: Kerkük bizim açımızdan son derece önemlidir. Kürt hareketleriyle Irak hükümetleri arasında çatışmaların çıkmasının sebebi de buydu. Saddam rejiminin devrilmesinden sonra Kerkük meselesinin acilen çözülmesi için hareket edilecekti. Biz Irak idari yasasının (Paul Bremer döneminde hazırlanan Irak anayasası) hazırlanması sırasında çok uzlaşmacı davrandık. Nihayet meşhur 58. madde yazıldı ki bu maddeye göre sadece Kerkük’ün durumu değil, Hanekin, Şeyhan, Mahmur vs. gibi bölgelerin de durumu normalleştirilecek, nüfus sayımından sonra referanduma gidilecek ve bu kentlerin durumu referandum yoluyla belirlenecekti.

 

-El Hayat gazetesiyle 22 Mart 2007’de yapılan röportaj: Kerkük, Kürt kimliğine sahip bir Irak kentidir. Bu gerçeği tüm tarihi ve coğrafi belgeler ispat etmektedir. Gayri insani politikalar sebebiyle 200 bin Kürt ailesi tüm haklarından mahrum edilerek bu kentten çıkarılmış, geri kalanı da kimliklerini değiştirmek ve Araplaşmak zorunda bırakılmıştır.  Biz Irak daimi anayasasının 140. maddesi doğrultusunda sorunun çözülmesi konusunda anlaştık. Bu çerçevede buradan çıkarılan Kürtler geri dönecek, getirilen Araplar, zararları karşılanarak kendi yurtlarına geri gönderilecek. Kerküklü olan Araplar ve Kürtler ise burada kalmaya devam edecek. Normalleşmenin sağlanmasından sonra da nüfus sayımı yapılacak ve referanduma gidilecek.

 

-Türk TV kuruluşu NTV’yle 25 Şubat 2007’de yapılan röportaj: Kerkük Irak kentidir ve Kürdistan’ın bir parçasıdır. Tarih boyunca Kürtler, Türkmenler ve Araplar bu kentte yaşadılar. Fakat tarihi ve coğrafi belgelerin de gösterdiği üzere Kerkük, Kürdistan’ın bir parçasıdır ve biz Kerkük’ün Kürdistan’ın kalbi olduğuna inanıyoruz.

 

-El Arabiya televizyonuyla 18 Ekim 2004’te yapılan röportaj: Biz Irak idari yasasını (geçici anayasa) imzaladık. Bu yasa Irak ulusal servetinin tüm Irak halkına ait olduğunu söylüyor. Biz yalnızca Kerkük’ün petrolünde pay sahibi değiliz, Irak’ın tüm petrolünde pay sahibiyiz. Kerkük’ün istenmesi buradaki petrolden dolayı değildir. Biz payımızı hem Kerkük petrolünden, hem Basra petrolünden hem de Irak’ın diğer yerlerindeki petrollerden alacağız. Irak petrol gelirleri tüm Irak halkına aittir.

 

-Şarku’l- Evsat gazetesiyle 6 kasım 2005’te yapılan röportaj: Biz Kerkük’ün yalnızca Kürtlere ait bir kent olmasını istemiyoruz. Biz Kerkük kentinin kavimlerin ve mezheplerin kardeşçe bir arada yaşadığı ve ortaklaşa idare ettiği ideal bir kent olmasını istiyoruz.

 

- El Hayat gazetesiyle 22 Mart 2007’de yapılan röportaj: Kerkük Irak kentidir ve Türkiye’yle hiçbir ilgisi yoktur. Türkiye’nin Kerkük meselesine karışmasına hiçbir şekilde izin vermeyeceğiz.

 

Celal Talabani

KYB Lideri ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani de Kerkük’ün Kürdistan’a aidiyeti ve anayasanın 140. maddesinin uygulanması konusunda Barzani ile benzer bir tutuma sahiptir. Talabani 16 Ocak 2006 tarihli es-Sabah gazetesine verdiği demeçte şöyle deiyor: “Kerkük sorununun çözümü için uzun bir zamana ihtiyaç var. Kerkük’ün normalleştirilmesi ve buradan göç ettirilen Kürtlerin ve Türkmenlerin geri getirilmesi gerekmektedir, böylece kentin hakimiyetinin ve buranın zenginliğinin kentin sakinlerine iade edilmesi gerekmektedir.”

 

Talabani 29 Ekim 2006 tarihli el-Hayat gazetesine verdiği demeçte de şöyle demektedir: “Kerkük meselesi, genel olarak karmaşık ve sorunlu bir hal almıştır. Anayasada bunun için çözüm yolları önerilmişse de bence bu konuda tüm tarafların menfaatleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bence anayasada somut bir takvim belirtildiği için Kerkük’teki referandumun ertelenmesi mümkün değildir. Fakat referandumun sonucunun uygulanması ertelenebilir. Kerkük’ün durumu konusunda mümkün olan en iyi çözüm yollarına ulaşabilmek için geniş kapsamlı diyaloglara ihtiyacımız var.”

