''İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün 2024 raporu bir kurgudur''

img
''İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün 2024 raporu bir kurgudur'' YDH

Hamza Rıfat, el-Meyadin'de, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün 2024 raporunun, olgusal yanlışlıklar ve bariz önyargılarla gölgelendiğini, işgal altındaki Gazze'de İsrail tarafından gerçekleştirilen soykırıma ilişkin tek taraflı bir bakış açısının gerçekleri çarpıttığını gündeme taşıdı.




YDH- Analist Hamza Rıfat, el-Meyadin'de yayımlanan makalesinde, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün 2024 raporunun tarihsel bağlamdan yoksun olduğunu savunuyor, zulmü görmezden gelerek İsrail işgalinin kirli işlerini doğrulayan bu gölgeli zihniyetin küresel ölçekte kınanması gerektiğini vurguluyor. 

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nde sağduyunun hakim olması elzemdir. Kuruluşun korkunç insan hakları ihlallerini tarafsız ve objektif bir şekilde belgelemesi beklenir.

Ancak HRW, 2024 raporunda işgal altındaki topraklarda İsrail tarafından işlenen soykırıma ilişkin gerçeklere dayanmayan yanlışlıklara ve tek taraflı haberlere yer vermeyi tercih ederken, sözde “savaş suçları ve insanlığa karşı suçların” sorumluluğunu doğrudan Hamas ve diğer Filistinli özgürlük direnişçilerine atfetmiştir.

İsrail'in yerleşimci politikasını ve Filistinlilerin yaşadığı zorlukların büyüklüğünü, işgalci rejimin Filistin üzerindeki uzun süreli kontrolünü uluslararası hukukun ihlali olarak nitelendiren Uluslararası Adalet Divanı kararına rağmen bu kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır. 

Buna rağmen, bu tek taraflı rapor yayınlandı. Bu raporun, içerdiği önyargılar nedeniyle kınanması gerekiyor.

İşte nedeni: 

Rapor, Filistinli silahlı gruplara mensup yüzlerce kişiyi Gazze sınır çitlerini aşmakla, ayrım gözetmeksizin vatandaşları hedef almakla ve cinsiyete dayalı şiddet, rehin alma, cesetleri parçalama ve yağmalama eylemlerinde bulunmakla suçluyor.

Can kayıpları göz önüne alındığında bu iddialar gülünçtür. İsrail barbarca soykırımını başlattığından bu yana 120 binden fazla Filistin vatandaşı ya öldürüldü ya da yaralandı; işgal rejimi Filistinlilere yönelik tecavüz, hapishane istismarı, yargısız infaz, işkence ve sakatlama eylemlerinde bulundu.

Aynı işgal rejimi, Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) Refah'a saldırılmaması yönündeki ön kararına da meydan okudu ve Cenevre Sözleşmesinin temel ilkelerini çiğnedi.

İsrail'in yasal kararlara meydan okuması, soykırımcı bir rejim olması, uluslararası hukuku ihlal eden inatçılığı, insanlığa karşı suçlar işlemeye devam  etmesi en nihayetinde onu parya bir devlet, savaş çığırtkanı bir mekanizma haline getirdi. Ne var ki, İnsan Hakları İzleme Örgütü (İHİÖ) Hamas ve müttefiklerini suçluyor. Bu suçlama, son derece tiksindirici. 

İsrail'in soykırımından bu yana Gazzelilerin çektiği acıların boyutu, Uluslararası Af Örgütü gibi dünyanın en önde gelen insan hakları örgütlerinden bazılarını alarma geçirdi.

Buna ek olarak, İHİÖ'nün 2024 raporundaki önyargılı kapsamı, İsrail'in çatışma sırasında orantılılık ve savaş suçu teşkil eden okullar gibi sivil kurumları hedef almaktan kaçınmak gibi savaş yasalarını ihlallerini içermemektedir.

Rapordaki bu sapmalar, meşru bir kurtuluş/direniş hareketi ve ateşkes müzakerelerinin bir tarafı olarak Hamas'ın rapora neden öfkeyle tepki verdiğini açıklamaktadır.

Rapor daha yakından incelendiğinde şu daha net görülüyor: İHİÖ, işgalci İsrail'in, Filistinlilerin terörist, UAD'nin yakın zamanda itiraz ettiği yasadışı yerleşimler gibi kuruluşların ise 'mağdur' olduğu anlatısını benimsemiştir. 

Bu saçmadır ve sakıncalı bir tutumdur. 

