''Batılı “tarafsız medya” yalanı Lübnan ve Gazze'de öldü''

img
''Batılı “tarafsız medya” yalanı Lübnan ve Gazze'de öldü'' YDH

“Batılı kurumsal medyanın sorunu objektiflik eksikliği değil, sürekli yalan söylemeleri, bağlam sağlayamamaları ve saygın bilgi kaynaklarını baltalamaları ile söylemimizin “kabul edilebilir” sınırlarını şekillendirmeye yönelik sürekli bir çaba içinde olmalarıdır.”




YDH- Siyasi analist Robert Inlakesh, el-Meyadin için kaleme aldığı makalesinde, Batı merkezli bir bakış açısının sürdürülmesindeki rolü nedeniyle Batılı şirket medyasını eleştiriyor. Medyanın tarafsızlık iddiasının altını çizen Inlakesh, bunun gerçeği gizleyen kurgulanmış anlatılar yaratma eğilimi nedeniyle zayıfladığını savunurken bu medya kuruluşlarının genellikle temelde Beyazların üstünlüğünü savunan bir önyargı sergilediğine, bunun da sadece olayların tasvirini çarpıtmakla kalmayıp kendi güvenilirliklerini de aşındırdığına dikkat çekiyor. Genellikle Siyonist rejimi destekleyen anlatılar kurgulayan Batılı kurumsal medyanın doğru bilgi vermeye öncelik vermesi ve önyargılarını açıkça kabul etmesi gerektiğini yüksek sesle dile getiren makale, İsrail'in aldatıcı olduğuna dair yaygın kabul ışığında, dürüst haberciliğin öneminin yeniden değerlendirilmesi çağrısında bulunuyor. 

Kolektif Batı'nın 'şirket medyası' tarafsız olduklarını, gazetecilerinin ve haberlerinin önyargılı olmadığı iddiasını sürdürmeyi sevseler de, bu söylem Filistin ve Lübnan'da son 12 ay içerisinde tüm geçerliliğini yitirmiştir. 2022'deki Ukrayna savaşının başlangıcında, Batı medyası ve rejimleri yasadışı istilaya, işgale ve ardından toprakların zorla ilhakına karşı olduklarını iddia etmekte gecikmediler. Açıkça Rusya karşıtlığı yapan rejimlerin medyaları, ''uluslararası hukuk ve liberal değerleri'' kullandı ve Rusya'nın anlatısını hepten redderek durumu iyiye karşı kötünün net bir vakası olarak göstermeye çalıştı. 

Daha sonra Batılı gazeteciler Ukraynalıları anlatmaya başlayınca gerçekler de ortaya çıkmaya başladı: 

“Ukraynalılar, Ortadoğu'da hala büyük bir savaş halinde olan bölgelerden kaçmaya çalışan mülteciler veya Kuzey Afrika'daki bölgelerden kaçmaya çalışan insanlar değil, yan yana yaşayacağınız herhangi bir Avrupalı aile gibiler.”

CBS News'in kıdemli muhabirlerinden Charlie D'Agata şunları bile söyleyebildi: 

“Kusura bakmayın ama burası Irak ya da Afganistan gibi onlarca yıldır çatışmaların sürdüğü bir yer değil. Burası nispeten medeni, nispeten Avrupalı - bu kelimeleri de dikkatli seçmek zorundayım - böyle bir şeyi beklemeyeceğiniz ya da böyle bir şeyin olmasını ummayacağınız bir şehir.”

Batı'nın 'şirket medyasında' sayısız benzer öfke ifadeleri yer aldı hatta bir keresinde BBC'de bir konuk şöyle demişti:

 “Yaşananlar benim için çok duygusal çünkü her gün sarı saçlı ve mavi gözlü Avrupalı insanların öldürüldüğünü görüyorum”,

 Sunucu da bu sözün ne kadar ırkçı olduğunu belirtmek için araya gireceğine şunu söyledi:

“Bu hissi anlıyorum, elbette saygı duyuyorum.”

Siyonist rejim, işgalini yasadışı ilan eden Dünya Mahkemesi'nde de makul bir şekilde soykırımla suçlanmaktadır. İsrailliler Lübnan, Suriye ve tabii ki Filistin'in tamamını yasadışı olarak işgal etmektedir. Siyonist varlık ayrıca sadece son 12 ay değil, son 77 yıl boyunca pek çok farklı olay hakkında defalarca yalan söyledi, yalan söyledi ve yine yalan söyledi.

