Süveyda’dan sonra Suriye; Güneyde Türkiye ve İsrail karşı karşıya

img
Süveyda’dan sonra Suriye; Güneyde Türkiye ve İsrail karşı karşıya YDH

‘’İsrail için mümkün olan en elverişli senaryo gerçekleşmiş durumda: Colani'nin söylemi Şam’ın kırılgan durumunu ortaya koyuyor. Türkiye’nin nihai hedefi, Kürt tehdidini kontrol altına almaktan daha fazlasıdır. Ankara, yeni Şam’ı “tarihî düşmandan” bir “stratejik ortağa” dönüştürmek istemektedir.’’




YDH- Araştırmacı-yazar Ahmet Erdem, Süveyda Üçlü Mutabakatı’nın ardından Suriye'de yaşanan değişimi, yalnızca resmi açıklamalarla değil, fiili güç dengeleri ve sahadaki hareketlilik üzerinden okumaya çalışıyor. Erdem, HTŞ ve yerel liderlerin sahadaki meşruiyet belirleyicileri olduğunu, büyük güçlerin planlarının ancak onların iş birliği veya pasifliği ile uygulanabileceğini dikkat çekiyor.

“Süveyda Üçlü Mutabakatı”nın ilan edilmesinden ve bunun “ulusal uzlaşı” mı yoksa “güvenlik mühendisliği” mi olduğu yönündeki tüm tartışmalardan birkaç gün sonra, Suriye sahnesi yeni bir evreye girdi. Önceki raporumuzda odak noktamız Tel Aviv’in güneydeki güvenlik düzenlemelerini şekillendirmedeki rolüydü; şimdi ise belirleyici bir değişken ortaya çıktı: Suriye’nin güvenlik mimarisi üzerinde Türkiye ile İsrail arasındaki doğrudan – şimdilik sessiz – rekabet.

Son günlerdeki bir dizi medya ve analiz raporuna göre (özellikle Washington’un, BM Genel Kurulu oturumundan önce Heyet Tahrir eş-Şam(HTŞ)–Tel Aviv arasında bir güvenlik mutabakatını nihai hale getirme çabalarına dair haberler), masadaki planlar esasen üç eksen etrafında dönüyordu: Güneyde Suriye ordusunun hareketliliğinin sınırlandırılması ve saha kontrolünün iç güvenlik güçlerine devredilmesi, güney kuşağından ağır silah ve sistemlerin çıkarılması, ve Şam eşiğine kadar uzanan bir “uçuşa yasak bölge”nin tanımlanması.

Aynı zamanda güneydeki yerel liderler – özellikle Dürzi toplumunda – üzerinde yeni konuşlanma ve güvenlik komutanlığı modeline uyum sağlamaları için baskılar rapor edildi. Haber kaynaklarına göre bu model, Süleyman Abdülbaki gibi isimlerin öncülüğünde yürütülüyor ve günlük sürtüşmelerin maliyetini azaltmayı hedefliyor; ancak fiiliyatta yeni nüfuz hatları yaratıyor.

Bu çerçevede Sky News Arabia (23 Eylül 2025), Amerika’nın BM Genel Kurulu oturumunun oturum aralarında HTŞ ile İsrail arasında bir güvenlik anlaşması imzalanması için baskı yaptığını bildirdi; anlaşma, “HTŞ ordusunun güneydeki hareketlerinin denetimi ve ağır silahların çıkarılmasını” içeriyor. Ayrıca İsrail’in Kanal 12 televizyonu (24 Eylül 2025), Tel Aviv’in tam uçuş serbestisini korumak ve Şeyh Dağı ile Tel el-Hara’daki stratejik radarların konuşlandırılmasının devam etmesini talep ettiğini ifşa etti.

Öte yandan, Kuneytra ve Dera’dan Şam çevresine kadar uzanan aşamalı saldırılar ve kontrollü sızmalar, İsrail’in adımlarının yalnızca bir “önleyici savunma” olmadığını; aynı zamanda Şam’da Türkiye’nin kalıcı bir konuşlanmasına da açık bir mesaj taşıdığını gösteriyor.

