Kudüs de bizimdir, Filistin’in tümü de bizimdir. Mesele ne sokak meselesidir, ne Kudüs’ün yarısıdır, ne bir kısmıdır.
İslam Hukuku ve Modern Hukuk alanlarında doktorası bulunan Dr. Münir ŞEVVAF, hâlihazırda Riyad'da ve Şam’da avukatlık yapıyor. "Modern Okumaların Tutarsızlığı" adlı bir eseri de olan Dr. Şevvaf, Filistin sorunu ile de yakından ilgili bir isim. Filistin sorununu genel anlamda İslamî bir mesele olarak tanımlayan Dr. Şevvaf, Filistin Barış görüşmeleri konusunda da farklı görüşleriyle dikkat çekiyor. Dr. Münir Şevvaf: “Yahudiler Filistin’i işgal ettiğinde problemin çözümünde yanlış davranıldı. Problem çok dar bir çerçevede ele alındı. Örneğin İslam davası yerine Arap davası gibi gündeme getirildi. Böylelikle mesele tüm dünyayı değil sanki sadece Arap dünyasını ilgilendiriyormuş intibası uyandırıldı. Bu meseledeki ilk yanlış adım bu doğrultuda atıldı.” diyor.
Furkan TORLAK
Filistin sorununun algılanış biçimi üzerine neler söyleyebilirsiniz?
İslamî Filistin meselesiyle ilgili olarak öncelikle şunları kaydetmemiz gerekmektedir: Esas itibariyle Filistin toprakları, İslam beldelerinin bir parçasıdır. Bu topraklar Müslüman topraklarıdır. İslamî fetihlerin ulaşıp Müslüman topraklarına kattığı bölgelerin hepsiyle aynı pozisyondadır. Onun özel oluşu içerisinde Mescid-i Aksa’nın bulunması dolayısıyladır. Ancak bu özelliği onun için mücadele edilmesi; ama başka yerler için mücadele edilmemesi gerektiği anlamına gelmez. Bu açıdan tüm İslam beldeleri birdir. Ancak bu noktada onun bir öncü konumundan söz edilebilir. Kanımca bazı çevrelerin bu noktayı gözden kaçırıyor olması problemlerimizin başında gelmektedir.
Yahudiler Filistin’i işgal ettiğinde problemin çözümünde yanlış davranıldı. Problem çok dar bir çerçevede ele alındı. Örneğin İslam davası yerine Arap davası gibi gündeme getirildi. Böylelikle mesele tüm dünyayı değil sanki sadece Arap dünyasını ilgilendiriyormuş intibası uyandırıldı. Bu meseledeki ilk yanlış adım bu doğrultuda atıldı.
Daha sonra musibet daha da artarak Arap davası Filistin davasına indirgendi. Filistin problemi Filistinlilerin problemidir, dendi. Ahmed Şukayri ve Yasir Araf’ın buluşması sonrası Filistin davası meselesi öne sürüldü. Bunda Arap solculuğunun etkisi de büyüktür. Sonuçta Filistinlilerin davası diye bir mesele gündeme geldi.
Daha sonra toprak düzeyinde mesele daha da tehlikeli bir şekilde daraltılarak ele alındı. Mesele, 67 savaşından sonra işgal edilen toprakların geri verilmesi meselesine dönüştürüldü. Problem “67’de işgal ettiğiniz toprakları geri verin, varlığını itiraf edelim” boyutuna indirgendi. Toprak karşılığı İsrail’i tanıma meselesi gündeme getirilerek adım adım gerileme yaşandığı iyice ön plana çıktı.
Bu gerilemeyi daha büyük bir gerileme izledi. 67’den sonra işgal edilen toprak meselesi unutuldu. Mesele, Sina ve Batı bölümü problemine dönüştü. Sina Mısır’a geri verildi. Oysa Sina asıl olarak Filistin’e ait olan bir bölgedir. Oslo’dan sonra mesele, Filistin üzerindeki toprakların küçük bir kısmına indirgendi. Daha sonra mesele Gazze ve Eriha bölgesine indirgendi. Daha sonra iş sokak düzeyine kadar düştü, kimin hangi sokağa sahip olduğu tartışılmaya başladı. Duvar meselesi ortaya çıktı, gerileye gerileye İslamî Filistin meselesi sokak üzerindeki bir tartışmaya dönüştürülerek ayağa düşürüldü.
Peki, Filistin sorunu içerisinde Kudüs faktörünü nasıl bir zemine oturtabiliriz?
“Kudüs Araplarındır”, “Kudüs mukaddestir”, “Kudüs üzerine pazarlık yapılamaz” sloganlar atılarak -Yahudilerin de yönlendirmesiyle- hinlikle mesele Kudüs bağlamında ele alındı. Birileri Doğu Kudüs’ü geri alınca büyük bir iş yapacaklarını sandılar. Oysa mesele itikadî bir mücadeledir. Kudüs de bizimdir, Filistin’in tümü de bizimdir. Mesele ne sokak meselesidir, ne Kudüs’ün yarısıdır, ne bir kısmıdır. Mesele Yahudilerin bu beldeye işgalci olarak gelmiş olmasıdır. Aynen İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın dediği gibi “İsraillilere acıyan kimseler, eğer onları yakmış öldürmüşseniz yanlışınızı düzeltin, onlara kendi bölgelerinizden toprak verin.” Müslümanların Yahudilere yönelik bir soykırımı olmamıştır. Bilakis Yahudiler, Müslümanların hâkim olduğu dönemde yaşadıkları gibi rahat ve güvenli yaşamamışlardır ve Allah İslam’a gücünü geri verinceye dek de güvenli bir şekilde yaşayamayacaklardır.
Mesele Aksa meselesinden daha büyüktür. Bu noktada uyanık olmamız, Filistin’in Müslüman toprağı olduğunu, Şam diyarının bir parçası olduğunu bilmemiz gerekir. Ben Türkiye’yi seviyorum. Güzel toprakları olduğu için değil; en son İslam hilafetinin bu topraklarda olduğu için seviyorum. Bu hilafetin ortadan kaldırılması gerçekten de esef vericidir.
Röportaj: Furkan TORLAK
Fotoğraf: Enes GÜNAYDIN