Tevekkül Kerman söyleşisinden izlenimler

img
Tevekkül Kerman söyleşisinden izlenimler YDH

YDH- Yemenli Nobel Barış Ödülü sahibi Gazeteci Tevekkul Kerman’ın Boğaziçi Üniversitesi’nde katıldığı söyleşiden izlenimler.




 

YDH-Yemenli Nobel Barış Ödülü sahibi Gazeteci Tevekkul Kerman, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada Yemen’de “büyük ve harika bir devrim” yaptıklarını söyledi.

2011 Nobel Barış Ödülü'nü almış olan Yemenli gazeteci Tevekkül Kerman, 19 Mart Pazartesi günü saat 11.00'da Boğaziçi Üniversitesi'nde Arap Baharı konulu bir konuşma yaptı, arkasından da öğrenci, akademisyen ve gazetecilerin sorularını cevapladı. Konuşmayı kayıt altına almadım, ama düzgün bir şekilde not tutmaya çalıştım. Şimdi bu notlardan söyleşinin bir özetini sunup arkasından kısa kritiğini yapacağım. Eleştiriyi, okuru şartlandırmamak için özellikle sona yazıyorum.

Fakat başlamadan önce belirteyim, bu metin bir ses kaydından geçirilmemiştir. Tek bir kişinin tuttuğu notlardan hazırlanmıştır, dolayısıyla cümleler tırnak içinde olduğu yerlerde bile doğrudan konuşmacının veya diğer şahısların kurduğu cümlelerin aynısı olmayabilir, vurgu değişiklikleri, kısaltma ve özetlemeler mevcuttur. Ancak kasıtlı olarak çarpıtma söz konusu değildir.

Okuyucunun kafasında net bir resmin oluşabilmesi için konuşmacının genel bir tasvirini çizecek olursak, Tevekkül Kerman başörtüsü ve bol giysileriyle pür tesettür, son derece genç gösteren, güler yüzlü bir kadın. İngilizcesine yoğun bir Arap aksanı hâkim, zaman zaman konuşmakta zorlandığı yerlerde program moderatörü Koray Çalışkan'dan tercüme desteği aldığı da oldu. Kendini ifade etmede sıkıntı çektiği bir dilde konuşma yapmanın istediği vurguları yapmasında, kafasındaki tabloyu dinleyicilerin gözünde çizmesinde zorluk çıkarmış olması muhtemel, fakat sesi gayet güçlüydü ve konuşmasında genel olarak mücadeleci bir ses tonu hâkimdi. Bir yılı sokaklarda eylemlerde geçirdiyse, konuşmanın bir parça eylem açıklaması havası taşıyor olmasının sebebi anlaşılıyor.

Program, üniversitenin siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümü öğretim görevlilerinden Koray Çalışkan'ın birkaç dakikalık sunuşuyla başladı. Çalışkan, konuğu ve dinleyicileri “hoş geldiniz” diyerek selamladıktan sonra programın duyuru metnini okuyarak Tevekkül Kerman'ı tanıttı:

“1979’da doğmuş olan Tevekkül Kerman, 2011 Yemen ayaklanmasının uluslararası yüzü oldu. 2011 Nobel Barış Ödülü’nün alıcılarından biridir, bir Nobel ödülü alan ilk Yemenli, ilk Arap kadın, ikinci Müslüman kadın ve bugüne kadar Nobel Barış Ödülü alan en genç kişi olmuştur. Mesleği gazetecilik olmakla birlikte El-Islah siyasi partisinin üst düzey üyelerinden biridir. Ayrıca, 2005’te kurucularından olduğu ‘Zincirsiz Kadın Gazeteciler’ grubunun lideridir.”

Metinden sonra, Kerman’ın Türkiye vatandaşlığı kazanmış olduğunu belirterek tebrik etti, kendisi Yemen’de bulunduğu esnada Kerman’la irtibata geçebilmek için ne kadar uğraştığına kısaca değinerek konuğa teşekkür etti; ardından sözü Kerman’a bıraktı.