 

Talabani daha sonra Brüksel örneğinden bahsetmekte ve Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanması durumunda Türkmenlere Kerkük yerel idaresine katılmayı önermekte ve “Kerkük’ün nasıl idare edileceği konusunda Türkmenlerin, Arapların ve Kürtlerin diyaloguna ihtiyacımız var” demektedir.

 

Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Kürt liderler, Kerkük’ün Baas partisinin politikaları sonucu demografik yapısı değiştirilmiş bir Kürt kenti olduğunu ve Kürdistan’a ait bir parça olduğunu düşünmektedirler. Irak anayasasının 140. maddesi doğrultusunda Kerkük’ten çıkarılmış Kürtlerin tekrar bu kente geri getirilmesini, buraya getirilen Arapların da kendi yerlerine gönderilerek nüfus sayımı yapılmasını ve Kerkük’ün nasıl idare edilmesi gerektiği konusunda da yani Bağdat’la ve Kürdistan bölgesiyle ilişkileri konusunda da referandum yapılmasını istiyorlar.

 

Kürt liderler, Arapların ve Türkmenlerin bu kentteki varlığını ve faaliyetlerini de kabul etmekte, hatta Türkmen’iyle, Arab’ıyla kentteki tüm kesimlerin kentin Kürdistan’a katılması durumunda kent yönetimine katılmasını önermektedirler. Nitekim Talabani, Araplarla ve Türkmenlerle daha fazla anlayış birliği sağlamak ve diyalogu güçlendirmek için Kerkük konusundaki referandumun uygulanmasının ertelenebileceğini de düşünmektedir.

 

Talabani, Kerkük’ün Kürdistan’ın Kudüs’ü olduğunu savunurken Barzani, 22 Mart 2007’de el-Hayat gazetesine verdiği demeçte Kerkük’ün Kudüs’le hiçbir benzerliğinin olmadığını, ikisi arasında birçok farkın bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca Barzani, 26 Şubat 2007’de İlaf adlı internet sitesine verdiği demeçte “Biz Kerkük konusunda oldukça yumuşak bir tutum takındık ve bu konuda çok geri kaldık. Anayasanın 140. maddesi oldukça açık ve nettir” demekte ve hiçbir Kürt’ün Kerkük konusundan geri adım atamayacağını vurgulamaktadır.

 

Kerkük’teki demografik değişim

Iraklı Kürt liderler Baas rejiminin devrilmesinden sonra hızla Kerkük’e birçok Kürt nüfusu kaydırdı ve bu kentin demografik yapısını değiştirdi. Kürt liderlerin Baas rejiminin Kerkük’ün demofrafik yapısını değiştirdiğini, buradaki 250 binden fazla Kürt’ü çıkararak Kürtleri azınlık durumuna düşürdüğünü iddia edip bunda ısrarcı olmalarına rağmen Mesut Barzani, 18 Ekim 2004’te el-Arabiya televizyonuna verdiği demeçte şöyle diyor: “Halihazırda Kerkük’te yaşayan kesimlerin nüfusunu gösteren somut bir istatistik bulunmamaktadır; ama bu kentteki Kürtlerin nüfusu çoğunluğu oluşturmaktadır” Bu, Baas rejiminin devrilmesinin üzerinden yalnızca 18 ay geçmesine rağmen Kerkük’te Kürtlerin yeniden çoğunluğu sağlamayı başardıkları anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Kürtler, 1968’den 2003’e kadar (yaklaşık 35 yıl) Baas rejiminin Kerkük’teki nüfus yapısını değiştirdiğini ve burayı Araplaştırdığını iddia ediyorsa da Kürtler de 18 ay içerisinde Kerkük’ün nüfus yapısını değiştirmiş ve burayı Kürtleştirmiş oldu.

 

Kerkük’ün nüfus yapısının değiştirilmesinin ilk sonuçları 30 Ocak 2005’te yapılan il meclisi seçimlerinde ve Irak anayasasını tedvin kurulunda ortaya çıktı. Söz konusu seçimleri Sünni Arapların boykot etmesi ve seçimlere katılmaması, Kerkük’teki seçimler üzerinde de bir dereceye kadar etkili oldu, Kürtler ise bu seçimlere son derece etkin bir şekilde katıldılar.

