İsrailli gazeteci sansürün perde arkasını anlattı

07 Temmuz 2025

İsrail’de artan askeri sansür, gazetecilerde korku ve baskı yaratırken kamuoyunun savaş gerçeğinden uzak kalmasına yol açıyor. Raviv Drucker, sansürün devlet güvenliği bahanesiyle değil, yerleşimci nüfusun savaşın zararlarını görmesini engellemek için uygulandığını vurguluyor.

YDH- İbranice yayın yapan Maariv'in haberine göre, İsrailli gazeteci Raviv Drucker, artan sansür uygulamalarının işgal varlığında gazetecileri korkuya sürüklediğini ve yerleşimci nüfusu gerçeklerden uzak tutmak için yalanların ortağı haline getirdiğini açıkladı. 

“Sansürün amacı devlet güvenliğini korumak değil, halkın savaşta alınan zararları görmesini engellemek” diyen Drucker, sansürün gerçekliği gizleyerek bir zafer anlatısı yarattığını kaydetti.

İran ile yaşanan 12 günlük çatışma sırasında yaşanan olayları ve sansürün çarpıcı etkilerini değerlendiren Drucker, özgür basının bugün ciddi bir tehdit altında olduğunu vurguladı.

Gazeteci, sansür kurumunun tarihsel köklerinin İngiliz Mandası dönemine dayandığını ve bugün çağın gerekliliklerine uyum sağlayamadığını belirtti.

“Eskiden askerlerin güvenliği için olan sansür, bugün politikacıların itibarını korumaya dönüştü” ifadesini kullandı.

Eski baş sansürcülerin kurumun kaldırılması gerektiği yönündeki görüşlerine de yer veren Drucker, sansürün artık demokratik bir araç olmadığını savundu.

Drucker, savaşın ilk günlerinde evde acil durum erzaklarının hızla tükendiğini, günlük hayatın zorlaştığını aktardı. 

Glilot bölgesinde yaşanan İran saldırısının ardından yangın halindeki askeri üsse giderken polisler tarafından çekim yapmasının engellendiğini belirtti. 

Drucker ayrıca, bilgi gizlemenin sadece yerleşimci nüfusun bilgilendirilmesini engellemekle kalmayıp, gazetecilerin de özgürlüklerini yitirmesine yol açtığını söyledi. 

“Gazeteciler korkudan titriyor ve yönetimin yalanlarının ortakları oluyor” diyen Drucker, basının görevini yerine getirmesi için sansür uygulamalarının sonlandırılması gerektiğinin altını çizdi.

Gazeteci, sansürün yerine yayın sonrası cezalandırma modelinin benimsenmesi gerektiğini ve bağımsız denetim mekanizmalarının kurulmasının zorunlu olduğunu belirtti.

“Demokratik bir ülkede üniformalı bir subayın hangi bilginin yayınlanıp yayınlanmayacağına karar vermesi kabul edilemez” dedi.

 

Alman gazeteci: İsrail, İran'ın askeri ve stratejik noktalarda yarattığı hasarı çekmemize izin vermedi

Alman televizyon kanalı ARD için İsrail, Batı Şeria ve Gazze bölgelerinde görev yapan muhabir Sophie, bölgedeki gazetecilik faaliyetlerinde karşılaşılan İsrail kaynaklı önemli zorlukları paylaştı. 

[video]

Sophie, İran’ın İsrail saldırganlığına karşı başlattığı füze saldırıları nedeniyle işgal altındaki bölgelerde güvenlik kaygılarının yoğun olduğunu ve çekim yaparken gazetecilerin her zaman en yakın sığınakların yerini yakından takip ettiğini belirtti.

Sophie'ye Bölgedeki haber akışını etkileyen bir diğer unsur ise askeri sansür uygulamaları. 

Sophie, “Sadece sivil hedeflerin vurulduğu durumlarda, örneğin yerleşim alanlarına yönelik saldırılarda haber yapmamıza izin veriliyor. Ancak askeri veya stratejik hedeflerin vurulması halinde, sansörün onayı olmadan yayın yapmamız yasak” dedi.

Bu sansürün, ''hassas bilgilerin İran’a ulaşmasını engellemek'' için uygulandığının iddia edildiğini dile getiren Sophie, uygulamanın kamuoyunda yalnızca sivil hedeflerin vurulduğu izlenimi yaratabileceğine dikkat çekti.

Gazze’ye bağımsız girişlerin 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırmasından sonra tamamen engellendiğini aktaran Sophie, “Mısır üzerinden de giriş yapamıyoruz. Bu nedenle sahadaki haberler için yerel Filistinli gazetecilerle iş birliği yapıyoruz. Onlar hayatlarını riske atarak bize destek oluyorlar” ifadelerini kullandı.