Kerman, konuşmasına “Yemen gençliği, kadınları, bu yeni nesil, bu mücadeleyi vermiştir ve özgürlük ve haysiyetleri için savaşmışlardır” diyerek başladı. “Onlar yeni bir hayat için, yeni bir vatandaşlık altında birleşebilmek için, güçlü sözlere sahip olmak için mücadele ettiler. Bu dünyanın eskisi gibi olmadığının, artık karşılarında yeni bir dünya olduğunun farkına vardılar. Ve bu dünyada diktatörlere yer yoktu. Halk artık sesini yükseltmeli, yönetimde söz sahibi olmalıydı. Fakat bu diktatörler halklarını ezmeye, insanlarını bastırmaya çalıştılar, çünkü halktan korkmuşlardı.

Elbette biliyoruz ki Yemen’de devrim Tunus’tan da önce başlamıştı; şu farkla ki, Yemen’de ilk başlayan devrim diktatörü devirmeye yönelik değil, insan haklarını, eşitliği, özgürlüğü elde etmeye yönelikti. Daha sonra diktatörlere karşı ayaklandılar.

Fakat rejimi devirmek kesinlikle sadece ilk aşamadır. İlk aşamadan sonra, modern bir toplum kurma, insan haklarını yerleştirme aşamaları gelir, asıl zor olan da budur. Ama biz nasıl ülkeler, nasıl rejimler istediğimizi, hangi değerlere sahip olmak istediğimizi çok iyi biliyoruz. Biz insan haklarını koruyan, hükümetin halka karşı sorumlu olduğu, vatandaşların eşit olduğu bir ülke istiyoruz. Mısır, Libya, Tunus ve Yemen şu an bu aşamadadır, bunlar üzerine çalışmaktadır.

Fakat Suriye, Suriye halkı ise, sokaklara dökülmeye karar verdiği, bu adımı attığı anda başarılı olmuştur. Öncelikli olan bu kararı vermekti, bu yola düşmekti, onlar bunu yaptılar ve Suriye halkı gibi harekete geçen her halk başarmıştır. Bu insanlar bu kararı verdikleri anda kazanmıştır. Bakın görün, Esed rejimi halkın bu kararından sonra yakında düşecektir.

Fakat Suriye halkının uluslararası toplum tarafından desteklenmesi gerekmektedir. Bu bakımdan Türkiye’nin sorumluluğu büyüktür. Türk halkı ve hükümeti Suriye halkını desteklemelidir. En büyük sorumluluk Türkiye’ye düşmektedir.”

Tevekkül Kerman, konuşmasını burada bitirdi; son derece kısa bir konuşmaydı. Bunun üzerine Koray Çalışkan izin isteyerek ilk soruyu kendisi sordu: “Konuşmanızda Yemen’den pek bahsetmediniz, orada süreç nasıl ilerledi, şimdi ne durumda, biraz açıklayabilir misiniz?”

Kerman: Kimse Yemen halkının böyle büyük ve harika bir devrimi yapabileceğini düşünmüyordu. Bize diyorlardı ki; burada savaş var, güneyde ayrılıkçı hareketler var, kabile çatışmaları var, halk okuma yazma bilmiyor, Tweeter ve Facebook kullanamazsınız; hayallerinize ulaşamazsınız, bir avuç insansınız, birkaç kadından ibaretsiniz, vazgeçin. Fakat ben onlara dedim ki, hayır! Göreceksiniz, biz bu saydığınız sorunların hepsiyle yüzleşeceğiz, biz bu işi başaracağız. Bize gülüyorlardı. Fakat onlar bize her güldüğünde, bizim kendimize güvenimiz artıyordu. Sonunda da başardık. Şimdi halk kendi temsilcilerini kendi seçiyor. Şu an Yemen'de birkaç küçük çatışma devam ediyor ama Ali Salih’i ülkeden atabildiğimizde her şey hallolacak.

Bundan sonra soru sorma sırası dinleyicilere geldi.

Bir siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler öğrencisi: Türkiye’nin Suriye meselesine müdahalesini tatmin edici buluyor musunuz ve sizce Türkiye Arap ülkeleri için bir rol model olabilir mi?

Kerman: Evet elbette Türkiye bir rol modeldir. Demokrasisiyle, çeşitliliğiyle, oldukça güçlü ekonomisiyle Türkiye Arap ülkeleri için rol modeldir.

Aynı bölümden başka bir öğrenci: Devrilen diktatörlükler sırtlarını Batı ülkelerine yaslıyorlardı, siz de Batılı ülkelerin desteğini arıyorsunuz. Sizce bu ülkelerin devrimden sonra yine Arap ülkelerine müdahale etme ihtimali var mı, bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz? Ve bir de Ortadoğu ülkelerinde fakirlik, kötü yaşam koşulları yaygın, devrimden sonra ekonomi için neler yapılacak?