Tel Aviv, hava harekâtındaki serbestisinin korunmasını, stratejik yüksekliklerdeki gözetleme ve dinleme sahalarının dokunulmadan kalmasını ve hiçbir yeni devlet gücünün – ister ABD’nin müttefiki ister NATO desteklisi olsun – güneyin derinliklerine yerleşmemesini istiyor. Buna karşılık Ankara, “hesaplı bir sessizlik” içinde, insansız hava araçlarından gözetleme balonlarına kadar uzanan keşif ve izleme ağını daha görünür hale getiriyor; aynı zamanda HTŞ rejimiyle diplomasi kapısını aralayarak yerel güçlerin ulusal yapıya entegrasyon sürecini tamamlamayı ve sahnenin fiili parçalanmasının önüne geçmeyi hedefliyor.

Basitçe söylersek, İsrail’in gözünde şu an HTŞ'nin yönetimde olduğu 'Suriye devleti' zayıf ve zararsız kalmalıdır; oysa Türkiye, ülkenin geleceğinde etkin, merkezî ve belirleyici bir devlet arayışındadır. Her iki taraf da en düşük ilanî maliyetle kendi kırmızı çizgilerini çiziyor: biri noktasal saldırılar ve çok katmanlı güvenlik düzenlemeleriyle, diğeri ise yönetişim kurumlarının yeniden yapılandırılmasına verdiği siyasî–istihbarî destek ve güvenlik ile lojistik altyapılarda sessiz ilerleyişle.

Aynı ikiliği yetkililerin son açıklamalarında görmek mümkündür: Amerika’nın Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, BM Genel Kurulu oturumları çerçevesinde (23 Eylül 2025, Hawar News) “HTŞ ile Tel Aviv’in, daha geniş bir güvenlik anlayışına atılacak ilk adım olacak güvenlik anlaşmasını imzalamanın eşiğinde” olduğunu vurguladı. Buna karşılık, HTŞ lideri Colani, New York’ta Orta Doğu Enstitüsü ile yaptığı bir toplantıda (22 Eylül 2025, eş-Şarku’l-Evsat) şu uyarıda bulundu:

“Biz İsrail için sorun çıkaran taraf değiliz; İsrail’den korkan biziz, tersi değil. Ancak saldırıların sürmesi ve müzakerelerdeki gecikmeler, bölgeyi yeni huzursuzluklara maruz bırakıyor.”

Bu rapor, yeni medya verileri, saha anlatıları ve saygın düşünce kuruluşlarının notlarına dayanarak, eski tartışmaları tekrarlamak yerine bu “gizli saf tutmaya” mercek tutuyor: Her iki tarafın hedefleri nedir? Nüfuz uygulama araçları hangileridir? Gerçek sürtüşme noktası nerededir ve hangi senaryolar önümüzde durmaktadır? Amaç, güney sahasından—yani Suriye’nin güvenliğinin bildiri metinlerinde değil, sahada şekillendiği o yerde—kesin ve güncel bir tablo sunmaktır.

 

Bölüm bir – Zemin ve aktörler

Süveyda’dan sonra Suriye: Neden güney kilit öneme sahip?

“Süveyda Üçlü Mutabakatı”nın ilanından ve bunun “ulusal uzlaşı” mı yoksa “güvenlik mühendisliği” mi olduğu yönündeki sert tartışmalardan birkaç gün sonra, Suriye’nin güneyi sahadaki yeni gelişmelerin bir aynası hâline geldi: Bir yanda merkezi otoritenin yeniden inşası ve güvenliğin düzenlenmesi yönündeki çabalar, diğer yanda ise bu coğrafyanın geleceğinde kendi payını belirlemeye çalışan bölgesel aktörlerin sessiz ve gizli rekabeti. İşte tam da bu sahada Ankara ve Tel Aviv —temelde farklı hedeflere sahip iki aktör— şimdilik doğrudan bir çatışmaya girmeksizin nüfuz alanlarını ve kırmızı çizgilerini tanımlıyor. Bu “gizli” rekabet, yalnızca kâğıt üzerinde değil, sahadaki gerçeklikte tüm Suriye’nin siyasî–güvenlik kaderini şekillendirebilir.

1.1. Kilit aktörler ve motivasyonları

• İsrail (Tel Aviv) — Birinci kırmızı çizgi: «Hava harekâtındaki serbestliği korumak ve derin tehditleri önlemek». Tel Aviv’e göre, Suriye’nin güneyi düşmanlarının (İran veya vekil gruplar) İsrail’e karşı kullanabileceği bir sıçrama tahtasına dönüşmemelidir. İsrail’in araçları, hedefe yönelik hava saldırılarının, sınırlı sınır ötesi sızmaların, gözetleme ve dinleme sahalarının pekiştirilmesinin ve diplomatik baskıların bir bileşimidir. Bu seçenekler, İsrail için yalnızca askerî hamleler değil; tampon coğrafyayı ve tehdit potansiyeli taşıyan kapasiteleri sınırlamaya çalışan daha geniş bir stratejinin parçasıdır.

