Uluslararası ilişkiler uzmanı Fevad İzadi, Siyonist rejimin İran’ı Libya veya Suriye’ye dönüştürme planlarının başarısızlığa mahkûm olduğunu; İran’ın bölgesel gücü ve güçlü vatansever direncinin bu hamleleri engellediğini belirtti. İzadi ayrıca, İsrail ve Amerika’nın iki nükleer güç olarak İran’a eşzamanlı saldırılarının ardından yapılan ateşkes çağrısının, İran açısından önemli bir zafer anlamına geldiğini vurguladı.

YDH- Uluslararası İlişkiler Uzmanı Fevad İzadi, güncel bölgesel ve küresel konuları tartışmak üzere konuk olduğu SNNTV'de son dönemde İran’a yönelik saldırılar ve uluslararası aktörlerin tutumları hakkında birtakım tespitlerde bulundu.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Fevad İzadi, İsrail'in, bölgedeki tek hegemonik güç olmak istediğini ancak İran gibi güçlü ve etkili bir rakibin varlığının İsrail’in bölgesel hakimiyet hedefleriyle çeliştiğini belirterek, ABD-İsrail ve vekillerinin, İran’ı da Suriye ve Libya gibi “parçalanmış, zayıf ve kontrol edilebilir” ülke haline getirmeye çalıştıklarını saptadı:
‘’Siyonist rejimin en büyük sorunu İran'ın büyüklüğüdür, bu nedenle kötücül hedefleri karşısında İran’ın kendisine engel olmasını istemiyor. Düşmanlar şunu bilmelidir ki, İran'ı Libya ya da Suriye'ye dönüştüremezler.’’
İzadi şöyle devam etti:
‘’İran’da vatanseverlik derin ve köklüdür; halkı yurt sevgisiyle bağlıdır. Yurtdışındaki İranlılar dahi bu bağlılığı canlı tutarak ‘Ey İran’ marşını coşkuyla seslendirirler. İran halkının vatanseverliği, sıradan bir bağlılıktan çok daha fazlasını ifade eder.’’
İran toplumunda bir çeşitlilik ve siyasi farklılığın mevcut olduğunu kaydeden İzadi, İslam Cumhuriyeti'ne muhalif olan kesimin dahi vatan söz konusu olduğunda dış müdahaleye karşı birleştiğini belirtti ve İsrail’in onları kendi çıkarlarına alet edemeyeceğini vurguladı:
“İran'a karşı hibrit bir savaş olacak. Bu hibrit savaşın nihai hedefi, İran’ı zayıflatmak, siyasi ve toplumsal istikrarını bozmak ve sonunda ülkeyi parçalamaktır. Evet, rejimle aynı fikirde olmayan insanlarımız da var ancak onlar Siyonizmin adamları olmayacaktır.”
Sözlerini şöyle sürdürdü:
‘’Siyonist rejimin işgal çabalarına kesinlikle yeniden tanık olacağız. İran Yayın Kurumu'na saldırdılar, kamu kurumlarına ve sivil alanlara da saldırı düzenlediler. Buralar nükleer tesis miydi? ABD-İsrail’in amacı rejimi devirmekti ancak başarısız oldular.’’
İsrail'in İran'a karşı 13 Haziran'da başlattığı saldırıyla ilgili olarak konuşan İzadi, İran’ın askeri ve istihbarat birimlerinin, İsrail’in bir saldırı hazırlığında olduğunun farkında olduğunu vurguladı.
“General Selami, olaylardan önce saldırıdan haberdardı ancak saldırının türü bizi şaşırttı.”
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Benyamin Neytanyahu'nun tek bir siyasi-askeri çizgide hareket ettiklerini, işgal varlığının saldırgan politikaları ile Amerikan politikalarının özünde uyumlu ve koordineli olduğunu vurgulayan İzadi, “Trump ile Netanyahu arasında hiçbir fark yok ve bu ikisini birbirinden ayırma fikri son derece saçma,” ifadelerini kullandı.
Açıklamalarını sürdüren İzadi, şunları kaydetti:
“Amerika’nın tarihsel olarak Siyonist rejime bakışı, bizim Meşhed ve Kerbela’ya bakışımızla kıyaslanabilir. Bu konuda ideolojik ve dini temelli bir yaklaşım var. Ayrıca Amerikan seçimlerini kazanmak isteyenlerin çoğu İsrail’in finansal desteğine ihtiyaç duyuyor.”
Uluslararası ilişkiler uzmanı, “Bazı Amerikalı yetkililer için İsrail meselesi dini ve mezhepsel bir mesele niteliğinde,” dedi.
Konuya açıklık getiren İzadi, şu değerlendirmede bulundu:
“Savaştan önceki en büyük analitik sorunumuz, Amerika ile İsrail’i birbirinden ayrı değerlendirmemizdi. Oysa müzakereler ve saldırılar iki ayrı olgu değil; ülkede giderek tek bir olgu haline geldi. Ülkedeki genel kanaat, eğer müzakere edersek saldırıya uğramayacağımız yönündeydi. Siyonist rejim İran’a yeniden saldırır mı? Evet, çünkü hedeflerine ulaşamadı. Trump ile Netanyahu arasında hiçbir fark olmadığını fark etseydik daha doğru bir analize ulaşabilirdik.”