Kerman: Diktatörlüklerin bu yeni dünyada artık geleceği kalmamıştır, hepsi tek tek devrilecektir. Batı da bu yolda bizi desteklemiş ve iyi bir çaba göstermiştir. Başkan Obama da, Avrupa Birliği de davamıza saygı duymuşlardır. Fakat Suriye gerekli desteği görmemektedir. Ancak bu hareketler birer halk hareketidir, halklarına yaslanmışladır. Çin ve Rusya vetosundan dolayı bugün Suriye’ye Birleşmiş Milletler müdahalesi için karar çıkmamaktadır. Bu ülkeler diktatörlüklerden yana ne kadar çaba gösterirse göstersinler, sonuçta halkın devrimi başarıya ulaşacaktır, onlar yardım etse de etmese de bu devrimler olacaktır.

Çalışkan: Yalnız sorunun bir de ikinci kısmı vardı, ekonomik boyutla ilgili?

Kerman: Önemli olan halkın kararlılığıdır, halk bir kere bu kararlılığı gösterdikten sonra gerisinin önemi yoktur. Gerekirse ekonomiyi, istikrarı, şartları yaratır, yaparız. Şimdi önemli olan diktatörlerin devrilmesidir, ondan sonra diğer işler kararlılıkla halledilir. Esed kendi halkından korkmaktadır. Ama ben halklara çok güveniyorum, en önemlisi güvendir. Bu ülkeler güçlü ve büyük ülkeler haline gelecektir. Güvendikten sonra yapabilirsiniz.

Amerikalı bir Exchange öğrencisi, kadınların devrim sürecindeki rolüne dair bir soru sordu.

Kerman: Biz kadınlar olarak tek başımıza muzaffer olduğumuza inanmıyoruz, biz lider olduğumuza inanıyoruz. Etrafımızdaki kriz bizi zayıflatmıyor, bize güç veriyor. Bu hareketlere biz liderlik ediyoruz. Örneğin Yemen’de birçok örf adet vardır, bunlar kötü adetlerdir. Kadının eve kapanması, çalışıyorsa da iş yerinin sınırlandırılması beklenir. Mesela kadın doktorsa sadece kadın hastalara bakacak, öğretmense sadece belli öğretmenlikleri yapacak vs. Bu adetler bize büyük bir engel. Biz kadınlar olarak mikrofonlarımızı elimize alıp sokaklara döküldük ve öncülük ettik. Yine de sizin ülkelerinizden, uluslararası toplumdan desteğe ihtiyacımız var. Biz elimizde mikrofonlarımızla “Uyan, uyan, ey halk uyan” diyerek sokaklara döküldük [Burada veya muhtemelen konuşmanın daha öncesinde bir yerde Kerman bu birkaç dizelik uzun ve melodik sloganı Arapça olarak tekrarladı, sonra İngilizceye çevirdi.] Kadınların bu şekilde ülkenin özgürlüğü için mücadele etmesi Yemenlilere tuhaf geldi, ama yine de peşimizden geldiler. Kadınlar bu yolda tutuklandı ama şimdi 5 milyon kadın sokakta. Biz tüm bu zorluklarla yüzleşeceğiz. Kadınlar hareketin liderleri olmalı.

Bir siyaset bilimi öğrencisi: İran ve İran Hizbullah’ının Suriye meselesindeki rolünü nasıl yorumluyorsunuz? Bir de Şiiler ve Sünniler arasında mezhebi ayrılıklar ve savaşlar var, bu konudaki düşünceniz nedir?

Kerman: Aa bu çok zor bir soru! Değiştirsen olmaz mı? Bunu cevaplamayacağım! [gülüşmeler] Tamam, cevaplayacağım. Hizbullah’ın Esed’i desteklemesine çok şaşırdım! Bu, Hizbullah için büyük bir ayıptır. Anlayamıyorum, Hizbullah gibi bir parti böyle bir şeyi nasıl yapabilir? Utanç verici, çok tuhaf, bu Hizbullah adına bir ayıptır, onlara yakışmamıştır.

