Yemen hançeri İsrail’in boğazında

Yemen halkı, “dini, ahlaki ve insani bir görev” olarak Gazze’ye destek verdi.

ABD’nin başını çektiği Batılı ülkeler ile bölgede Arap ve İslam dünyasının sömürge kalıntısı yönetimlerinin kahir ekseriyeti tarafından ‘Husiler’ tanımlamasıyla küçümsenen Yemen’deki San’a hükümetinin Gazze halkına ve Filistin direnişine destek amacıyla attığı stratejik adımlar tüm dünyayı şaşkınlığa uğrattı. Yaklaşık 9 yıldır Gazze’nin çektiği acıların benzerini çeken abluka altındaki Yemen halkı, kısıtlı imkanlarıyla Kızıldeniz’i işgal rejimine ait ya da işgal rejiminin limanlarına mal götüren gemilere yasaklayarak ABD’nin başını çektiği küresel sisteme meydan okudu.

Yaklaşık 9 yıllık abluka ve savaştan kaynaklanan zorluklar ve insani krizlerle karşı karşıya kalmasına rağmen Ensarullah liderliğindeki San’a yönetimi, Filistin'e sürekli olarak sarsılmaz destek ve dayanışma gösterdi. Batı Asya'nın en yoksul devleti, Filistin yanlısı dev kitlesel gösteriler düzenlemede benzersiz bir yere sahip. Bununla birlikte, son olaylar, Ensarullah liderliğindeki hükümetin ilk kez İsrail'e karşı saldırılara doğrudan giriştiği için tarihi bir değişime işaret ediyor.

Aslında Yemen’in Filistin davasına bağlılığını ve direnişe desteği yeni değildi. Ensarullah liderliğindeki San’a yönetimi, Filistin halkına ve direnişine samimi desteğini 2021 yılındaki ‘Kudüs’ün Kılıcı’ savaşında da sunmuştu. Lübnan merkezli el-Ahbar gazetesi, Kudüs’ün Kılıcı savaşı sırasında Ensarullah Hareketi’nin Hamas'la temasa geçerek, "füzeleri ve insansız hava araçlarıyla işgal altındaki toprakları hedef almak amacıyla koordinatlar talep ettiğini" bildirmişti. Ancak Hamas, San’a'ya verdiği cevapta, savaş alanındaki durumun çok iyi olduğunu ve İsrail'in "kırmızı çizgileri aşması halinde Ensarullah'ın müdahale edebileceğini" ifade etti. 

İran Devrim Muhafızları Ordusu bağlantılı Maşrık News ise, "Filistinli aktivistlere" atıfta bulunarak, Filistinli direnişçilerin, Ensarullah’ın kalesi olan Yemen’in Sa'da kentinden gelen ve Kudüs’ün Kılıcı savaşında siyonist rejime karşı savaşırken şehid olan Yemen uyruklu Hüseyin el-Va'ili'yi Gazze'de defnettiğini bildirmişti.

Batı medyası, açıkça "Gazze Şeridi'ne gıda ve ilaç erişimi engellenmeye devam ederse, silahlı kuvvetleri için meşru bir hedef haline gelecek olan Siyonist varlığa giden tüm gemilerin seyrini önleyeceklerini" belirten Yemen’in kararlı duruşuna yoğun bir şekilde odaklandı. Söz konusu deklarasyonda, “İsrail ile bağlantılı olanlar veya İsrail limanlarına mal taşıyanlar dışındaki tüm ülkeler ve gemiler için ticaret akışını sürdürmeye istekli olduklarının" altı çizildi.

Üst düzey Ensarullah Hareketi Sözcüsü Muhammed Abdusselam, ABD ve Batılı güçler tarafından desteklenen işgal rejiminin Gazze’ye yönelik hava saldırılarına başlamasının hemen sonrasında, Yemen’in Filistin halkına ve direnişine destek sağlamak ve kararlılığını güçlendirmek için direniş ekseniyle mevcut tüm araçlarla koordinasyonun devam ettiğini açıklamıştı. 

İsrail düşmanının Filistin halkına karşı suç işlemeye, elektriğe, gıdaya ve ilaca erişimi kısıtlayarak boğucu bir abluka uygulamaya devam ettiğini söyleyen Abdusselam, Ensarullah Hareketi lideri Seyyid Abdulmelik el-Husi’nin, Yemen'in Gazze'deki ihlaller karşısında hem askeri harekat hem de insani yardım açısından pasif kalmayacağını şu sözlerle vurgulamıştı: "Halkımız düşmanla yüzleşmek için Filistin halkına katılmaya hazır. Mümkün olan her şeyi yapmaktan çekinmeyeceğiz". Yemen direnişi, işgal rejimini ve hamilerini bunaltan bu stratejik kararı uygulamaya koymasıyla sözüyle eyleminin bir olduğunu da kanıtlamıştı. Yemen, İsrail’e uyguladığı ablukanın kaldırılmasını, Yemen halkının çok aşina olduğu bir vahşet durumu olan Gazze'ye yönelik acımasız ablukanın sona erdirilmesine bağladı.

Burada altı çizilmesi gereken bir nokta, Yemen Yüksek Siyasi Konsey Başkanı Mehdi el-Meşat’ın da ifade ettiği gibi, San’a’nın, Gazze’ye verdiği bu sınırsız ve cesur desteği “Yemen halkının dini, ahlaki ve insani bir görev” olarak görmesiydi. Bir siyasi ya da ekonomik çıkardan söz edilemezdi, çünkü Yemen’in Filistin’e destek için aldığı kararlar ve ortaya koyduğu uygulamalar, yaklaşık 9 yıldır abluka ve saldırganlık altında olan bu savaşçı ve onurlu halkı daha da sıkıntılı bir sürece ve baskı altına sokuyordu.

San’a merkezli Ulusal Kurtuluş Hükümeti’nin geçici Başbakanı Abdulaziz bin Habtur, savaşın gidişatını ve kapsamını değiştirecek bu kararın işaretlerini işgal rejimi daha Gazze’ye kara harekatı başlatmadan önce vermişti. Bin Habtur, İsrail’in Gazze’ye yönelik insanlık dışı saldırılarını sürdürmesi halinde, Kızıldeniz’deki İsrail gemilerini hedef alacaklarını duyurmuştu.

Bu arada İsrail medyası Kanal 12’nin muhabiri Ehud Yaari, İsrail’in, Gazze'ye yapılacak olası bir kara operasyonunun ardından, Yemen'in, Bab el-Mendeb’den geçecek İsrail gemilerini hedef alma tehdidiyle ciddi şekilde ilgilenmesi gereceğini söyledi.

Yemen Silahlı Kuvvetleri, işgal rejiminin 28 Ekim’de ‘gayri resmi’ olarak kara harekatını başlatmasıyla birlikte, Devrim lideri Abdulmelik el-Husi’nin emriyle, işgal altındaki topraklara balistik füze ve İHA saldırıları başlattı. Saldırılarda özellikle liman kenti Eilat defalarca hedef alındı. Eilat’ı hedef alan füze ve İHA’ların bir kısmı Kızıldeniz’de devriye gezen Amerikan savaş gemileri, bir kısmı da Suudi Arabistan ve Ürdün hava savunma sistemleri tarafından düşürüldü. Gazze’ye İsrail’in izni olmadan bir damla su geçiremeyen Arap rejimleri, Gazze’de insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir vahşilikte soykırım uygulayan işgal rejimini, milyon dolarlık füzeler kullanarak Direniş ekseninin füzelerinden koruyordu. İsrail medyasında yer alan haber ve yorumlarda da, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’ün, İsrail’e füzeler fırlatan San’a’nın Gazze savaşına dahil olması nedeniyle endişeli olduğu açıklanıyordu.

Bu arada, Ensarullah’ın onlarca füze ve İHA ile işgal altındaki toprakları bombalaması, San’a’nın bireysel bir kararının neticesi değildi. Yemen Yüksek Siyasi Konsey üyesi Muhammed Ali el-Husi, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Ensarullah'ın tüm bölgesel işgallere karşı Direniş Ekseni ile koordineli olarak çalıştığını söyledi.

Sana Ulusal Kurtuluş Hükümetinin geçici Başbakanı olan Abdulaziz Bin Habtur da, Yemen'in Tahran, Bağdat, Şam, Beyrut ve Gazze'den San’a'ya uzanan direniş ekseninin bir parçası olduğunun altını çizerek, bölgedeki bütün direniş hareketleri ile dayanışma içinde olduklarını vurguladı.

