YDH- Yemen’de Ensarullah liderliğindeki devrimin bölgesel ve küresel güçlerin dezenformasyon ve askeri müdahaleleriyle karşılaştığını vurgulayan Tim Anderson, Suudi Arabistan ve BAE öncülüğündeki çok uluslu savaşın, Yemen halkının meşru taleplerini hedef alarak ülkenin egemenliğini zayıflatmayı amaçladığını belirterek, Ensarullah’ın mezhepçi bir İran vekili olduğu iddialarını bilimsel verilerle çürütüyor; hareketin geniş tabanlı ve bağımsız bir güç olduğunu ortaya koyuyor.
2011’deki sözde Arap Baharı’nın ardından ortaya çıkan tek başarılı devrime sahip ve en bağımsız Arap ülkesi olan Yemen, Washington ve vekil rejimlerin sürekli saldırılarına ve karalama kampanyalarına maruz kalmıştır. Bu saldırıların temelinde, ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin 2015–2022 yılları arasında devrimci Yemen’e karşı yürüttüğü savaş boyunca sürdürülen sistematik dezenformasyon yatıyor. Yemen’in Gazze’deki soykırıma karşı İsrail’e müdahale etmesiyle (2023–2025) bu kara propaganda yeniden şiddetlendi ve direnişçi halkı hedef almak için yeni bahaneler icat edildi.
2023’ün son aylarında, Gazze halkına yönelik vahşetin derinleşmesiyle birlikte Yemen silahlı kuvvetleri – çoğu zaman yanıltıcı şekilde “Husi isyancılar” olarak tanımlanan – Filistin’le dayanışma göstermek amacıyla Kızıldeniz’de müdahalelere başladı. Bu adım, kısa süre içinde hem İsrail hem de onun Anglo-Amerikan destekçileri tarafından saldırılarla karşılık buldu.
Birleşik Krallık ve ABD, aynı anda hem Yemen’in altyapısını bombalıyor hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin önceki ateşkesi uzatma çağrısını görmezden gelerek bu saldırıları “meşru müdafaa” olarak meşrulaştırmaya çalışıyordu.
Gazze’deki soykırımı fiilen destekleyen ve koruyan aktörler, Yemen’in müdahalelerini “yasadışı saldırılar” olarak suçlarken (BM, 2024), Yemen tarafı bu suçlamalara karşı 1948 Soykırım Sözleşmesi’ni işaret etti: Bu sözleşme, soykırım işleyenleri ve onların suç ortaklarını engellemek ve cezalandırmak için doğrudan müdahaleyi bir yükümlülük olarak tanımlar.
Birleşmiş Milletler’de uzun yıllar insan hakları alanında görev yapmış ve Filistin’deki suçlar nedeniyle istifa etmiş avukat Craig Mokhiber de bu görüşe katılıyor:
“ABD, Yemen’i bombalıyor çünkü Yemen, uluslararası hukukun gereğini yerine getirerek Filistin’deki soykırımı ve kuşatmayı durdurmaya çalışıyor.” (Mokhiber, 2025)
Ne var ki, Yemen ve Ensarullah liderliğindeki hükümet hakkında yıllardır sürdürülen çarpıtılmış anlatılar, bu gerçeğin görülmesini zorlaştırıyor.
Lübnan, Libya ve Suriye’deki sahte devrimleri övünerek desteklediklerini iddia eden Batılı rejimlerin, Yemen’deki gerçek ve halk temelli Ensarullah önderliğindeki devrime karşı yıllardır kesintisiz savaş yürütmesi çarpıcı bir çelişki oluşturuyor. Bu çelişki, aslında kitleleri yanıltmak üzere inşa edilmiş popülist mitlere dayandırılıyor.
Bu gerçeği doğru şekilde kavrayabilmek için Yemen’e yönelik sistemli dezenformasyonun temel unsurlarını, Ensarullah hareketinin tarihiyle ve savunduğu değerlerle birlikte değerlendirmek gerekiyor.
2014’ün sonundan beri iktidarda bulunan Ensarullah önderliğindeki devrimci hükümet, bugün Yemen’in nüfusça yoğun bölgelerinin yaklaşık %75’ini kontrol etmektedir (Anderson, 2023). Ancak buna rağmen yalnızca İran İslam Cumhuriyeti ve kısa bir süre için Suriye’deki Esed hükümeti tarafından resmen tanınmıştır.
Devrimin ilk yıllarında (2014–2015), Washington yönetimi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni Yemen’deki “Husi isyancılar” olarak adlandırdıkları güçlere karşı çeşitli kararlar almaya ikna etti. ABD, Yemen’deki bu güçleri Arap Yarımadası’nı istikrarsızlaştırmakla suçluyordu. Ardından, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği bir savaş koalisyonu kuruldu: Sürekli Yemen’deki direnişi küçümsemek ve itibarsızlaştırmak için Ensarullah’ın yalnızca İran’ın bir vekil gücü olduğu iddiasını öne sürdüler.
Aslında mesele şuydu, Yemen’de “Husi ailesi” olarak bilinen Zeydi liderler, ülke çapında çok daha geniş kesimleri kapsayan ve eski ana muhalefet partisinin önemli bir bölümünü bir araya getiren bir koalisyon hükümetini oluşturan Ensarullah hareketinin temelini attılar. Araştırmaların ortaya koyduğu üzere (Popp, 2015; Sanaa Centre, 2021), Ensarullah, Libya, Suriye, Irak, İran ve Lübnan’da kullanılan vekil güçlere benzer bir mezhepçi koalisyona karşı direniyor, bu mezhepçi koalisyon da çoğunlukla Vahhabi ve Müslüman Kardeşler bağlantılı gruplar.
2025 yılına geldiğimizde görüyoruz ki, Ensarullah liderliğindeki devrimci koalisyon hükümeti, küçültücü bir dille hâlâ “Husi isyancılar” diye anılmalarına rağmen, on yıldan uzun süredir Yemen’in başkenti Sanaa’yı ve nüfusun büyük bölümünü barındıran bölgeleri yönetmektedir.
2016’nın sonlarında, muhalefetteki Genel Halk Kongresi’nin (GHK) bazı unsurlarını da içeren bu koalisyon, uzun yıllar GHK üyesi olan ve Mansur Hadi’nin geçici rejiminden ayrılan Abdulaziz Habtur’u başbakan olarak atayarak bir Ulusal Kurtuluş Hükümeti (UKH) kurdu (Rezeg, 2016; CNN, 2016). 2024’te bu hükümetin yerine, yine GHK kökenli Ahmed Galib Nasır el-Rahvi’nin liderlik ettiği Değişim ve İnşa Hükümeti geçti (MEMO, 2024).
Sonraki yıllarda, konuyu yakından izleyen pek çok gözlemci, “Bazı Birleşmiş Milletler belgelerinde ‘fiili otorite’ olarak anılan Ensarullah’ın, Yemen halkının büyük çoğunluğunun günlük yaşamını fiilen organize ettiğini” kabul etmek zorunda kaldı (Bell, 2022). Kuzey Amerika’daki Brookings düşünce kuruluşu bile “Husi’lerin Yemen’de kazandığını” itiraf etti (Riedel, 2022).