 

Kerkük il idare meclisi seçimleri (Ocak 2005)

Katılanlar

Kerkük Kardeşlik Listesi (Kürtler)

Türkmen Cephesi

Irak Cumhur Topluluğu (Araplar)

397224 Kişi

303.237 Oy

791.73 Oy

635.43 Oy

 

 

 

       

 

 

 Böylece Kürtler, oyların yüzde 59.7’sini alarak 41 sandalyeli il meclisinde 26 sandalye kazanırken, Türkmen Cephesi yüzde 18.5 oyla 8 sandalye, Araplar ise yüzde 11 oyla 5 sandalye kazandı. Türkmen İslam İttifakı ile Irak Ulusal Topluluğu da Kerkük il meclisinde birer sandalye kazanmayı başardı. Böylece Kürtler 26, Türkmenler 9, Araplar ise 6 sandalye kazanmış ve bu şekilde Kürtler, Kerkük il meclisinin ve valiliğinin kontrolünü ele geçirmiş oldu.

 

Anayasanın yazımını üstlenecek olan ulusa kurul seçimleri de il meclisi seçimleriyle eş zamanlı yapıldı. Doğal olarak Kerkük’te ulusal kurul seçiminde de Kürt İttifakı diye bilinen listeye aynı miktarda oy çıktı. Bundan 9.5 ay sonra yani 15 Ekim 2005’te Irak’ta anayasa referandumu yapıldı. Kerkük halkı Irak’taki siyasi gelişmelere paralel olarak yüzde 36 katılım fazlasıyla seçim sandıklarına 542688 oy attı. Bundan iki ay sonra yani 15 Aralık 2005’te yapılan parlamento seçimlerinde Kerkük’te 595425 oy kullanılırken bu miktar, referanduma nispetle yüzde 7.9, il meclisi seçimlerine nispetle de yüzde 50 katılım artışına işaret etmekteydi.

 

Kürdistan İttifakı’yla Kürdistan İslami İttifakı listesi, toplamda 312754 oy alarak oyların yüzde 54’ünü kazanmış oldu. Bu, 11 ay önceki il meclisi seçimlerine nispetle yüzde 32 oy artışı anlamına geliyordu. Türkmen Cephesi, 63658 oyla toplamda yüzde 11 oy alarak il meclisi seçimlerine nispetle yüzde 14’lük bir düşüş yaşarken seçime üç ittifak listesiyle giren Araplar (Irak Uzlaşma Cephesi, Ulusal Diyalog Cephesi ve Barış ve Özgürlük Listesi)143075  oyla Kerkük ilindeki oyların yüzde 24’ünü aldılar.

 

Kerkük’te oyların yüzde 54’ünü alan Kürtler, Kerkük’ün meclisteki 9 milletvekili kontenjanından 5’ini alırken Araplar yüzde 24 oyla 3, Türkmenler de yüzde 11’lik oyla yalnızca bir milletvekilini (Türkmen Cephesi Lideri) meclise gönderebildi.

 

Kerkük ilinde Kürt listesine verilen oyları dikkate alırsak, bu oyların Kerkük’te bulunan Kürtlerin toplam nüfusunun beşte üçü olduğunu kabul ettiğimizde (5 kişilik bir ailede seçmen yaşı olan 18’i 3 kişinin doldurduğunu varsaydığımızda Kerkük’teki toplam Kürt nüfusu 530 bin civarında olmaktadır) bu durumda da aşağıdaki üç teori gündeme gelmektedir.

 

1-Kerkük’te Kürt nüfusu değiştirilerek bir Araplaştırma yapılmamıştır.

2-Saddam’ın devrilmesinden 20 ay sonra Kerkük’te 530 bin Kürt yaşamaktadır.

3-Kerkük’teki meclis seçimleri sırasında Kürtler çok geniş çaplı bir şekilde hile yapmıştır.

 

Bu demografik değişim ve il meclisinin ve vilayetin kontrol altına alınması, Kürtlerin Kerkük polis ve güvenlik teşkilatlarına da nüfuz etmesine sebep olmuştur. 20 Haziran 2005 tarihli Washington Post gazetesi, Kerkük’teki durumla ilgili olarak şunları yazmaktadır: “Asayiş” ve 500 kişilik Kerkük polis komando birliğinden oluşan “Kürdistan Özel Kuvvetleri” adlı KDP komutasındaki iki polis ve güvenlik birliği, ABD ile yakın koordinasyon ve işbirliği içinde Kerkük’ten adam kaçırma ve bunları Kürdistan bölgesine gizlice nakletme operasyonları düzenlemektedir.

 

Washington Post, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Beyaz Saray’a, Savunma Bakanlığı’na ve Bağdat’taki büyükelçiliğe gönderdiği 9 sayfalık gizli raporuna dayandırdığı haberinde ayrıca bu yasadışı tutuklamaların Kürdistan’daki siyasi grupların gittikçe artan kışkırtıcı bir güç gösterisi olduğunu belirtti. Haberde ABD Dışişleri Bakanlığı’nın raporunda bu tutuklamaların başlangıçta Baas partisine ve direnişe yardım eden şüpheli şahıslara yönelik gerçekleştirildiğinin; ama daha sonra sıradan insanların ve yerel aşiret liderlerinin de hedef alınmaya başlandığının ifade edildiği belirtildi.