Yemen Silahlı Kuvvetlerinin saldırılarını yorumlayan İsrailli stratejik ilişkiler uzmanı Yoni Ben-Menachem de, sosyal medya platformu X üzerinden, Yemen'in ABD Donanması tarafından durdurulan seyir füzeleri ve saldırı İHA’larını işgal altındaki bölgelere fırlatmasıyla İsrail’e karşı savaşa katıldığını kaydetti.

İsrail işgaline karşı birçok yeni cephenin açılacağını ve bir sonraki aşamanın çok tehlikeli olduğunu ifade eden Yoni Ben-Menachem, İsrail’in çok cepheli savaş tehdidiyle baş edebileceğini, ancak bunun için ABD'nin yardımına ihtiyacı olduğunu dile getirdi.

Gazze’deki soykırımın suç ortağı olan Amerikan rejimi, himayesine aldığı işgal rejimi adına casusluk yapan bir MQ-9 Reaper İHA’sını kaybetti o günlerde. Yemen Silahlı Kuvvetleri 8 Kasım’da yaptığı açıklamada, Amerikan İHA’sının “Yemen karasularında düşmanca, izleme ve casusluk faaliyetleri yürütürken” düşürüldüğünü duyurdu. San’a Müzakere Heyeti üyesi Abdulmelik el-Acri de, Amerika ve İsrail'i, Yemen'in egemenliği ve karasularının herhangi bir ihlaline kararlı bir yanıt vermekle tehdit etti.

Amerikan medyası da bir ABD savunma yetkilisinin açıklamalarına atıfta bulunarak, “32 milyon dolarlık bir gözetleme uçağı olan ABD MQ-9 Reaper insansız hava aracının Yemenliler tarafından SA-6 füzesi kullanılarak vurulduğunu” bildirdi. 

Öte yandan, Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, Pentagon yetkilileri yalnızca ABD deniz kuvvetlerine ve uluslararası nakliyeye yönelik tehditten değil, aynı zamanda onları güvende tutmanın artan maliyetinden de endişe duyuyorlardı.

Her birinin sadece 2 bin dolar olduğu tahmin edilen Yemen ordusuna ait insansız hava araçlarını yok etmek için, maliyeti fırlatma başına 2,1 milyon dolara kadar çıkabilen pahalı seyir füzelerini kullanmanın bedelinin giderek artan bir endişe kaynağı olduğu vurgulandı.

 

Yemen İsrail’in boğazını Babu’l-Mendeb’den sıkıyor

14 Kasım’da Ensarullah Hareketi lideri Seyyid Abdulmelik el-Husi’nin konuşmasıyla Yemen, işgal rejimine karşı başlattığı yıpratma savaşını bir ileri aşamaya taşıdı. 

El-Mesirah televizyon kanalından yayınlanan konuşmasında Abdulmelik el-Husi, “Kızıldeniz'de, özellikle Bab el-Mendeb Boğazı'nda ve Yemen sınırındaki sularda herhangi bir İsrail gemisini sürekli izlemek ve aramak için gözlerimiz açık. İsrail gemileri, Kızıldeniz'deki cihazları devre dışı bıraksa da bunu başaramayacaklar” ifadelerini kullandı.

Ensarullah lideri, İsrail gemilerinin saklanmaya daha fırsat bulamayacağının altını çizerken, “Hiçbir şekilde tereddüt etmeden onlara saldıracağız” tehdidinde bulundu.

Sarsıcı operasyon, Ensarullah liderinin açıklamasından 5 gün sonra geldi. Yemen deniz kuvvetleri, İsrailli iş adamı Abraham Rami Ungar ile bağlantılı ‘Galaxy Leader’ adlı kargo gemisine helikopterle çıkarma yaparak Filistin halkı adına el koydu. Yemen Silahlı Kuvvetler Sözcüsü Yahya Seri, Galaxy Leader adlı geminin Yemen kıyılarına götürüldüğünü doğrulayarak, bu operasyonun Filistin direnişine destek amacıyla yapıldığını vurguladı. Askeri Sözcü, İsrail düşmanı ve onunla ilişkisi olan tüm gemilerin, kendileri için meşru hedef haline gelecekleri uyarısını yineleyerek, Yemen ordusunun Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılar durana kadar İsrail işgaline karşı operasyonlarını sürdüreceğini belirtti.

Galaxy Leader’ın ele geçirilmesinden sonra İsrail medyasında yapılan yorumlarda endişe hakimdi. İsrailli yorumcular, Yemen'in Kızıldeniz'de İsrail gemisine el koyma operasyonuna değinerek, "Ensarullah'ın yine tehdit ettiğini ve tehdidini yerine getirdiğini" ifade etti. Yorumlarda, Kızıldeniz’deki eylemin sonuçlarından korkulması gerektiği belirtilerek, "Bu konu, kırmızı çizginin açık bir ihlalidir ve İsrail'in deniz ticaretine zarar vermektedir" denildi. İsrailli Yedek Tümgeneral Gabi Siboney, "Ensarullah'ın önemli yetenekleri var ve onların tehdidi hafife alınmamalı. İsrail'in vereceği herhangi bir tepki sınırlı olacak ve Amerikalılarla koordinasyon gerektirecek" derken, ABD’nin sonraki haftalarda Yemen’e karşı kuracağı koalisyonun da işaretlerini veriyordu.

İsrail Kanal 12'nin Filistin meseleleri yorumcusu Ohad Hamo ise, "Yemenlilerin bir İsrail gemisini kontrol etmesi, yalnızca İsrail'e füze fırlatmak açısından değil, aynı zamanda İsrail gemilerine saldırmak açısından da çok önemli bir olaydır" ifadelerini kullandı. 

Kanal 12 askeri yorumcusu Nir Dvori de olayın İsrail ekonomisine vereceği zarara değinerek, "Bu olay ekonomiyi etkileyecek ve kargo sevkiyatlarının sigortası artacaktır, dolayısıyla İsrail bunun küresel bir sorun olduğunu söylüyor" dedi.

İsrailli iş adamına ait kargo gemisine el konulmasının ardından Ensarullah yetkilileri, kararlılıklarını vurguladılar. Yemen Yüksek Siyasi Konsey üyesi Muhammed Ali el-Husi, “ABD ve İsrail işgali rejimi, Gazze'de Filistinlilerin öldürülmesine son vermeden ele geçirilen İsrail gemisi Galaxy Leader'ın dosyasını gündeme getiremez” dedi. Ensarullah’ın Siyasi Büro Üyesi Ali el-Kahum’a göre, İsrail gemisinin Yemen Silahlı Kuvvetleri tarafından ele geçirilmesi, Yemen'in Aksa Tufanı Savaşı'na katılımını ilan etmesinin bir parçasıydı.

Yemenliler sonraki günlerde İsrail gemisini “turistik bir destinasyona” dönüştürüp keyifli aktivitler düzenlemeyi de ihmal etmedi. Gemide güneşin tadını çıkaran Yemenli turistlerin, “İsrail ve ABD bayraklarını paspas gibi ezip geçtiklerini” yazan İsrail medyası, Yemenlilerin gemi direğine Filistin ve Yemen bayraklarını çektiğini de hatırlattı. 

Yemen Silahı Kuvvetleri, Galaxy Leader’ın ele geçirilmesinden sonra Kızıldeniz’de İsrail gemilerine yönelik operasyonlarına devam etti. Yemen Silahlı Kuvvetleri 3 Aralık’ta, “Unity Explorer" ve "Number Nine" adlı İsrail’le bağlantılı iki kargo gemisini insansız hava aracı ve deniz füzesi ile hedef aldı. Silahlı Kuvvetler Sözcüsü Yahya Seri’ yaptığı açıklamada, Ensarullah lideri Seyyid Abdulmelik el-Husi’nin Filistin’in desteklenmesi yönündeki emirlerinin uygulandığını vurguladı. 

Sözcü Seri’ ayrıca, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığı sona erene kadar Yemen silahlı kuvvetlerinin İsrail gemilerinin Kızıldeniz ve Umman Denizi'nde seyretmesini engellemeye devam edeceğini teyit etti. Bölgedeki ABD donanması ise o sıralarda Aden Körfezi’nde tatbikat yapmakla oyalanıyordu.

Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin Kızıldeniz’deki operasyonları tüm dünyada yankı uyandırırken, G7 ülkelerinin liderlerinin 6 Aralık’taki gerçekleşen çevrimiçi zirvelerinde de gündemdeydi. Açıklanan ortak bildiride, Kızıldeniz'de ticari gemilere yönelik “saldırılar” kınanırken, "Husilere, özellikle sivillere yönelik saldırıları ve uluslararası deniz yolları ile ticari gemilere yönelik tehditleri derhal durdurmaları çağrısında bulunuyoruz. Husiler tarafından gerçekleştirilen saldırıların İran tarafından desteklendiğine inanmak için sebepler bulunmaktadır" denildi. Bildiride, Yemen’in sadece İsrail gemilerini hedef aldığı gizlenerek diplomatik bir manipülasyon sergilenmişti.

