«Dayanışmanın baskı karşısındaki kalıcı gücünün bir kanıtı ve gerçek gücün tahakkümde değil, adalet ve ortak insanlıkta yattığını söylemek isteyen bir hatırlatma: İsrail ekonomisinin elden çıkarma ve boykotla hızlandırılan tasfiyesi, kolektif direnişin güçlü bir sembolü olarak varlığını sürdürecektir.»
YDH- El-Meyadin'deki analizin yazarı Janna Kadri, 1 yılı aşkındır Gazze'de yürütülen Batı destekli İsrail soykırımının, emperyalizmin ağır sonuçlarını örneklediğini vurguluyor; bu tür bir egemenliğe karşı direnişin acımasız bir güçle karşılandığını gösteren Gazzeliler sayesinde de boykotlar ve elden çıkarmalar yoluyla ekonomik dayanışma için küresel bir hareketin ateşlendiğini duyuruyor. İsrail'in düşüşünün askeri yenilgiyle değil, adalet ve insan haklarına bağlı birleşik bir uluslararası toplum tarafından teşvik edilen kalıcı ekonomik izolasyonla gerçekleşeceğini savunan Kadri, tek tek insanların tercihleri ile örülecek bir ekonomik direnişi, nihayetinde, güç dinamiklerinde daha adil ve insancıl bir dünyaya doğru bir değişimin habercisi olarak niteliyor.
Yıllardır İsrail'in bölgesel bir güç olarak varlığı, başta ABD ve müttefikleri olmak üzere emperyal yapılar tarafından desteklenen bir askeri-endüstriyel komplekse bağlı olmuştur. Ancak, İsrail askeri yenilmezlik kisvesi altında büyümüş olsa da, gerçek Aşil topuğu ekonomik bağımlılıktır. Şiddetin normalleştirilmesi ve özerkliğin bastırılması yoluyla ayakta tutulan İsrail'in sözde “güvenlik” aygıtı şimdi içeriden bir erozyonla karşı karşıya.
Bu erozyon sadece roketlerden ya da direnişten değil, aynı zamanda, başkalarına boyun eğdirerek gelişen bir rejimi sürdürmeyi sistematik olarak reddetmenin tezahürleri olan küresel elden çıkarma, boykot ve yaptırım güçlerinden de kaynaklanmaktadır.
Emperyal yapılar ve askeri hakimiyet illüzyonu
İsrail rejimi, askeri bir güçten daha fazlasıdır; küresel sermaye ve Batı'nın Orta Doğu üzerindeki hegemonik kontrolü ile iç içe geçmiş emperyal bir projedir. Bir “güvenlik” devleti olarak çerçevelenen İsrail ekonomisi, Batılı müttefiklerinin sağladığı teknolojilere, yatırımlara ve siyasi korumaya derinden bağımlı olarak küresel bir sahnede işlev görmektedir. Ancak Batı'nın kendi krizleri derinleştikçe ve emperyal düzeni artan bir dirençle karşılaştıkça, İsrail'in ekonomisini ayakta tutan mimari de çözülüyor.
Bu çözülme basit bir gerçeği ortaya koyuyor: askeri güç, tüm anlık etkilerine rağmen, sağlam bir ekonomik temel olmadan sürdürülemez.
İsrail'in gücü doğal değil, koşulludur; yabancı sermayeye, diplomatik kalkanlara ve pazar erişimine bağlıdır. Elden çıkarma hareketleri, yaptırımlar ve boykotlar bu temeli aşındırıp İsrail'e geleneksel savaş yoluyla değil, küresel ekonomik devrelere katılımın reddi yoluyla meydan okuyor. Zira her elden çıkarma kararı, İsrail ekonomisinden çekilen her şirket, İsrail'in cilalı zırhının altındaki çatlakları açığa çıkaran emperyal bir çatlağı temsil ediyor.
Emperyal ibretlik hikaye
Gazze'deki yıkım sadece tek bir “güvenlik” olayı değildir; özellikle İran'a ve bölgedeki diğer bağımsız gruplara mesaj vermeyi amaçlayan emperyal şiddetin açık bir örneğidir. Gazze'deki trajedi sadece Filistin'e yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda Batı'nın ekonomik gücüne direnen herkese yönelik bir uyarıdır: bağımsızlığın bedeli ağır bir yıkımdır. Devam eden bu hedef alma kasıtlıdır ve emperyalizme karşı durmanın diyalog yerine aşırı şiddetle sonuçlanacağını göstermektedir.
Ancak Gazze'nin çektiği acılar küresel bir bilinci de harekete geçiriyor. “Güvenlik” kisvesi altında işlenen zulümler öfke uyandırdı ve Ortadoğu'nun ötesinde örgütlü direnişe yol açtı.
Boykotlar ve elden çıkarmalar, baskıyı sürdüren ekonomik sistemleri reddeden bu direnişin araçlarıdır. Tıpkı İsrail'in eylemlerinin egemenlik arayışında olanlar için bir tehdit oluşturması gibi, dünyanın elden çıkarma hareketleri de emperyal kontrolün bir iddianamesi ve bunu sürdürmek için kullanılan yerleşik şiddete karşı bir geri itme işlevi görmektedir.
Ekonomik bağımlılığın yumuşak karnı
İsrail ekonomisi, büyümesini sürdürmek için yabancı yatırım ve ihracata bağımlı olarak küresel piyasalara sıkı sıkıya bağlıdır. İsrail'in sözde bağımsızlığının sembolleri olan teknoloji ve savunma sanayileri, yabancı sermayeye ve uluslararası ortaklıklara derinden bağımlıdır. Ancak her elden çıkarma kampanyası, her kurumsal desteğin çekilmesiyle bu ekonomik ağ zayıflıyor. İsrail hisse senetlerine yapılan yabancı yatırım son on yılın en düşük noktasına geriledi ve Samsung Next gibi teknoloji şirketleri İsrail merkezli operasyonlarını kapatarak rejimin ekonomik izolasyonunu güçlendirdi.