• Türkiye (Ankara) — Birinci öncelik: «Kürt tehdidini kontrol altına almak ve stratejik derinliği güvenceye almak». Ankara, özerklik deneyiminin ya da PKK’ya alan açabilecek yapılara benzer oluşumların tekrarlanmasından ve yeni bir sınır ötesi operasyonlar dalgasına zemin hazırlamasından endişe ediyor. Ankara’nın hedefi yalnızca özerkliği engellemek değil; aynı zamanda mültecilerin geri dönüşünü, yeniden imarı ve sınır güvenliğinin yönetimini pragmatik biçimde yürütecek “işbirliğine açık” bir merkezi devlet şekillendirmektir. Türkiye’nin araçları arasında istihbarat/gözetim nüfuzu (İHA’lar, balonlar, elektronik harp), yerel meclisler ve aktörler üzerindeki etki, ayrıca bölgesel aktörler ve Washington ile yürütülen diplomatik pazarlıklar yer alıyor.

HTŞ rejimi ve yerel aktörler — Baskıların ortasında: HTŞ fiiliyatta istikrar vaatleri ile yerel çeşitliliğin gerçekliği arasında denge kurmak zorunda; güçlerin entegrasyonundan (örneğin 10 Mart’a benzer QSD/SDG entegrasyon anlaşmaları) kimlik ve güvenliğinden kaygılı Dürzîler gibi yerel toplulukların ikna edilmesine kadar. Her türlü düzenlemenin meşruiyeti, bu yerel aktörlerin kabulüne ya da en azından pasif kalmasına doğrudan bağlıdır.

• Bölge dışı aktörler — Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve yardım sağlayan aktörler/kurumlar: ABD, arabulucu ve “denge stratejisti” rolünü üstleniyor; baskılar ve teknik-güvenlik önerileriyle, hava tehdidiyle mücadele ya da doğrulama çerçeveleri gibi noktasal anlaşmaların oluşmasını sağlıyor. Buna karşılık Rusya ve Çin, daha çok istikrarın korunmasını ve çatışmanın genişlemesinin engellenmesini istiyor; ancak her biri kendi kırmızı çizgilerine ve çıkarlarına sahip ve bunlar müzakere masasındaki kısıtlamaları ve fırsatları belirleyebiliyor.

1.2. Neden “Güney” diğer tüm noktalardan daha önemlidir?

Suriye’nin güneyi (Kuneytra, Dera, Şam çevresi ve stratejik tepeler) üç temel özelliği nedeniyle rekabetin eksenine dönüşmüştür:

1. Uluslararası sınırlar ve acil hassasiyet — İsrail ve Ürdün’e komşuluğu, her güvenlik hareketinin yalnızca iç mesele olarak kalmamasına, hızla uluslararası bir boyut kazanmasına yol açıyor; bu da baskıları ve tepkileri artırıyor.

2. Sosyal çeşitlilik ve yerel hassasiyet — Dürzî, Alevî ve kabile topluluklarının varlığı, her askerî ya da idarî değişikliğin hızla toplumsal bir tepkiye dönüşebileceği anlamına geliyor; dış aktörler bu gerçeği çok iyi biliyor ve bunu ya programlara meşruiyet kazandırmak ya da onları zayıflatmak için kullanıyor.

3. Yükseklikler ve geçiş hatları — Yüksek bölgelerin ve geçiş güzergâhlarının kontrolü, gözetleme, dinleme ve hava harekâtına dair karar alma açısından hayati önem taşıyor; bu durum, Şeyh Dağı ve Tel el-Hara gibi noktalar üzerinde özel bir rekabeti beraberinde getiriyor.

1.3. Araçların çatışması — her taraf nasıl nüfuz sağlar?

• İsrail: Hedefe yönelik hava saldırıları, sınırlı sınır ötesi sızmalar ve gözetleme üslerinin pekiştirilmesi; aynı zamanda bazı yükselimler gibi pazarlık dışı noktaları “çizerek” saha gerçeklerini lehine değiştirmeye çalışıyor. Bu taktiksel ve kademeli yaklaşım—bir tür “sürünerek nüfuz”—Tel Aviv’e tam ölçekli bir savaşa girmeden fiili hatları yeniden tanımlama imkânı veriyor.