Ne var ki, bu temel gerçekliğin inkâr edilmesi, savaşı ve kuşatmayı daha da derinleştirdi. Birleşmiş Milletler salonlarında Yemenli siviller için timsah gözyaşları dökülürken, ABD-Suudi Arabistan-BAE-İsrail koalisyonu kanlı saldırılarını sürdürmeye devam etti ve BM Güvenlik Konseyi, fiilen ülke nüfusunun çoğunluğunu temsil eden devrimci hükümete yönelik cezalandırıcı yaptırımlar uygulamayı sürdürdü.
Washington’un anlatısı, “Husiler, resmi adıyla Ensarullah (Allah’ın Yardımcıları), Yemen’de İran destekli, Şii Müslüman bir askeri ve siyasi harekettir ve 2004’ten bu yana Yemen hükümetine karşı bir dizi kanlı isyan başlatmış, 2015’te hükümeti devralarak Sanaa’da iktidarı ele geçirmiştir” şeklindedir (CEP, 2022). Burada “Yemen hükümeti” diye kastedilen yapı ise, gerçekte Mansur Hadi’nin başında olduğu 2011–2014 geçiş rejiminden ibarettir. Hadi, 2015’in başlarında görevinden istifa edip Suudi Arabistan’a kaçmış ve o günden bu yana hem kendisi hem ardılları sürgünde yaşamaktadır (Amos, 2015). Buna rağmen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları, Yemen halkı tarafından meşruiyetini yitirmiş bu kişileri “başkan” ve “hükümet” olarak tanımayı sürdürmüş, Ensarullah’ı ise yalnızca yaptırım uygulanacak “isyancı bir oluşum” şeklinde damgalamıştır.
Tam da bu çarpıtılmış yaklaşım, BM’nin Yemen krizini anlamakta ve hakkaniyetli bir çözüm üretmekte neden bu kadar başarısız olduğunu gösteren temel nedendir.
Dini açıdan bakıldığında Ensarullah, Şii mezhebinin klasik biçiminden oldukça farklı bir Zeydi uyanış hareketidir. Ancak tıpkı Şiilikte olduğu gibi, Zeydiliğin dini öğretileri de adaletsiz yönetime karşı başkaldırıya teşvik eder. Bununla birlikte Zeydi inanç sistemi, imamların yanılmazlığına ya da soyun kalıtsal olarak aktarılacağına inanmaz; hatta fıkıh alanında çoğu zaman Sünni İslam’ın Hanefi mezhebine daha yakın bir konumda olduğu belirtilir (Han, 2016).
Ensarullah, iktidara geldikten sonra İran’dan sınırlı düzeyde destek almaya başlamıştır.
ABD yanlısı birçok yazar ise Yemen’i “kabile demokrasisi” (el-Keravi, 2011) diye tanımlamayı tercih eder ve bu demokrasinin “dini ve kültürel bölünmeler” nedeniyle kaçınılmaz biçimde parçalandığını ileri sürer (Robinson, 2021). Ancak bu yüzeysel ve karikatürize eden anlatı, Yemen’in bölünmesinde emperyal müdahalenin oynadığı rolü sistematik olarak gizler ve aynı zamanda on yıllardır süregelen, gerçek bir “sosyal devrim”in inşasını görmezden gelir (Zabarah, 1984).
Issaev’in (2018) de ayrıntılı biçimde ortaya koyduğu üzere, 2014’te Ensarullah’ın önderlik ettiği devrim, yalnızca geçici bir ayaklanma değil, 1960’ların başındaki “tamamlanmamış” Cumhuriyet devriminin doğal devamı olarak görülmelidir.
Husi ailesinin Ensarullah’ı kurmasına ve ardından ülkenin büyük bölümünü yöneten geniş bir koalisyon oluşturmalarına zemin hazırlayan siyasi süreç, Yemen’in Baas Partisi (Arap milliyetçileri) ve Sosyalist Parti (Hizb’ul İştiraki) gibi çeşitli gruplarla ittifaklar kurmayı da kapsıyordu. Bu dönemde Ensarullah, ayrıca, Dayanıklı Gençlik (Şebab el-Sumud) hareketini oluşturdu (Wells, 2012).
Buna karşın Batı’nın hâkim anlatısı, 2011’deki “devrim”i yalnızca eski Cumhurbaşkanı Salih’in devrilmesiyle sınırlı bir protesto süreci olarak tanımlar. Bu oryantalist bakışa göre, “Husilerin iktidarı ele geçirmesi” ayrıksı ve anormal bir gelişmedir (MEMO, 2017). Oysa hakikatte, Ensarullah’ın önderliğindeki koalisyon, Yemen’deki gerçek, yerli devrim hareketinin sürekliliğinde merkezi bir rol oynamıştır (el-Fesli, 2015). Devrimci hükümet de bu süreklilik iddiasını açıkça sahiplenir. 21 Eylül 2014’te başkentin ele geçirilmesiyle tanımladıkları “Devrim”e atıf yaparak, Yemen tarihine ve yerel kültüre kök salmış olduklarını vurgulamakla gurur duymaktadırlar (Muhammed, 2020).
Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) Suudi Arabistan liderliğindeki monarşileri aracılığıyla Yemen’i yeniden bölme ve devrimi bastırma girişiminden sonra, bir dizi dış müdahale gerçekleşti. Ancak bu müdahaleler sonuçsuz kaldı. 2015’ten itibaren yürütülen saldırıların çoğu, Suudi liderliğinde yürütülen yoğun hava bombardımanına ve paralı askerlerden oluşan kara birliklerine dayanıyordu.
ABD de 2015’ten bu yana “terörle mücadele operasyonları” bahanesiyle Yemen’e defalarca doğrudan müdahalede bulundu. Bu bahane de Suriye ve Irak’ta yürütülen vekalet savaşlarında kullanılan söylemin neredeyse aynısı fakat ironik biçimde, ABD’nin hedef aldığı Ensarullah öncülüğündeki devrimci hükümet, uzun süredir Arap Yarımadası’ndaki en kararlı el-Kaide karşıtı güç olarak bilinir. Ensarullah, “El-Kaide ve Sünni Selefi hareketlere kararlı bir şekilde karşı çıkmış” bir harekettir.
Nitekim, Suudi Arabistan’ın Kuzey Yemen’de mezhepçi Selefi gruplara sağladığı destek, “Husi hareketinin ortaya çıkmasında kilit etkenlerden biridir” (Popp, 2015). 2015’ten sonra Ensarullah güçleri, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteklediği el-Kaide unsurlarıyla hem yoğun çatışmalara girmiş hem de zaman zaman esir değişimi yapmıştır (Sanaa Centre, 2021).
Yemen, Batı’da sıkça yansıtıldığı gibi doğal olarak bölünmüş, marjinal ya da geri kalmış bir ülke değil; onlarca yıldır büyük güçlerin entrikalarıyla baskı altında tutulan, köklü bir toplumsal belleğe ve yüksek bir eğitim düzeyine sahip bir ulustur.