Ukrayna-Rusya çatışması üzerine kurgulanan anlatılar, uluslararası hukuka, Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Birleşmiş Milletler'in (BM) çeşitli organları ve önde gelen uluslararası insan hakları örgütlerinin kararlarına bağlı kalma mantığı altında meşrulaştırıldı. Ancak gerçekte tüm bu haberlerin temelinde şu yatıyordu: Batı'ya, Batı'nın rejimlerine, bu rejimlerin resmi politik pozisyonlarına, Beyaz-üstünlükçülüğüne dair köklü fikirlere bağlılık. Artık bunun doğru olduğunu biliyoruz çünkü UAD, UCM, BM'nin tüm organları ve önde gelen tüm insan hakları grupları İsrail'in savaş suçu işlediği sonucuna varmıştır.

Siyonist rejim, işgalini yasadışı ilan eden Dünya Mahkemesi'nde de makul bir şekilde soykırımla suçlanmaktadır. İsrailliler Lübnan, Suriye ve tabii ki Filistin'in tamamını yasadışı olarak işgal etmektedir. Siyonist varlık ayrıca sadece son 12 ay değil, son 77 yıl boyunca pek çok farklı olay hakkında defalarca yalan söyledi, yalan söyledi ve yine yalan söyledi. Ancak, şirket medyası saati uygun gördükleri yerden başlatıyor ve İsrail propagandasını eleştirmeden tekrarlamaya devam ediyor.

Batı'daki ana akım kurumsal basının haberlerine eleştirel bir gözle bakan herkes, haberlerinin önyargılarla dolu olduğunu görecektir. Yine de, tamamen “objektif” olmadıkları fikrini kategorik olarak reddederek kendilerini tarafsız olarak göstermeye çalışmaya devam ediyorlar.

Şimdilerde ise, İsrail'in Lübnan'a saldırısıyla birlikte, Batı medyası ve siyasi elitleri o kadar Siyonist yanlısı ki, Hamas'a karşı kullanılan ve yine Hizbullah'a karşı kullanılan aynı yorgun anlatıya karşı durmayı reddediyorlar. New York Times gibi önde gelen kurumsal medya kuruluşları ve yayın yapan medya programları, eski CIA direktörü Leon Panetta'nın bile terörist saldırılar olarak nitelendirmesine rağmen, Lübnan'daki sivil alanlarda patlatılan ve sayısız sivili öldüren / hedef alan İsrail çağrı cihazı ve telsiz patlatma saldırılarını açıkça övdü. Batı'daki ana akım kurumsal basının haberlerine eleştirel bir gözle bakan herkes, haberlerinin önyargılarla dolu olduğunu görecektir. Yine de, tamamen “objektif” olmadıkları fikrini kategorik olarak reddederek kendilerini tarafsız olarak göstermeye çalışmaya devam ediyorlar.

Medyada objektiflik efsanesi

“Objektif” kelimesine gelince, hepimiz yaşam deneyimlerimizden ve çevremizdeki dünyaya ilişkin kendi öznel anlayışımızdan etkilendiğimiz için, herhangi birinin tamamen ‘objektif’ olabilmesi kesinlikle mümkün değildir. Örneğin, herhangi bir konuda, herhangi bir nedenle, ister parasal, ister ideolojik, ister etik bir duruş olsun, kınayıcı bir tavır takınacak olursanız, bu anında öznel bir tavır olur. 

Esasen, bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu savunurken nesnel olmak mümkün değil çünkü her şeyden önce sizin bir şeyin yasadışı, yanlış ya da ahlaksız olduğuna inanmanızı sağlayan öznel deneyiminize dayalı olarak bu bakış açısına/sonuca varmanız gerekir. 