 

Dönemin Kerkük Polis Müdürü General Turhan Yusuf Abdurrahman da bu konuda şöyle diyor: Kerkük’teki polis güçlerinin yüzde 40’ı Kürtlerden oluşmaktadır ve bunlar Kürt siyasi partilere bağlıdırlar. Çoğu zaman Kerkük polisi, bu tür adam kaçırmaları ve tutuklamaları resmi üniformalarla ve polis araçlarıyla gerçekleştirmektedir. Bizim buradaki temel sorunumuz buradaki polislerin polis teşkilatından ziyade Kürt siyasi partilere bağlı olmalarıdır.

 

Bu tür hareketler o kadar artmıştır ki Kürtçe yayın yapan haftalık Cemaver dergisinin 18 Eylül 2006 tarihli haberine göre Kerkük polisinden sorumlu komutan “Albay kardeş” KDP ve KYB’den gelecekte Kerkük’teki polis gücünün işlerine müdahale etmeyeceklerine dair yazılı taahhüt istemişti. Cemaver dergisinin haberine göre KYB Amerikalılara yazılı taahhütte bulunurken KDP böylesi bir taahhütte bulunmaya yanaşmamıştı. Bununla birlikte Mesut Barzani, 22 Mart 2007’de el-Hayat gazetesine verdiği demeçte Kerkük’te peşmergelerin bulunmadığını bu kentte sadece ABD askerleriyle Irak ordusunun faaliyet gösterdiğini iddia etmekteydi.

 

Kerkük’teki Kürtlerin bu kentteki diğer etnik kesimlere yönelik baskıları tedricen tahammül edilemez boyutlara varmıştı. Nitekim Mesut Barzani’nin Kerkük özel temsilcisi ve Kürdistan Emekçiler Partisi (Hizb-i Zahmetkeşan) Lideri Kadir Aziz, Kürtçe yayın yapan haftalık Avine dergisine 14 Kasım 2006’da verdiği demeçte “Irak merkezi hükümetinin, Türkmenler ve Araplardan çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu güvenlik güçleri hakkında birçok şikayet aldığı ve Kürtleri kendilerine yöneltilen hırsızlık ve hakaretlerden sorumlu tuttukları” konusundaki bir soruya şu cevabı veriyor: “Doğrudur bir süre önce Kerkük’teki bazı Araplar ve Türkmenler, Kürtlerin bazı hoş olmayan davranışları, tarlalarını ve mülklerini sahiplenmeleri konusunda ve bazı diğer konularda şikayetlerde bulundular ve bu şikayetlerini sadece Bağdat’a değil, çok uluslu güce, Birleşmiş Milletlere, Türkiye’ye ve başka bazı yerlere de ilettiler. Açıktır ki bu şikayetlerden bazıları doğrudur ve bu durum Kürtlere ve Kerkük’le ilgili 140. Maddenin uygulanmasına zarar vermektedir.”

 

Bu tür saldırılar öyle bir noktaya ulaşmıştır ki Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani de el-Hayat gazetesine 29 Ekim 2006’da verdiği demeçte bunu itiraf etmekte ve şöyle demektedir: “Bazı Kürtler, 30 yıl aradan sonra Kerkük’e dönünce halkın mallarını yasadışı bir şekilde ele geçirmiştir. Bu tür hareketlerin düzeltilmesi ve telafi edilmesi gerekmektedir.”

 

Fakat Kürtlerin Kerkük’ün çeşitli yerlerindeki varlığı Kürt partilerin yönlendirmesi ve planlamasıyla gerçekleşmiş ve Kürt partiler bu konuda geniş ölçekte yatırımlar yapmıştır. Kürdistan Çözüm Partisi’nin (Irak Kürdistan’ındaki PKK’ya bağlı grup) haber sitesi, 26 Haziran 2006’da bu hareketlerden bazılarına işaret etmekte ve bunu mahrum ve fakir halkın, siyasi hedefler doğrultusunda satın alınması olduğunu itiraf etmektedir.    

 

Söz konusu yazının yazarı, KYB’nin Kerkük’ün Dubez bölgesinde KDP’nin de “Çiyaçermik” ve “Ketke” köylerinde kendi taraftarlarına arazi verdiklerine değinmekte ve “Kara Salim” ve “Şeyhe” halkının KDP’nin şartlı yardımlarını almaya yanaşmadıklarını yazarak bununla birlikte Kürt basınının Kürt hükümetinin Kerkük kentine 150 milyar dinar yardım yaptığını yazdığını bildiriyordu.

 

Çeviren: Alptekin Dursunoğlu