Fadlullah: Tekfircilik tüm İslam âleminin sorunudur

img
Fadlullah: Tekfircilik tüm İslam âleminin sorunudur YDH

SAAF- Kuveyt’te yayınlanan er-Re’y’u-l Amm gazetesi, Lübnan’ın saygın alimlerinden Muhammed Hüseyin Fadlullah’la bir röportaj




SAAF- Kuveyt’te yayınlanan er-Re’y’u-l Amm gazetesi, Lübnan’ın saygın alimlerinden Muhammed Hüseyin Fadlullah’la bir röportaj yaptı. Allame Fadlullah, söyleşide Irak, Lübnan ve Filistin’de yaşanan gelişmelerle ilgili önemli tespitlerde bulunuyor. Röportajı arkadaşımız Furkan Torlak çevirdi.

 

Size göre neden Şiiler vatanlarına ve Araplıklarına bağlı olmama gibi bir ithamla karşı karşıya. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in bu noktada söylediklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu noktada sizin itirazınızın biraz daha sessiz kaldığını gözlemledik.

 

Biz Hüsnü Mübarek’le tutarlı bir münakaşa başlattık. Bize göre Şiilerin ülkelerindeki konumuna dair ne yazık ki kendisine dikkatle hazırlanmamış raporlar sunulmamış. Zira Şia’nın tarihi araştırdığımızda; örneğin Irak’ta Necef ulemasının İngilizlere karşı cihad ilan ettiğini görürüz. Onlar Irak’ın yönetimini ellerinde bulunduran Osmanlıları savunmuşlardı. Nitekim Osmanlı Sünni hükümetti ve Şiilerle ilişkileri de pek olumlu değildi. Buna rağmen Şiiler bu cihad sırasında beldelerine bağlılıklarını ortaya koymuşlardı.

 

Şiilerin Lübnan’daki durumunu ve konumunu incelediğimizde de aynı duruşu görüyoruz. Onlar Lübnan’ın bağımsızlığı için mücadele vermiş; beldelerinin Siyonist işgalden kurtulması gerektiğine inanmışlardır. Körfez’deki Şiilerin durumu da böyledir. Pakistan ve Hindistan’da da aynı durumu görmüştük. Onlar diğer eğilimler kadar vatanlarına bağlılıklarını ortaya koymuşlardır. Bu noktada onların İran’la ilişkisi kültürel düzeydedir. Diğer yandan İsrail ve ABD’ye karşı koyma noktasında bir birliktelikleri de söz konusudur. Onlar bu noktada Şii olmadığı halde İran’la, Mısır’la ilişkilerini sürdüren diğer eğilimler gibidir.

 

Son süreçte Irak’taki sivilleri hedef alan eylemlere yönelik sert bir eleştiri gündeme getirildi. Bu eylemleri düzenleyenler, “tekfirci” olarak nitelendirildi. Öte yandan onlarla mücadele etme çağrılarına şahit olduk.

 

Bize göre tekfirciler sadece Irak’taki Şiilerin sorunu değildir. Bu düşüncede olanlar nerede olursa olsun kendileriyle aynı düşünmeyen Sünnileri de tekfir ediyorlar. Dolayısıyla bu şahıslar genel olarak İslam dünyasının bir sorunudur. Suudi Arabistan’daki, Fas ve Pakistan’daki tekfirci grupların yaptıklarını görüyoruz. Peygamberin mevlidi dolayısıyla düzenlenen programlarda Sünni kardeşlerimize yönelik terör eylemleri düzenlediler.

 

Bu eğilim kendileriyle aynı düşünmeyen herkesi tekfir ediyor. Bu, İslam âleminin büyük bir sorunudur. Öte yandan bazı tekfircilerle bazı Iraklı gruplar arasında da ilişki var. Bu noktada tabi ki işgalcilerin birçok terör faaliyetinin ardında bulunduğu gerçeğini de göz önünde bulundurmamız gerekiyor. İşgalciler Irak’ta uzun süre kalmak istiyorlar ve güvenlik problemi onların da işine geliyor. Irak’tan çıkmaları durumunda mezhep çatışması çıkacağını öne sürüyor; Irak’ta kalmalarının emniyeti koruma amacıyla olduğunu iddia ediyorlar.

 

Size göre Irak’ta bir mezhep çatışması yok mudur?

 

Şu ana kadar bir mezhep çatışması çıktığını söylemek doğru olmaz. Ancak bu çağrışımı uyandıracak bir reaksiyon gözlemlemek mümkün. Tabi bu geniş boyutlu olmayıp sınırlı düzeyde kalmaktadır.

 

Size göre Irak’ta hükümetin kurulamama nedeni nedir? İbrahim Caferi’nin başbakanlığı da reddedildi.