İzadi'ye göre, İsrail-ABD, İran’ı zayıflatmak için İran'ın petrol bölgelerini parçalayarak ülkeyi kontrol edilebilir hale getirmeyi hedefliyor ancak bu plan Amerika’ya ağır ekonomik bedeller getirebilir:
‘’İsrail’in planı, Trump’ın başkan olduğu bu üç buçuk yıllık dönemde İran’a yönelik stratejiyi net bir şekilde belirlemek ve bölgedeki nüfuzunu daha da güçlendirmektir. Çin’in ihtiyaç duyduğu petrolün yaklaşık %40’ı Batı Asya’dan geliyor. Bu yüzden, bölgede çıkacak bir çatışmanın Amerika’ya ekonomik maliyeti çok yüksek olacaktır. Bu maliyet, Amerika’nın bundan sonraki hamlelerini belirleyecek önemli bir etken olacaktır. Ancak İsrail ve Amerika açısından İran’la hesaplaşma henüz bitmemiştir. Onların planına göre, eğer İran’ın büyük petrol bölgeleri parçalanır ve ayrı yönetimlere ayrılırsa, ülkenin geri kalanı daha kolay denetlenip kontrol altına alınabilir.’’
Dolaylı müzakerelerin devlet politikası olduğunu belirten İzadi, “Müzakere, ülkenin dış politikasında bir araçtır ve bazı durumlarda kullanılmalıdır. Ancak müzakere dışında başka bir aracın bulunmadığını varsaymak hatadır,” dedi.
Amerikan tarafının nükleer programın ortadan kaldırıldığını iddia ettiğini söyleyen İzadi, Trump’ın da benzer şekilde nükleer programı yok ettiklerini ileri sürdüğünü belirtti ve şu soruyu yöneltti:
“Bu durumda neyi müzakere etmemiz bekleniyor?”
İzadi, “JCPOA kapsamında PMD dosyasının kapanması gerekiyordu. Şimdi ise karşı taraf nükleer programın ortadan kalktığını savunuyor ve giderek daha fazla Amerika’nın dayattığı müzakerelerden söz ediyoruz,” ifadelerini kullandı.
Snapback mekanizması diye de bilinen, BM yaptırımlarının otomatik devreye girmesine de değinen İzadi, “Tetik mekanizmasının harekete geçirilmesi bizim için iyi değil ve ekonomimiz üzerinde psikolojik bir etki yaratabilir, ancak geri çekilme de dünyanın sonu değildir. Öte yandan, UAEA'daki İran masası başkanı Batı istihbaratıyla yakın işbirliği içinde, UAEA denetçilerinin raporunun CIA'e gönderildiğini kabul etmiştir.” ifadelerini kullandı.
Sözlerini sürdüren uluslararası ilişkiler uzmanı, “Karşı taraf saldırmayacağını garanti etmiyor. Trump ve Netanyahu bir ekip olarak İran’a karşı suç işlediler. Askeri ve güvenlik güçlerimiz bu süreçten gerekli dersleri çıkardı; ancak siyasi kadrolar henüz aynı noktaya gelmedi,” hatırlatmasında bulundu.
Son olarak, “Bir saldırının durdurulması kararı uzmanların değil, politika yapıcıların sorumluluğundadır. Eğer Trump ile Netanyahu arasında bir farklılık varsa da bu çok sınırlıdır. Temel olarak ortak hedeflere sahiptirler,” değerlendirmesini paylaştı.
İzadi, konuşmasının sonunda şunları söyledi:
“Hürmüz Boğazı’nı tamamen kapatmak zorunda değiliz; başka bir seçenek olarak geçen gemilerden geçiş ücreti alabiliriz. Eğer İran’a yönelik saldırılar saldırganlar için hiçbir maliyet yaratmazsa, bu saldırıları tekrar etmelerini engelleyecek bir neden de kalmaz.”
Ardından şu ifadeleri kullandı:
“İran’ın bölgedeki direniş gruplarına desteği, saldırıları caydırmada etkili oldu ve bu politika doğruydu. İran’ın bölgesel gücü, ülkemize yönelik saldırıları engelledi. Ayrıca, Hürmüz Boğazı’nı kapatma ihtimali de saldırılara karşı önemli bir caydırıcı unsurdu.”
“İki nükleer ülkenin, nükleer silaha sahip olmayan bir ülkeye saldırması ve ardından ateşkes çağrısı yapması, bizim açımızdan bir zaferdir. Dünyanın her yerinde insanlar İsrail ve Amerika’nın soykırımcı olduğunu biliyor,” diye konuştu.
Daha fazla okuyun: İran: Nükleer sanayi, milli kudretimizin simgesidir
Daha fazla okuyun: İran’dan füze programına ‘pazarlık yok’ uyarısı
Daha fazla okuyun: İran, birikim yoluyla caydırıcılık inşa ediyor
Daha fazla okuyun: İsrail’in çöküşünün ‘on açık işareti’
Daha fazla okuyun: İran ve Stalin sorunu
Daha fazla okuyun: Varoluşsal tehdit, nükleer doktrinde değişikliğe yol açabilir