Kızıldeniz’in girişinde, Afrika Boynuzu’nun tam karşısında yer alan Yemen, bugün de ABD’nin emperyal hırslarının merkezinde bulunmayı sürdürüyor ve aynı zamanda Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) açısından da stratejik bir kilit konum teşkil ediyor. Fakat ABD’nin “Yeni Orta Doğu” projesi (Anderson, 2019: Bölüm 1), hibrit savaşları kullanarak bölgeye dayatmacı bir hakimiyet kurmayı amaçlarken, Çin’in yeni ticaret yolu altyapısı bu tür zorlayıcı niyetlere sahip değildir.
Bu jeostratejik konumun yanında, sahada da Yemen ciddi bir bölünme ve çatışma süreciyle karşı karşıya bırakılmıştır. ABD öncülüğündeki abluka, Yemen’i fiilen üç parçaya bölmüş durumda: Birincisi, devrimci Ensarullah önderliğindeki hükümetin yönettiği, nüfusun çoğunun yaşadığı Kuzey ve Batı bölgeleri, ikincisi, Suudi Arabistan destekli rejim ve el-Kaide unsurlarının etkili olduğu Marib ile doğu çölündeki bazı alanlar, üçüncüsüyse BAE destekli Güney Geçiş Konseyi’nin (GGK) hakimiyetindeki Güney’in geniş bölgesi ve liman kenti Aden (ICG, 2021).
Ayrıca, 2023’ten itibaren İsrail ve BAE, Yemen’in UNESCO listesindeki Sokotra Adası’nı da işgal etmiş bulunuyor (Werleman, 2021).
Washington merkezli analistler, Sanaa’da bulunan Ensarullah liderliğindeki hükümete ve Arap Yarımadası el-Kaide’sine (AQAP) karşı paralel yürütülen iki “savaştan” söz eder (Green, 2019). Oysa el-Kaide’nin asıl desteği, ironik biçimde ABD’nin bölgedeki müttefiklerinden gelmektedir.
Bu noktada 2011 sonrası devrimin tarihine, uluslararası toplumun sorumluluğuna ve Ensarullah’ın değerlerine biraz daha yakından bakmak gerekir.
Ensarullah önderliğindeki devrim
2011 ayaklanmasını “devrim” olarak nitelemek ve akabinde yaşanan “Husi isyancıların iktidarı ele geçirmesi”ni—ki bu, Yemen’deki gerçek devrimin doruk noktasıdır—sanki ondan tamamen kopuk, rastlantısal bir gelişmeymiş gibi sunmak, esasen dezenformasyonun bir parçasıdır. ABD, Suudi Arabistan, BAE, İsrail ve diğer ortaklarının başını çektiği dış müdahale, bu devrimi boğmayı ve Yemen’i 1990 birleşmesinden önceki gibi zayıf ve parçalanmış halde tutmayı hedeflemiştir.
Bu çabalar, Washington’un bağımsız ve dirençli rejimlerin varlığını ortadan kaldırarak, başlıca rakiplerini bölgeden tecrit ederek ve “yaratıcı kaos” yöntemini kullanarak itaatkâr bir “Yeni Ortadoğu” inşa etme yönündeki kararlı taahhüdüne hizmet etmektedir.
Ensarullah hareketi, 2011’de başlayan devrim sürecinde, kuzeydeki Sayda vilayetinden gelen Husi ailesinin liderleri tarafından kuruldu. Hareketin tarihsel sloganı —çığlık— bugün hâlâ aynıdır:
“Allah büyüktür, Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet, İslam’a zafer.”
“Amerika’ya ölüm” sloganı, bazı Batılı yorumcuların anladığının aksine, Kuzey Amerika halkına değil, ABD hükümetinin politikalarına ve uygulamalarına yöneliktir. Bu ifade, bir halk düşmanlığı değil, egemen güçlerin politikalarına karşı bir reddediştir. Benzer şekilde, “İsrail’e ölüm” sözü ise sömürgeci rejimin sona erdirilmesini talep eden bir çağrıdır (Elmahfeli ve Root, 2020). Bu, ABD ve İsrail’in saldırılarına karşı bilinçlenme ve direniş projesinin ifadesidir (Abdülmelik el-Husi, 2025).
Batılı söylemler genellikle Siyonist hareketle Yahudi halkını birbirinden ayırmaya çalışırken, Arap dünyasında “Yahudiler” ifadesi çoğunlukla bu iki kavramı birleştirerek kullanılır. Bu bağlamda, genellikle Filistin’in Yahudi yerleşimcileri ve sömürgeci güçler kastedilir; yani, “Filistin’in haklı olarak Yahudilere ait olduğunu iddia edenler.” İsrail ise, bu sömürgeci yapının temsilcisi olarak, bugün Suriye’nin güneyi, Lübnan’ın güneyi ve Yemen’in güneyini işgal etmektedir (Wells, 2012).
Ensarullah’ın laneti sömürgecilere ve onların sömürgeci kültürüne yöneliktir.
2011’den itibaren Ensarullah, Yemen’in çeşitli gruplarıyla ortak amaçlar doğrultusunda birleşti ve İran, Hizbullah ile Suriye gibi bağımsız Arap ve Müslüman devletler ve hareketlerle dayanışmasını artırdı (Wells, 2012). 2022 sonlarına gelindiğinde, İran ve Suriye’nin Sanaa’daki Ulusal Kurtuluş Hükümeti’ni (UKH) resmen tanıyan tek devletler olduğu görülüyordu. Ancak bu bağlar kesinlikle salt dini temellere dayanmıyordu. Yemen’deki Zeydi uyanış hareketi, “yalnızca bir dini mezhebe indirgenemez; daha geniş anlamda Zeydi Haşimi imamlarının mirasıdır” — yani Yemen’in sosyal değerlerini şekillendiren uzun soluklu bir yönetim geleneğidir (Muhammed, 2020).
Yemen devrimine karşı olan Yemenli-Amerikalı bir akademisyenin (Daşela, 2021) zayıf dayanaklara sahip makalesi ise Ensarullah hakkında başka bir efsaneyi yaymaya çalıştı: Bu hareketin şiddet yanlısı, mezhepçi ve İran’ın icadı olduğu, kalıtsal bir Haşimi hanedanı kurmayı hedeflediği iddiası… Oysa bu hem Şii hem de Zeydi gelenekleri tarafından kutsal kabul edilen Ehli Beyt ve Seyyid soyuyla ilgili Müslüman doktrinlerinin ağır bir çarpıtmasıdır.
Ensarullah'ı eleştiren bazı Batılı analistler, hareketin İran İslam Devrimi’nden ödünç alınan unsurlar taşıdığını öne sürerken, aynı zamanda “Ensarullah’ın İran ile aynı olmadığı ve bir Şii hareketi olmadığı” gerçeğini de daha dikkatli gözlemlerle kabul etmektedir. Gordon ve Parkinson (2018), Ensarullah’ı “Şii” olarak sınıflandırmanın ciddi bir “yanlış kodlama” olduğunu vurgular; “Husiler, İran’ın vekili değil, uzun yıllardır Yemen’in yerel şikayetleri ve iktidar mücadeleleri üzerine şekillenmiş, ağırlıklı olarak Yemen merkezli bir siyasi harekettir” değerlendirmesini yaparlar.
Lackner (2024: 8) ise, Ensarullah’ın bir imamet rejimi olmamakla birlikte, Zeydi dini sınıfının egemenliğini yeniden tesis ettiğini savunur. Ayrıca hareketin sistemine “Çığlık Günü, Halk Devrimi Günü, Dayanıklılık Günü, Şehitler Günü ve Peygamberin Doğum Günü” gibi yeni dini ve seküler kutlamaların dahil edildiğini kabul eder.
Fransız eleştirmen Lackner, Batı medyası ve politika yapıcılarının Ensarullah hakkında yaygın yanlış bilgiler kullandığını; bunların arasında hareketin “sadece İran’ın vekili” olduğu yönündeki iddiaların da bulunduğunu açıkça belirtir (Lackner, 2024: 2). Ayrıca, Kızıldeniz’de Gazze’yi desteklemek için gerçekleştirilen operasyonlar sonrasında, “Yemen içinde, halkın ezici çoğunluğunun Filistinlilere duyduğu sempati nedeniyle Ensarullah’ın prestijinin önemli ölçüde arttığını” ifade eder (Lackner, 2024: 7).
1995 yılında Bedreddin el-Husi ve oğlu Hüseyin tarafından başlatılan “Sadık Gençlik” girişimi, Yemenli Zeydi doktrinini esas alarak “genç neslin yurtseverlik eğitimi”ni vurgulayan daha kapsayıcı bir hareket olarak ortaya çıkmıştır (Issaev, 2018: 12). 2011 ayaklanmasına daha geniş bir gençlik kitlesi katıldıysa da büyük çoğunluğu zaten siyasi olarak örgütlülerdi. Yapılan bir ankete göre, katılımcıların %77’si “2011 öncesinde de siyasi olarak aktif”ti. Muvatana İnsan Hakları Örgütü Başkanı Radya Elmutavekil de bu görüşü destekleyerek, “2011’de meydanda birçok bağımsız genç vardı, ancak bunların çoğu öncelikle Islah (Müslüman Kardeşler), Husi ya da başka gruplara mensuptu” demiştir (Toska, 2018).
Bunun ardından mezhepçilik karşıtı doktrinsel bir ayrışma yaşandı. “Sadık Gençlik” hareketi, Suudi Arabistan destekli Selefi ve Vahhabi grupları, “düşmanlık ve nefret tohumları eken ve genç Müslümanlara kendi ideolojilerini dayatmaya çalışan gerçek teröristler” olarak tanımladı (Issaev, 2018: 12).
Bu ideolojik ayrışmanın ardından, Hüseyin Badreddin el Husi’nin liderliğinde—2004’teki ölümünün ardından kardeşi Abdulmelik Bedreddin el-Husi’nin önderliğinde—hareket, Husi ailesiyle ittifak halindeki gruplardan ve aynı zamanda mezhepçi Islah hareketi ile bağlantılı el-Ahmar kampından uzaklaşanların desteğini kazandı (Issaev, 2018: 13).
Yemen’deki Selefilik ve Vahhabilik, köklü geleneklere sahip olmakla birlikte, özellikle Suudi Arabistan tarafından güçlendirilmiştir. Dar el-Hadis’te bulunan Selefi merkez, genellikle dış fonlara bağımlı olarak “Yemen’de aşırılığın üretildiği alan” işlevi görmüştür (Issaev, 2018: 15). Yemen’de gelişen Selefi akımlar ise “geleneksel”, “yeni” ve “cihatçı” biçimlerde sınıflandırılmaktadır; sonuncusu Arap Yarımadası el-Kaide’si (AQAP) tarafından temsil edilmektedir (Hoşhafa, 2021).
Ali Abdullah Salih’in cumhurbaşkanlığından istifa etmesinin ardından, Islah grubu, “Şeyh el- Zindani ve Müslüman Kardeşler’in Yemen hücresi tarafından yönetilen” başka bir Selefi hareket olan el-Nusra’nın kurulmasını desteklemiştir (Issaev, 2018: 14).
Ensarullah’ın temel hedefi, “Sünni ideolojilerin yayılmasına karşı koymak” için “Zeydi liderliği yeniden canlandırmak” olarak ifade edilir (Nagi, 2019). Ancak bu tanımın ötesinde, hareketin asıl karşı duruşu, özellikle Suudi Arabistan tarafından desteklenen Selefilik ve – en azından 2017’de Riyad ile Doha arasında yaşanan ayrılığa kadar – Katar destekli müttefik mezhepçi Müslüman Kardeşler ağına yöneliktir.
2011’in sonlarında, eski lider Ali Abdullah Salih’in devrilmesiyle, Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) tarafından önerilen bir geçiş süreci gündeme geldi. Zayıf bir figür olan Mansur Hadi, Ulusal Diyalog Konferansı (UDK) sırasında geçici başkan olarak görev yaptı (2012-2014). Avrupa’nın Suudi vesayetine sempati duyan bakış açısına göre, Salih’in de onayladığı bu KİK girişimi, olası bir iç savaşı engellemek için tasarlanmış bir geçiş dönemi oldu. Salih, iktidarı yardımcısı Hadi’ye devretti ve Hadi, Şubat 2012’de gerçekleştirilen seçimlerde tek aday olarak %99’dan fazla oyla başkan seçildi (Popp, 2015).
Hadi, KİK’in ülkeyi yeniden bölme önerisini memnuniyetle karşıladı. Nitekim “böl ve yönet” stratejisi Washington için her zaman tercih edilen bir yöntem olmuştur. 1990’da Yemen’in birleşmesinden hemen önce CIA, Yemen’in birleşmesinin mümkün olmadığına dair “analiz” maskesi altında kendi arzularını yansıtan bir rapor yayımlamıştı. Raporda, “Her iki ülkede de derin karşılıklı güvensizlik ve birleşmeye karşı ciddi iç direnç olduğu, bu nedenle Sanaa ve Aden’in yakın vadede tam siyasi, ekonomik ve askeri birlik sağlamasının mümkün olmadığı” vurgulanıyordu. Güney Yemen’in Kuzey’in hakimiyetinden duyduğu korku ve Yemenlilerin “geleneksel olarak bölgesel, kabile ve sınıf ayrımlarına göre bölünmüş” olduğu da belirtilmişti. Rapor, birleşme yoluyla “karlı ortak kalkınma projeleri” için ortak bir istek olduğunu kabul ederken, bunun gerçekleşme olasılığını düşük buluyordu (CIA, 1990). Yine de Mayıs 1990’da Kuzey ve Güney Yemen birleşme konusunda anlaşmaya vardı (Dunbar, 1992). Ancak KİK’in “Ulusal Diyalog” konferansına sunulan yeniden bölünme önerisi, Ensarullah ve diğer muhalifler tarafından kesinlikle reddedildi.
Sonra, Ensarullah devrim ateşini harladı, başkent Sanaa çevresindeki birkaç ili ele geçirerek Kuzey’deki Selefi varlığını kökten tasfiye etti. Bu süreçte, Saada ve Amran illerinde Müslüman Kardeşler ile bağlantılı Islah Partisi’ne bağlı grupları da kontrol altına aldı. Bu mücadelede aşırılıkçılık ve mezhepçilik karşıtlığı da güçlü bir slogan olarak öne çıktı (Nagi, 2019).
Pek çok analist, “Husilerin İran tarafından kontrol edildiği ve Tahran’ın bölgesel yayılma stratejisinin bir aracı olduğu” yönündeki iddiaların ciddi bir dayanağı olmadığında hemfikirdir. Bu görüşün önemli nedenlerinden biri, “İran’ın Husilere çok sınırlı destek verdiği ve hatta onları iktidara gelme girişimlerinden vazgeçirmeye çalıştığı” yönündeki tespitlerdir (Popp, 2015).
Sanaa’daki yerel bir gazeteci, İran’ın sonradan sağladığı desteğin Ensarullah’ın “nihai başarısı veya başarısızlığında belirleyici olmasının mümkün olmadığını” ifade eder (Abdullah Muhammed, 2020).
İran 2015'ten sonra Ensarullah hükümetine en azından “manevi destek” sağladı. Ancak bu ilişki, devrimci hükümetin Riyad'a ve Riyad’ın mezhepçi, Şii karşıtı, Vahhabi misyonuna karşı olmasıyla daha da derinleşti. Pekâlâ Hizbullah da benzer nedenlerle danışmanlık rolü üstlenmiş olabilir (Han 2016). Mezhepçi bölünmelere odaklanan analistler bile, “Tahran’ın etkisinin sınırlı olduğunu; özellikle İranlılar ile Husilerin farklı Şii İslam okullarına mensup olduklarını” kabul etmektedir (Robinson, 2021).
Ensarullah liderliğindeki Yemen ise, mezhepsel değil stratejik nedenlerle, Filistin, İran ve çoğunlukçı Suriye ile (Aralık 2024 öncesi) hızla ortak bir amaç için birleşmiştir.
Ulusal Diyalog Konferansı’ndaki tartışmalar Mart 2013’ten Ocak 2014’e kadar devam etti, ancak Ensarullah, ülkeyi altı bölgeye federal olarak bölmeyi öneren KİK planını reddetti. Bu öneri, Yemen’in tarih öncesi dönemine geri dönüş ve ülkenin derin bir zayıflama sürecine girmesi anlamına geliyordu. Bunun yerine, Ensarullah, Genel Halk Kongresi (GHK) ve ulusal ordunun bazı kesimleriyle ittifak kurarak Eylül 2014’te başkenti ele geçirdi. KİK’in bölünme girişimi, 1990’larda Yemen’in yeniden birleşmesini destekleyen birçok güç tarafından tepkiyle karşılandı (Popp, 2015). Sonuç olarak, Ulusal Diyalog Konferansı ile Mansur Hadi’nin geçiş rejimine yönelik destek büyük ölçüde eridi. Hadi, hem Ensarullah ve müttefiklerini hem de mezhepçi gruplar olan Islah Partisi, Yemen Müslüman Kardeşliği ve Selefi oluşumlarını kendinden uzaklaştıran, zayıf ve etkisiz bir figür olarak kaldı. İki yıllık geçici başkanlık süresi, Temsilciler Meclisi tarafından bir yıl daha uzatıldı (Issaev, 2018:16, 21). Ancak 2014-2015 devrimi her şeyi değiştirdi.
Mart 2015’te Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri öncülüğündeki koalisyon, Ensarullah’ın Aden’i ele geçirmesini engellemek amacıyla doğrudan müdahale etti (Nagi, 2019). ABD ve Suudi Arabistan liderliğindeki bu savaş sürecinde, gençlik hareketi ile el-Vatan milliyetçi partisi bölündü. 2011’de kurulan el-Vatan, Ulusal Diyalog Konferansı’ndaki 40 gençlik temsilcisinden 8’ini barındırıyordu, hatta bazı önde gelen isimleri Hadi’nin geçiş rejimine katılmıştı (Toska, 2018). Suudi destekli Vahhabiliğin etkisi azalmaya başlarken, Islah grubu diğer tüm rakipleri, hatta güneyli oluşumları “kafir” olmakla suçladı. Buna karşılık, el-Ahmar grubu, Ensarullah koalisyonuna karşı savaşmak için Suudi destekli paralı askerlerle işbirliğine yöneldi. Bu süreç, Suudi Arabistan’ın 2015’te başlattığı “Kararlı Fırtına” operasyonunun (Issaev, 2018:14) temelini oluşturdu.
Suudi ve BAE destekli paralı askerler, Batı’dan sağlanan silahlarla donatıldı. Ensarullah’ın “saldırı koalisyonu” olarak nitelendirdiği bu koalisyon, ABD, Suudi Arabistan, Ürdün, Fransa, İngiltere, Fas, Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan, Mısır, Eritre ve hatta Latin Amerika’dan paralı askerlerin de içinde olduğu çok uluslu bir güç haline geldi (Stevenson, 2019). Elbette bu geniş koalisyon, ABD’nin BM’de sürgündeki Hadi rejimini Yemen’in resmi “hükümeti”, Ensarullah yönetimini ise “Husi isyancıları” olarak tanıtmak için yürüttüğü yoğun diplomatik çalışmalarla yakından ilişkilidir.
Aynı zamanda, BAE, Güney Yemen’de Güney Geçiş Konseyi’ni (GGK) desteklemek amacıyla binlerce yabancı paralı askeri Yemen’e sevk etti. Bu askerler arasında ABD ve Almanya tarafından desteklenen, sözleşmeli Batılı, Arap, Afrikalı ve yoksul Yemenliler de piyade olarak görev yaptı. Yalnızca Sudan’dan 15 bine yakın paralı askerin Yemen’de yabancı işgal güçleri adına savaştığı tahmin edilmektedir (Issa, 2022).
Buna karşılık, Temmuz 2016’ya kadar Ensarullah ve Genel Halk Kongresi, önce Devrim Komitesi, ardından Yüksek Siyasi Konsey (Sputnik Arabic, 2018) tarafından ortak bir koalisyon hükümeti kurdu. Bu hükümet kısa sürede Ulusal Kurtuluş Hükümeti (UKH) adını aldı (Rezeg, 2016; Nagi, 2019). Sanaa’daki bu siyasi birlik, çıkarların kesişmesiyle doğdu. Ensarullah koalisyonu başkenti ele geçirdikten ve Yemen ordusunun önemli bir kısmını sürece dahil ettikten sonra, Genel Halk Kongresi kendi içinde “marjinalleşmeye” maruz kaldı (el-Hadaa, 2017). Parti içindeki bazı gruplar, liderler de dahil olmak üzere, Ensarullah’a katılmak üzere partiden ayrıldı.
Eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, Ensarullah’a karşı girişilen saldırılarda lideri Seyyid Hüseyin’in öldürülmesinde rolüne rağmen, Ulusal Kurtuluş Hülümeti’ne davet edildi. Ancak Salih, bu yeni hükümetteki konumundan asla memnun olmadı. Ensarullah liderlerine göre, Salih kendi kişisel ordusunu koruyor ve Yemen’i Suudilere ihanet ederek “saldırı koalisyonu”ndan maddi ve lojistik destek sağlıyordu (Sputnik Arabic, 2018). Aralık 2017’de Suudi Arabistan’a kaçmaya çalışırken başlayan çatışmada Ensarullah güçleri eski cumhurbaşkanını öldürdü. Ulusal Kurtuluş Hülümeti içişleri bakanlığı, “Salih ve adamlarının, koalisyonun düşman ülkeleriyle açık işbirliği içinde yolları kapatıp sivilleri hedef alması sonucu öldürüldüğünü” duyurdu. Genel Halk Kongresi üyelerinin çoğunluğu ise devrimci hükümette kalmaya devam etti.
Yemen’e karşı yürütülen ve uluslararası kamuoyunca “dünyanın en kötü insani krizi” (WFP, 2022) olarak nitelendirilen karmaşık savaş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından çözülmek bir yana, adeta sürdürüldü. Dahası, Dahası, BM onaylı kuşatma, aradan yıllar geçmesine rağmen hala devrimin yeterince tanınmamasından faydalanmaktadır.
Eğer gerçekten Yemen halkının geleceği ve refahı önemseniyorsa, özellikle sürgündeki kukla rejimin “meşru iktidar” olarak kabul edildiği ve Ensarullah’ın “Husi isyancılar” diye kriminalize edildiği 2216 sayılı BMGK kararının acilen ciddi biçimde gözden geçirilmesi şarttır (Issaev, 2018: 5, 28). Gerçek şu ki, BMGK’nın fiili Yemen hükümetine uyguladığı yaptırımlar, ülke nüfusunun ezici çoğunluğunu mağdur etmekte; bunun sonucunda yaşanan yıkıcı insani kriz ise tüm dünya tarafından açıkça tescillenmektedir (Bell, 2022).
On yıl boyunca, savaşı önlemek amacıyla kurulan BMGK, “Arap Baharı” olarak adlandırılan sözde halk hareketlerinin tek gerçek devrimini hedef alan askeri baskıyı defalarca desteklemiştir. Washington’un amacı, Ensarullah liderliğindeki devrimci koalisyonu ortadan kaldırmak, bölgedeki tüm bağımsız unsurları tasfiye etmek ve ABD’nin denetiminde “Yeni Orta Doğu” inşa etmektir. BM arenasında da bu hedeflerini büyük oranda gerçekleştirmiştir (Bransten, 2006).
Pentagon, “Husi isyancılar” olarak damgaladığı Ensarullah koalisyonunu yok etme görevini Suudi Arabistan’a devretmiştir. Washington, Güvenlik Konseyi’ni, başkent Sanaa ve kuzey-orta Yemen’in diğer stratejik bölgelerine Suudi hava ve kara saldırılarını onaylamaya ikna etmiştir. Tüm bu baskılar, BM Şartı’nın 7. Bölümü kapsamında, el-Kaide terörizmine karşı mücadele ve “uluslararası barış ve güvenliğin korunması” bahanesiyle meşrulaştırılmıştır. Ne var ki, savaş ve abluka, BM’nin Yemen halkının egemenlik haklarına doğrudan müdahalesi olurken, bölgesel el-Kaide unsurlarının gerçek koruyucusu olan Suudi rejimi ile aynı safta yer almak anlamına gelmiştir.
Yemen İnsan Hakları Merkezi’nin (YCHR, 2022) gerçekleştirdiği kapsamlı bir araştırma, 2011-2021 yılları arasında Yemen halkına yönelik sistematik şiddet ve BM Güvenlik Konseyi kararları arasındaki doğrudan bağlantıları ortaya koymuştur (CCHS, 2022). Özetle, BMGK, 2011-2012’de demokrasi talepleriyle ortaya çıkan geçici rejimi savunmayı tercih etmiş, ardından devrimci hükümeti hedef alan karalama kampanyaları ve yaptırımlar ile ülkeyi zayıflatma ve parçalama stratejisini kararlılıkla sürdürmüştür. Bu süreçte, Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez İşbirliği Konseyi’nin bölünme önerisini destekleyerek, Riyad’ın kuklasını dünyaya Yemen’in “meşru başkanı” olarak sunmuştur.
Rusya, Yemen'e yönelik yaptırımları artıran altıncı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı (2216) oylamasında ancak Nisan 2015’te çekimser kaldı (BM 2015). Ancak bu çekimserlik, “çok az ve çok geç” kalmış bir tavırdan öteye geçemedi. Yemen İnsan Hakları Merkezi’nin (CCHS 2022) araştırması, BMGK’nın 2011 tarihli 2014 sayılı ve 2012 tarihli 2051 sayılı kararlarının, Yemen’deki ayaklanmayı “uluslararası barış ve güvenliğe tehdit” olarak tanımlayarak uluslararası toplumu aldatmanın kapılarını açtığını ortaya koymaktadır. Bu abartılı ve yaygın tehdit algısı, Şubat 2014 tarihli 2140 sayılı karar kapsamında zorlayıcı güçlerin kullanılması için hukuki bir araç haline getirilmiştir.
Söz konusu ardışık kararlar (2014, 2051, 2140, 2201, 2204, 2216 ve 2564) “uluslararası barış ve güvenliği tehdit” eden unsur olarak Arap Yarımadası’ndaki el-Kaide gruplarını (AQAP), Suudi Arabistan ve diğer bazı Körfez İşbirliği Konseyi üyeleri tarafından desteklenen silahlı çeteleri işaret etmiştir. ABD kaynakları dahi, Yemen’de el-Kaide ve IŞİD’in, Ensarullah liderliğindeki hükümete karşı konumlandığını kabul etmiştir (Robinson 2022). Başka bir ifadeyle, doğru analiz edildiğinde, uluslararası terör tehdidinin kaynağı yeni Yemen devrimci hükümeti değil, Yemen halkının haklı olarak “ABD-Suudi saldırı koalisyonu” olarak adlandırdığı güçlerdir (Civil Conglomerate 2021).
Yemen İnsan Hakları Merkezi, Nisan 2015 tarihli 2216 sayılı kararın, ABD-Suudi koalisyonunun işlediği ağır insanlık suçlarına karşı “göz yummasıyla” dünyayı adeta “şoke ettiğini” vurgulamaktadır. 2014’ten itibaren BM Güvenlik Konseyi, 2012’de geçici başkanlık yapan Abdurabbih Mansur Hadi’nin Yemen’in meşru başkanı olduğu kurgusunu korumuştur (Press TV 2021). Öte yandan, Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti mensupları, Nisan 2015 tarihli 2216 sayılı karar gerekçesiyle “Yemen’in barış, güvenlik ve istikrarını tehdit etmek” iddiasıyla yaptırımlara, seyahat yasaklarına ve silah ambargosuna tabi tutulmuştur (Jonkers 2021).
BMGK, bu ardışık kararlarla (2014, 2140, 2201, 2216, 2564) Körfez İşbirliği Konseyi ve artık feshedilmiş Ulusal Diyalog Konferansı’nın “girişimini” desteklerken, Yemen’deki “tüm tarafları” sözde desteklediğini ilan etmiştir. Oysa ülkenin yeniden bölünmesi önerisi, Yemen halkının çoğunluğu için kesinlikle kabul edilemezdi.
Körfez İşbirliği Konseyi’nin bu dayatması, 2011’den beri Yemen halkının direnişini, taleplerini ve fiili durumunu görmezden gelmiştir. 2015 başında Hadi’nin Riyad’da sürgünde olması ise tamamen göz ardı edilmiştir. BMGK’nın aşırı derecede tarafgir tutumu, Yemen’de siyasi süreçleri fiilen dondurmayı amaçlamıştır. Batı medyası bile, BM’nin savaşı desteklemesinin sonuçlarının boş ve yıkıcı olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır. 2016 yılında Time dergisi, “BM Yemen’in Çocuklarını Yüzüstü Bıraktı” manşetiyle bu trajediyi kamuoyuna taşımıştır (Offenheiser 2016).
Böylesine umutsuz ve müdahaleci bir rejim altında, BM kurumları düzgün çalışamamıştır. BM İnsan Hakları Konseyi, “Yemen’i hayal kırıklığına uğrattık” diyerek ellerini ovuştururken, ihlallerden “her iki tarafı” da sorumlu tutmaya çalışmıştır (Reuters, Cenevre 2021). 2021 sonunda BM Özel Temsilcisi Hans Grundberg, “hayal kırıklığı ve umutsuzluk” içinde, çatışmaların sona ermesini talep eden ama pratiğe dökülemeyen etkisiz bir rapor sunmuştur (Grundberg 2021). Güvenlik Konseyi, ülkenin büyük bölümlerini abluka altında tutmayı meşrulaştırdığı için tüm bunlar tam anlamıyla timsah gözyaşlarıdır.
ABD öncülüğündeki bölgesel savaşların yıllardır destekçisi olan New York Times bile, ahlaki eşdeğerlik argümanlarına sığınarak savaş suçlarının “her iki tarafça işlendiği” iddiasına sarılmıştır (Cumming-Bruce 2019). Peki, BM Şartı’nın egemenlik ve müdahale etmeme ilkeleri neredeydi?
Yıllar süren insani kriz ve savaşın ardından, BM Güvenlik Konseyi 2015’ten beri Yemen topraklarında neredeyse hiç bulunmayan sürgündeki “cumhurbaşkanı” ve haleflerini desteklemekle kalmış, başarısızlığın sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu, Yemen halkına karşı yapılmış büyük bir ihanettir.
Tüm medya savaş naralarıyla “Husi isyancılar”ı hedef gösterirken (El-Muallimi 2017), Ensarullah’ın Suudi liderliğindeki ABD destekli güçlere karşı elde ettiği zafer 2017 itibarıyla netleşmiştir. Yemen’in devrimci hükümeti, yoğun bombardımanlara ve ardışık paralı asker saldırılarına direnmiş, 2022 başlarında Dubai havaalanı ve Cidde’deki Suudi Aramco tesislerine yönelik operasyonlarla karşı tarafı sarsmıştır (El-Yakubi ve el-Dahan 2022).
Petrol gelirleri tehdit altında olan ve Yemen’in topraklarına yönelik saldırı tehdidiyle karşı karşıya kalan Suudi rejimi, nihayet barış görüşmelerine oturmuştur. 2018’de BM’nin arabuluculuğunda Stockholm Anlaşması, ardından Ocak 2019’da Hudeyde Anlaşması (UNMHA) imzalanarak, Hudeyde kenti ile Salif ve Ras Isa limanlarında ateşkes ve kuvvetlerin yeniden konuşlandırılması sağlanmıştır (DPPA 2019). Bu gelişmeler, abluka altındaki kuzey, batı ve orta Yemen bölgelerine hayati önemde yakıt ve tahıl ithalatının kapısını aralamıştır. 2022’de ise bazı sınırlı ateşkesler yapılmış ve Aralık 2023 itibarıyla ülke genelinde kapsamlı bir ateşkes sağlanmıştır (BM Basın 2022, 2024).
Çeviri: YDH[i]
[i] Elmahfeli, M. & Root, J. (2020, 13 Şubat). İran'ın İslam Devrimi Kuzey Yemen'deki Husi Yönetimini Nasıl Etkiliyor ve Etkilemiyor? Sanaa Stratejik Araştırmalar Merkezi.
El-Keravi, H. (2011). Yemen Devrimi: Ali Abdullah Salih’in yerini almak mı, yoksa eskimiş kurumları değiştirmek mi? Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi, Doha Enstitüsü.
El-Muallimi, A. Y. (2017, 3 Ekim). Yemen Savaşını Durduracak Olan İsyancılardır. New York Times.
Amos, D. (2015, 14 Haziran). Yemen’in görevden alınan cumhurbaşkanı için, sonu görünmeyen beş yıldızlı bir sürgün. NPR.
Anderson, T. (2023). Yemen’in İhaneti. Centre for Counter Hegemonic Studies.
Ardemagni, E. (2024, 18 Kasım). Eksenin Ötesinde: Yemen’in Husileri ‘Direniş Ağlarını’ İnşa Ediyor. RUSI.
Bell, S. (2022, 24 Ocak). Yemen savaşını tırmandırmak değil, sona erdirme zamanı. Stop the War Coalition UK.
Bransten, J. (2006, 25 Temmuz). Orta Doğu: Rice’dan ‘Yeni Bir Orta Doğu’ Çağrısı. RFERL.
Carboni, A. (2021, 9 Şubat). İstikrar Mitleri: Husilerin Kontrolündeki Bölgelerde İç Çekişmeler ve Baskı. Armed Conflict Location & Event Data (ACLED).
Karşı Hegemonik Çalışmalar Merkezi, (2022, 21 Ocak), Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Yemen halkını ihanete uğrattı. CCHS.
Counter Extremism Project (CEP). (2022). Husiler. [ABD hükümeti destekli].
Central Intelligence Agency (CIA). (1990, 19 Ocak). Kuzey ve Güney Yemen: Birlik Arayışı. ABD İstihbarat Direktörlüğü.
Civil Conglomerate (CC). (2021, 24 Ekim). İnsan Hakları Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Yemen hakkındaki son açıklamasını kınadı.
CNN. (2016, 29 Kasım). Yemen’in Husileri sürpriz yeni hükümeti kurdu. CNN.
Cumming-Bruce, N. (2019, 3 Eylül). Yemen’de her iki tarafın işlediği savaş suçları. New York Times.
Dashela, A. (2021, Şubat). Yemen’in Husiler Hareketinin Siyasal Düşüncesi. Research Gate.
Department of Political and Peacebuilding Affairs (DPPA). (2019, 16 Ocak). UNMHA, Hudeyde Anlaşması.
Dunbar, C. (1992). Yemen’in Birleşmesi: Süreç, Politika ve Olasılıklar. Middle East Journal, 46(3), 456–476.
El-Yakubi, A., & el-Dahan, M. (2022, 26 Mart). Suudi Aramco petrol depolama tesisi Husi saldırısında vuruldu, yangın çıktı. Reuters.
Gordon, A., & Parkinson, S. (2018, 27 Ocak). Husiler nasıl “Şii” oldu. Middle East Research and Information Project.
Green, D. R. (2019). Yemen’de El Kaide’nin Gölge Hükümetini Yenmek. Washington Institute for Near East Policy.
Grundberg, H. (2021, 14 Aralık). Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg’in BM Güvenlik Konseyi’ne Bilgilendirmesi – 14 Aralık 2021. Relief Web.