• Türkiye: İstihbarat ve gözetim araçları (İHA’lar, gözetleme balonları), yerel mekanizmalar üzerindeki nüfuz ve resmi düzenlemeler kurma çabaları (HTŞ ile savunma anlaşmaları ve güvenlik iş birlikleri) yoluyla etkisini meşrulaştırıp kalıcılaştırmaya çalışıyor. Ankara, baskıyı “yavaş ve kontrollü” uygulayarak zamanla güvenlik ve yeniden inşa yapısında belirleyici bir konum edinmeyi tercih ediyor.

• Yereller: Yerel liderler ve aşiret konseyleri belirleyicidir; onların onayı veya direnişi, hangi düzenlemelerin meşru olacağını veya çöküşe mahkûm kalacağını tayin eder.

1.4. Arabulucuların rolü ve anlaşmazlığın sonuçları

Washington’da ve bölgesel başkentlerde yürütülen teknik–güvenlik görüşmeleri, farklılıkları gidermeyi hedefliyor: ağır silahların çıkarılmasına dair çerçeveler, güvenli hatların tanımlanması ve doğrulama mekanizmaları. Ancak İsrail’in hedefleri (harekât serbestisini korumak ve tehdit oluşturan yapıları zayıflatmak) ile Türkiye’nin hedefleri (işbirliğine açık merkezi bir devlet inşa etmek ve Kürt özerkliğini engellemek) arasındaki temel uçurum bu müzakereleri kırılgan kılıyor. Eğer teknik bir anlaşma sağlanmaz veya güvenilir bir denetim mekanizması kurulmazsa, güneyin “kontrollü yönetim”den doğrudan çatışmaya kayma riski vardır — ki bu senaryo yalnızca yereli değil, tüm bölgeyi sarsacaktır.

 

Bölüm iki – İsrail’in Suriye stratejisi: Caydırıcılıktan parçalama mühendisliğine

Esed’in düşüşünden dört ay sonra, İsrail’in davranış modeli Tel Aviv’in yalnızca “önleyici savunmayla” yetinmediğini, aynı zamanda Suriye’nin güçlü bir merkezi devlete geri dönmesini engelleyecek kalıcı bir güvenlik mimarisi şekillendirmeye çalıştığını gösteriyor.

2.1 Hava harekâtındaki serbestlik; değişmez kırmızı çizgi

İsrail, 2011’den bu yana Suriye semalarında önceden hayal edilemez bir hareket alanı elde etti. İç savaş ve meşru Suriye ordusunun aşınması, eski hava savunma sistemlerini fiilen kullanılamaz hale getirdi; Rusya’nın sistemlerinin konuşlandırılması bile bu denklemi değiştirmedi, zira Moskova fiilen İsrail saldırılarını engellemedi.

Şimdi, Esed’in çöküşünden ve HTŞ döneminin başlamasından sonra, bu durum Tel Aviv için zirveye ulaşmış durumda: İsrail neredeyse hiçbir kısıtlama olmaksızın güney ve Suriye’nin merkezindeki herhangi bir noktaya saldırabilir, yeni teçhizatı konuşlandırılmadan önce imha edebilir ve yüksekliklerdeki sahasını pekiştirebilir.

Basitçe söylemek gerekirse, bugün İsrail Hava Kuvvetleri için mümkün olan en elverişli senaryo gerçekleşmiş durumda; bu durum Tel Aviv’e istediği an ve istediği yerde operasyon yapma imkânı tanıyor.

2.2 Zayıf Suriye stratejisi

Hava saldırılarının ötesinde, İsrail sistematik biçimde Şam’daki merkezi kurumları zayıflatmaya odaklanıyor.

El-Mecelle (20 Eylül 2025), Tel Aviv’in politikasının “yumuşak parçalama”ya dayandığını yazdı: yerel toplulukların güçlendirilmesi, azınlıkların desteklenmesi ve bölgesel kimliklerin öne çıkarılması sayesinde başkentte güç yoğunlaşmasının fiilen imkânsız hale gelmesi.

Chatham House (Temmuz 2025), bu modelin Suriye’nin siyasî yapısında “Lübnanlaşma”ya zemin hazırlayacağı konusunda uyardı; yani yabancı aktörlerin nüfuzu altındaki yerel gruplar arasında güç paylaşımı.

2.3 Sürünerek işgal ve aşamalı nüfuz

İsrail, krizin ilk yıllarının aksine, artık operasyonlarını yalnızca hava saldırılarıyla sınırlamıyor.

• Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (Eylül 2025), İsrail güçlerinin son haftalarda Kuneytra ve Batı Dera’da birkaç geçici üs kurduğunu bildirdi.

IISS (Ağustos 2025), bu yaklaşımı “aşamalı nüfuz” olarak tanımlıyor: sınırlı ama sürekli operasyonlar, toplamda güç dengesini değiştirmeye yol açıyor.

2.4 Kilit noktaların pekiştirilmesi

İsrail bazı noktaları açıkça pazarlık dışı kabul ediyor.

Sky News Arabia (23 Eylül 2025), Tel el-Hara ve Şeyh Dağı'nın “İsrail’in elektronik gözleri” olarak güvenlik önceliğinde kalacağını bildirdi.

Jerusalem Post (17 Eylül 2025), İsrail Savunma Bakanı’ndan aktardığına göre şöyle yazdı: “Cebel eş-Şeyh kırmızı çizgidir; buradan geri çekilmek gündemimizde yok.”

2.5 Dürzîler; meşruiyet aracı

İsrail’in güneydeki yumuşak araçlarından biri, Dürzî kartını oynamaktır.

Times of Israel (14 Eylül 2025), Tel Aviv’in kendisini “Dürzî topluluklarının güvenliğinin hamisi” olarak sunduğunu, böylece saha varlığını savunmacı ve insani bir renge büründürdüğünü yazdı.

• International Crisis Group (Ağustos 2025), bu politikanın Güney Lübnan Ordusu tecrübesini hatırlatabileceği ve uzun vadede bir gerilim ve istikrarsızlık kaynağına dönüşebileceği konusunda uyardı.

2.6 Daha büyük denkleme bağlanma

İsrail için Suriye yalnızca yerel bir dosya değil. Esed’in düşüşü, Hizbullah’a ağır darbeler ve İran’ın Suriye topraklarından çekilişiyle eşzamanlı olarak Tel Aviv’e “kuzeyi yeniden tasarlamak için eşi görülmemiş bir pencere” açıldığı izlenimini verdi.

Washington Institute (Nisan 2025), İsrail’in bugün Suriye’yi “güvenlik kuşakları doktrini”nin bir parçası olarak gördüğünü vurguladı: 15 kilometrelik tampon bölge,

65 kilometrelik nüfuz kuşağı ve üçüncü katman olarak Suriye topraklarının derinliklerinde istihbarat ve elektronik dinleme kontrolü.

 

Bölüm üç — Türkiye’nin Hesapları: Kürt caydırıcılığından güvenlik diplomasisine

3.1 Kürt tehdidi: Ankara politikasının ana itici gücü

Türkiye, Suriye krizinin başından beri kuzey ve doğuya bakışını yalnızca dış politika perspektifiyle değil, doğrudan iç güvenliğinin bir uzantısı olarak gördü. Kürtlerin kontrolündeki bölgelerdeki “Suriye Demokratik Güçleri (SDG)” özerkliği, Ankara açısından PKK tehdidinin yeniden üretiminden başka bir şey değildir.

Middle East Eye’ın (12 Eylül 2025) aktardığı üzere, Erdoğan hükümeti defalarca YPG ile PKK arasında fark görmediğini ve her ikisinin de silahsızlandırılması gerektiğini dile getirdi. Reuters (4 Ağustos 2025) da Türk yetkililerden alıntıyla şunu yazdı: “Suriye’de her türlü adem-i merkeziyetçilik, sınırlarımızdaki silahlı isyana meşruiyet kazandırmak anlamına gelir.”

Bu söylem açık biçimde gösteriyor ki, Suriye’de güç paylaşımı ya da federalizm yönünde atılacak her adım, Türkiye açısından ulusal güvenliğine doğrudan bir tehdit olarak algılanıyor. Dolayısıyla Kürt tehdidinin kontrol altına alınması, Ankara’nın Suriye’nin güneyi ve kuzeyindeki stratejisinin ana itici gücüdür.

3.2 Askerî–eğitim projesi: Yeni Suriye ordusuna yatırım

Esed’in düşüşünden sonra Türkiye, Suriye’deki varlığını sınır ötesi operasyon düzeyinden kurumsal düzeye çıkarmaya çalıştı. Washington Institute’un (Nisan 2025) raporu, Ankara’nın HTŞ ile bir “savunma anlaşması” imzalamayı ciddi şekilde hedeflediğini ortaya koyuyor; bu anlaşma, HTŞ ordusunun Türk askerî okullarında eğitilmesini ve Türk danışmanların kilit üslerde konuşlandırılmasını içeriyor.