Ensarullah Hareketi’nin Sözcüsü Muhammed Abdusselam, G7 tarafından yayınlanan açıklamaya yanıt vererek, San’a'nın deniz güvenliği ve deniz koridorlarının güvenliği konusunda kararlı olduğunu vurguladı. Sözcü Abdusselam, Yemen Deniz Kuvvetleri’nin kendi egemenlik yetkisi uyarınca Yemen karasularını korumaya kararlı olduğunu vurgulayarak, “Gemi ve mürettebatı, Filistin halkıyla dayanışma ve Gazze'deki yiğit direnişe destek amacıyla ele geçirildi” dedi. San’a hükümeti, ABD’nin başını çektiği Atlantik blokunun uluslararası kamuoyunda oluşturmaya çalıştığı siyasi ve diplomatik baskılara karşı koymaya kararlı olduğunu gösterdi.

 

Yemen Saldırıları İsrail’in Deniz Ticaretine ve Ekonomisine Darbe Vurdu

Yemen'in Ummu’r-Raşraş (Eilat)'tan Kızıldeniz'e, Babu’l-Mendeb Boğazı'na ve Aden Körfezi'ne kadar uzanan direniş faaliyetleri, işgal rejiminin ekonomik kayıplarını ve uzun süreli savaşın maliyetlerini yeniden değerlendirmeye zorladı.

Kasım ayı başlarında yapılan iyimser bir hesaplama, yalnızca Gazze cephesinde bir yıl sürecek bir savaşın Tel Aviv'e 50 milyar dolardan fazlaya veya İsrail'in GSYİH'sının yüzde 10'una mal olacağı yönündeydi. İsrail'in halihazırda kuzey sınırında Lübnan direnişi Hizbullah ile angaje olduğu ve işgal altındaki Batı Şeria'daki askeri kapsamını önemli ölçüde genişlettiği göz önüne alındığında bu gerçekçi olmayan bir rakam. Dahası, Yemen’in İsrail ticaretini kesintiye uğratmasının olağanüstü maliyetlerini de dikkate almıyor. İşgal rejimi, malların yaklaşık yüzde 99'unu deniz yollarıyla ithal ve ihraç ediyor. Bu ithalat, İsrail'in üretmediği ve üretemediği ülkenin gıda arzının çoğunu içeriyor. 

Kızıldeniz'de stratejik bir konuma sahip olan Ummu’r-Raşraş (Eilat), İsrail'i Doğu Asya pazarlarına bağlayan bu ticaret hareketinde kilit bir rol oynuyor. Bu limanın rolü, üç yıl önce BAE ve Bahreyn ile ABD'nin aracılık ettiği normalleşme anlaşmasının imzalanmasından sonra güçlendi ve burada BAE ham petrolünün sevkiyatlarının Eilat-Askalan boru hattı üzerinden taşınmak üzere Ummu’r-Raşraş’a taşınması kararlaştırıldı - yani Kızıldeniz'den Akdeniz'e. Ummu’r-Raşraş’a yapılan son füze ve insansız hava aracı saldırıları, İsrail'in sadece güvenliğini değil, aynı zamanda gelirine önemli ölçüde katkıda bulunan hayati turizm trafiği de dahil olmak üzere ekonomik hedeflerini de baltalıyor.

İsrail ekonomi gazetesi Globus, Yemen’in askeri operasyonlarının İsrail’in ekonomisine yansımalarının ardından, Eilat limanının işsizlik nedeniyle işçileri işten çıkarmayı ve liman kapılarını kapatmayı planladığını ve hükümet kurumlarının bu konuda bilgilendirildiğini yazdı.

Gazete, liman müdürü Gideon Golber’in şu sözlerini aktardı: 

“Yemen tehdidi doğudan, Japonya, Hindistan ve Çin’den gelip Bab el-Mendeb Boğazı’ndan geçerek Kızıldeniz’den girmek zorunda olan tüm gemileri etkilemeye başladı. Denizcilik şirketleri artık Eilat ve Aşdod limanı yerine Hayfa limanına ulaşmayı tercih ediyor.”

Golber, Reuters’a yaptığı bir başka açıklamada ise, Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin Kızıldeniz’de kendileriyle bağlantılı veya işbirliği içinde olan gemilere yönelik saldırılarının başlamasından bu yana limanın faaliyetinin yüzde 85 azaldığını belirtti.

Globus gazetesi liman yetkililerine dayandırdığı haberinde, gemilerin ulaşım rotalarında büyük bir sapma olduğunu, başta İsrailli denizcilik şirketi ZIM olmak üzere şirketlerin gemilerinin Güney Afrika’daki Ümit Burnu’nun etrafından dolaşacağını duyurdu. Limanda durumun daha da belirsiz hale geldiğini belirterek, limana neredeyse hiç geminin uğramadığını kaydetti.

İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsü ise, “Süveyş Kanalı’ndan geçmek yerine Afrika’yı dolaşıp geri dönmek için yaklaşık 30 günlük ek maliyet ve ek yakıt tüketimi çok büyük kabul edildiğinden, gemi rotalarının değiştirilmesi büyük bir ekonomik yük getirmekte” açıklamasını yaptı.

Yine konuya ilişkin Haaretz grubu tarafından yayınlanan İbranice The Marker gazetesi, dünyadaki tüm tedarikçi ve nakliye şirketlerinin, İsrail’e mal getirmekten korkacağını ve durumun daha da kötüye gittiğini yazdı. Haberde 30 gün süren bazı seferlerin artık 60 güne çıktığını dolayısıyla Çin’deki tedarikçilerin ZIM’in gemi seferlerini iptal ettiği belirtildi.

Gazze’yi yıllardır amansız bir abluka altında boğan işgal rejimi, ablukanın ne demek olduğunu kısmen de olsa Yemen’in Babu’l-Mendeb’den boğazını sıkmasıyla anlamaya başlamıştı.

 

İsrail’in imdadına yetişmek isteyen ABD Kızıldeniz’de alabora oldu

İsrail’in Kızıldeniz’de ABD’den beklediği destek 4 Aralık’ta geldi. İşgal rejimine gönderdiği binlerce tonluk bombalarla Gazze’deki holokostun suç ortağı olan Amerikan rejimi, tarihin en barbar terör oluşumunu Kızıldeniz’de de korumak için umutsuz bir girişim başlattı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan 4 Aralık Pazartesi günü Washington'un Kızıldeniz'de bir deniz görev gücü kurma konusunda diğer ülkelerle görüşmelerde bulunduğunu resmen açıkladı.

İsrail medyası ise, Tel Aviv’in, İngiltere ve Japonya da dahil olmak üzere birçok ülkeden resmi olarak uluslararası bir deniz kuvveti oluşturmalarını istediğini yazdı. Talep İsrail’den gelir de Washington buna itiraz edebilir miydi?

Bu arada ABD gazetesi The Wall Street Journal'ın haberine göre ABD, İsrail'i Yemen'den gelen füze ve İHA saldırılarına tepki vermemesi konusunda uyardı. İsrail’den sesini çıkarmamasını talep eden Washington, işgal rejimine bu işi Amerikan ordusuna bırakması tavsiyesinde bulundu.

WSJ ilgili raporunda, “ABD, bu hamlesiyle, evinden binlerce kilometre uzaktayken Yemen cephesinden gelen tehditlere yanıt verme misyonunu üstlendi” yorumunu yaptı.

ABD’li yetkililerin verdiği bilgilere dayanan rapora göre Washington, İsrail'den gelecek misilleme ile mevcut savaşın daha da tırmanmasından endişe duyuyordu.

ABD ‘İsrail’i koruma’ koalisyonunun kurulma aşamasında Yemen üzerinde bir baskı kurabileceği düşüncesiyle “askeri eylem” olasılığını da dile getirdi. Bloomberg News’in haberine göre ABD, Yemen Silahlı Kuvvetlerinin Kızıldeniz'de İsrail veya onunla bağlantılı gemilere yönelik devam eden operasyonlarına yanıt olarak “olası bir askeri eylem" planını masaya koydu. Washington’ın ayrıca bu konuda diğer Körfez ülkeleriyle istişarelerde olduğu belirtildi. Görüşmelerin henüz başlangıç aşamasında olduğunu aktaran ABD medyası, “Washington ve müttefiklerinin hala Yemen'e yönelik saldırganlıktan ziyade diplomasiden yana” olduğunu vurguladı.