 

İbrahim Caferi konusunu sakin kafayla düşündüğümüzde Başkan Bush’un Seyyid Abdulaziz Hekim’e bir mektup gönderdiğini ve Caferi’nin gelecek hükümetin başkanı olmasına karşı olduğunu biliyoruz. ABD’nin, bir İslamcının hükümetin başına geçmesini istemediğini ve çeşitli müdahalelerde bulunduğunu görüyoruz. Kürt ve Sünni Müslümanların Caferi’nin başkanlığına karşı çıkarken onun güvenlik problemini çözemediğini öne sürdüklerini gördük. Ancak herkes işgalci ABD güçlerinin emniyetten sorumlu olduğunu; Irak ordusuna ileri teknoloji ürünü silahlar verdiğini ve yerel polislere kendilerini savunacak silahı dahi vermediğini biliyor. Öte yandan işgal güçleri tüm iç güvenlik ağını da elinde tutmaktadır. Bugün CIA ve Mossad Irak’ın her yerinde cirit atmaktadır.

 

Ayrıca Washington yönetimi Iraklılara kendi alt yapı sorunlarını hazırlama imkânını da vermemektedir. Hayali şirketlerin milyarlarca dolarlık anlaşmalar yaptığını ve hiçbir ücret ödemediklerini bizzat ABD basınından öğreniyoruz. Bize göre ABD, hiçbir Irak hükümetine başarılı olma imkânı tanıma niyetinde değildir. Zira herhangi bir Irak hükümetinin başarısı demek işgal güçlerinden Irak’ı terk etmelerini talep etmek demektir. Caferi gittiğinde yerine gelen kişiye de başarılı olma imkânını vermemeye çalışacaktır. Zira ABD, Irak’ın istikrara kavuşmasını istememektedir.

 

Irak’ta sivilleri hedef alan eylemleri kınadığınıza şahit olduk. Birkaç gün önce İsrail’de de sivilleri hedef alan eylemlere şahit olduk. Her nerede olursa olsun sivilleri hedef alan eylemleri kınıyor musunuz?

 

Savaş sırasında gerçekleştirilen eylemlerle savaştan uzak bir ortamda gerçekleştirilen eylemler arasında fark vardır. Irak’ta, Suudi Arabistan’da veya Pakistan’da meydana gelen hadiselerin herhangi bir gerekçesi olamaz. Zira bu patlamalar tekfirci saiklerle gerçekleştirilen sorunlu eylemlerdir.

 

Ancak Filistin’de, Yahudilerle Filistinliler arasında yaşan bir savaş vardır. Bizler Yahudilerin Filistin topraklarını işgal ettiğini biliyoruz. Yahudiler, ancak çok büyük savaşlarda kullanılabilecek silahları Filistin halkına karşı kullandılar. Filistinlilerin alt yapısını dağıtmayı hedefleyen Yahudiler tutuklama, öldürme, ekinleri talan etme, toprakları ele geçirme ve insanları evlerinden çıkarma gibi faaliyetlerde bulundular. ABD’nin İsrail’e sağladığı ileri teknolojiye karşı Filistinliler, karşı koyacak bir güce sahip de değildir.

 

Filistinliler bir nefsi müdafaa durumunu yaşıyorlar. Burada İsrail güvenliği ile Filistin güvenliği arasındaki bir mücadele söz konusu. Filistinliler bu eylemlerle, bizim güvenliğe kavuşmadığımız şartlarda sizin güvenliğiniz söz konusu olmayacaktır, mesajını vermekteler. Bu sebepten ötürü biz bu eylemleri bir cihad ve şehadet eylemi olarak görüyoruz. Filistinliler bu vahşi Siyonistlere karşı kendilerini canlı bomba haline getirmenin dışında bir yola sahip değiller. Eğer birileri İsrailli sivilleri söz konusu ediyorsa Filistinli siviller de söz konusudur. Savaş sırasında her halükarda her zaman siviller de zarar görmektedir.

 

Meselenin bu boyutuna dikkat edersek, Filistinliler bebek, kadın, yaşlı ve sivilleri hedeflemiyor. Onlar “topraklarımızdan çıkın, biz size bir kurşun dahi sıkmayacağız, herhangi bir eylem düzenlemeyeceğiz” mesajını tüm Yahudilere iletiyorlar. Ancak İsrail, ABD ve son süreçte AB ile ittifak kurarak işgal ettiği topraklardan çekilme meselesini gündemden kaldırdı. Bilakis Filistinlileri topraklardan çıkarıyor; onları yurtlarından sürüyorlar. Uluslar arası mahkemenin de meşruiyetini reddettiği duvarlarla Filistin halkı sıkıştırılıyor. ABD, AB, Rusya, hatta bazı Arap devletlerinin Tel Aviv’deki şehadet eylemlerini kınadığını görüyoruz. Ancak Gazze ve Batı Şeria’daki katliamları, binlerce tutuklamaları kimsenin kınadığını göremiyoruz. Yahudi olan insana saygı gösterenler, Arap ve Filistinli insana saygı göstermiyor. Zira kimileri hala bazı Yahudi Hahamları gibi Arapları böcek olarak görüyor.