El-Monitor (Temmuz 2025) da Türkiye’nin, yerel güçleri yeni ordu yapısına entegre ederek nüfuzunu meşrulaştırmaya çalıştığını vurguladı. Bu çerçevede 2025 yazında bir grup HTŞ'li subay, kısa süreli eğitim programları için Ankara’daki askerî akademilere gönderildi. Paralel olarak, T4 ve Hama gibi üslerde Türk danışmanlar yer aldı ve komuta zincirinin yeniden inşasında rol üstlendi.

Kısacası Ankara, HTŞ ordusunu eğitip yeniden organize ederek bu ülkenin güvenlik geleceğini hem Kürtlere karşı caydırıcı olacak hem de Türkiye ile uyumlu hale getirecek şekilde tasarlamak istiyor.

3.3 Güvenlik diplomasisi: Peş peşe Şam ziyaretleri

Askerî araçlar Türkiye’nin stratejisinin yalnızca bir parçasıdır. Güvenlik diplomasisi de en az onun kadar önemlidir. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Şam’a yaptığı çok sayıdaki ziyaret, Ankara’nın bu askerî–eğitim projesini siyasî bir kılıfla meşrulaştırmak istediğini gösteriyor.

Bu ziyaretler sadece protokol görüşmeleri değil, Şam ile Ankara arasında yeni güvenlik ilişkilerinin tanımlanmasına dönük ciddi müzakerelerin parçası olarak gerçekleşti. Financial Times (22 Ağustos 2025), bu istişarelerin Türkiye’nin HTŞ ile güvenlik anlaşmaları imzalamaya yönelik daha geniş planının bir parçası olduğunu yazdı; bu anlaşmalar Suriyeli mültecilerin geri dönüşü ve sınırların kontrolü için zemin hazırlayabilir.

3.4 Saha nüfuz araçları

Türkiye aynı zamanda karmaşık bir saha araçları ağına yatırım yaptı:

• İHA’lar ve gözetleme balonları: Janes Defence’in (Ağustos 2025) raporuna göre, Türkiye kuzey ve Suriye merkezinde 30’dan fazla geçici İHA operasyon üssü kurdu; bunların bir kısmı güneydeki hareketliliği izlemeye ayrıldı.

• Yerel meclislerde nüfuz: Carnegie Middle East Center’ın Eylül 2025 raporu, Ankara’nın Halep, İdlib ve hatta Süveyda’daki yerel meclislere finansman sağlayarak “yumuşak entegrasyon” modelini yerleştirmeye çalıştığını gösteriyor.

• Elektronik harp: Defense News (20 Eylül 2025) Türkiye’ye ait karartma/sinir bozma sistemlerinin Humus ve Hama çevresinde İsrail ordusunun iletişimlerini defalarca kestiğini bildirdi.

Bu araçlar, Türkiye’nin doğrudan bir çatışmaya girmek yerine nüfuzunu “düşük maliyetli ve kalıcı” araçlarla genişletmeyi tercih ettiğini gösteriyor.

3.5 İsrail karşısında hesaplı sessizlik

Türkiye’nin Suriye politikasının önemli boyutlarından biri, İsrail saldırılarına karşı tepki vermemektir. İsrail, Humus, Hama ve Şam çevresinde Türkiye ile bağlantılı sahaları defalarca hedef almasına rağmen Ankara açık bir tepki göstermedi. Financial Times (22 Ağustos 2025) bu sessizliği “hesaplanmış” olarak tanımladı.

Türk kaynaklarına göre, “zaman bizim lehimize; İsrail Suriye’yi sürekli zayıf tutmanın maliyetine sonsuza kadar katlanamaz.” Bu yaklaşım, Ankara’ya Tel Aviv’i doğrudan tahrik etmeden askerî ve diplomatik projelerini ilerletme ve aynı zamanda daha kritik bir anda (örneğin Kürtler ya da mültecilerin geri dönüşü meselesinde) ciddi bir karşılaşmaya girme imkânı veriyor.

3.6 Körfez ile bağlantı: Projenin finansmanı

Türkiye, Suriye’nin yeniden inşası ve entegrasyonunun büyük maliyetler gerektirdiğini ve bunu tek başına karşılayamayacağını biliyor. Bu nedenle Körfez aktörleriyle finansal ortaklığa yöneldi.

Bloomberg’in (10 Eylül 2025) haberine göre, Ankara Katar ve BAE ile Suriye’deki entegrasyon ve yeniden inşa projelerinin finansmanı için müzakere yürütüyor.