Bloomberg News’e göre ABD Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Jon Finer, Yemen’e karşı askeri eylem planını dışlamadı. Ayrıca bu planın ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin tarafından Suudi mevkidaşı Halid bin Selman'a iletildiği iddia edildi.

Yemen ve Irak’ta, İsrail işgal rejiminin Gazze’deki saldırılarına karşı artan tırmanışın, ABD’yi ciddi bir açmaza soktuğunun altını çizen İsrail’in liberal-sol çizgideki gazetesi Haaretz de, “Yemen’in İsrail bağlantılı gemilere yönelik tehditleri, Kızıldeniz'de uluslararası bir askeri çatışmayı ateşleyebilir” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail gazetesi, Kızıldeniz'deki Amerikan ve İsrail varlığının “Yemen’i caydırma konusunda başarısız olduğunu" vurgulayarak, "yakın gelecekte önemli bir güç gösterisinin gerekebileceğini” belirtti.

Ayrıca Reuters ve Bloomberg'deki raporlara atıfta bulunan Haaretz, Riyad'ın, Suudi Arabistan ile Yemen arasındaki barış anlaşmasını sonuçlandırmak adına, “San’a'ya karşı misillemede itidalli davranması” için Washington'dan güvence istediğini yazdı.

Gazeteye göre Ensarullah'la geniş kapsamlı bir çatışma, diplomatik hareketleri dondurabilir ve Yemen'den Suudi Arabistan'a yapılacak saldırıları yeniden başlatabilirdi. Washington ve Riyad’ın en çok bu olasılıklardan korktukları ifade edildi. 

Suudilerin ayrıca, Tahran ile diplomatik ilişkileri yeniden kurduğu bir dönemde, Yemen’e yönelik olası bir ABD saldırısının, İran ile ilişkilere zarar vermesinden korktuğu belirtildi.

Gazete tüm bu gerekçeleri göz önünde bulundurarak, “Suudi Arabistan bundan dolayı, ABD'nin Kızıldeniz'de seyir güvenliğini sağlamayı amaçlayan çok uluslu bir güce katılma onaylama etme konusunda acele etmiyor” dedi. Nitekim sonraki günlerde açıklanan cılız katılımlı koalisyonda Suudi Arabistan’ın adı geçmedi.

Suudi Arabistan’ın Yemen’den korkusu ABD’yi, San’a'yı İsrail varlığına karşı daha fazla hava ve deniz saldırısı düzenlemeye devam etmekten alıkoymak için Yemen'deki Birleşik Arap Emirlikleri'ne sadık grupları harekete geçirmeye yöneltti. Yemen'in güneyinde ve ülkenin batı kıyısında bulunan bu gruplar, özellikle Suudi Arabistan ile Ensarullah hareketi arasındaki müzakerelerin ortasında, son günlerde Amerika'nın ilgi alanının merkezine geri döndü.

Aralık ayının başında, Amerika'nın Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking, önceki toplantılarda olduğu gibi barışa giden yolları araştırmak için değil, Güney Geçiş Konseyi’ne bağlı ve BAE tarafından finanse edilen milisleri İsrail'in Yemen'deki düşmanlarına karşı operasyonlar yürütmeye teşvik etmek adına, Konsey’in başkanı Aydarus ez-Zübeydi ile görüşmek üzere Abu Dabi ziyaretine başladı. Ez-Zübeydi, Lenderking'e, milislerinin uluslararası deniz seferlerinin korunmasına katkıda bulunmak için ABD'nin emrinde olduğunun güvencesini vererek, iki hafta içinde ikinci kez, Amerikan tarafına Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb Boğazı'ndaki İsrail gemilerinin korunmasında önemli bir rol oynama teklifinde bulundu. San’a operasyonlarını, Kızıldeniz'deki deniz seferlerinin güvenliğini ve emniyetini tehdit eden düşmanca tavırlar olmakla nitelendiren ez-Zübeydi, Geçiş Konseyi'ne bağlı medya kuruluşlarının naklettiğine göre Amerikan elçisiyle, Husi tırmanışına karşı koyma mekanizmaları ve deniz güvenliğini artırmak, Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb'deki nakliye hatlarını korumak için Washington ile koordinasyon mevzularını görüştü.

Birden fazla kaynağa göre ABD, güney valiliklerinde Emirlikler’e bağlı gruplarla iletişimi yoğunlaştırdı; onlara tüm üyelerini toplamaları, izinlerini kesmeleri ve tetikte kalmaları talimatını verdi. Ayrıca Washington, Lahic ilinde bu kişileri silahlandırmaya başladı ve bu gruplardan daha fazla insanı Yemen’in batı kıyısı bölgelerine yönlendirdi.

Yemen sahasında yaşanan bu gelişmeler, ABD donanmasının günlerce Aden Körfezi'nde kapsamlı askeri tatbikatlar yapmasıyla eş zamanlı yaşandı. El-Ahbar’ın Yemenli kaynaklardan aktardığına göre, ABD Merkez Komutanlığı tarafından yürütülen tatbikatların baskın ve el koyma operasyonlarını simüle ettiği bildirildi ve bu provokatif tatbikatların Kızıldeniz'in güney girişinde, Aden Körfezi'ndeki Yemen kıyılarına kadar uzandığına dikkat çekildi. ABD Donanması'nın, tatbikatları “Ortadoğu'daki deniz güvenliğine destek operasyonları” olarak adlandırdığı bir vakitte Aden'deki “koalisyon” ülkelerine sadık hükümete yakın kaynaklar, yaşananların ABD Donanması'nın Kızıldeniz'deki uluslararası sularda gemilere eşlik etmeye hazırlanması çerçevesinde gerçekleştiğini doğruladı.

Yemen medyasında yer alan bir habere göre ise Birleşik Arap Emirlikleri, paralı askerlerini Bab el-Mendeb boğazı yakınlarındaki Batı kıyısına taşıyarak, Yemen güçlerinin Kızıldeniz'deki Siyonist yapıya uyguladığı deniz ablukasını kırmaya yönelik başarısız girişimlerinde bulundu.

BAE yanlısı medya kuruluşlarına atıfta bulunan YPA haber sitesi, BAE'nin Taiz ve Hudeyde kıyılarında silahlı cepheler açma niyetinde olduğunu iddia etti. 

Yerel kaynaklara göre BAE, cumartesi günü Taiz şehrinin güneyinde başlayan unsurlarının ön mevzilerine bir dizi ziyaret gerçekleştirmesi için Tarık Salih’e talimat verdi.

Ayrıca haberde, “Tarık Salih'in batı kıyısındaki girişimleri, geçen hafta Cibuti'yi ziyaret ettikten sonra başladı ve bu sırada, Siyonist rejimin bölgede doğrudan bir savaşa girmesini engellemek ve San’a'nın Bab el-Mendeb ve Kızıldeniz'deki askeri tehditlerini boşa çıkarmak için birçok Emirlik ve Mossad subaylarıyla bir araya geldi” denildi.

Yemen haber sitesi, bilgili kaynaklara dayandırdığı haberinin başka bir yerinde, ABD donanmasının Bab el-Mendeb'de bulunan Mayun Adası'nda BAE ve İsraillilerinde dahil olduğu ortak bir operasyon odası kurduğunu iddia etti.

 

Yemen Silahlı Kuvvetleri'nin Kızıldeniz'deki Kararları Batı Medyasını Dehşete Düşürdü

Batı medyası, açıkça "Gazze Şeridi'ne gıda ve ilaç erişimi engellenmeye devam ederse, silahlı kuvvetleri için meşru bir hedef haline gelecek olan Siyonist varlığa giden tüm gemilerin seyrini önleyeceklerini" belirten Yemen’in kararlı duruşuna yoğun bir şekilde odaklandı.

Söz konusu deklarasyonda, Yemen'in küresel ticareti sürdürme taahhüdü dikkat çekiciydi ve "'İsrail ile bağlantılı olanlar veya İsrail limanlarına mal taşıyanlar dışındaki tüm ülkeler ve gemiler için ticaret akışını sürdürmeye istekli olduklarının" altı çizildi.

Bu kararlı deklarasyonun ardından Batı medyası, Yemen Silahlı Kuvvetleri'ni küresel deniz trafiğinin sorunsuz akışını bozmakla suçlayarak karalayıcı ve manipüle edici bir anlatı uydurdu.

İngiliz Yayın Kurumu BBC, "Yemen'den gelen füzeler İsrail-Gazze savaşını nasıl tırmandırabilir?" başlıklı bir makale yayınladı. BBC güvenlik muhabiri Frank Gardner, Yemenlileri "İran destekli milisler" olmakla suçladı ve ABD'nin Kızıldeniz'deki "Husi saldırıları" olarak adlandırdığı şeye misilleme yapmaya karar vermesi durumunda geniş çaplı bir savaş çıkacağı öngörüsünde bulundu.