Örneğin, ABD'nin Colorado Eyaletindeki yerel bir muhabirin, 2024 yılında Beyaz bir Amerikalı tarafından bir Amerikan yerlisinin ırkçı saiklerle öldürülmesini “korkunç” olarak nitelendirdiğini ve ardından ırkçı bireyin bu eylem nedeniyle doğrudan ya da dolaylı bir şekilde hapse atılması gerektiğini öne sürdüğünü varsayalım. Bu kınayıcı ton neye dayanmaktadır? Birileri bunun hukuk sistemine dayandığını söyleyebilir. 1864'ü ele alalım. 1864'te bu tür ırkçı motivasyonlu cinayetlerin işlenmesi yasal olmakla kalmıyor, Beyazlara Amerikan yerlilerini öldürmeleri ve mallarına el koymaları için emir bile veriliyordu. Peki, bu suçun 1864'te hukuk sistemi nedeniyle haklı görülebileceğini söylemek kabul edilebilir mi? Elbette hayır, çünkü hukuk sistemi de özneldir ve bu hukuk sisteminin uygulayıcıları bile sürekli olarak yasanın uygulanışını yorumlamaya ve yeniden yorumlamaya çalışırlar, işte bu yüzden avukatlarımız, jürimiz ve yargıçlarımız vardır. Bu nedenle yasalar sık sık değiştirilir.

O halde böyle bir sorunun cevabı, üzerinde uzlaşılmış liberal anlayışların ihlali temelinde şiddet ve öldürmenin toptan kınanmasında yatabilir. Bu da yine mantıksal bir yanılgıdır çünkü öldürme bazen meşru müdafaa ya da “daha büyük iyilik” adına haklı görülebilir. Sonuçta, bir polis memurunun sivilleri öldürmek üzere olan bir adamı vurmasının yanlış olduğunu savunacak pek kimse yoktur. Trajik olabilir, ancak polis memurunun başka seçeneği yoksa kınanmayacaktır. Polis memurunun bazıları tarafından kınanması durumunda bile, bu insanların polisle ilgili öznel deneyimlerine ve polislere kastına dayanacaktır.

Güç kullanma konusunda tarafsız olduğunuzu makul bir şekilde söylemenin tek yolu, bu görüşün Tanrı'dan geldiğini iddia etmektir. Ancak, bu sefer de inanca ilişkin kişisel anlayışınız duruşunuzu etkileyecektir. Dahası, bu Tek Tanrılı bir Dini takip ettiğiniz anlamına gelir ki bu da belirli bir grubun çeşitli konulardaki görüşlerine dayalı önyargılara yol açabilir. Örneğin, bir Müslüman olarak, tüm Müslümanların uyması gereken önemli ilkeler olduğunu biliyorum ancak farklı düşünce okulları bazı konuları farklı yorumlayabilir ve tek tek insanlar için bir öznellik düzeyi ortaya çıkarabilir.

Niye böyle örnekler verip duruyorum? Çünkü bu örnekler, Batılı bir kuruluşlarının ve tüm muhabirlerinin her konuda tamamen tarafsız olabileceğini iddia etmenin ne kadar saçma olduğunu göstermektedir. Ana akım medyanın izleyicileri bile bunun gerçekten doğru olduğunu düşünmüyor. Bunu görüyoruz çünkü bir kişinin siyasi görüşleri -yani dünyaya dair kişisel perspektifleri- ile etkileşimde bulunmayı tercih ettikleri medya kaynakları arasında açık bir bağlantı var.

Günün sonunda, Batılı kurumsal medyanın sorunu objektiflik eksikliği değil, sürekli yalan söylemeleri, bağlam sağlayamamaları ve saygın bilgi kaynaklarını baltalamaları ile söylemimizin “kabul edilebilir” sınırlarını şekillendirmeye yönelik sürekli bir çaba içinde olmalarıdır.

Medyada önyargı olması sorun değil, ki elbette vardır. Sorun, Batı medyasının bu konuda yalan söyleme ve sözde “tarafsızlık”, “nesnellik” ve “denge” nedeniyle kendilerini üstün gösterme biçimindedir. Denge fikri bile saçmadır, çünkü bir çatışma ya da tartışmanın iki tarafı arasındaki “dengeyi” matematiksel olarak hesaplayamaz ve bunu tüm haberlere uygulayamazsınız.