Erdoğan da son Katar Veliaht Prensi ile görüşmesinde şöyle dedi: “Suriye bir ülkenin sırtına yük olacak bir mesele değil, bölgesel bir proje olmalıdır.”

Doha News’in (11 Eylül 2025) aktardığı bu tutum, Türkiye’nin mali yükü birkaç aktör arasında paylaştırmak, buna karşın projenin siyasî kontrolünü kendi elinde tutmak istediğini gösteriyor.

3.7 Nihai hedef: Birleşik ve uyumlu Şam

Türkiye’nin nihai hedefi, Kürt tehdidini kontrol altına almaktan daha fazlasıdır. Ankara, yeni Şam’ı “tarihî düşmandan” bir “stratejik ortağa” dönüştürmek istemektedir.

Brookings’in (Eylül 2025) yaptığı bir analiz, Türkiye’nin bir yüzyıllık güvensizliğin ardından artık Suriye’yi sadık bir müttefike çevirmeyi amaçladığını vurguluyor; öyle bir müttefik ki hem Türkiye’nin sınır güvenliğini garanti altına alabilsin hem de yeniden inşa projelerinde Ankara’ya alan açsın.

SETA düşünce kuruluşu da (Ağustos 2025 tarihli bir notunda) şunu yazdı: Türkiye için Süveyda sonrası Suriye, bölgesel nüfuz sınırlarını yeniden tanımlamak adına olağanüstü bir fırsattır. Bu fırsat doğru yönetilmezse hızla kaybedilecektir.

 

Bölüm dört — Kesişim noktası ve önümüzdeki senaryolar

4.1 Kesişim noktası: Güney bir güvenlik laboratuvarı olarak

Suriye’nin güneyi, Kuneytra ve Dera’dan Golan Tepeleri’ne kadar, İsrail ve Türkiye’nin stratejilerinin doğrudan çakıştığı yerdir. İsrail, güneyin bir “gri bölge”ye dönüşmesini istiyor; zayıf, parçalı ve daima Tel Aviv’in gölgesinde. Türkiye ise Kürt özerkliğini engelleyebilecek ve mültecilerin dönüşünü yönetebilecek “merkezî bir devlet” arayışında. Geleceğe dair bu iki resim, fiilen birbirine uyumlu değildir ve tam da bu çelişki, güney Suriye’yi başlıca rekabet alanına dönüştürmektedir.

4.2 Çakışan araçlar

• İsrail, noktasal hava saldırıları, sınır birliklerinin konuşlandırılması ve Şeyh Dağı ile Tel el-Hara’daki radarların pekiştirilmesiyle, hava harekâtındaki serbestisini korumak için bedel ödemeye hazır olduğunu gösterdi.

• Türkiye, İHA’lar, elektronik harp sistemleri ve İbrahim Kalın ile Hakan Fidan’ın peş peşe yaptığı diplomatik temaslarla varlığını kurumsal ve meşru göstermeye çalışıyor.

• Bu iki düzeydeki araçlar, Şam ve Humus çevresinde defalarca üst üste geldi; İsrail’in Humus’ta Türkiye ile bağlantılı tesislere yaptığı saldırı (Ağustos 2025) bu dolaylı karşılaşmanın açık bir örneğidir.

4.3 Muhtemel senaryolar

1. Sınırlı ve kontrollü karşılaşma

Rekabet bu şekilde devam eder: İsrail sınırlı saldırılarını sürdürür, Türkiye sessiz kalır ve diplomatik ile istihbarî kanallardan ilerler. Bu durum kırılgan ama sürdürülebilir olur; yeter ki büyük bir olay (örneğin Türk askerlerinin öldürülmesi) yaşanmasın.

2. Düşmanca birlikte yaşama

Taraflar fiilen kendi nüfuz hatlarını çizer ve resmî bir anlaşma ilan etmeden sahayı fiilî olarak paylaşmayı kabullenir. Güney İsrail’in, kuzey–merkez ise Türkiye’nin alanına dönüşür. Bu senaryo, bazı düşünce kuruluşlarının (örneğin Chatham House, Eylül 2025) ifadesiyle “Suriye’nin Lübnanlaşması”dır: yabancı aktörler arasında gayriresmî güç paylaşımı.