İngiliz günlük ekonomi gazetesi Financial Times ise, "Husilerin Kızıldeniz'deki gemilere yönelik saldırıları küresel ticaret için alarm veriyor" başlıklı kapsamlı bir makaleye yer verdi. Makale, çatışmanın Orta Doğu'daki potansiyel tırmanışını çevreleyen endişeler nedeniyle armatörlerin deniz yolları boyunca daha fazla askeri koruma çağrısının altını çizdi. Bununla birlikte, hatalı ve yanıltıcı bir şekilde, Yemen Silahlı Kuvvetleri'ni, mülkiyeti veya varış yeri ne olursa olsun tüm gemileri tehlikeye atmakla suçladı. Bu, daha önce vurgulanan Yemen deklarasyonuyla tamamen çelişiyordu.

Yazarlar, "Armatörler, Kızıldeniz'deki İran destekli isyancıların saldırılarının enerji arzı da dahil olmak üzere küresel ticarette yeni aksamalar korkusuna yol açmasının ardından Orta Doğu'daki deniz yollarında daha fazla askeri koruma çağrısında bulundular" dedi.

Batı medyasının bu provoke edici yayınlarını, ABD’nin İsrail’i koruma koalisyonuna meşruiyet kazandırmayı amaçlayan bir kara propaganda faaliyeti olarak adlandırmak mümkündü. 

Batı medyasının kara propaganda faaliyetlerine paralel olarak, ABD Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü (JINSA) da, "Husi saldırılarını caydırmadaki başarısızlık, küresel deniz taşımacılığını riske atıyor" başlıklı kapsamlı bir çalışma yayınladı. Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin Kızıldeniz'de seyreden gemileri hedef aldığı örnekleri tasvir eden bu ayrıntılı analizde, İran'ın çok önemli iki su geçidinde -Fars Körfezi'ndeki Hürmüz Boğazı ve Kızıldeniz'deki Bab el-Mendeb- ticari trafiği önemli ölçüde bozma kapasitesine sahip olduğu iddia edildi. Sonuç olarak, çalışma "Biden'ın Husi fraksiyonunun nüfuz ve gücünün yükselişini engellemeyi amaçlayan kararlı eylemlerde bulunması gerektiğini" vurguluyordu.

Bu arada Yemen’in İsrail gemilerine yönelik operasyonları hakkında açıklama yapan İsrail Donanması'nın eski komutanı Eli Marom, San’a’nın İsrail’e tam bir deniz ablukası uygulayarak, işgal altındaki Filistin topraklarına Kızıldeniz üzerinden giren ve çıkan malların % 95'inin yolunu engellediğini söyledi.

Öte yandan İsrailli medya kuruluşlarına göre Yemen ordusunun etkili operasyonlarından korkan İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi, limanlara acilen, gemilerin geliş ve gidişleriyle ilgili ayrıntıları web sitelerinden kaldırmaları yönünde talimat verdi.

Konseyin talimatı, Yemen Silahlı Kuvvetlerinin 12 Aralık günü Norveç bandıralı petrol tankeri STRINDA'ya düzenlediği son operasyonun ardından geldi.

Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin Gazze halkı ve direnişine destek kapsamında Kızıldeniz’de seyreden İsrail bağlantılı gemilere yönelik operasyonlarının bölgede endişeleri artırdığını ve giderek daha büyük bir krize yol açtığını vurgulayan Axios haber sitesi, İsrail’in Gazze’de başlattığı kara operasyonundan 14 Aralık’a kadar Ensarullah’ın 100’den fazla saldırı yaptığını belirtti. Ayrıca Yemen’den 1.600 km uzaktaki işgal altındaki Filistin topraklarına 70 insansız hava aracı ve balistik füzenin fırlatıldığı bilgisine yer verildi. 

Axios’a göre Aralık ayı başlarında Körfez'i ziyaret eden ABD’li elçi Tim Lenderking, Suudi Arabistan, Umman ve Katar'daki mevkidaşlarından Ensarullah’a uyarı mesajlarını iletmelerini istedi. ABD’li yetkililer, Ensarullah’ın şu ana kadar bu uyarıları dikkate almadığını itiraf ettiler. 

Axios’un haberine göre Ensarullah’ın operasyonları sonucunda, ticari gemilerin İsrail'in işgal ettiği güneydeki Eilat limanına gelişi neredeyse tamamen durdu. 

Haberde, “Asya'dan İsrail'e giden gemiler artık Afrika'yı çevreleyen bir rota izliyor, bu da yolculuğu üç hafta daha uzun ve daha pahalı hale getiriyor” denildi.

ABD haber sitesi Axios ilgili haberinin başka bir yerinde, işgal rejiminin Ensarullah saldırıları ile ilgili endişelerinin arttığını belirtti.

Rapora göre İsrail savaş kabinesi, Ensarullah ve İran’ın, işgal ordusunun dikkatini Gazze'deki savaştan uzaklaştırmaması ve bölgede daha geniş bir çatışmaya yol açmaması için şimdilik askeri bir harekata başvurmama yönünde bir karar aldı.

Ayrıca Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın, İsrail Başbakanı Netanyahu ve savaş kabinesi üyeleriyle yaptığı görüşmede, ABD'nin Kızıldeniz'de seyrüsefer özgürlüğünü korumaya kararlı olduğunu bildirdiği ve İsrail hükümetinin, çok uluslu görev gücünün Kızıldeniz'de yaratacağı etkiyi görmeyi ve şimdilik kendi başına herhangi bir eylemde bulunmamayı kabul ettiği iddia edildi.

Amerikan Politico gazetesi de, ABD Savunma Bakanlığı'nın, Yemen Silahlı Kuvvetleri tarafından Kızıldeniz'de yürütülen gemi operasyonlarına tepki olarak, Aden Körfezi'ne taarruza odaklı bir uçak gemisi grubunu konuşlandırdığını bildirdi.

İsmi açıklanmayan bir yetkili Politico’ya yaptığı açıklamada, “Pentagon, yakın zamanda ABD'nin saldırılara yönelik olası tepkisini desteklemek için Dwight D. Eisenhower Taşıyıcı Taarruz Grubunu, Fars Körfezi'nden Yemen kıyısı açıklarındaki Aden Körfezi'ne taşıdı” ifadesini kullandı. Başka bir yetkiliye göre ABD ordusu, yetkili komutanlarına Yemenlileri "vurma" seçeneği sundu.

Semafor haber sitesinde yer alan başka bir raporda ise Pentagon'un, Kızıldeniz’deki operasyonlara yanıt olarak Yemen’in askeri bölgelerini hedef alma seçeneğini masaya yatırdığı iddia edildi.

Yemen’i İsrail’e yönelik ablukadan vazgeçirme amacı taşıyan bu tehditlerin içi boş olduğu sonraki günlerde ortaya çıktı.

Bu arada Yemen direniş hareketi Ensarullah’ın önemli isimlerinden Muhammed el-Buhayti,  Yemen'e karşı kurulması planlanan ABD liderliğindeki koalisyon için "tarihin en kirli koalisyonu olacak” ifadesini kullandı.

 

ABD, “Refah Muhafızı Operasyonu” adıyla İsrail’i koruma koalisyonunu kurduğunu ilan ediyor

ABD, Yemen ordusu tarafından gerçekleştirilen operasyonlara yanıt olarak, uluslararası deniz ticaret yollarını güvence altına alma kisvesi altında, "Refah Muhafızı Operasyonu" adlı uluslararası misyonun kurulduğunu 18 Aralık’ta duyurdu. ABD Savunma Bakanı’nın koalisyonun kuruluşunu Tel Aviv’den ilan etmesi ise, "Refah Muhafızı Operasyonu" adı verilen koalisyonun gerçekte ‘İsrail’i Koruma Koalisyonu” olduğu yönündeki kanaatleri pekiştirmiş oldu.

ABD Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Bu güvenlik girişimi, Birleşik Deniz Kuvvetleri çatısı ve Görev Gücü 153'ün liderliği altında çalışacak” denildi. 

Savunma Bakanı Lloyd Austin’in açıklamasına göre Birleşik Krallık, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya, "tüm ülkeler için seyrüsefer özgürlüğü sağlamak ve bölgesel güvenlik ve refahı artırmak amacıyla, güney Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ndeki güvenlik sıkıntılarını ele almak" için Pentagon ile ortaklaşa çalışan ülkeler arasında yer alacaktı. El-Ahbar gazetesinin 20 Aralık tarihli sayısında Raşid el-Haddad’ın yazısında ise, San’a'nın, BAE ve düzinelerce askerini gönderen Aden hükümeti de dahil olmak üzere birçok hükümetin gizli katılımı konusunda şüpheleri olduğu belirtiliyordu.