Örneğin gerçekten “denge” olsaydı, BBC'nin İsrailli kayıplardan neredeyse hiç bahsetmemesi gerekirdi çünkü istatistiksel olarak, öldürülen Filistinlilerin ve şimdi de Lübnanlıların büyüklüğü ile karşılaştırıldığında İsraillilerin ölümü çok önemsizdir. Bazıları ise “denge”nin her iki tarafın argümanlarını sunmak olduğunu söyleyecektir ki bu da herhangi bir müdahale ya da yorum olmaksızın propagandayı eşit şekilde yeniden üretmek ve hangi tarafı seçeceğine izleyicinin karar vermesine izin vermekle eşdeğer olacaktır.

Açıkçası, bu medya kuruluşlarının işlevi de bu değil ve bu açıdan “denge” söz konusu olsaydı, Gazze'deki savaş hakkında konuşmak üzere istihdam ettikleri her İsrailli için bir Filistinli istihdam etmeleri ve karşıt görüşlere sahip olduklarından emin olmak için önce hepsini incelemeleri gerekirdi. Günün sonunda, Batılı kurumsal medyanın sorunu objektiflik eksikliği değil, sürekli yalan söylemeleri, bağlam sağlayamamaları ve saygın bilgi kaynaklarını baltalamaları ile söylemimizin “kabul edilebilir” sınırlarını şekillendirmeye yönelik sürekli bir çaba içinde olmalarıdır.

Batılı şirket medyası çoğunlukla hikaye anlatımı, anlatı oluşturma ve rejim propagandası konularında uzmanlaşmıştır.

Tıpkı Ukrayna'nın çektiği acıların aksine Filistinlilerin çektiği acıların haberleştirilmesinde ya da İsrail'in İran'a yönelik saldırılarının tam tersi şekilde haberleştirilmesindeki çirkin çifte standartta olduğu gibi: Karikatürize edilecek derecede önyargılılar. Gazze'den Wael Dahdouh gibi bir savaş muhabiri kınayıcı bir dil kullanırsa, örneğin kendi aile üyelerini öldüren bir İsrail hava saldırısını katliam olarak nitelerse ya da birini şehit olarak tanımlarsa, bu kabul edilemez mi? Tabii ki hayır. Sonuçta, bir savaş bölgesinin ortasındaysanız ve kişisel olarak etkilenmişseniz, yine de işinizi yapabilir ve doğruyu söyleyebilirsiniz, ancak açıkça görülüyor ki, tam bir tarafsızlık iddiasında bulunamazsınız, çünkü tam anlamıyla haber yaptığınız hikayenin bir parçasısınız. 

Açık olan şu ki, Batılı şirket medyası Filistinli, Arap, İranlı ve hatta İsrailli bir bakış açısı sunmuyor; özellikle Siyonist rejimi olumlu bir şekilde tasvir etmek üzere tasarlanmış, dikkatle kurgulanmış bir anlatı sunuyor. İsraillilerin gördüğü şekilde değil, bunun yerine, eylemlerini liberal Batılı bakış açısıyla uyumlu hale getirmek için yaratılmış efsanevi bir “İsrail” üretiyorlar.

 

Gazeteciler olarak dürüst olmalı ve hoşumuza gitmese bile gerçekleri görmezden gelmemeliyiz. İyi gazetecilik ve analizi işe yaramaz propagandadan ayıran şey budur. Bu şekilde, okuyucu/izleyici/dinleyici aynı fikirde olmasa bile, böyle bir gazetecilik çabasının her zaman bir değeri vardır. 

Batılı şirket medyası çoğunlukla hikaye anlatımı, anlatı oluşturma ve rejim propagandası konularında uzmanlaşmıştır. Batılı ana akım medyanın Filistin'le ilgili haberlerinin küçük bir kısmı dışında, ki bu da zaman zaman iyi gazeteciliktir, İsrail İbrani medyası aslında daha değerli bir bilgi kaynağıdır, çünkü en azından onların haberlerini okurken zalimin bakış açısını anlayabilirsiniz. Kendim de bir analist olarak, Arapça medyayı ve İbranice medyanın çevirilerini okumayı tercih ediyor, aynı zamanda BM ve insan hakları raporlarının detaylarını inceleyerek sonuçlara ulaşıyorum. Batı medyasının en büyük iki haber sağlayıcısı olan Reuters ve Associated Press'i takip etsem de, çoğu zaman saydıklarım kadar değerli değiller. 

