Suriye'nin geleceğini nihai olarak kim şekillendirecek? Aşırıcılık geçmişi olan gruplara ne olacak? Kilit bölgesel oyuncular dönüşümleri nasıl yorumluyor ve hangi pozisyonları benimsemeleri muhtemel?
YDH- Suriye hükümetinin 2024'te çökmesinin ardından ülke, bölgesel ve uluslararası aktörlerin geleceğini şekillendirmek için yarıştığı bir yol ayrımında bulunuyor. Suriye'nin gidişatını şekillendirmeye devam eden altta yatan tarihi, kültürel ve sosyo-politik faktörlerin incelendiği The Cradle tarafından yayımlanan makale, çeşitli bölgesel ve uluslararası aktörlerin rekabet halindeki etkilerini vurgulayarak hükümet sonrası Suriye'deki oldukça belirsiz ve karmaşık durumun bir resmini çiziyor. Colani adlı teröristin ABD eliyle yeniden markalaşmasıyla şekillenen liderlik, kapsamlı bir nüfus sayımına bağlı olarak seçimlerin düzenlenmesinin dört yıla kadar sürebileceğini açıklayarak Suriye'nin siyasi geleceğine ilişkin belirsizliği besliyor. Medyanın ‘’isyancılar’’ olarak tanımladığı teröristlerin azınlıklara yönelik kasıtlı kaybetme, saldırı ve katliamları, teröristlerin yerleşimcilik faaliyetleri, İsrail’in HTŞ ile tam işbirliği ile nüfus dairesini vurması ve meşru Suriye hükümetinin askeri altyapısını yok etmesi 2011’de başlayıp 8 Aralık 2024’te sonlanan bir işgalin varlaşma sürecini ortaya koyuyor.
Suriye'deki durum belirsizliğini korumaya devam ediyor. İsyancıların güdümündeki geçici liderlerin 'sorunları sıfırlama', kapsayıcılığı benimseme ve kritik konularda kararları erteleme odaklı yeni bir başlangıç yapma çabalarına rağmen, Suriye'nin geleceğinin Türk-Katar sponsorlar ve ABD müttefikleri tarafından şekillendirilmesi ürkütücü zorluklarla karşı karşıya.
Bu önemli aşama ülkenin gelecekteki yönetimini ve ittifaklarını belirleyeceği için riskler yüksek. Bu çerçevede, kilit bölgesel oyuncular bu dönüşümleri nasıl yorumluyor ve hangi pozisyonları benimsemeleri muhtemel?
Suriye vilayetlerinin, kendisini terörist bir figürden modernist bir lidere dönüştüren Colani liderliğindeki silahlı grupların eline hızla geçmesi bölgeyi şaşırttı.
Fiili liderin kısa süre önce yaptığı “Seçimlerin düzenlenmesi dört yıl sürebilir; geçerli bir seçim için kapsamlı bir nüfus sayımı gerekecek” açıklaması, onlarca yıllık otoriter yönetimin yerini alacak siyasi sistemi çevreleyen belirsizliğe katkıda bulunuyor.
Eski Cumhurbaşkanı Beşşar Esed ile 13 yıllık bir ayrılıktan çıkan devletler, onun aniden ayrılacağını tahmin etmemişlerdi. Başlangıçta içgüdüsel tepkileri Suriye'nin mevcut liderliği altında birliğini desteklemek oldu. Ancak 8 Aralık şoku Suriye'nin sınırlarının ötesinde de yankı buldu ve bölgesel güçleri pozisyonlarını yeniden değerlendirmeye zorladı.
Arap uzlaşısını yeniden düşünmek
Suriye hükümetinin aniden devrilmesi kritik soruları gündeme getirdi: Fars Körfezi ve Arap devletleri Esed ile uzlaşmakta acele mi etti? 'Muhaliflerin' Şam'ı ele geçirmesi ve ardından Esed'in Moskova'ya kaçması stratejilerinin kırılganlığını ortaya çıkardı.
Başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere Körfez ülkeleri hızla yeni liderlikle ilişki kurmaya yöneldi. Hükümetin düşmesinden saatler sonra Suudi Arabistan “kardeş ülke Suriye'deki hızlı gelişmeleri izlediğini ve Suriye halkının güvenliğini sağlamak, kan dökülmesini önlemek ve Suriye'nin devlet kurumlarını ve kaynaklarını korumak için atılan olumlu adımlardan memnuniyet duyduğunu” ifade eden bir açıklama yayınladı.
BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid el-Nahyan isyancıların Suriye'yi ele geçirmesinden birkaç gün önce Suriyeli mevkidaşıyla yaptığı telefon görüşmesinde ülkesinin “terörle mücadelede, egemenliğini genişletmede, topraklarını birleştirmede ve istikrarı sağlamada Suriye devletinin yanında olduğunu ve onu desteklediğini” söyledi.
Şam'ın düşmesinden bir gün sonra Abu Dabi, Suriye'nin birlik ve bütünlüğüne olan desteğini yineledi ve aynı zamanda “Suriye'nin tarihindeki bu kritik dönemeçte tüm Suriyeli tarafları, Suriye nüfusunun tüm kesimlerinin arzu ve isteklerini yerine getirecek şekilde aklı ön planda tutmaya çağırdı.”
Kuşkusuz büyük bir dalgalanma etkisi yaşayan Mısır, istikrar ve uzlaşıya ulaşmak için kapsamlı bir siyasi sürece öncelik vererek birliğin önemini vurguladı.
Bölge ülkelerinin medyası, jeopolitik yeniden yapılanmayla eşzamanlı olarak, olayların anlatımında kayda değer bir değişim geçirdi.
Başlangıçta Suriye hükümetinin bakış açısını yansıtan medya, silahlı gruplardan 'teröristler' olarak bahsederek onun terminolojisini benimsedi. Ancak zaman içinde bu dil değişti; medya bu grupları 'silahlı muhalefet' olarak tanımlamaya başladı. Nihayetinde, Suriye hükümetinin düşüşü 'uzun zamandır beklenen hükümetin düşüşü' olarak çerçevelendi.
Suriye'nin geleceğine ilişkin bölgesel kaygılar
Gelişen olaylar kritik endişelere yol açtı: Suriye'de nasıl bir rejim şekli ortaya çıkacak? Aşırıcılık geçmişi olan gruplara ne olacak? Azınlıklar ve eski hükümet yanlıları nasıl idare edilecek?
Riyad için Şam'ın çöküşü jeopolitik hesaplarına bir darbe oldu ve krallığı yaklaşımını yeniden tanımlamak zorunda bıraktı ancak aynı zamanda rakip İran'ın liderliğindeki Direniş Ekseni'ni daha da zayıflatmak için karşı konulmaz bir fırsat sunuyor. Colani yönetimindeki yeni liderlikle görüşmek üzere hızla bir heyet göndererek pragmatik bir değişimin sinyalini verdi.
Muhalefetin İslamcı eğilimleri konusunda temkinli olan BAE de Türkiye ve Katar'ın etkisinin güçlenmesine karşı tedbirli davranarak, potansiyel işbirliğini araştırmak üzere yeni yönetime yaklaştı.
İç siyasi kırılganlıklarla boğuşan Mısır ise doğrudan angajmandan kaçınarak müdahalesini diplomatik girişimlerle sınırlandırdı. Bölgesel istikrarsızlık konusunda aynı derecede endişeli olan Ürdün, 14 Aralık'ta Suriye konulu Arap Bakanlar Temas Komitesi'ni acil olarak topladı.
Suudi Arabistan, Irak, Lübnan ve Mısır'ın da aralarında bulunduğu katılımcılar, “BM'nin Suriye elçisinin rolünün desteklenmesi ve BM Genel Sekreterinden, geçiş sürecinin desteklenmesi ve denetlenmesinde Suriye'ye yardımcı olacak ve 2254 sayılı Karar uyarınca Suriyeliler tarafından yönetilen siyasi bir sürecin başarılmasında Suriye halkına yardımcı olacak bir BM misyonunun kurulması için çalışmalara başlamak üzere gerekli tüm kaynakları sağlamasının talep edilmesi” konusunda mutabık kaldı.
Rekabet halindeki gündemler
Union Center for Research and Development direktörü Hadi Kubeysi, The Cradle'a yaptığı açıklamada bölgesel önceliklerin farklılaştığına dikkat çekiyor:
“Suudi Arabistan Suriye'de bir rol oynamaya çalışıyor çünkü Suriye savaşında bir rolü vardı ve Vahhabi etkisine, şeyhlerin, aşırılık yanlısı güçlerin ve bazı askeri güçlerin etkisine sahipti. Bu nedenle Türkiye'nin başarısından pay almak istiyor ki Türkiye tüm Suriye fırsatını tekeline almasın. Aynı zamanda Suriye'deki durumun ekonomik ve siyasi düzeyde düzenlenmesine ortak olmak istiyor ki bu başarı ve Suriye'deki ortam Suudi Arabistan'ı, özellikle de Ürdün'ü etkileyen sorunların gündeme getirildiği bir platform haline gelmesin.”
BAE'ye gelince, Kubeysi’ye göre BAE “yaşananları Türkiye ve Katar'ın bir başarısı olarak görüyor ve bu başarının devam etmemesi gerektiğini düşünüyor ve onu zayıflatma ve sabote etme eğiliminde. Kürt bölgelerinde nüfuz sahibi olduğu ve önceki savaş sırasında muhalifler arasında nüfuz sahibi olmadığı için de bu yeni yapının inşasını daha zor ve karmaşık hale getirmeye çalışacaktır.”
Araştırmacı ve siyaset yazarı, Mısır'ın “büyük ölçüde resmi olarak İslami bir kisve giyen bu iklimi, özellikle ekonomik ve iç siyasi düzeyde büyük bir zayıflık halinden geçtiği için İhvan üzerinde etkili bir faktör olarak gördüğünü ve Suriye'den Mısır'a bir davranışsal enfeksiyonun yayılmasından korktuğunu” da sözlerine ekliyor.
İstikrar ve kişisel çıkar
Suriye'nin geleceğini nihai olarak kim şekillendirecek? Parçalanmış bir sosyal doku ve çatışan siyasi bağlılıkların iç dinamikleri merkezi bir rol oynayacak olsa da dış müdahaleler önemli bir faktör olmaya devam ediyor. Türkiye ve Katar gibi destekçi devletler nüfuzlarını dikkatli bir şekilde kullanırken Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün gibi diğer devletler de stratejik çıkarlarını korumak için müdahalelerini tartacaklardır.
Ancak Kubeysi, şimdiye kadar pragmatizmin damgasını vurduğu Colani liderliğinin dengeli ilişkiler geliştirerek yabancı güçlerle olası çatışmaları etkisiz hale getirmeyi amaçladığını savunuyor.
Kuzey (Türkiye ve Katar) ve güney (Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün) koalisyonlarının çatışan gündemleri, Suriye topraklarında rekabetin yoğunlaşmasına yol açarak Kürt grupları daha geniş jeopolitik rekabetlere sürükleyebilir.
Suriye'nin gelecekteki yönünü ve Batı Asya'nın istikrarını birkaç kilit faktör belirleyecektir.
İlk olarak, bölgesel güçlerin yeni siyasi sistemdeki konumlarından, nüfuzlarından ve kazanımlarından duydukları memnuniyet kritik bir rol oynayacaktır. Her devlet kendi stratejik çıkarlarının yeterince ele alınıp alınmadığını ve gelişen düzende yerini koruyup koruyamayacağını değerlendirecektir.
İkinci olarak, bu devletlerin Suriye'nin uzun vadeli istikrarına duydukları güven düzeyi, angajmanlarını büyük ölçüde etkileyecektir. Uzun süreli huzursuzluk veya yönetim başarısızlığı belirtileri, dış aktörleri müdahalelerini yeniden gözden geçirmeye veya müdahalelerini tırmandırmaya sevk edebilir.
Son olarak, kilit bölgesel aktörler -Türkiye, Katar, Ürdün, Suudi Arabistan ve BAE- arasındaki işbirliğinin bölgesel güvenliğin korunmasına yönelik ortak çıkarlarıyla ne derece uyumlu olduğu belirleyici olacaktır. Sünni çoğunluğa sahip bu ülkeler ortak bir zemin bulabilir ve Suriye'nin istikrarını karşılıklı fayda olarak görebilirlerse, barışçıl bir geçiş ve yeniden inşa süreci şansı önemli ölçüde artacaktır.
Ankara ve Doha Suriye Arap Cumhuriyeti'nin yıkılışını siyasi bir zafer olarak kutlarken, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır kendi sınırları içinde İslamcı hareketlerin yeniden canlanma ihtimaline karşı temkinli davranmaya devam ediyor.
Aynı ülkelerin daha önce Suriye çatışması sırasında jeopolitik stratejilerinin bir parçası olarak doğrudan ya da dolaylı olarak silahlandırdıkları ya da destekledikleri İslamcı hareketler, şimdi geri tepmenin istenmeyen sonuçları olabileceği gibi dün yediğin hurmalar, gün gelir seni tırmalar sözünü de temsil ediyor olabilir.
Çeviri: YDH