El-Husi, H. B. (2001a). Yüce Kur’an’ın Rehberliğinden Dersler, Uluslararası Kudüs Günü, 28/9/1422, Altıncı Gün. CCHS.
International Crisis Group (ICG). (2021, 30 Mart). Yemen’in Güney Geçiş Konseyi: Hassas Bir Denge Oyunu. ICG.
İsa, M. (2022, 29 Mart). Yemen’de Paralı Askerler: Uyruklar, Sayılar ve Dehşetler. El-Meyadin.
Issaev, L. M. (2018). Yemen: Bitmemiş Devrim. El-Şark Forum Paper Series, İstanbul.
Islamic Thought Foundation (ITF). (2014). İmam Humeyni ve Büyük İslam Devleti ile Özgür ve Bağımsız Cumhuriyetler Fikri.
Jonkers, B. (2021). Tüm Engellere Rağmen Yemen’in Devrimci Güçleri Çarpıcı Zaferler Kazanıyor. The Crescent.
Han, S. (2016, 30 Ekim). Husilerin İran ile ideolojik yakınlıkları. The Arab Weekly.
Hoşhafa, A. (2021). Husi-Selefi Birlikte Yaşam Anlaşmaları: Motivasyonlar ve Gelecek Olasılıkları. Sanaa Stratejik Araştırmalar Merkezi.
Lackner, H. (2024). Yemen’in Ensar Allah’ı. Middle East Research and Information Project, (313), Kış 2024.
Middle East Monitor (MEMO). (2017, 21 Eylül). Yemen’de 21 Eylül Devrimi’nin Anılması.
Mehr News Agency (MNA). (2025, 23 Mayıs). Yemenliler geniş çaplı Filistin yanlısı gösteriler düzenledi.
Muhammed, M. A. (2020). Husi Hareketi Yerel Bir Perspektiften: Siyasal Zeydiliğin Yeniden Doğuşu. Sanaa Stratejik Araştırmalar Merkezi.
Mücelli, A. (2015, 26 Kasım). Yemen’de birçok kişi için geleneksel kabile adaleti devlet yasalarının önünde. Middle East Eye.
Muhiber, C. (2025, 1 Nisan). Yemen soykırımı durdurmak için sorumlu davranıyor ve ABD onları bu yüzden bombalıyor. Mondoweiss.
Mugahed, R. (2022, 21 Ocak). Yemen’de Kabileler ve Devlet. Sanaa Center.
Nagi, A. (2019, 19 Mart). Yemen’in Husileri İlerlemek İçin Birden Çok Kimlik Kullandı. Carnegie Middle East Center.
Offenheiser, R. (2016, 15 Haziran). BM Yemen’in Çocuklarını Başarısız Kıldı. Time.
Popp, R. (2015, Haziran). Yemen Savaşı: Devrim ve Suudi Müdahalesi. CSS Güvenlik Politikası Analizleri, Zürih, Sayı 175.
Press TV. (2021, 21 Eylül). Yemenliler 21 Eylül Devrimi yıl dönümünde toplandı, yabancı saldırıyı kınadı.
Reuters in Geneva. (2021, 7 Ekim). “Yemen’de başarısız olduk”: BM İnsan Hakları Konseyi savaş suçu soruşturmasını sonlandırdı. The Guardian.
Rezeg, A. A. (2016, 28 Kasım). Husiler Yemen’de ‘Ulusal Kurtuluş’ hükümetini ilan etti. Anadolu Ajansı.
Riedel, B. (2022, 1 Şubat). Husiler Yemen’de kazandı: Sırada ne var? Brookings.
Robinson, K. (2022, 21 Ekim). Yemen’in Tragedisi: Savaş, Çıkmaz ve Acı. Council on Foreign Relations.
Root, T. (2013, 18 Haziran). Yemen’in Husi isyancıları yıllarca süren savaş ve baskıya meydan okuyor. BBC.
Sanaa Center. (2021). Yemen’de Husi ve AQAP arasında esir takasının ilginç hikayesi. Sanaa Stratejik Araştırmalar Merkezi.
Sputnik Arabic. (2018, 8 Temmuz). Sputnik, Muhammed Ali el-Husi ile yaptığı röportajın ilk bölümünü yayınladı
Stevenson, T. (2019, 28 Mart). Suudi Arabistan’ın Yemen’deki koalisyonu: Batı ateş gücü destekli milisler ve paralı askerler. Middle East Eye.
Toska, S. (2018). Yemen gençlik hareketlerinin yükselişi, düşüşü ve gerekliliği. Middle East Political Science, Elliot School of International Affairs.
Tuboltsev, A. (2025, 17 Mart). Yemen direnişi: Tüm dünya için önemli bir mücadele. El- Meyadin.
Birleşmiş Milletler (UN). (2015, 14 Nisan). Güvenlik Konseyi Yemen’deki Şiddetin Son Bulmasını Talep Ediyor, 2216 Sayılı Kararı Kabul Ediyor (2015), Rusya Federasyonu Çekimser Kaldı, Milis Operasyonlarındaki Kilit İsimlere Yaptırımlar Uygulanıyor.
BM Basın. (2022, 13 Temmuz). 2216 sayılı kararın oybirliğiyle kabul edilmesiyle, Güvenlik Konseyi Birleşmiş Milletler Hudeyde Anlaşması Destek Misyonu’nun görev süresini bir yıl uzattı
BM Basın. (2024, 14 Şubat). Yemen’de barış sürecini rayına oturtmak için kalıcı ülke çapında ateşkes ve bölgesel gerilimin azaltılması kritik önemde, Özel Temsilci Güvenlik Konseyi’ne bildirdi [Toplantı 9548].
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK). (2012, 12 Haziran). 2051 sayılı karar (2012), Güvenlik Konseyi’nin 6784. toplantısında kabul edildi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK). (2014a, 26 Şubat). 2140 sayılı karar (2014), Güvenlik Konseyi’nin 7119. toplantısında kabul edildi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK). (2014b, 21 Ekim). 2014 sayılı karar (2011), Güvenlik Konseyi’nin 6634. toplantısında kabul edildi.
Wells, M. (2012, 27 Şubat). Yemen’in Husi hareketi ve devrim. Foreign Policy.
Werleman, C. J. (2021, 5 Ekim). BAE-İsrail’in Sokotra’yı ilhakı, 1967’den beri Orta Doğu’daki en önemli işgal. Inside Arabia.
World Food Programme (WFP). (2022). Dünyanın en kötü insani krizi.
WION. (2020, 13 Kasım). El-Kaide finansmanının ‘episantrali’: Suudi Arabistan’ın terör politikası nasıl ters tepti?
Worth, R. F. (2016). Düzen Öfkesi: Tahrir Meydanı’ndan IŞİD’e, Ortadoğu’daki Çalkantılar. Farrar, Straus & Giroux.
Ya Libnan. (2015, 4 Haziran). Yemen’in üst düzey Husi isyancısı BM barış görüşmelerini memnuniyetle karşıladı, röportaj.
Yemen Center for Human Rights (YCHR). (2022). Yemen İnsan Hakları Merkezi
Zabarah, M. A. (1984). 1962 Yemen Devrimi’nin Sosyal Bir Devrim Olarak Görülmesi. In Contemporary Yemen. Routledge.