Bu ekonomik değişimin gerçek sonuçları oldu: 2024'ün ikinci çeyreğinde İsrail'in GSYİH büyümesi, bu küresel değişimlerin ve Gazze'de devam eden savaşın ekonomik etkisinin çarpıcı bir göstergesi olarak yıllık %0,3 olarak revize edildi. Elden çıkarma hareketi yayıldıkça, İsrail ekonomisi yapısal bir kırılganlıkla karşı karşıya kalmaktadır. Bütçe açığı GSYH'nin %8,5'ine ulaşarak 2024 hedefi olan %6,6'yı aştı ve 2025'e kadar katma değer vergisinin %18'e çıkarılması da dahil olmak üzere kemer sıkma önlemlerini zorunlu kıldı.
Kredi notunun düşürülmesi borçlanma maliyetlerinin artmasına yol açmış ve borcun GSYH'ye oranı %67'ye yükselmiştir. Askeri harcamaları ve teknolojik gelişmeleri destekleyecek mali altyapı olmadan, İsrail'in askeri üstünlüğünün içi boş görünmeye başlıyor; ekonomik gerginlik, yalnızca güç yoluyla sürdürülen gücün küresel ekonomik destek temeli olmadan sürdürülemeyeceğini ortaya koyuyor.
Stratejik tırmanma ve ekonomik koşullar
İsrail hakimiyetini sürdürmek için Filistin, Lübnan ve ötesindeki emperyalizm karşıtı güçleri dağıtmaya çalışarak hedefli saldırganlığa yönelmiştir. Filistinli ve Lübnanlı Direniş liderlerinin sistematik olarak ortadan kaldırılması, İsrail ve müttefiklerinin diplomasi taklidinin bile ötesine geçtiğinin işaretidir.
Tüm insani maliyetleriyle birlikte bu tırmanma stratejisi, direnişi güç ve sindirme yoluyla boyun eğdirme girişimine hizmet etmektedir. Ancak aynı zamanda İsrail'in çaresizliğini de ortaya koymaktadır. Bu agresif manevralar daha fazla kınamayı körüklemekte, küresel sivil toplumu harekete geçirmekte ve elden çıkarma hareketini güçlendirmektedir. İsrail'in doğrudan şiddet yoluyla hakimiyet kurma çabalarına karşın, İran'ın yaklaşımı stratejik bir itidalle belirlenmiştir. Acımasız yaptırımlar ve sabotajlarla karşı karşıya kalsa da İran sık sık diplomasiye başvurmuş ve JCPOA gibi anlaşmalar yoluyla istikrar arayışına girmiştir.
Ancak Batı'nın provokasyonları yoğunlaşarak İran'ı itidalin pasiflik gibi görünme riski taşıdığı bir konuma itiyor. İsrail'in İran'ın müttefiklerine yönelik saldırıları ve Gazze'ye yönelik amansız saldırısı, aşırı tepki yaratmaya yönelik provokasyonlardır ve gerilimi tırmandırmak için bahane sağlamaktadır.
Dönüşüme giden yol olarak ekonomik direniş
İsrail'in en önemli meydan okuması, askeri güçle değil ama ekonomik dayanışmayla bağlı olan küresel toplumdan gelebilir. Elden çıkarma dalgası yoğunlaşıyor ve her boykot, yaptırım ve yatırımın geri çekilmesiyle İsrail giderek artan bir ekonomik izolasyon gerçeğiyle karşı karşıya kalıyor. Kontrol altına alınabilen ve hatta zafer olarak görülebilen askeri çatışmaların aksine, ekonomik direniş merkezsiz ve kalıcıdır; ortak değerlere ve insan haklarına bağlılığa dayanan küresel bir harekettir.
Bu analiz, Gazze'nin kurtuluşu için mücadele eden Direniş hareketlerinin hayati rolünü küçümseme amacı taşımamaktadır. Aksine, küresel boykot hareketinin onların çabalarını nasıl hızlandırdığını ve emperyal tahakküme karşı çok yönlü bir cephe oluşturduğunu göstermektedir. Sonunda, İsrail'in çöküşü bir savaşın kaybedilmesinden değil, dünyanın adalet çağrısıyla mali desteğini çekmesiyle ekonomisinin istikrarlı bir şekilde erozyona uğramasından kaynaklanacaktır.
İsrail'in ekonomisini ve askeri gücünü ayakta tutan imparatorluk giderek kırılganlaşmakta, hem iç çelişkiler hem de dış direniş tarafından zayıflatılmaktadır. Nihayetinde, küresel toplum boyun eğdirme üzerine kurulu bir sistemdeki suç ortaklığını reddettikçe, İsrail'in yıkımı ekonomik altyapısının sessiz ve istikrarlı bir şekilde çöküşü olacaktır. Her boykot ve yaptırım, bu emperyal projeyi mümkün kılmayı reddetmeyi pekiştirerek ekonomik geri çekilmeyi baskıya karşı bir deklarasyona dönüştürür.
Dayanışmanın baskı karşısındaki kalıcı gücünün bir kanıtı ve gerçek gücün tahakkümde değil, adalet ve ortak insanlıkta yattığını söylemek isteyen bir hatırlatma:
İsrail ekonomisinin elden çıkarma ve boykotla hızlandırılan tasfiyesi, kolektif direnişin güçlü bir sembolü olarak varlığını sürdürecektir.
Çeviri: YDH