Sophie, İsrail’e yönelik saldırılar sırasında uygulanan askeri sansür mekanizması nedeniyle kamuoyunda oluşan bilgi eksikliği ve karartmalar hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenlerin meslektaşı Katerina Willinger’i takip edebileceğini ekledi.

 

İsrailli sunucu: İran, bilinmeyen birçok stratejik noktayı vurdu ama kimse bilmiyor

İsrail Kanal 13’te Raviv Drucker’in sunduğu Ezor Milhama programında, İran’ın İsrail’e yönelik son füze saldırılarının hedef gözetme kabiliyeti, stratejik hasar boyutu ve kamuoyundan saklanan gerçekler mercek altına alındı.

Weizmann Bilim Enstitüsü’nün kampüsüne isabet eden balistik füzelerin ardından ortaya çıkan yıkım, hem sembolik hem bilimsel anlamda ülke kamuoyunda sarsıcı bir etki yarattı.

Enstitünün başkanı Prof. Alon Chen’in programa yaptığı açıklamalar, saldırının yalnızca fiziksel bir hedefe değil, aynı zamanda İsrail’in bilimsel birikimine yönelik bilinçli bir darbe olduğunu ortaya koydu.

“Saldırılar kampüsün tam kalbine, bilimsel merkezimize yapıldı. İranlılar nereye saldıracaklarını çok iyi biliyordu,” diyen Chen, laboratuvarlarda yıllardır toplanan verilerin ve ileri düzey ekipmanların kaybının parayla ölçülemeyecek bir yıkım yarattığını ifade etti.

“Bazı cihazları yeniden satın alabilirsiniz. Ama on yıllarca toplanan örnekleri ya da verileri geri getirmenin yolu yok,” dedi.

Weizmann'da yeniden inşa sürecinin 1.5 ila 5 yıl süreceği tahmin ediliyor.

Raviv Drucker, programda askeri sansürün gölgesine dikkat çekerek, İran’ın saldırı kabiliyetine dair kamuoyunun yalnızca sınırlı bilgiye sahip olduğunu belirtti.

Weizmann Enstitüsü’ne yapılan saldırı kamuoyuna yansısa da, benzer şekilde zarar gören birçok stratejik hedefin gizlilik gerekçesiyle açıklanmadığı vurgulandı:

‘’Biz sadece Weizmann Enstitüsü’nü değil, isabet alan daha pek çok yeri de gözden geçiriyoruz. Aslında bizim bugün hala haber yapamadığımız, İsrail ordu üslerine, stratejik tesislere yönelik çok sayıda saldırı oldu. Ve bu sessizliğin, evde — yani iç cephede — herkesin anlayabileceği bir nedeni var. Ama...bu haklı gerekçenin yanında şöyle bir sorun oluştu: İnsanlar İran’ın ne kadar çok sayıda isabetli vurduğunu ve pek çok yerde ne kadar büyük tahribat yarattığını tam olarak kavrayamıyor. Evet, Weizmann Enstitüsü’ne ne olduğunu biliyoruz. Ama bilmediğimiz ve saklanan daha birçok yer var.’’

Programda, saldırılar sonucunda 50 bin binanın zarar gördüğü, 4 ila 5 bin binanın ise tamamen çöktüğü belirtildi.

Ezor Milhama programında ortaya çıkan tablo, İran’ın füze atışlarının tesadüfi olmadığını; aksine İsrail’in askeri altyapı, istihbarat merkezleri, güvenlik kritik noktaları ve stratejik sembolik hedeflerine yönelik hassas ve koordineli operasyonel vuruşlar olduğunu açıkça ortaya koydu.

Weizmann’a yapılan saldırı, kamuoyunun haberdar olduğu belki de birkaç örnekten biriydi.

Askeri sansür gereği açıklanmayan saldırıların boyutu, İsrail kamuoyunun neyle karşı karşıya olduğunu tam olarak anlayamamasına neden oluyor.

 

Daha fazlasını okuyun: İsraillilerin gözüyle İran savaşı

Daha fazlasını okuyun: İran, İsrail'in yenilmezlik yanılsamasını nasıl paramparça etti?

Daha fazlasını okuyun: Gerçek Vaat-3, İran'ın küresel askeri güç statüsünü nasıl pekiştirdi?

Daha fazlasını okuyun: İran, İsrail'i nasıl diz çöktürecek?

Daha fazlasını okuyun: Batı medyası psikolojik savaşın bir askeridir