Pentagon, bu deniz yolu üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika'ya büyük ihracat yapan bir ülke olan Çin'in de koalisyona katılacağını hayal etmişti ama Pekin teklifi açıkça reddetti.

Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, birkaç gün sonra yaptığı basın toplantısında ise, daha önce Batı medyasında dile getirilen saldırgan ifadelerin aksine, "Refah Muhafızı Operasyonu"nun sadece savunma ve devriye amaçlı olacağını söyledi. Savunma Bakanı Lloyd Austin'in de, katılmayı reddeden Arap ülkelerindeki mevkidaşlarına, "Husilere karşı herhangi bir saldırı düzenlenmeyeceği ve yeni koalisyonun misyonunun gemilere eskortluk yapmak ve gerekirse müdahale etmekle sınırlı olacağını" bildirdiği bilgisi medyaya yansıdı. Yemen’in kararlılığı ve cesareti küresel hegemona geri adım attırmıştı. Bu aynı zamanda ABD’nin Yemen'e karşı bir askeri operasyon gerçekleştirmek için herhangi bir yasal çerçeveden yoksun olduğu anlamına da geliyordu. 

 

Yemen’in sert tepkisi ve kararlılığı ABD’nin “caydırıcılığını” bitirdi

San’a, kendisine karşı koalisyon kurulduğu duyurusuna fiili yanıt vermekte gecikmedi. İngiliz Deniz Ticaret Operasyonları, Yemen açıklarında İsrail gemilerine yönelik iki yeni operasyonun kaydedildiğini doğruladı. 

Yemenli yetkililer de, ABD’nin koalisyon duyurusuna sert tepkiler verdi. Yemen Yüksek Siyasi Konseyi Üyesi Muhammed Ali el Husi, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in Yemen'e karşı uluslararası deniz koalisyonu kurulması açıklamasına değinerek, “Yemen silahlı kuvvetlerinin yaptığı şey, Siyonist rejimi, Gazze’ye yiyecek ve ilaç girmesine izin vermesine ve Amerika'nın desteklediği pervasız terör saldırılarını sona erdirmeye zorlamak için misliyle muameleye dayanıyor” dedi.

San’a hükümetinin müzakere heyeti başkanı Muhammed Abdusselam ise, ABD’nin Kızıldeniz’de İsrail’i korumak için uluslararası bir duvar inşa etmeye çalıştığını belirtti.

Kızıldeniz ve Arap Denizi’nin tüm ülkeler için güvenli olduğunu tekrar teyid eden Abdusselam, bu denizlerde sadece İsrail’e giden gemiler için tehlike olduğunu kaydetti. 

Öte yandan Yemen Enformasyon Bakanı Dayfullah eş Şami, ABD’nin Yemen’e karşı kuracağı deniz ittifakının İsrail’i korumayı amaçladığını dile getirdi.

Ensarullah Hareketi Siyasi Büro Üyesi Muhammed el-Buhayti ise, “Amerika tüm dünyayı harekete geçirmeyi başarsa bile, Gazze'deki soykırım suçları durdurulmadıkça ve kuşatma altındaki nüfusa gıda, ilaç ve yakıtın girmesine izin verilmedikçe, bize yönelik bedeli ne pahasına olursa olsun, askeri operasyonlarımız durmayacak” sözleriyle Yemen’in kararlılığını tekrar vurguladı. “Savaşımız ahlakidir ve mazlumları savunma sorumluluğundan vazgeçmeyeceğiz” ifadesiyle de Yemen’in Filistin’e verdiği desteğin bir insani ve ahlaki sorumluluk olarak gördüğünü tekrar yineledi.

Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti Savunma Bakanı Tümgeneral Muhammed Nasır el-Atıfi de, Austin'in deniz ittifakı kurulmasına ilişkin açıklamasına tepki göstererek, "Filolarınızı, gemilerinizi, denizaltılarınızı, uçak gemilerinizi batıracak imkanlara sahibiz. Kızıldeniz sizin mezarlığınız olacak" uyarısında bulundu.

ABD’nin havuç-sopa politikasının Yemen’e geri adım attıramaması, Washington’ı uluslararası kamuoyunda ve Batı medyasında aciz bir konuma düşürmüştü. 

The New York Times gazetesi, Kızıldeniz'deki saldırılar konusunda Yemen’in geri adım atmayı reddettiğini kaydederek, Yemen'in eyleminin Amerika'nın caydırıcılığının azaldığını gösterdiğini ve Washington'un bölgede gerilimi tırmandırmak istemediğinin açık olduğunu belirtti. Gazete, askeri yetkililerin, Beyaz Saray’ın “askeri olarak karşılık vermeyi ya da daha geniş bir tırmanmayı istemediğini” söylediklerini aktardı. Haberde, ABD’nin “Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılara karşı koymak için” uluslararası deniz koalisyonuna liderlik ettiğini duyurduğunda, Yemen’in bunu ABD için yenilgi ve başarısızlık olarak nitelendirmesinin uzun sürmediği hatırlatıldı.

Gazze’deki savaşın tüm Ortadoğu’da İsrail ve ABD’ye karşı bir öfke uyandırdığını, Ensarullah’ı savaşa sürükleyen şeyin de bu olduğunu belirten gazete, “Ensarullah Hareketi’nin ateşli bir askeri saldırı başlatmasının bölge genelinde popülaritesini arttırdığını” ifade etti. 

İsrailli eski yetkili ve Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü araştırmacısı Yoel Guzansky de, Ensarullah ile ilgili sorunun “onları caydırmanın çok zor olması” olduğunu belirterek, Yemen’de yıllar süren savaşın, hareketin yeteneklerini ve açık cesaretini keskinleştirdiğini vurguladı. Gazeteye konuşan iki Amerikalı yetkili, “askeri planlamacıların Yemen’de ilk hedefleri belirlediklerini, ancak Beyaz Saray’ın Yemen’e askeri olarak karşılık verme ve daha geniş bir tırmanma riskini göze alma konusunda herhangi bir istek göstermediğini”  belirterek, bölgesel bir savaş riskinin yaklaşmakta olduğunu ifade etti. 

Öte yandan Amerikan “The Wall Street Journal” gazetesinde yayınlanan bir makalede, Kızıldeniz’deki gelişmeler ele alınarak, Yemen’in Kızıldeniz’deki son saldırılarından çıkarılacak açık dersin, “Amerika’nın artık caydırıcılığını kaybettiği” olduğu vurgulandı.

National Review'in genel yayın yönetmeni Rich Lowry ise, yayımladığı makalesinde, “dünyadaki tek süper güç olan ABD'nin, en önemli küresel ticaret yollarından birini koruyamadığını” söyledi.

Biden yönetiminin Kızıldeniz’de aşağılandığını belirten Lowry, Yemen’den gelen operasyonların ardından gemi şirketlerinin Bab el-Mendeb'den uzak durduğuna ve bunun Yemen Silahlı Kuvvetleri için önemli bir zafer anlamına geldiğine işaret etti.

“Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12'si ve Körfez'den gelen petrolün önemli bir kısmı Kızıldeniz'den geçiyor” diyerek, Kızıldeniz’in Doğu-Batı ticareti için kritik olduğunun altını çizen Lowry, ABD Donanması'nın bu yıkıcı ve ekonomik açıdan etkili eylemlere karşı koyamamasının, ulusal bir utanç kaynağı olması gerektiğini ifade etti.

Bu arada Yemen’in, ABD liderliğinde kurulan deniz koalisyonundan etkilenip etkilenmediği hakkında değerlendirmelerde bulunan İsrail medyası, Yemen'in 18 Aralık’ta duyurusu yapılan “Refah Muhafızı Operasyonu” misyonu tarafından caydırılamadığını vurguladı. 

Ensarullah lideri Seyyid Abdülmelik el-Husi, 20 Aralık’taki açıklamasında, Refah Muhafızı Operasyonu'na katılanlar da dahil olmak üzere, Yemen'e karşı faaliyet gösteren tüm ülkeleri, gemilerinin Yemen Silahlı Kuvvetleri için meşru bir hedef olacağı yönünde uyarmıştı. El-Meyadin’in haberine göre, "ABD'nin Yemen'i hedef alma eğilimi varsa, buna kayıtsız kalmayacağız" diyen el-Husi, “Bizim bu işin en sevdiğimiz ve başlangıçtan beri arzuladığımız yanı savaşın Amerika’nın maşaları ile değil, doğrudan biz ve Amerika ile İsrail arasında olmasıdır” ifadelerini kullandı.