Açık olan şu ki, Batılı şirket medyası Filistinli, Arap, İranlı ve hatta İsrailli bir bakış açısı sunmuyor; özellikle Siyonist rejimi olumlu bir şekilde tasvir etmek üzere tasarlanmış, dikkatle kurgulanmış bir anlatı sunuyor. İsraillilerin gördüğü şekilde değil, bunun yerine, eylemlerini liberal Batılı bakış açısıyla uyumlu hale getirmek için yaratılmış efsanevi bir “İsrail” üretiyorlar.

Batılı kurumsal medya yalnızca İsrailli bir savunma avukatı gibidir.

Bir gazeteci olarak, özellikle de bir çatışmaya kişisel olarak bağlıysanız, bakış açılarına sahip olmanız tamamen normaldir, ancak kabul edilemez olan, neye neden inandığınızı gizlemektir. Kendi bakış açınızı gizlemenizin tek nedeni, kamuoyunun niyetinizi anlaması halinde bunun kabul edilemez olacağını anlamanızdır. Bir haberde belirli olayların muhasebesini yapmakla görevlendirilmişseniz, örneğin güncel bir olayın yaşandığı yerden canlı bir haber veriyor olabilirsiniz, görüşler işin içine girmemelidir, işte bu noktada inançları gizleme ve görüşleri saklamanın bir unsuru vardır. Yine de, bu gerçekleri raporlamanın ortasında bile, muhabirin hangi gerçekleri ilgili bulacağı ve tekrarlayacağı konusunda seçici bir yapı vardır ve bu da bir görüş unsurunu beraberinde getirir. Bu durumda, gerçeği koruma çabası olduğu sürece, iş iyi yapılmış sayılır.

Bir başka harika örnek de, kocası tarafından yıllarca fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan ve bir gün kendini savunmak için kocasına çekiçle saldırıp onu yaralamasına neden olan şiddet görmüş bir kadın olabilir. Duruma tanık olan bir kişi - diyelim ki yan komşusu - mahkemede bir argüman sunacak olsa, kadının eylemlerinden önceki eziyet yılları hesaba katılacağından, bu argüman kadının lehine olabilir. Bu tanık, bağlama dikkat çektiği için önyargısını ve olanlara ilişkin öznel anlayışını ifade ediyor olabilir mi? Belki, ama aynı zamanda gördüklerini doğru bir şekilde anlatmaktadır ve bu nedenle olayların meşru bir anlatımı olarak kabul edilecektir.

Öte yandan, kocanın savunma avukatı, karşı tarafın kadına karşı önyargılı olduğunu ve hiçbir şeyin kadının kendini savunmak için eline çekiç almasını haklı çıkaramayacağını iddia ederek davasını güçlü bir şekilde savunmaya çalışacaktır. Akıllı bir avukat, bir tür karakter suikastı ya da tanığın anlattıklarını gayrimeşrulaştırma ve tek taraflı olarak resmetme süreci gerçekleştirmeye çalışacak, belki de kadının da zaman zaman kocasına karşı hareket ettiği ve senaryonun tanığın öne sürdüğü kadar basit olmadığı argümanını geliştirerek denge sağlamaya çalışacaktır. Ancak daha fazla tanık ortaya çıktığında ve tanık tariflerine uyan fiziksel kanıtlar bulunduğunda, avukatın başı belaya girer ve daha önceki davaları kazandıran bilindik taktiklere bağlı kalarak elinden geleni ardına koymamalıdır.

Batılı kurumsal medya yalnızca İsrailli bir savunma avukatı gibidir. Herkesin müvekkillerinin peşinde olduğuna ve işledikleri suçları doğru bir şekilde tasvir eden herkesin davalarını gayrimeşrulaştıran önyargılarla dolu olduğuna sizi inandırmakta çıkarları vardır.

Bir gazeteci olarak tamamen objektif olamazsınız, bu mümkün değildir. Ancak bir hakikat anlatıcısı olabilir, gerçekleri gördüğünüz gibi yansıtmak için elinizden geleni yapabilir ve sahip olduğunuz ve olmadığınız bilgiler konusunda açık olabilirsiniz. Bundan sonrası, bu bilginin tüketicisinin neye inanacağına dair kendi seçimini yapmasına kalmıştır.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel