Hannibal direktifi ve 7 Ekim

img
Hannibal direktifi ve 7 Ekim YDH

İsrail, Hamas'ın 7 Ekim'de 1.200 İsrail askerini ve sivili öldürdüğünü açıkladı. Ancak kaç kişinin Hamas tarafından öldürüldüğü, kaçının da Gazze'ye götürülmelerini engellemeye çalışan İsrail güçleri tarafından öldürüldüğü halen net değil.




Filistin direnişinin 7 Ekim'de işgal altındaki topraklara başlattığı Aksa Tufanı operasyonu, savaşa dönerken, propaganda alanındaki savaşlar da hız kesmeden devam ediyor. 

İsrail, Gazze'de yaptığı soykırımı “meşru müdafaa hakkı” olarak tanımlamak için tüm dünyaya Hamas'ın 7 Ekim'de 1.200 İsrail askerini ve sivili öldürdüğünü söyledi. 

7 Ekim'de ne olmuştu? 

7 Ekim 2023 sabahı saat 06:30'da Hamas’ın askeri kanadı olan el-Kassam Tugayları tarafından Be'eri kibbutzuna roketler fırlatıldı. Daha sonra, bir başka Filistinli direniş grubu olan Ulusal Direniş Tugayları da (FDKC) Be'eri'de İsrail güçleriyle çatışmaya girdiğini bildirdi.

Ardından Filistin Direnişi Ortak Operasyon Odasındaki 14 Örgüt savaşa farklı alanlarda katıldığını açıkladı. Filistin Direnişinden yaklaşık 70 militan kibbutz'a motosiklet ve araçlarla girdi. Kibbutz, şiddetli çatışmalardan sonra İsrail ordusu tarafından geri alındığında, resmi ölü sayısı 130 ölü olarak açıklandı. 

İlk raporlar, yaşanan olayı “birincil amacı mümkün olduğunca çok ölüme neden olmak için Filistinli militanlar tarafından İsrailli sivillerin sistematik bir katliamı” olarak anlatıldı.

Ancak, hayatta kalanların sonraki görgü tanıklarının ifadeleri bu iddiaya şüphe düşürdü. İsrailli yetkililerin iddiaları ve anlatıları savaşın başından bu yana birçok bağımsız gazeteci, araştırmacı ve olayların birebir tanığı olan İsrail vatandaşları tarafından da yalanlandı. 

Tanıklar anlatıyor 

Bu tanıklıklardan biri, İsrailli 44 yaşındaki üç çocuk annesi Yasmin Porat. Olayların daha ilk haftalarında İsrail ‘Kann’ radyosunda yayımlanan ‘Haboker Hazeh’ programına verdiği röportajda, kendi sivillerinin çoğunun öldürülmesinden "şüphesiz İsrail ordusunun" sorumlu olduğundan bahsetti. 

Bu röportaj daha sonra radyo istasyonlarının internet sitesinden silindi, ancak Electronic Intifada adlı internet sitesi röportajın kayıtlarını ele geçirdi ve tercüme etti.[1]

Porat, İsrail ordu güçlerinin gelmesinden önce, kendisinin ve Kibbutz’daki diğer sivillerin Filistinliler tarafından "birkaç saat" tutulduğunu ve iyi muamele gördüğünü söyledi. 

"Bizi taciz etmediler. Bize çok insanca davrandılar" diyen Porat, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bize orada burada içecek bir şeyler veriyorlar. Gergin olduğumuzu gördüklerinde bizi sakinleştiriyorlar. Çok korkutucuydu ama kimse bize şiddet uygulamadı."

Porat, daha sonra İsrail'in Kanal 12 televizyonuna ayrıntılı bir televizyon röportajı verdi ve Filistinlilerin ağır silahlı olmalarına rağmen, İsrailli esirleri vurduklarına veya tehdit ettiklerine asla tanık olmadığını açıkladı. 

Porat, İsrail güçleri topluca gelir gelmez sivil esirlerin durumunun nasıl kötüleştiğini anlattı. İsrail ordusunun yerleşime "mermi yağmuruyla" nasıl girdiğini, Filistinli savaşçıları ve rehinelerini şaşırttığını anlatıyor ve ekliyor: "Rehineler de dahil olmak üzere herkesi ortadan kaldırdılar, çünkü çok, çok ağır çapraz ateş vardı.”

Bir diğer anlatı da Kibbutz Be'eri'deki güvenlik biriminin bir parçası olan Tuval Escapa'ya ait. O, İsrail gazetesi Haaretz'e verdiği demeçte, kibbutz sakinleri ile İsrail ordusu arasındaki iletişimi kolaylaştırmak için özel bir hat kurduğunu ve durum giderek vahim hale geldiğinde, "sahadaki komutanlar, teröristleri rehinelerle birlikte ortadan kaldırmak için içindekilerle birlikte evleri bombalamak da dahil olmak üzere zor kararlar aldıklarını” anlattı.[2]

İsrail’in 7 Ekim katliam anlatısıyla, Gazze halkına yönelik işlediği soykırım suçu beraberinde birçok tartışmayı da getirdi.  

X platformunda (eski adıyla Twitter) bir kullanıcı olan Syria Girl, "BREAKING: İsrail, Süpernova müzik festivalinden kaçanlar Apache helikopterlerinin kendi sivillerine ateş açtığını itiraf ediyor" başlıklı 14 saniyelik bir video klip paylaştı.[3]

Görüntülerin yayımlanmasının ardından Haaretz gazetesine röportaj veren İsrail Hava Kuvvetlerinden (yedek) Albay Nof Erez, Hamas'ın saldırısına karşılık veren İsrail güçlerinin, esir alınma riski altındaki İsraillilerin dost güçler tarafından öldürülmesini öngören direktifi uygulamış olabileceğine dikkat çekti. 

Albay Erez, 15 Kasım'da Haaretz'e verdiği röportajda, Hamas savaşçılarının askerleri ve sivilleri esir almak için askeri üslere ve yerleşimlere sızması üzerine İsrail'in Apache saldırı helikopterleri filosunun tepkisini değerlendirdi. İsrail'in 7 Ekim'deki eylemlerini "kitlesel bir Hannibal" olayı olarak nitelendirdi.[4]

‘Hannibal direktifi’ nedir? 

7 Ekim'de yaşananların ‘kitlesel bir Hannibal olayı’ olup olmadığına değinmeden önce ‘Hannibal Direktifi’nin ne olduğuna bakmamız yararlı olacaktır. Zira İsrail ordusu 2014 yılında yaşanan tartışmaların ardından bu direktifin 2016 itibariyle kullanımdan kalktığını savunuyor.[5]

‘Hannibal Direktifi’, ‘Hannibal Prosedürü’ veya Hannibal Protokolü’ diye de biliniyor. Bu direktif, İsrail ordusu tarafından İsrail askerlerinin düşman kuvvetleri tarafından yakalanmasını önlemek için kullanılan tartışmalı bir prosedürün adıdır. 

Bir versiyona göre, "kaçırma olayı, kendi güçlerimize saldırma ve zarar verme pahasına bile olsa, her şekilde durdurulmalıdır" diyor.[6]

Direktifin ortaya çıkışı 1986'da Lübnan'da çok sayıda İsrail askerinin kaçırılması ve ardından tartışmalı mahkûm takaslarından sonraya denk geliyor. Fakat direktifin tam metni hiçbir zaman yayımlanmadı ve 2003 yılına kadar İsrail askeri sansürü, konunun basında herhangi bir şekilde tartışılmasını yasakladı. 

2003 yılına kadar askeri bir sır olarak kalan bu protokolün nasıl ‘Hannibal’ olarak bilindiği konusunda farklı görüşler bulunuyor. 

Adını Romalılara esir düşmek yerine kendini zehirlemeyi seçen Kartacalı General Hannibal'den aldığına dair genel kanı yüksek olduğu halde, İsrail ordusu yetkilileri bir bilgisayarın bu adı rastgele oluşturduğu konusunda ısrar etti.  

1986'da iki İsrail askerinin Hizbullah tarafından esir alınmasının ardından üç üst düzey bir İsrail komutanı (Kuzey Komutanlığı'ndan operasyon subayı Tümgeneral Yossi Peled; Albay Gabi Aşkenazi; ve istihbarat subayı Albay Yaakov Amidror) tarafından geliştirilen yönerge, bir askerin kaçırılması durumunda ordunun atması gereken adımları belirledi. 

Belirtilen amacı, İsrail birliklerinin "askerlerimizi incitmek veya yaralamak pahasına bile" düşman eline geçmesini önlemektir. Normal İsrail ordusu prosedürleri, askerlerin bir kaçış aracına saldırmak da dahil olmak üzere, asker arkadaşlarının genel yönüne ateş etmesini yasaklarken, Hannibal Direktifi'ne göre, kaçırılma durumunda bu tür prosedürlerden feragat edilmelidir: "Aracı durdurmak ve kaçmasını önlemek için her şey yapılmalıdır."[7]

Direktife göre, bir saha subayı tarafından ilan edildikten sonra, İsrail kuvvetleri bir İsrail esirini götüren düşman kuvvetlerine ateş açacaktı. Böyle bir esiri savaş alanından çıkardığından şüphelenilen araçlar, kaçırılan kişinin kendisine zarar verme, hatta öldürme riski altında bile saldırıya uğrayabilir. Bazı yorumlara göre, bu, saldırı helikopterlerinden füzeler ateşlemeyi veya kaçan şüpheli araçlara tank mermileri atmayı bile içeriyor.[8]

2003 yılında, Lübnan'da yedek asker olarak görev yaparken direktifi duyan İsrailli bir doktor, direktifin iptalini savunmaya başladı ve bu da gizliliğinin kaldırılmasına yol açtı. 

O yıl, Haaretz'in direktifle ilgili bir araştırması, "ordunun bakış açısından, ölü bir askerin, kendisi acı çeken ve devleti serbest bırakılmasını sağlamak için binlerce esiri serbest bırakmaya zorlayan bir esir askerden daha iyi olduğu" sonucuna vardı.[9]

Hannibal Direktifini hazırlayan komutanlardan biri olan Tümgeneral Yossi Peled, Haaretz'e verdiği demeçte, amacının ordunun adam kaçırmaları önlemek için ne kadar ileri gidebileceğini ortaya koymak olduğunu söyledi. 

Peled, "Araca bir tonluk bir bomba atmazdım, ancak araçta büyük bir delik açabilecek bir tank mermisi ile vururdum, bu da doğrudan vurulmayan herkesin- eğer araç patlamadıysa- tek parça halinde ortaya çıkmasını mümkün kılardı" dedi.  

İsrail kamuoyunda Hannibal direktifi ile ilgili en yoğun tartışmalar ise 2014 yılında Gazze’deki savaş sonrasında yaşandı. 

2014 Gazze Savaşı sırasında, İsrail ordusunun Givati Tugayında görev yapan Teğmen Hadar Goldin, 1 Ağustos'ta 72 saatlik bir ateşkes anlaşmasının duyurulmasına rağmen kısa bir çatışmanın ardından Hamas askerleri tarafından yakalandı. 

İsrail'in daha sonra Hannibal Direktifi'ni başlattığı ve nihayetinde "Kara Cuma" olarak adlandırılan katliamla sonuçlandığı açıklandı.[10]

İsrailli yetkililer zaman içerisinde Hannibal Direktifinin Şebaa Çiftlikleri (2000), Kerem Ebu Salim sınır kapısı (2006), Ayta eş-Şaab (2006), Erez Geçidi (2009), Gazze (2008-09), Rafah (2014), Şucaiyye (2014) olaylarında kullanıldığını kabul etti. 

Hannibal Direktifi ve 7 Ekim 

Yedioth Ahronoth'un 15 Ekim tarihli haberine göre, Apaçi pilotları Hamas savaşçıları, Filistinliler ve İsrailliler arasında ayrım yapamıyordu ve bu nedenle Gazze sınırındaki tüm arabalara ve insanlara ayrım gözetmeksizin ateş açtı.[11]

Yedioth Ahronoth'a bağlı Ynet'in askeri muhabiri Yoav Zitun'un 15 Ekim'de yayımladığı makale de, 7 Ekim'in ilk saatlerinde sadece karadaki İsrail güçleri için değil, aynı zamanda Batı Nakab (Negev) semalarında seferber edilen kuvvetleri için de nasıl bir savaş sisi olduğunu anlattı. 

Zitun, "pilotlar, işgal altındaki karakollarda ve yerleşim yerlerinde kimin terörist, kimin asker veya sivil olduğunu ayırt etmede büyük zorluk olduğunu fark ettiler [...] Binlerce teröriste karşı ateş hızı ilk başta muazzamdı ve ancak belirli bir noktada pilotlar saldırıları yavaşlatmaya ve hedefleri dikkatlice seçmeye başladı"[12] dedi.

Zitun, ayrıca İsrail ordusunun ayrım gözetmeksizin hem Filistinli savaşçıları hem de İsrailli sivilleri hedef alarak ayrım gözetmeksizin ateş açtığına dair ikna edici kanıtlar sunuyor yazısında. 

Sonuç  

İsrail ve savunucuları tarafından yayılan ve Hamas'ın vahşetine işaret ettiği iddia edilen kömürleşmiş cesetlerin rahatsız edici görüntülerinin, Filistinli savaşçıların ellerinde tipik olarak gözlemlenen daha hafif silahlardan ziyade, helikopterden fırlatılan ağır kalibreli mermilerin veya Hellfire füzelerinin sonucu olması kanıtlar incelendiğinde daha akla yatkın gözüküyor.  

  7 Ekim'de İsrail askeri sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari de, İsrail ordusunun "rehine durumları" ile uğraştığını ve bunlarla başa çıkmak için hem hava saldırılarını hem de kara kuvvetlerini kullandıklarını açıkça kabul etti. 

Yedioth Ahronoth'un 15 Ekim tarihli aynı haberinde, "Binlerce teröriste karşı ateş oranı ilk başta muazzamdı ve sadece belirli bir noktada pilotlar saldırıları yavaşlatmaya ve hedefi dikkatlice seçmeye başladı"yazıldı. 

İsrail ordu kaynaklarının da kabul ettiği şekilde 7 Ekim'de kargaşanın ortasında, 28 İsrail savaş helikopteri, gün boyunca yüzlerce 30 mm'lik patlayıcı mermi ve Hellfire füzeleri de dahil olmak üzere ellerindeki tüm mühimmatı ateşledi. 

İsrail medyasında çıkan haberlere göre, komutanlar İsrail ordusunun Apache’lerine 7 Ekim sabah saat 10:00'da yeniden doldurmak için indirdikten sonra, 190. Filo komutanı diğer pilotlara İsrail'i Gazze'den ayıran "çit alanında gördükleri her şeye ateş etmeleri" talimatını verdi. 

Hannibal Direktifinin ‘kitlesel’ olarak uygulandığı iddiasını İsrail medyasında dile getiren Albay Erez, İsrail ordusunun Gazze çevresindeki Be'eri Kibbutz gibi yerleşim yerlerindeki evleri bombalamak için tank ve helikopter kullandığına ve içinde hem Hamas savaşçılarının hem de İsrailli esirlerin bulunduğuna dair haberler hakkında da yorum yaptı. 

Ayrıca, bu evlerin Hannibal Direktifine göre, savaşları insansız hava araçlarından canlı yayınla gözlemleyen askeri liderliğin izniyle bombalandığını öne sürdü. 

"Evleri izinsiz bombalamadılar. Bu arada, ben kendim, her yerleşim yerinin üzerinde bir bilgisayar görüntüsü olarak birçok insansız hava aracı gördüm. İsrail'deki her komuta merkezinden izleyebiliyoruz" dedi. 

İsrailli yetkililer, Hamas'ın 7 Ekim'de 1.200 İsrail askerini ve sivili öldürdüğünü açıkladı. Ancak kaç kişinin Hamas tarafından öldürüldüğü, kaçının da Gazze'ye götürülmelerini engellemeye çalışan İsrail güçleri tarafından öldürüldüğü halen net değil. 

Fakat kanıtlar ve tanıklıklar incelendiğinde 2016 yılında kullanımdan kaldırıldığı iddia edilen 'Hannibal Direktifi'nin" hala canlı ve ordu içerisinde kullanılır durumda ve İsrail ordusunun taktik politikasının bir parçası olduğu kuvvetle muhtemel.