[Sorunun ikinci kısmının hatırlatılması üzerine] Rejim, halkı bölmeye çalışmaktadır. Bu mücadeleyi bir mezhep savaşı haline getirdiler. Fakat aslında insanlar birlik içinde mücadele vermekteydi. Bu bir Sünni Şii meselesi değildir, diktatörlüklerin devrilmesi mücadelesidir. Sünni Şii savaşı yoktur. Diğer Arap ülkelerinde, Yemen’de de denediler bunu ama halk farkında. Biz hepimiz Müslüman’ız. Müslüman değilsek bile fark etmez, Arap’tırlar. Zaten bu mücadelede hiçbir dini, etnik ayrım, cinsiyet ve renk ayrımları yoktur.

Bir bey: Kısa vadede ve uzun vadede Türkiye’nin, Ortadoğu’nun ve Müslüman ülkelerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Kerman: Uzun vadede amacımız, uluslararası vatandaşlığa ulaşmaktır. Artık küreselleşme bir gerçektir, hepimiz yalnız insanız. Uluslararası vatandaş olacağız. Kısa vadede ise dünyadaki bütün diktatörlükler yıkılacaktır.

Galiba yine siyaset biliminden bir öğrenci: Türkiye'deki Kürt hareketi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kürt hareketlerini de Arap Baharının bir parçası olarak görebilir miyiz? Kürtlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Kerman: Genel olarak tüm insan hakları mücadelelerini destekliyoruz. Herkesin özgür ve eşit bir şekilde, haklarına saygı duyularak yaşamaya hakkı vardır. Biz bunu talep eden herkesin yanındayız. Önemli olan uluslararası vatandaşlıktır. Umarım tüm halklar haklarını kazanırlar. Barış bizim sorumluluğumuzdadır, barışı daima korumak zorundayız, insan hakları için savaşan herkesin bu sorumluluğu vardır. Bu dünya hepimiz içindir. Barış ve haysiyet için mücadele eden herkesin yanındayız.

Çalışkan: Hanımefendi aynı zamanda bir siyasi partide görevlidir, bu kimliğini de koruyarak veriyor cevaplarını. Herhalde bu programdan sonra bize diplomasi dersi de verecek. [Bu araya girişi Kerman’ın konuşmasının içinde yapmış olması da mümkün]

Sanırım psikoloji bölümünden bir öğretim görevlisi: Şimdi ben çok çılgın bir soru soracağım, bu konuda bir çalışma hazırlamaktayım, onun için soruyorum bu soruyu. Şöyle farazi bir şey soruyorum, diyelim ki dünyada barış sağlandı, her şey tamamlandı, hiçbir sorun kalmadı. Başörtülü kadınlar başlarını açarlar mı? [Bu soruyu yanlış not almış olmam mümkün, şöyle de olabilir: Barışın dünyada tamamen ve kalıcı olarak yerleşmesi buna bağlı olsa başörtülü kadınlar başlarını açar mıydı?]

Kerman: Yani, bir kadının hakkıdır başörtü takmak veya takmamak. Eğer bir kadın başını örtmek istiyorsa kimsenin ona müdahale etmeye hakkı yoktur. Biz kimseyi ne başını örtmeye ne de açmaya zorlamayız. Kadınların hakkıdır.

[salonda alkış sesleri]

Siyaset biliminden bir öğrenci: Benim iki tane sorum var, birincisi, Wall Street’te gerçekleşen protesto eylemleri konusunda ne düşünüyorsunuz, kendinizi bu harekete bağlı hissediyor musunuz? İkincisi, gazetecilerle alakalı. Siz de bir gazeteci olarak, Türkiye’deki gazetecilere bir mesajınız var mı?

Kerman: Birincisi için, biz onlara itiraz ediyoruz. [Tek cümle kurdu, yanlış kaydetmiş olmam mümkün.] İkincisi için, ifade özgürlüğü çok önemlidir. İfade özgürlüğünde sınır yoktur. Bunun artırılması için çalışılmalıdır. Basında kadınlar buna öncülük etmelidir. Ama henüz büyük bir kanalı, bir gazeteyi, bir ajansı bir kadının yönettiğini göremedik. Hani, nerede kadınlar? Bu işler yapıldığı zaman ülke gelişir.

Çalışkan: Sanırım öğrencinin sorusunun bir alt metni vardı. Yanlış anlamadıysam öğrenci diyor ki, Türkiye’de hapishanede olan bir sürü gazeteci, akademisyen var. Demokrasisinde böyle sorunları varken Türkiye Arap ülkelerine nasıl rol model olabilir?

Kerman: Benim böyle bir durumdan hiç haberim yoktu... [salonda itiraz sesleri] Böyle bir durumda, gazetecilerin de haklarını aramaları ve mücadele etmeleri, bizimki gibi özgürlük meydanlarında eylemler yapmaları gereklidir. Eğer hükümete böyle bir baskı oluşturulursa o gazeteciler çıkarılacaktır. Ben Sayın Erdoğan’ı basın özgürlüğüne saygıya davet ediyorum. Eminim talepler dile getirilirse hükümet bu politikasını gözden geçirecek ve işler yoluna girecektir. Biz Türkiye’yi çok seviyor ve onu bir rol model olarak alıyoruz. Biz Sayın Erdoğan ve hükümetine güveniyoruz. Eğer böyle bir şey gerçekten varsa Türkiye’nin ak yüzünde kara bir noktadır. Bu politikayı gözden geçireceklerdir.

[Burada Çalışkan, Kerman'ın da artık Türkiye vatandaşlığına sahip olduğunu hatırlatarak “Bu konuşmadan sonra inşallah sizin başınız da belaya girmez” gibi bir espri yaptı]

Sanırım bir iktisat öğrencisi: Yemen’de okuma yazma bilmeyen birçok insan bulunduğundan, Tweeter ve Facebook’u ayaklanmalarda kullanamadığınızdan bahsettiniz. Peki sosyal medya bu harekette ne derece etkin oldu?

Kerman: Tweeter ve Facebook başlangıç aşamasında büyük rol oynadı, çünkü sosyal medya etkili bir araçtı. Fakat Yemen'de sosyal medya ana araç olmamıştır. Tunus ve Mısır’da öyle oldu. Yemen’de Özgürlük Meydanı’nda toplandık, gösteriler yaptık. Ana araç buydu. Yemenli halkın bilgisayar alacak parası da yoktur zaten. Biz meydanlardaydık. Ama devrimle, ileride bu teknolojiler de olacak.

Bu sorudan sonra iki dakika ara verildi, öğrenci ve akademisyenlerin soru sorma hakkı sona erdi ve toplantı, basın mensuplarının sorularını sormaları için yeniden düzenlendi. Ben bu on beş dakikalık kısma katılmadım. Muhtemelen çeşitli basın organlarının yayınlarında bu bölümdeki soruları ve cevapları bulabilirsiniz.

Kerman’ın toplantı boyunca genel olarak kullandığı dil ve takındığı tutum, Nobel ödüllerinin (özellikle “barış ödülü” gibi tartışmalı bir şeyin) verilmesinde nelerin gözetildiğinin iyi bir portresini çiziyor. Son derece hamasi, beylik laflarla ve kendi kendiyle çelişen ifadelerle dolu ve içinde elle tutulur bir argüman bulunmayan bir konuşmaydı. Sorulan sorularla kendisini biraz köşeye sıkışmış hissettiği anlaşılan ve sürekli aynı sözleri ısrarla tekrarlayan, konuşmasındaki boşluğu sesindeki vurgularla örtmeye çalışan Kerman’ın ya Ortadoğu siyaseti ve Türkiye hakkında doğru dürüst bir şey bilmediği, ya da aksine siyaset dilini iyi bildiği görülüyor. Muhtemelen asıl hatası, akademik bir ortamda, protesto meydanının diliyle konuşmakla dinleyiciyi ikna edebileceğini sanmasıydı. Bu bakımdan hitabi yetenekten de yoksun olduğunu ileri sürebiliriz.

Yemen'de gerçekten bir devrim olmuş mudur; elle tutulur bir politika olmadan devrim sonrası süreçte ekonomik sorunlar sırf halka güvenmekle bir çırpıda nasıl halledilebilir; dış güçlerin desteğiyle iktidara gelen bir rejim nasıl bağımsız olabilir; Birleşmiş Milletler Suriye'ye müdahale etse Suriye halkı çok mu refaha erer; kısa vadede dünyadaki tüm diktatörlüklerin devrileceğini öngörmek ne derece makuldür; uluslararası vatandaşlık gerçekten istenecek bir şey midir? Ve bunun gibi başka bir sürü soru geliyor akla doğrusu. Yaptıkları için Nobel ödülü alıp da bu gibi sorulara ciddi anlamda cevap veremeyen bir insanın bu halkların geleceğini gerçekten ne kadar önemsediği de çok tartışma götürür bence.