Barrack ve Caca, Hizbullah’a karşı silahsızlandırma dayatmasında birleşti

img
Barrack ve Caca, Hizbullah’a karşı silahsızlandırma dayatmasında birleşti YDH

ABD’nin Lübnan özel temsilcisi Thomas Barrack ile yerel figür Semir Caca, Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusunda birleşerek, bu talebin yerine getirilmemesi halinde iç savaş ve ülkenin bölünmesi tehdidini açıkça dile getirdi. Washington’un doğrudan devreye girdiği baskı süreci, Lübnan egemenliğini aşındırıyor ve bölgesel istikrarsızlığı derinleştiriyor.




YDH- El-Ahbar, ABD’nin Lübnan’a yönelik baskısı artık hiçbir diplomatik kılıfa ihtiyaç duymuyor; Washington, yalnızca bölgeyi parçalama hedefini gözeten bir çizgide hareket ediyor.

Bu yaklaşımın son örneği, özel temsilci Thomas Barrack’ın kısa süren “olumlu” mesajlarının ardından Hizbullah’ın her ne pahasına olursa olsun silahsızlandırılması çağrısında bulunması oldu.

Barrack, Lübnan hükümetinin bunu başaramamasının açık şekilde yeni bir iç savaşa yol açabileceğini ifade ederek tehdidi net biçimde dile getirdi.

Satır aralarındaki mesaj son derece net: “Hizbullah’ı silahsızlandırın, aksi halde iç savaş kaçınılmaz.

Bu tehditkâr üslup, Lübnan’ın yakın tarihinde kritik bir döneme işaret ediyor.

1988’de dönemin ABD temsilcisi Richard Murphy, benzer bir tavırla “Mikhail Daher ya da kaos” ifadesini kullanmış, o çıkış ülkeyi yıllarca sürecek yıkım ve bölünmenin eşiğine sürüklemişti.

Semir Caca’nın da benzer bir tonla, silahsızlandırmanın “bir iç savaş değil,” “devletin prestijini tesis etme” adımı olduğunu savunması dikkat çekiyor.

Washington ise artık aracı Lübnanlı figürlere ihtiyaç duymuyor; mesajlarını doğrudan diplomatik kürsülerden ve kendi temsilcilerinin ağzından açıkça ilan ediyor.

 

Washington’un Lübnan planı: Egemenliği aşındıran yeni baskı süreci

Barrack, bir yandan ABD’nin Lübnan’ı istikrarsızlaştırma niyetinde olmadığını iddia ederken, diğer yandan Hizbullah’ın silahsızlandırılmaması halinde ülkeyi Şam bölgesine (Levant) dahil etmekle tehdit ediyor.

Büyük çaplı Amerikan yardımlarını da bu şarta bağlayan Barrack, yalnızca “İsrail’e zarar verebilecek” silahların bırakılmasını talep ediyor. 

Bazı çevreler Barrack’ın selefi Morgan Ortagus’tan daha yumuşak bir çizgi izlediğini öne sürse de, açıklamaları bu algıyı boşa çıkardı.

Lübnan’ı bağımsız bir devlet değil, Amerikan talimatlarını uygulamak zorunda bir yapı olarak gören bir yönetimin temsilcisi olduğunu gözler önüne serdi.

Barrack’ın, daha önce Hizbullah’ı “siyasi manzaranın bir parçası” diye tanımlamasından vazgeçip partiyi yeniden terör örgütü ilan etmesi, basit bir dil sürçmesi değil; Washington’un iç istikrarı korumaya dönük her türlü uzlaşma formülünü tamamen reddettiğinin somut göstergesi oldu.

Ayrıca, “yalnızca Hizbullah değil, silahlı Filistinli kamplarla da ilgileniyoruz” ifadesi, eski söylemleri yeniden canlandırarak Filistinlileri kalıcı bir tehdit olarak sunma ve olası ABD-İsrail müdahalelerini meşrulaştırma çabasını da pekiştirdi.

Semir Caca gibi isimler, egemenlik ve devlet söylemleriyle iç kamuoyunu bu dayatmanın kabulüne hazırlamakla görevlendirildi. Ancak bu söylemler, içi boş propagandadan öteye geçmiyor.

Daha fazla okuyun: Caferi Müftüsü'nden ABD'ye sert yanıt: Lübnan kolay lokma değil

Daha fazla okuyun: Hizbullah: Lübnan, İsrail yerleşkesi olmayacak

Daha fazla okuyun: Hizbullah toparlanıyor, iyileşiyor ve şu an savaşa hazır

Daha fazla okuyun: Direnişin silahsızlandırılmasını talep edenler neyine güveniyor?

Daha fazla okuyun: Yeniden inşa ve direnişin silahları



Makaleler

Güncel