Örneğin, raporun giriş argümanlarını ele alalım. Hamas'ın da haklı olarak işaret ettiği gibi, İHİÖ anlatısına 7 Ekim 2023 olayları sırasında yaralanan bir 'yerleşimciye' ve Hamas'ın meşru müdafaa hakkının İsrailli kadınlar üzerindeki psikolojik etkisine atıfta bulunarak başlıyor. Ancak İHİÖ, İsrail'in yerleşim yerlerinde 120 binden fazla Filistinliyi öldürmek için açlığı bir silah olarak kullanmasına ve aynı zamanda yerleşim planları yoluyla apartheid'ı kurumsallaştırmasına hiç değinmiyor.

Belki de İHİÖ, İsrailli yerleşimcilere ya da Netanyahu rejimine sempati duymadan önce, UAD'nin İsrail'in Filistin'i işgaline ilişkin, İsrail yerleşimlerini destekleyen, finanse eden, yardım ve yataklık eden tüm üye devletleri uluslararası hukuk uyarınca yasadışı oluşumları teşvik etmek olarak sınıflandıran son görüşünü dikkate almalıdır.

Rapor ayrıca sadece 144 kişiyle yapılan görüşmelere dayanmakta ve sosyal medyada yayınlanan 280 fotoğraf ve videoyu analiz etmektedir. Görüşülen kişilerin örneklemi de büyük ölçüde İsrail lehine önyargılı iken, aşırı sağcı fanatikler ve Siyonistler tarafından yönetilen sosyal medya hesapları İHİÖ'nün bulgularını aktaracağı bir referans noktası haline gelmiş.

Bu da yine sakıncalı bir tutumdur. 

Dikkat çekilmesi gereken başka tutarsızlıklar da var. Filistin topraklarının, Siyonist milislerin yerli halkı katlettiği, binlercesini evsiz bıraktığı ve Nakba sırasında yerlerinden ettiği 1948'den bu yana işgal altında olduğu unutulmamalıdır. Ancak rapor, tarihsel bağlamlardan ya da Filistin direnişinin altında yatan nedenlerden hiç bahsetmemekte, dolayısıyla tarihsel duyarlılık ve derinlikten yoksun kalmaktadır.

İşgal rejiminin cinayetlere, ekonomik ablukalara ve ırk ayrımcılığına ilişkin rahatsız edici tarihi, sunulan argümanların geçerliliği ve iddiaların güvenilirliği konusunda şüphe uyandıracak şekilde bulgularda yeteri kadar dikkate alınmamıştır.

Uluslararası hukuk uyarınca, işgalci güç, işgal altındaki topraklara boyun eğdirmeme ya da sözde 'meşru müdafaa' operasyonlarına girişmeme yükümlülüğü altındadır, işte bu, Hamas'ın üzerinde durduğu ancak İHİÖ'nün noksan kaldığı noktadır.

Aynı İnsan Hakları İzleme Örgütü bir başka yerde, işgal güçlerinin elinde işkence, tecavüz ve insanlık dışı muameleye maruz kalan, aç bırakılan, cinsel şiddet gören, aşağılanan Filistinli kadın, çocuk ve Filistinli rehinelere değil de Hamas görevlileri tarafından insanca muamele gören İsrailli tutuklulara odaklanıyor.

Esasen İHİÖ'nün  İsrail gözaltı merkezlerini küstahça savunmaya devam etmesi ve rehineleri 'şüpheli' olarak nitelendirmesi, savaş suçlarını savunduğunu gösteriyor. Nitekim bu, İnsan Hakları İzleme Örgütünün, Direniş'in gerçeklerini yanlış yansıttığının da bir başka kanıtıdır. 

Gerçekleri çarpıtan bu taraflı rapor, Filistin davasını savunanlar tarafından dünya çapında kınanmalıdır.

Filistin'de, Kurtuluş Cephesi'nden Demokratik Cephe'ye kadar çeşitli gruplar, haklı olarak Filistinlilerin çektiği acıları küçümseyen İHİÖ raporunu kınama konusunda birlik oldu. Bununla birlikte, işgal altındaki topraklarda sahadaki dinamikleri anlayanların İHİÖ tarafından ortaya atılan iddiaların doğruluğunu sorgulamaları ve insani krizi olduğu gibi yansıtan güvenilir raporlarla bu rapora karşı çıkmaları kritik önem taşımaktadır. 

İnsan Hakları İzleme Örgütü 2024 raporunun tamamen bir kurgudan ibaret olduğu açıktır.

Çeviri: YDH