Ensarullah Hareketi liderinin açıklamalarına yer veren İsrail medyası Kanal 12’ye göre Yemen, açıkça savaşa girmeye hazır olduğunu ve uluslararası koalisyon tehdidinden etkilenmediğini bir kez daha vurgulamıştı.

 

İsrail’in umut bağladığı koalisyon fos çıktı

Pentagon Kızıldeniz’deki misyonu ile ilgili 21 Aralık’ta yaptığı açıklamada, 20’den fazla ülkenin Yemen’e karşı deniz kuvvetleri koalisyonuna katılmayı kabul ettiğini duyurmuştu. Sonraki günlerde katılımcı ülkelerden gelen açıklamalar, sözde koalisyonun kağıt üzerinde kaldığını gösterdi. 

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, görev gücünün başlatılmasının ardından Refah Muhafızı Operasyonu'nun İngiltere, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya'nın askeri desteğine sahip olacağını söylemişti. 21 Aralık'taki açıklamasında ise Austin, Yunanistan ve Avustralya'nın da katılımıyla operasyondaki ülke sayısının 20'ye çıktığını ve en az 8 ülkenin adının açıklanmasını istemediğini belirtmişti.

Pentagon’un bu iyimser açıklamalarına rağmen, ABD’nin en yakın müttefikleri dahi ‘ölü doğan’ bu koalisyona katılım konusunda ihtiyatlı bir tutum takındılar. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB üyesi ülkelerin ABD'nin Refah Muhafızı Operasyonu'na "Atalanta Korsanlıkla Mücadele Misyonu" kapsamında katkıda bulunmayı kabul ettiğini bildirmişti.

Fransa Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Kızıldeniz ve çevresinde seyrüsefer özgürlüğünü güvence altına alma çabalarının desteklendiği, halihazırda buna yönelik faaliyetlerin yapıldığı belirtilmişti. Öte yandan Bakanlık, gemilerin Fransız komutası altında kalacağını vurgularken, bölgeye ilave deniz gücü konuşlandırıp konuşlandırmayacağına dair bilgi vermedi.

İspanya ise misyonda yer almayacağını açıklarken, sadece NATO liderliğindeki görevlere veya AB koordinasyonundaki operasyonlara katılacağını bildirdi. İspanya Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Kızıldeniz'deki misyona "tek taraflı" dahil olunmayacağı özellikle vurgulandı.

İtalya Savunma Bakanlığı ise, İtalyan donanmasında görev yapan "FREMM" sınıfı Virginio Fasan fırkateynini, misyon kapsamında Kızıldeniz'de konuşlandırma kararı alındığını açıkladıktan kısa süre sonra, bunun Refah Muhafızı Operasyonu'nun bir parçası olmadığını duyurdu.

Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Christian Wagner da, misyona ülkesinin katılıp katılmayacağının incelendiğini belirterek, Kızıldeniz'deki saldırıların nasıl önlenebileceği konusunda Avrupalı ve ABD'li ortaklarla görüşmeler yapıldığını ifade etti.

Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit, ordunun, herhangi bir askeri misyonda yer alması için parlamentonun onayına ihtiyaç duyduğunu hatırlattı.

AB ülkelerinden koalisyona en aktif katılım sağlayan Yunanistan oldu. ABD ve İsrail’le Doğu Akdeniz’de bir enerji ortaklığı oluşturmaya çabalayan Yunanistan’ın Savunma Bakanı Nikos Dendias, yaptığı açıklamada, Kızıldeniz'e bir fırkateyn gönderilerek Refah Muhafızı Operasyonu'na katılım sağlanacağını belirtti.

Diğer AB ülkelerinin katılımı ise göstermelik denebilecek düzeyde kalmıştı. Hollanda 2 kurmay subayını, Norveç ise 10 deniz subayını Birleşik Deniz Güçlerinin merkezinin bulunduğu Bahreyn'e göndereceğini açıklarken, Danimarka da operasyona bir subay göndererek katılacağını bildirdi.

Washington’ın Pasifik’teki müttefiki Avustralya ise ABD öncülüğündeki misyonu desteklemek üzere askeri personel yollayacağını, ancak savaş gemisi veya uçak göndermeyeceğini açıkladı.

Siyonist işgal rejiminin soykırım suçuna tam destek veren küresel hegemonun Yemen’e karşı yapabileceği en güçlü hamle olan sözde koalisyon, kararlı ve cesur Yemen halkının sağlam iradesi karşısında akim kalmıştı.

 

İsrail ile bağlantılı gemiler rotasını Babu'l-Mendeb'den Ümit Burnu'na çevirdi

Küresel nakliye platformu Freightos'un yaptığı bir analize göre, Çin limanlarından İsrail'e nakliye fiyatları, Kasım’da 40'lık konteyner için 1975 dolar iken aralık ayında 2 bin 300 doların üstüne çıktı.

Analize göre, Asya'dan İsrail'e giden gemilerin Afrika etrafından dolanması demek, Süveyş Kanalı ile kıyaslandığında yolun 7 bin mil yani 10-14 gün uzaması ve aynı zamanda daha yüksek yakıt maliyeti demekti.

Gazze'de savaşın başlamasından bu yana Çin'den İsrail'e nakliye ücreti yüzde 46 artış gösterdi.

Bunun yanı sıra Danimarka merkezli Maersk gibi şirketler 18 Aralık Pazartesi günü yaptıkları açıklamada, İsrail limanlarında boşaltılan tüm mallara "acil durum risklerine karşı ek ücret" uygulayacaklarını duyurmuştu.

Yemen'deki San’a yönetiminin siyonist varlığın Gazze'deki abluka ve soykırımına karşı tepki olarak Kızıldeniz'i İsrail'e ait ya da oraya giden gemilere "dar etmesi" üzerine pek çok uluslararası kargo şirketi Kızıldeniz'i geçici olarak güzergahlarından çıkardı. İsrail ile bağlantılı onlarca gemi rotasını Babu'l-Mendeb Boğazı'ndaki gerginlik nedeniyle dünya deniz trafiğinin kadim rotası Afrika'nın güney ucundaki Ümit Burnu'na çevirdi. Bu durum, söz konusu gemilerin seyir süresini 2 hafta daha uzattı.

Yemen Silahlı Kuvvetler Sözcüsü Yahya Seri, 19 Kasım'da X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, İsrail'in abluka altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarına tepki olarak İsrail bandıralı her türlü gemiyi hedef alacaklarını duyurmuştu.

San’a yönetimi daha sonra tehditlerinin dozunu artırmış ve İsrail limanlarına giden tüm gemilerin Kızıldeniz'den geçmesine engel olacaklarını açıklamıştı.

Kızıldeniz'de yükselen tansiyon, Mediterranean Shipping Company (MSC) ve AB Muller-Maersk, Fransız gemicilik şirketi CMA-CGM ve British Petroleum (BP) gibi konteyner şirketlerinin Kızıldeniz'deki seferlerini askıya alması sonucunu doğurdu. Alman ‘Hapag Lloyd’ şirketi ile Hong Konglu şirket ‘O.O.C.L.’ de gemilerinin Kızıldeniz'den geçişini durdurduklarını açıkladı. Hapag Lloyd Company, bu yıl sonuna kadar 25 geminin rotasını değiştirdiğini söyledi.

Reuters, dünya denizcilik endüstrisindeki kaynaklara atıfta bulunarak, bu sektördeki şirketlerin Kızıldeniz'deki yeni Amerikan deniz koalisyonuna pek güvenmediğini bildirmişti.

 

Yemen’e bir başka komplo: Batılı denizcilik şirketlerinin Kızıldeniz’den çekilmesi

İsrail'in Gazze’yi ablukasına tepki olarak Yemen’in, İsrail'i kuşatma ve Kızıldeniz, Babu’l-Mendeb ve Umman Denizi'ne çıkmasını engelleme kararına Batı yeni bir komployla karşılık verdi. Hükümetleri ve medyası aracılığıyla dünya kamuoyunu Yemen halkına karşı kışkırtmaya girişen Batı, olup bitenlerin dünyadaki tüm deniz taşımacılığına yönelik bir tehdit oluşturduğunu iddia ederek, Yemen’in kararının deniz yolları üzerindeki küresel ticaret hareketini hedef aldığını öne sürdü. Washington'un amacı düşman İsrail’e hizmet etmekken, Batı menşeli en büyük küresel denizcilik şirketlerinden dördünün Kızıldeniz'de gemi seferlerini durduracaklarını duyurmaları, Batı’nın yürüttüğü gözdağının yalnızca bir örneğini temsil ediyordu. Oysaki Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin tüm açıklamalarında çok net olduğu ve Ensarullah yetkililerinin de tüm demeçlerinde görüldüğü üzere, Yemen'in Kızıldeniz’de yürüttüğü operasyonların, yalnızca İsrail'e giden gemilere veya işgalci varlıkla bağlantılı gemilere yönelik olduğunun altını çizdiği bilinmekte.