3. Doğrudan çatışma

Eğer bir İsrail saldırısı Türk askerlerinin ölümüne yol açarsa ya da Türkiye nüfuzunu savunmak için doğrudan harekete geçmeye karar verirse, açık bir karşılaşma ihtimali artar. Bu durumda güney Suriye, iki bölgesel ordunun çatışma alanına dönüşebilir; öyle bir durum ki tüm Batı Asya için öngörülemez sonuçlar doğurabilir.

4. ABD arabuluculuğu

Sky News Arabia’nın (23 Eylül 2025) bildirdiğine göre, Amerika, rekabeti çatışmaya dönüştürmek yerine sınırlı bir güvenlik anlaşması (örneğin ağır silahların çekilmesi ya da bir tampon hattın oluşturulması) çerçevesinde yönetmeye çalışıyor.

New York’taki son toplantılar ve Washington’un Şam–Tel Aviv anlaşmasının imzalanması için yaptığı baskılar da bu doğrultudadır. Bu yol ilerlerse, İsrail–Türkiye rekabeti geçici olarak gayriresmî ve görünmez bir seviyeye geri döner.

 

Nihai sonuç

Süveyda anlaşmasının ardından geçen aylarda Suriye’nin güneyi fiilen yeni bir jeopolitik rekabet sahnesine dönüşmüştür. Bu bölge yalnızca bir sınır dosyası değil, bütün Suriye’nin geleceğini şekillendirmede belirleyici bir eksendir.

1. İsrail: Kuzeyi yeniden tasarlamak için tarihî fırsat

Esed’in düşüşünden sonra İsrail, Şam ile olan çatışmalarında eşi benzeri görülmemiş bir hareket serbestisi elde etti. Bugün Tel Aviv, asgarî maliyetle güneyin derinliklerinde askerî ve istihbarî varlığını pekiştirebiliyor. Bu durum İsrail için yalnızca taktiksel bir avantaj değil; aynı zamanda “Suriye’yi zayıf tutma” ve güçlü bir merkezi devletin geri dönüşünü engelleme stratejisinin uzun vadeli bir parçasıdır.

2. Türkiye: Eski düşman yerine yeni bir ortak inşa etmek

Türkiye, Suriye krizine iç güvenlik ve Kürt tehdidi penceresinden bakıyor. Ancak İsrail’in aksine, Ankara “merkezî devletin yeniden inşası” üzerinde ısrar ediyor—öyle bir devlet ki, toprak bütünlüğünü korurken askerî ve diplomatik alanlarda Türkiye ile uyumlu hareket etsin. Yeni Suriye ordusunun eğitilmesi, güvenlik ve diplomasi yetkililerinin Şam’a yaptığı sık ziyaretler ve Körfez’in mali desteğinin sağlanması, bu projenin tamamını destekleyen adımlardır.

3. Şam ve Colani: Her bedelle hayatta kalma

Colani'nin son açıklaması—“İsrail’den korkuyoruz”—Şam’ın kırılgan durumunu ortaya koyuyor. Şu soru gündeme geliyor: Bu tür tutumlar Ankara’nın baskısıyla mı, Türkiye ile uyum modelini pekiştirmek için mi dile getiriliyor, yoksa Washington’un rızasını kazanıp iktidardaki yerini korumaya yönelik kişisel bir çaba mı? Her iki durumda da mesaj nettir: Yeni Şam’ın bekası, dış aktörlerle ağır tavizlere bağlıdır.

4. Gelecek, bildirilerle değil sahada şekillenecek

Güneyde yaşananlar, resmî anlaşmalarla değil, sahadaki gerçekliklerle belirleniyor. İsrail her gün nüfuzu için yeni sınırlar tanımlarken, Türkiye yumuşak ve sert araçlarla konumunu giderek derinleştiriyor. Şam ise bu iki baskı arasında, her zamankinden daha kritik bir tercihle karşı karşıya:

• Ya İsrail’in denklemlerini kabul ederek kısa vadeli bekasını güvenceye alacak.

• Ya da Türkiye ile uzun vadeli uyum sağlayarak, merkezî ama kuzey komşusunun etkisi altındaki bir gelecek inşa edecek.

 

Genel değerlendirme

Bugün Suriye’nin güneyi, İsrail ile Türkiye rekabetinin ana ekseni durumunda; ancak nihai kazanan ya da kaybeden Tel Aviv’de ya da Ankara’da değil, Şam’da belirlenecek. Colani'nin “hayatta kalmak için teslimiyet” ile “gücü merkezileştirmek için uyum” arasında ne kadar ileri gideceği, tüm Suriye’nin geleceğinin yolunu tayin edecektir.

İlgili Haberler


Makaleler

Güncel