Dev deniz taşımacılığı şirketlerinin Kızıldeniz’den çekilme kararı, dünyadaki tüm deniz trafiğini etkiliyor. Bu konu, küresel tedarik zincirleri için sıkıntılar meydana getirmesiyle ilgili. Değerlendirmeler, Kızıldeniz'deki seferlerini durdurduğunu açıklayan şirketlerin toplam küresel deniz trafiğindeki payının, yaklaşık yüzde 54 olduğunu ortaya koyuyor. 

Kızıldeniz'deki deniz taşımacılığı, küresel ticaretin yaklaşık % 12'sini ve küresel deniz ticaretinin % 30'unu temsil etmektedir ve yıllık yaklaşık bir trilyon dolara tekabül ettiği değerlendirilmektedir. Bu şirketlerin kararının asıl mağduru ise Avrupa oldu çünkü bu karar, Doğu Asya ile Avrupa arasındaki ticaretin yaklaşık % 50'sine zarar veriyor. Bu ticaret hacminin Kızıldeniz'den Ümit Burnu'na kaydırılarak Afrika'nın dolaşılması, yolculuk süresinin yaklaşık 10 gün, hatta bazı tahminlere göre daha da artması anlamına geliyor.

Kızıldeniz güzergahının askıya alınmasının sonuçlarına katlanmak kolay bir süreç değil; Batılı şirketlerin ve onların arkasında ABD'nin Yemen'e uyguladığı baskı sürdürülebilir değil. Çünkü bunun ilk etapta Avrupa ekonomisi üzerindeki olumsuz sonuçları, ister Doğu'dan gelen malların fiyatlarının artması ister tedarik zincirlerinin tıkanması açısından olsun büyük olacaktır. Ayrıca nakliye şirketlerinin, kararlarının kendilerine yükleyeceği maliyetleri uzun bir süre taşıyamayacağı da ortadadır.

Yemen Ulusal Müzakere Heyeti Başkanı Muhammed Abdusselam, Euronews’e verdiği röportajda, ABD’nin Kızıldeniz'de deniz koalisyonu ilanını yorumlayarak, Washington’ın Yemen’e karşı kurmaya çalıştığı komploya dikkat çekti. “Bu koalisyon, dünyaya Kızıldeniz ve Umman Denizi'nde tehlike olduğu algısını yaymayı başaramadı” diyen Abdusselam, Yemen’in Kızıldeniz’deki politikasının ve askeri eylemlerinin sadece İsrail’e yönelik olduğunu bir kez daha şu ifadelerle teyid etti: "San’a, yalnızca İsrail gemilerinin, İsrail’e giden gemilerin veya bu rejimle ilişkisi olan gemilerin hedef alındığını, dünyanın geri kalan gemilerinin istisnasız hedef alınmadığını açıkça duyurdu. Her gün yüzlerce geminin Kızıldeniz ve Umman Denizi'nden geçmesi gerçeğinin de gösterdiği gibi, uluslararası hatlar güvenli ve istikrarlıdır.”

İspanya, Fransa ve İtalya gibi bazı ülkelerin Amerikan koalisyonundan çekilmesiyle ilgili olarak Abdusselam, “Bu koalisyonla yaşanan kafa karışıklığı ve etkileşim eksikliği, ne ahlaki ne de hukuki açıdan kabul edilebilir bir meşruiyet eksikliğinin sonucudur. Bu ülkeler, gemilerinin Kızıldeniz'i her gün geçtiğini biliyor. Yemen Donanması tüm gemilerle günlük olarak iletişim halinde” dedi.

Yemenli yetkilinin, Batılı denizcilik şirketlerinin Kızıldeniz’den geçmeme kararının arkasında ABD’nin baskılarının olduğunu açıklaması da Amerikan rejimi için kullanılan “büyük şeytan” ifadesini bir kez daha haklı çıkarıyordu. Abdusselam konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı: "Amerika'nın bazı şirketlere Kızıldeniz'den geçmemeleri yönünde baskı yapma girişimi, dünyadaki bazı ülkelere bu ittifaka girmeleri ve İsrail’i korumaları için şantaj yapma girişimidir. Kızıldeniz güvende ve İsrail gemileri dışındaki gemiler için Babu’l-Mendeb de güvende. Kızıldeniz'de bulunmadığını teyit eden birçok ülkeyle temaslarımız var. Bu koalisyon içerisinde adı geçen ülkeler var ki, iki denizde sadece kendi gemileriyle bir tür koordinasyon koruma görevi yapan bazı savaş gemileriyle iletişim ve koordinasyon sağlamak amacıyla bulunacaklarını bize bildirdiler.”

 

Yemen halkı: Amerika’nın tehditleri bizi korkutamaz

Geçtiğimiz hafta olağanüstü toplanan Yemen silahlı kuvvetleri komutanları, Ensarullah lideri Seyyid Abdülmelik el-Husi'nin direktiflerini yerine getirmeye ve Yemen'i mazlum Filistin halkına karşı ilkeli duruşundan caydırmaya yönelik her türlü girişime karşı koymaya hazır olduklarını teyit ettiler. Toplantıda konuşan Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti’nin Savunma Bakanı Muhammed el-Atıfi, ‘düşman güçlere’ Filistin halkına karşı suç işlemeye devam etmemeleri ve Yemen’in ulusal güvenliğini ihlal edecek bir girişimde bulunmamaları uyarısında bulundu. “Düşmanlara en sert, en acı verici ve güçlü darbeyi indirmeye hazırız. Yemen'in birçok stratejik seçeneği var ve gerekli görülmesi halinde bunları uygulamaktan geri durmayacaktır” ifadesini kullandı.

Atıfi ayrıca, tüm güvenlik güçlerinin silahlı kuvvetlerle iş birliği ve koordinasyon içerisinde görevlerini yerine getirmek üzere yüksek alarm seviyesinde olduklarını vurguladı. 

Yerel kaynaklara göre toplantıya katılan Yemenli üst düzey askeri liderler, San’a’nın Kızıldeniz'deki saldırılarına karşı uluslararası bir deniz gücü koalisyonu kuran ABD’ye de sert uyarılarda bulundular.

Yemen halkı, tüm risklerine rağmen, devrim liderliğinin Filistin’e destek konusunda ortaya koyduğu politikalara ve askeri eylemlerine devasa büyüklükteki kitlesel gösterilerle destek verdi. 22 Aralık Cuma günü başkent San’a ve diğer illerde yapılan Filistin’e destek yürüyüşlerinde meydanları dolduran milyonluk kitlelerin ana sloganı “İsrail gemilerini koruma koalisyonu bizi korkutamaz” idi. Dokuz yıldır ABD ve İngiltere destekli Suudi koalisyonunun dayattığı savaş ve ablukanın ağır zorluklarla ve sebep olduğu krizlerle mücadele eden Yemen halkı, Filistin’in kurtuluşu için Gazze’deki savaşa katılmaya hazır olduklarını vurguladı.

Yine 29 Aralık Cuma günü başkent San’a’da ve ülkenin birçok kentinde milyonlarca Yemenlinin katıldığı mitinglerde "ABD bizi durduramayacak" sloganıyla ABD ve müttefiklerine karşı kararlılık mesajı verilirken, "Sizinle beraber zafere kadar" sloganıyla da Gazze’ye olan desteğin abluka kaldırılıncaya ve tam ateşkes sağlanana kadar devam edeceğinin altı çiziliyordu.

Gelinen noktada, Ensarullah liderliğindeki San’a hükümeti, hedeflerine büyük ölçüde ulaştı: İsrail ve müttefiklerine uzun süre katlanamayacakları maliyetler yükledi; bölgesel bir güç olduklarını tüm dünyaya gösterdi ve Batılı ülkelerle Körfez ülkelerinin birkaç parçaya bölmeye çalıştıkları ülkede halkın çoğunluğunu konsolide etti. ABD ve müttefiklerinin, kendilerinin “kağıttan kaplan” olduğunu ortaya çıkaran “asimetrik savaş ustası” Ensarullah’la başa çıkma konusunda pek seçenekleri yok. İsrail'in Gazze'deki barbarca saldırılarını sınırlamak ya da sona erdirmek için harekete geçmek tek seçenek gibi gözüküyor. Aksi takdirde Yemen, hançerini İsrail’in boğazından çekmeyecek.

 

Makalelerdeki düşünceler yazarına aittir ve YDH’nın politikasını yansıtmayabilir.